22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 11 Ocak 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ECE KURTULUŞ Dava partisi olun CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşen akademisyenler, “Bir davanız olsun ve sonuna kadar savunun. AKP’nin anayasa tuzağına düşmeyin” uyarılarında bulundu arti politikalarını belirlerken, akademisyenlerin görüşlerine sık sık başvuran CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “yeniden yaAYŞE pılanma” konusunda da SAYIN benzer yöntemi izliyor. Kılıçdaroğlu’nun 12 akademisyeni davet ettiği cuma günkü “Kurultay sonrası CHP’nin yeni vizyonu: yeniden yapılanma” toplantısı da kritik öneme sahipti. Kulislere yansıyan bilgilere göre akademisyenler zaman zaman sert eleştiriler yöneltmesine karşın CHP lideri, görüş ve önerileri bizzat not aldı, bazı eleştirilere kendisi de katıldı. Yansıyan bilgilere göre CHP’ye yöneltilen eleştiri ve çözüm önerileri, şu ana noktalarda toplandı: haber 5 P CHP’nin, son iki seçimdir, seçmene dönük vaatleri, özellikle ekonomi konusundaki vaatleri kamuoyunda ses getirdi. Ancak bunlar oy oranlarına istenildiği gibi yansımadı. Bunun ana nedenlerinden biri CHP’nin dağınık, günlük değişen politikalar izlemesi. AKP ve HDP, kimi yıpranmalara karşın, “dava partisi” olarak algılanıyor. CHP’nin, kitleleri peşinden sürükleyebilmesi ve yüzde 25 oy bandını yukarı taşıması için “dava partisi” olduğunu ortaya koyması gerekir. Bir davanız olmalı ve bunu sonuna kadar savunmalısınız. Ancak parti içindeki tartışmalar ve kafa karışıklığı buna engel oluşturuyor. l Kürt sorunu konusunda CHP’nin net bir politikası yok. l AKP’nin 7 Haziran seçimlerinden sonra izlediği “güvenlikçi politikalar” sorunu çözmeyeceği gibi, HDP’nin “demokratik özerklik ya da özyönetim” yaklaşımları ile de sorun çözülmez. Güvenlikçi uygulamaların da insanileştirilmesi talep edilmeli. Şu anda devlet AKP’lileşti. Kadınlar, Aleviler, Kürtler açısından eşitlikçi yaklaşımlar ortadan kalktı. Bu grupların hakları ön plana çıkarılmalı. Kürt sorununun çözümü için “Türkiye modeli” ortaya konulmalı. l Türkiye’nin son derece kötüye gittiği, iç savaşın konuşulduğu bir ortamda “yeni anayasa” yapımını konuşmak ne kadar gerçekçi? Böyle bir dönemde yeni anayasa tartışmasına girmeyin. Bu Tek dert başkanlık günkü antidemokratik uygulamalar mevcut anayasanın kötü olmasından değil, AKP’nin anayasayı uygulamamasından ve bizzat uymamasından kaynaklanıyor. Yeni anayasa yapılsa bile onu da uygulamayacak. Tek hedefi başkanlık sistemini yaşama geçirmek. O nedenle siz de AKP’nin “yeni anayasa tuzağı”na düşmeyin. l Cumhuriyet’in kuruluşundaki temel değer olan devletin modernleşmesi ve hatta din devlet ilişkilerindeki mesafeden bugün eser kalmadı. AKP, “dini özgürlükleri” gerekçe göstererek, kamusal alanda dinin kutsallarını kullanıyor. Devlet siyasi İslamın vesayeti altına girdi. CHP buna izin vermemeli. l Yeniden yapılanma için parti içi demokrasi ve disiplin dengesi kurulmalıdır. l ANKARA İranSuudi gerginliğinin perde arkası uudi Arabistanİran gerilimine neden olan gelişmelerden sonra, “mezhep savaşı” teması bir kez daha tedavüle girdi. Irak işgalinin tam bir fiyasko ile sonuçlanması ardından ve umulanın tersine İran bu olaydan kârlı çıktıktan sonra, ilk kez 2008’de Ürdün Kralı Abdullah, “Şii hilali” adı altında bölgede artan İran nüfuzunu “Şii yayılmacılığı” olarak resmetmişti. Aynı tarihlerde, Müslüman Kardeşler’in en önde gelen Mısırlı liderlerinden (Katar’da ikamet eden) Kardavi, “bölgedeki en büyük tehlikenin Şii yayılmacılığı olduğunu” ilan etti ve büyük tartışmaya neden oldu. İran nüfuzu artan bir tehlike olarak görülüyor ve konu mezhep diline dökülüyordu, zira, Irak’ta artan İran nüfuzu bir yana, 2006 İsrail’in Lübnan saldırısı ardından İran ve Lübnan’daki müttefiki Hizbullah bölgede büyük sempati kazanmıştı. Üstelik, asıl “tehlike”, bu sempatinin bölgedeki Şii nüfusla sınırlı olmayıp, Sünni Arap sokağında tesirli hale gelmesiydi. O kadar ki, 2007’de Mısır’da yapılan bir kamuoyu araştırmasında, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, en beğenilen lider seçilmişti. S Beyaz’ı hedef gösterdi elefonla Beyaz Show’a bağlanarak sokağa çıkma yasağı ve operasyonların sürdüğü bölgede yaşananlara, insan hakları ihlallerine dikkat çeken Ayşe Çelik’i ‘terörist’ Kanal D’yi de “terör propagandası” yapmakla suçlayan iktidara yakın gazetelerden Yeni Şafak, internet sitesinde polis olduğunu iddia eden bir kişinin Beyazıt Öztürk’ü tehdit eden videosunu yayımlayarak hedef gösterdi. Yeni Şafak’ın internet sitesinde yayımlanan ve ‘Özel Harekât Polislerine ait olduğu iddia edilen videoda, Özel Harekât şapkalı ve kar maskeli bir ‘polisin’ Beyazıt Öztürk’e seslendiği görülüyor. Yeni Şafak, kar maskeli bir ‘polisin’ Beyazıt Öztürk’ü tehdit eden videosunu yayımladı T Çatışmaya rağmen Videoda Beyazıt Öztürk’e “Yaptığın ayıbı unutmayacağız” deniliyor. ‘Ayşe Öğretmen Benim’ eylemi Kanal D Ankara Bürosu önüne giden Halkevi üyesi bir kadın ‘Ayşe Çelik benim. Çocuklar öldürülmesin’ diyerek eylem yaptı. Öğle saatlerinde Halkevi üyesi kadın, “Çocuklar öldürülmesin. Ayşe Çelik benim” yazılı döviz açtı. Kadın tek başına eylemini sürdürürken bölgeye bir polis ekibi geldi. Polis kadının üstüne yürüyerek elindeki dövizi aldı. Hakaretlerle dövizi yırtan polis ardından eylemi görüntüleyen muhabirlere saldırdı. Polisin müdahalesine rağmen bir süre daha eylemini sürdüren kadın daha sonra bölgeden ayrıldı. ‘Unutmayacağız’ Polis olduğu iddia edilen kişi Öztürk’e “Terörle ve teröristle mücadele eden, bu uğurda bayrağımıza sarılı tabutlarla şehitlik makamı ile şereflenen ve şereflenmeyi göze alan bu vatanın evlatlarına yaptığın ayıbı unutmayacağız. Ben bir polis olarak, senin ‘polis çocuğuyum’ demeni istemiyorum” ifadelerini kullanıyor. ‘Polis’, Beyazıt Öztürk’e şöyle seslendi: “Terör örgütü çığırtkanlığı yapan, isminin ve mesleğinin sahte olduğunu öğrendiğimiz o kadını yayında tam üç kere alkışlattın ya, binlerce şehidin kemikleri sızlamaya dursun Beyaz. Çocuklar ölüyor, siviller katlediliyor diye atılan yalanlara çanak tutarak sen de bu kahpe oyunda üzerine düşen rolü keyfiyetle giydin.” Barış mesajı verildi, linç kampanyası başladı DEMİRTAŞ’TAN TEPKİ ‘Ölümler olmasın’ dedi soruşturma açıldı iyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Beyaz Show’a bağlanarak sokağa çıkma yasağı ve bölgede yaşananlara insan hakları ihlallerine dikkat çekerek “Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” diyen Ayşe Çelik hakkında “terör örgütü propagandası yaptığı” iddiasıyla soruşturma başlattı. Resim öğretmeni Çelik hakkında soruşturma başlatıldı. Çelik’in atanamayan öğretmenlerden olduğu, 2013’te bir okulda ve halk eğitim merkezinde geçici olarak görev yaptığı öğrenildi. Çelik’nin eşinin de öğretmen olduğu belirtildi. Özür diledi Kanal D Ana Haber Bülteni’ne katılan Beyazıt Öztürk, “İstemeden kırdığımız birileri varsa özür dileriz” dedi. Olayı anlatan Öztürk şöyle konuştu: “Telefonda ‘Çocuklar ölüyor burada’ diye bir tepkiyle karşılaşınca beynim durdu. Seyirciler bana bakıyor, ‘ne yapacağım’ diye kendi iç sesimi dinlemekten konuşulanı dinleyemedim. Bir niyetin olduğunu anlayamadım. Ben bir polis çocuğuyum. İstemeden kırdığımız birileri varsa özür dileriz. Lütfen beni kimse politikaya malzeme etmesin. Devletimizin ve milletimizin yanındayız.” l Haber Merkezi D DP Eş Genel Başkanı SelaHDP aleyhinde propaganda yahattin Demirtaş, İstanbul İl pacaksınız.’ Dördüncüsü ise ‘AhKongresi’nin açılışında konuştu. met Hakan’ı işten çıkarmayacakYaklaşık 25 gün önce Muğla Milsınız, gece gündüz AKP propaganli Emlak Müdürlüğü’nün, Bodrum dası yaptıracaksınız.’ Saray 4 şartı Yat İşletmesi’ne bir yazı gönderdiDoğan Medya’ya sunuyor. Bodrum ğini ileri süren Demirtaş şöyle kogrubunu işleten Doğan Grubu’dur. nuştu: “49 yıllığına hazineden kiHükümet medyayı bu şekilde satın ralanmış çok büyük bir yat limaalıyor” dedi. nı. Çok büyük bir rant var. Ne yaptı ki? Çok cüzi bir fiyata bir şirBeyaz Show’a bağlanan kete kiralanmış. 25 gün Ayşe Çelik’in bazı basın önce tek taraflı ve uyduorganlarında hedaf gösruk bir gerekçeyle Milli terilmesine de değinen Emlak Müdürlüğü bu şirDemirtaş şunları söylekete yazı yazıyor ve ‘Sözdi: “Bir kadın barış meleşmeyi feshettim’ diyor. sajı veriyor. Devletin büŞirketin sahibi panikliyor. tün mekanizmalarını aySaraya haber gönderiyor. Selahattin Demirtaş nı anda harekete geçiriSaray 4 şart sunuyor. Biyor. Derhal program yarincisi; ‘Yayın grubunun başındapımcısını linç ediyorlar. Ülkemde ki CEO’yu değiştirip, bizim istediinsanlar ölmesin, barış olsun derğimiz kişiyi atayın’ diyorlar. İkinken niye bu kadar saldırıya uğrucisi; ‘26 kişilik liste vereceğiz. Onları işten çıkarıp, bizim istediğimi yor? Ne yaptı ki kadıncağız, bu kadar saldırıya uğradı?” zi işe alacaksınız.’ Üçüncüsü; ‘Bül İSTANBUL / Cumhuriyet tün yayınlarınızda AKP lehine ve H Kısacası, İranSuudi Arabistan gerilimi, sadece mezhep meselesi olmadığı gibi, sadece iki ülke arasındaki bölgesel rekabetten ibaret değil. İran İslam Devrimi’nden önce, bu iki ülke arasında doğal stratejik çıkar çatışması, bu iki ülkenin bölgeselküresel planda politik olarak aynı safta yer almasını etkilemiyordu. İran ve Suudi Arabistan Soğuk Savaş döneminin, Batı yanlısı cephede yer alan baş müttefikleri idi, dahası, kömümizme karşı mücadelede ve bölgedeki Batı karşıtı cehpede birlikte bin bir iş çeviriyorlardı. İran İslam Devrimi ardından her şey değişti; çünkü İran Batı yanlısı ittifaktan çıkıp tam tersine bir konum aldı. Batı dünyasının İran İslam Devrimi’ni bölgede baş tehdit olarak sabitlemesinin nedeni de sıklıkla öne çıkarıldığı gibi “teokratik bir rejim” olmasından dolayı değil, Batı ittifakından tam tersine savrulmasıdır. Nitekim, Suudi Arabistan’ın teokratik bir rejim olması, sevgili bir Batı müttefiki olmasını engellemiyordu. Oysa, İran’ın aslında bir nevi “İslami demokrasi” olmasına, kadın hakları konusunda Suudi rejimin çok önünde olmasına karşın Suudi rejimi tam bir teokrasiydi. Benzer bir karşılaştırma Körfez emirlikleri için de yapılabilir. İran’ın, Batı dünyası açısından “büyük tehlike” olarak algılanmasına neden olan, “Batı karşıtı” olması, bölgedeki Sünni rejimler açısından ise “devrim ci” bir dalga yaratmasıydı. Nitekim, 20 Kasım 1979’da, Juheyman al Uteybi liderliğinde bir grup “radikal İslamcı”nın Kâbe’yi basması ve iki hafta işgal altında tutması Suudi Arabistan için, bu çerçevede tam bir travma oldu. Nihayetinde Kâbe, Fransız istihbaratçılarının başını çektiği bir operasyonla “kurtarıldı”. Aynı tarihlerde, Batılı ülkeler de, Suudiler de Afganistan’da Sovyet işgaline karşı “radikal İslamcı” cihat örgütlüyordu, o da ayrı uzun bir hikâye. Özetle, İran İslam Devrimi ardından bölgede yaşananlar ve Suudiİran gerilimi ne sadece mezheple ne de sadece iki ülke arasındaki bölgesel rekabetle anlaşılamaz. Olsa olsa, bu yolla bazı gerçeklerin üzeri örtülmeye çalışılır. Yerimiz dar, uzatmayalım; o zamandan bu zamana pek çok gelişme yaşandı ve iş geldi Suriye’de rejim değiştirme adına çıkan çatışma ve savaşa vardı. Bu kez, İran ve Suudiler, kendi müttefikleri ile hep birlikte Suriye’de vekâlet savaşının tarafları oldular, acı sonuç ortada. Sonuçta, Suriye’de taraflar yenişemedi, dahası daha genel planda başta ABD, Batı dünyası İran’ı dışlamak yerine yeni bir yakınlaşma siyasetinde karar kıldılar ve nihayet Suriye üzerinde “uzlaşı siyaseti” öne çıkmaya başladı. İşte Suudi Arabistan’ın, tahammül edemediği ve sonunda tepki verdiği bu gelişmedir. Temkinli siyaset Türkiye’de iktidar politikası da Suriye konusunda benzer bir durumda olduğu için tepki verip Rus uçağı düşürdü, ama istediği sonucu alamadığı için şimdilerde daha temkinli davranmaya çalışıyor. Ama, iktidar yanlısı medya, hâlâ İran’a karşı mezhepçi bir dil kullanmaktan imtina etmiyor, olanlardan öncelikle İran’ı sorumlu tutuyor, mezhep işini dallandırıp budaklandırmamak için, olayların nedenini “Fars milliyetçiliği”ne bağlayan bile var. Eski İrancılar, kem küm edip “Devrim” başkaydı, şimdiki İran başka diye laf dolandırıyor. Bir yandan da aynı çevreler, Suriye’de Şii ve Alevi katliamı yapan radikal İslamcı komutanlar için ağıt yakıyorlar. Suriye’de kışkırtılan savaş bir insanlık suçudur. Giden geri gelmiyor ama en azından Suriye konusunda “uzlaşmacı” siyasete taş koymaktan behemehal vazgeçmek lazım. İktidar partisi, bu konuda biraz daha temkinli bir siyasete yönelmiş görünüyor. Suudi Arabistan hiç bu kafada değil, yani “insanlık suçu”nu devam ettirmekte ısrarlı, o nedenle umarım oyunları tutmaz, “elleri kırılır” kendi yarattıkları “cehennemde yanarlar”. Kürkçü: Erdoğan’ın askeri gibiler nayasa Mahkemesi’nin aldığı son kararları değerlendiren HDP’li Ertuğrul Kürkçü, Yüksek Mahkeme için “hukukun teminatı olmaktan çıktı” yorumu yaptı ve “Anayasa Mahkemesi üyeleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askerleri haline geldi” dedi. Ertuğrul Kürkçü Today’s Zaman HDP’li Ertuğrul Kürkçü, Anayasa Mahkemesi üyelerine sert eleştiriler yöneltti A Gazetesi’nin haberine göre, Anayasa Mahkemesi son zamanlarda, hükümetin vesayeti altında karar aldığı eleştirileri ile karşı karşıya geldi. Bu eleştirilere dayanak olarak da, mahkemenin aldığı son dört karar örnek gösterildi. Anayasa mahkemesi, MİT’e yargı zırhı getiren yasanın yalnızca iki maddesini iptal etti, internet ortamında yapılan yayın içeriğinin durdurulmasına ilişkin hükümlerin iptalini reddetti, ‘malum şüphelilerin’ evlerinin aranıp malvarlıklarına el konulması na ise onay verdi. Anayasa Mahkemesi, doğu illerindeki sokağa çıkma yasağı kararlarının kaldırılması için HDP’nin başvurusunu reddetti, HDP ise konuyu AİHM’e taşıyarak mahkemenin Türkiye’den savunma istemesini sağladı. HDP’li Kürkçü, Anayasa Mahkemesi’nin “hukukun teminatı olmaktan çıktığını” söyledi. Today’s Zaman’a konuşan Kürkçü, “Anayasa Mahkemesi üyeleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askerleri haline geldi. Artık yerel mahkemelerin yanlışlarını düzel tebilen değil, yalnızca kararlarını onayan bir kurumdur. Varlığı artık hiçbir ehemmiyet taşımıyor” ifadelerini kullandı. İnsan hakları avukatı Orhan Kemal Cengiz ise Anayasa Mahkemesi’nin önünde iki seçenek olduğunu, bunların “giderek otoriterleşen rejimi frenlemek” ya da “hükümet yanlısı yasalara makyaj yapmak” olduğunu belirtti. Cengiz, bir şekilde hükümeti etkileyen konularda “statükoyu korumak için var gücüyle çalıştığını” vurguladı. l Dış Haberler ın tliamı’n a K a r a Anka yında anm 3. a ‘İsyandayız katiller aramızda’ Ankara Katliamı’nın 3. ayında, sendika ve kitle örgütleriyle yakınlarını kaybeden aileler, saldırının gerçekleştiği saat 10.04’te Ankara Garı önünde bir araya geldi ve “ İsyandayız, çünkü katliamın katillerini tanıyoruz ve katiller aramızda dolaşmaya devam ediyor” dedi. KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse, katliamın adli bir olaya indirgenmeye çalışıldığını belirterek “Katliamın protesto edilmesine bile izin verilmiyor. Öfkeliyiz, çünkü aklımızla alay edercesine katliam zamana yayılmaya çalışılıyor. İsyandayız, çünkü katliamın katillerini tanıyoruz ve katiller aramızda dolaşmaya devam ediyor” diye konuştu. ANKARA / Cumhuriyet C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle