27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 30 Mayıs 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 24 TIR’lar ve gazetecilik azetecilik mesleğinin en zor yanlarından biri, kendini anlatmaktır. İşadamları bizi anlamaz, esnaf anlamaz, asker anlamaz, memur anlamaz, politikacı hiç anlamaz. Gazeteci olarak bizler, toplumda ters giden bir şey varsa bunu yazmak isteriz. Ters giden şeyi düzeltmek için eliminizden ne gelirse yapmaya çalışırız, didiniriz. Bizim için konunun çok önemi yoktur, ters giden şeyin düzeltilmesi önemlidir. Bu uğurda hasta olanımız vardır, dayak yiyenimiz vardır, hapse girmek sıradandır, öldürülen bile vardır. Ama sıradan insanlara bunu anlatmak zordur. Hep tanık olurum, G “Yahu niye devletin aleyhine bir şeyi yazıyorsunuz?” der dururlar. Ama gazetecilik işte böyle bir şeydir. Mesela BBC’nin bir yöneticisi, yıllar önce Falkland Savaşı tam gaz sürerken, çıkıp “Bizim için savaşta oğlu ölen bir İngiliz anne ile oğlu ölen bir Arjantinli anne arasında bir fark yoktur” demişti. Bir Türk gazeteci de bunu Türkiye’ye uygulayarak, “Arkadaş, benim için oğlu ölen bir Türk anne ile oğlu ölen bir Rum anne arasında fark yoktur” diyebilir. Toplu İşin içindeki iş ursa’da yaşanan işçi hareketlerinin, işverenlerin de isteği yönünde ilerlediği için sendikasızlaşmaya doğru bir eğilimin hızlandığını bu köşeden dile getirmiştik. Uyarımızı anlamak istemeyen işçiler, bizi Türk Metal Sendikası’nın sözcüsü olmak, işçi düşmanı, işveren yanlısı olmakla suçluyorlar. Oysa, nabza göre şerbet vermek, “Bursa’da işçiler, şanlı devrimi başlattı” gibisinden yazılar yazmak aldatıcı bir ortam yaratmanın ötesine geçmez. BBC gazeteciliği B Geçmişteki işçi muhabirliği deneyimiyle edindiğimiz izlenim, Bursa odaklı işçi hareketlerinin bir olumsuzlukla sonuçlanabileceğini gösteriyor. Çünkü, eğer işverenler, işyeri işgallerine ve iş durdurmalara isteye isteye göz yumuyor, hatta destek veriyorsa bu işin içinde iş var demektir. Asıl niyet ne olabilir? Yazımıza, “Böyle bir yazı yazmazsanız patronlar size reklam vermez. Siz de Boğaz’da bir teknede viski içip suşi yiyemezsiniz” diyerek tepki gösteren işçi Murat Cebeci’nin övdüğü ortama ulaşmak olabilir ancak: “Bir Japon otomotiv fabrikasında sendikasız olarak çalışıyorum: O kadar mutluyum ki, her sene zam alırım. O da en düşük yıllık enflasyonun 2 puan üstünde olur. Primi, ikramiyesi, sosyal yardımları da cabası. Türk Metal çok girmeye çalıştı da, işçi kapıdan kovdu. Aylık olarak üst yönetimle her departmanın temsilcisi toplantı yapar. Temsilciyi de her sene biz seçeriz. O da bizim gibi çalışır. Sadece sözcüdür ve bundan dolayı da hiç işten atılan olmaz. İşçinin derdi işveren değil, kendilerini işçinin sahibi sanan sendika.” İşçi Murat Cebeci’ye, sözünü ettiği Japon fabrikasında 2012’de bir işçinin neden işyerinde kendini astığını sorup diyelim ki: İşçiler, mutluluğa sendikasızlaşma ile ulaşabildiklerini savunuyorlarsa, bize söyleyecek söz kalmıyor. mun her kesimi böyle düşünmez. Yine İngiltere’den bir örnek daha vereyim. Yıllar önce, IRA terörü tam gaz sürerken, Kuzey İrlanda’daki bir cenazde, iki polis kalabalık tarafından linç edilerek öldürüldü. Görüntüleri, sadece olay yerinde bulunan BBC kameraları çekmişti. Dönemin Başbakanı Thatcher, “Polisimizi linç edenleri bulup cezalandıracağız” diye BBC’nin üzebehicak@yahoo.com.tr rine çöküp, görüntüleri istemişti. Ancak BBC, sadece haber amaçlı yayımladığı görüntüleri verdi, fazlasını vermedi ve “Eğer verirsek, bundan sonra hiçbir BBC çalışanı Kuzey İrlanda’da çalışamaz” dedi. Thatcher istediğini alamadı. Bu olayın Şırnak’ta yaşandığını ve TRT’nin başbakana görüntü vermediğini düşünün; imkânsız değil mi? Ama gazetecilik işte böyle bir şey. En azından, İngiltere’de böyle bir şey. Cumhuriyet’te dün yayımlanan MİT TIR’ları manşetine de böyle bakılması gerekir. Eğer birtakım kamyonlar yollarda çevrilip, devletin değişik güvenlik görevlileri karşılıklı birbirlerine silah çekmişse, bu haberdir. Eğer kamyonu gönderenler, içindeki malzeme için gerçek olmayan açıklamalar yapmış, kamyonlardan başka şeyler çıkmışsa, bu haberdir. Eğer bazı şeyler halktan gizlenmek istenmişse, bu haberdir. Gazetecinin görevi de bunları yazmaktır. İşte bu yüzden, bu tür haberleri yapanlar, hemen ödüllere layık görülürler. Dün Türkiye’nin gündemini Can Dündar belirledi. Yazdıkları da muhtemelen ona gazetecilik ödülleri kazandıracak. Ama arka arkaya soruşturmalar da açıldı. Suçlama çok ağır: “Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk.” Ama bilin ki, bu soruşturmalar, gazetecileri korkutamaz. Olsa olsa prestij kazandırır. Dün tüm bunları düşünürken, aklıma Menderes dönemi ve Abdi İpekçi geldi. Anlatayım: Tarih 1959. Amerikalı gazeteci Türkiye’ye gelir, Menderes iktidarıyla ilgili izlenimlerini dönüşünde gazetesinde yazar. Bizim Türk gazeteleri de bu yazıdan bazı bölümleri alıp yayımlarlar. Gazetelere peş peşe davalar açılır. Sonuçta Abdi İpekçi, “Mr. Pulliam’a” diye bir açık mektup yazar. Mektup şöyledir: “Sayın Mr. Pulliam, Lütfen bir daha Türkiye hakkında yazı yazmayınız. Gerçi sizin oralarda herkes istediğini düşünüp yazmakta serbesttir, basın hürdür. Ama siz lütfen Türkiye hakkında yazmayınız. Çünkü: Bizim buralarda basının hâlâ hür olduğunu zaddeden bazı meslektaşlarımız veya bunun böyle olduğunu açıkça iddia eden politikacılara kanan arkadaşlarımız var. Ve onlar hür yabancı basında yazılan bir yazının hür Türk basınına iktibasında mahzur görmüyorlar. Ama bizim buralardaki hürriyetle sizin oralardaki hürriyet biraz değişik. Aradaki fark şimdilik 6 sene 7 ay 16 gün hapis, 19 bin 888 lira para cezası ve 3 gazetenin kapatılıp yüzlerce gazetecinin işsiz kalmasından ibaret.” Bugünkü durumla benzerliği mi var dediniz? Haşaaa? MİT TIR’ları haberi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Can Dündar Pulliam’a mektup ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Yeni Derviş operasyonu Kendisini Türkiye’ye “kurtarıcı” diye getiren Bülent Ecevit’in deyişiyle “Siyasi hayatımdaki tek pişmanlıktır” dediği Derviş. 15 günde 15 yasa çıkararak Tekel işçilerinin büyük direnişine yol açan, tütün eken köylüleri perişan eden Derviş. Telekom’un AKP döneminde Hariri ailesine satılabilmesine neden olan Derviş. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin sorumlusu olan Derviş. Uluslararası sermayeyi istikrara kavuşturan, karşılığında tarlaları bomboş bırakan, kamucu kalkınmayı yerle bir erviş çıktı yine meydaD na... Hangi Derviş? eden Derviş. Onun programı sayesinde işsizlik sürüyor, dar gelirli yine refahtan pay alamıyor. Derviş, 2002’de 12 gün ortadan kaybolmuş, ardından siyasi bir operasyon devreye sokulmuştu. DSP parçalanmış, erken seçime gidilmiş, AKP’nin iktidarına, Recep Tayyip Erdoğan’ın da başbakanlığına yol açılmıştı. Aynı Derviş yine karşımıza çıkmış, “sosyal demokrasi” diyor. “CHP’liyim” diyor. Bir yandan da Bahçeli’ye göz kırpıyor, HDP’yi kolluyor. “Seçimden sonra görev alırım” dediğine de bakılırsa, Türkiye, yeni bir oyuna daha sürükleniyor... HARBİ SEMİH POROY Merkez Türkiye HP, 1930’larda devletçilik ile planlı kalkınmacılığa yönelmişti. 1960’larda DPT’nin kuruluşunu destekleyerek yine planlı kalkınmacılığı savunmuştu. 1970’lerde ulusal kalkınmanın önceliğini üretime vermişti. 2010’lara geldik. Artık Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle sosyalistlerin oyuna gerek duymayan bir CHP var. Parti, Kemal Derviş’in deyişiyle de “küreselleşmeden payını alan bir Türkiye” çizgisine girmiş durumda. Onlara göre, Türkiye, küreselleşmeden, CHP’nin seçime 5 kala gündeme getirdiği “Merkez Türkiye” tasarımı ile pay alacak. Bir tasarım söz konusu, ama içeriği nedir, ne söyler, ne önerir doğru dürüst anlatılmadan, “Efendim, müthiş bir proje. Türkiye’yi yükseltecek proje” diyerek övülüyor yalnızca. Oysa, çoğu çizim ve fotoğraftan oluşan topu topu 13 sayfalık, Türkiye’yi bölgenin Ulusçuluk, ulus devlet ve Kürtler (10) ürt uluslaşma sürecinde kurulan son partilerden biri de 2008’de kurulan Barış ve Demokrasi Partisi’dir (BDP). Parti kendisini şöyle tanımlamıştır: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından uluslararası hukuka uygun olarak kabul edilmiş insan hakları, siyasi haklar, sosyal ve ekonomik haklara ilişkin hak ve hürriyetleri benimsemiş ve içselleştirmiş; özgürlükçü, eşitlikçi, barışçı, çoğulcu demokratik devlet anlayışını benimseyen, çokkültürlü ve çok renkli toplumsal yapıyı savunan, her türlü ırkçılığı, ayrımcılığı, emek simsarlığı yapanları, baskı ve despotizmi reddeden, kadın ve çocuk haklarını savunan, demokratik sol kitlesel bir siyasi oluşumdur.” Bu tanımlama BDP’nin bir “Türkiye partisine” açılımının ilk işaretlerini içermekteydi. Nitekim parti, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi gibi bileşenlerle birlikte Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kuruluşuna katıldı. İlk eş başkanlar Fatma Gök ve Yavuz Önen’di. 27 Ekim 2013’te bu görevleri Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü devraldılar. Geçen yılın 22 Haziran’ında Selahattin Demirtaş ve Atılım gazetesinde yayın kurulu üyeliği ve Sosyalist Kadın dergisinde editörlük yapan, eski Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanı Figen Yüksekdağ partinin eşbaş C “pırlanta taşı” yapacağını vaat eden bir metin var ortada. “Merkez Türkiye” projesine göre, dünyanın lojistik, finans, hafif imalat ve otomotiv markaları Türkiye’ye gelecekmiş. Dünyada üretilenler Türkiye’de toplanıp, depolanıp çevre ülkelere dağıtılacakmış. Özetle küresel sermayenin taşeronu, Kemal Derviş’in tanımıyla da “köprü vaziyeti”ndeki bir Türkiye düşünülüyor. Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı’nın ifadesiyle, “kapitalist sistemin yeni krizini aşmak için hazırlanmış, özel yasa, özerk statü ile sermayenin yönettiği, emek haklarının adının bile anılmadığı, emperyal sistemin işleyişini güçlendiren, uluslararası finans kuruluşlarından sağlanan kaynakla gerçekleşecek” bir proje bu. Kemal Derviş’e göre, bu proje bizi uçururmuş. Koltuklarınızı dik konuma getirin, kemerlerinizi bağlayın. Kalkışa geçtik. K u s u r o s z e Çer ’ın 1 milyonluk in m eyhülisla ’ini “çerez” diye s r: e la d e ru o rc s e M Ş anı’na k a B ri e y le li ş a e sı bakan teleyen M banka KendiBir kamu rabası aldı mı? asını bema ne maka n arabanın mark idi isu le sine veri bir bakan eşi, A n e y e m n e ğ tedi mi? kanlıklarına seçildiler. 15 Ekim 2012 günü kurulan HDP kendisini şöyle ifade ediyordu: “HDP, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, transgender) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir.” BDP ise 11 Temmuz 2014 tarihinde gerçekleşen 3. olağan kongresinde alınan kararla ad değişikliğine giderek Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) adını aldı. Emine Ayna ve Kamuran Yüksek eşbaşkanlık görevlerini üstlendiler. HDP’ye geçen yönetici ve üyelerin BDP/DBP ile organik/örgütsel bağları sonlandı. Biraz geriye dönelim ve soralım. Bir nüfus kesiminin uluslaşma sürecinin son aşaması mutlaka “ulus devlet”, bir başka deyişle “kendi devletini kurma” talebini içermeli midir? Sosyalist kuram bu talebi “bir hak olarak” mahfuz tutar fakat aynı zamanda çokuluslu toplumlarda emekçi sınıfların birliğini savunur. Bu açıdan bakıldığında baskı altında tutulan ulusun “ayrılma hakkına” başvurması, egemen ulusun ona karşı davranışına bağlıdır. Etnik aidiyet duygusu, başat duygu olmaktan ancak nüfusça az olan etnik grup, nüfusça fazla olan etnik grupla “anayasal yurttaşlık” bağlamında eşitlendikçe ikincilleşir. Modern toplumlarda sınıfsal bağlar etnik bağlardan daha güçlüdür. Sözgelimi, İstanbul’da yaşayan Kürt kökenli bir holding patronunu Türk kökenli bir holding patronuyla buluşturan aralarındaki ortak çıkar ilişkileridir. Bu gerçek, “esnaf kardeşliği”, “emekçi sınıflar dayanışması”, “işsizlerin ortak kaderi” bağlamlarında da geçerlidir. Gerek Anayasa Mahkemesi’nce kapatılan yedi “Kürt” partisinin, gerekse Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) hem programatik belgelerinde hem de sözcülerinin söylemlerinde “ayrılmak”, “ayrı bir devlet kurmak” gibi onları “bölücülükle” suçlamayı haklı kılacak ifadelere/taleplere rastlanmıyor. Denilebilir ki bu partiler meşruiyetlerini yitirmemek için “asıl niyetlerini gizlemişlerdir.” Fakat söz konusu söylemlere ne Abdullah Öcalan’da ne de PKK’nin Kandil’deki üst düzey yöneticileri Cemil Bayık ve Murat Karayılan’da rastlanıyor. Ellerinde farklı belgeler, veriler varsa okurlarımdan ve dostlarımdan bu konudaki olası bilgi eksikliğimi giderebilmem için bana yardımcı olmalarını dilerim. Sona yaklaşıyoruz. İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAn ERİnÇ İcra Kurulu Başkanı AKIn ATALAY Genel Yayın Yönetmeni CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Ayşe Yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Ahmet Rasim Sok. No: 14 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. nAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İstanbul 03.32 05.29 13.09 Ankara 03.24 05.16 12.53 İzmir 03.38 05.41 13.19 İkindi 17.05 16.47 17.13 Akşam 20.36 20.18 20.39 Yatsı 22.22 22.00 22.25 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle