15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 6 Kasım 2015 Olaylar ve GOrUSler KÜLTÜR SANAT Atatürk fotoğrafları ‘yandı bitti kül oldu’ AOÇ Müze ve Sergi Salonu’nda çıkan yangında “bir şey olmadı” denilen Hanri Benazus’a ait fotoğraflardan yüzlercesinin kül olduğu öğrenildi. yaşındaki ünlü fotoğraf tatürk Orsanatçısı ve yazar Hanri man ÇiftliBenazus’a ait koleksiyonği (AOÇ) arada yer alan fotoğraflardan zisi içinde yer alan, depoda yer alan yüzlerceönceki yıllarda şarap sinin yandığı öğrenildi. fabrikası olan AOÇ SELDA Yangın öncesinde 10 Müze ve Sergi SaloGÜNEYSU Kasım Atatürk’ü Anma nu’ndaki yangında programı çerçevesinde müze“zarar görmedi” denilen fotoğde “Atatürk ve 10 Kasım” koraf sanatçısı Hanri Benazus’a nulu sergi açılmak üzere haait fotoğrafların depoda buluzırlık yapıldığı, bu nedenle yinanlardan yüzlercesinin yanne Benazus’un koleksiyonuna dığı öğrenildi. Yanan fotoğrafların çoğunun “AOÇ ve Atatürk”ü anlatan fotoğraflar olduğu belirtiliyor. Bir dönem şarap fabrikası olarak kullanılan ve eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay döneminde, 6 Mayıs 2010’da “AOÇ Müze ve Sergi Salonu”na dönüştürülen müzede 4 Kasım günü sabaha karşı saat 1.30’da yangın çıkmıştı. Yangının ardından AOÇ yetkilileri, müzenin çatısında yangın çıktığını, “sadece çatının büyük bir hasar gördüğünü” açıklamışlardı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı da yangına ilişkin hazırladığı ön raporda, “müzede yanait Atatürk’ün cezane törenine gınla ilgili hasar bulunmadığı, ilişkin fotoğrafların müzenin sadece duman ve islenme tespit edildiğini” açıklamıştı. Yan ön kısmında bulunan sergi salonuna asıldığı kaydedildi. Angının “sinevizyon odasının tavan ile çatı kısmındaki elektrik cak Atatürk’ün 10 Kasım cenakablolarında oluşan kısa devre ze törenine ilişkin fotoğrafları sonucu çıktığı” bilgisine de yer asılırken, Atatürk’ün AOÇ’deverilmişti. Ancak gerçeğin, An ki çok özel fotoğraflarının ise kara Büyükşehir Belediyesi’nin müzenin deposuna kaldırıldığı ifade edildi. Yangında da depohazırladığı ön raporda sözü edildiği gibi olmadığı öğrenildi. da bulunan yüzlerce fotoğrafın Cumhuriyet’in edindiği bilgiye kül olduğu öğrenildi. göre, söz konusu yangında 86 l ANKARA Başarı, atalet ve felç AYDIN SELCEN Eski Erbil Başkonsolosu 16 [email protected] EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA ürkiye, Sayın Başbakan Erdoğan’ın Kasım 2009’da Bağdat’ı ziyaretinde yaptığı açıklamanın ardından ve büyük ölçüde onun kişisel takibi sayesinde, Mart 2010’da Irak Kürdistan Bölgesi’nin başkenti Erbil’de başkonsolosluk açtı ve IKB hükümetiyle ilişkilerini karşılıklı ekonomik ve enerji bağımlılığı temelinde geliştirerek son dönemdeki ender akılcı dış politika başarı süreçlerinden birini başlattı. Daha sonra Sayın Erdoğan, Erbil’i ziyaret eden ilk başbakanımız da oldu. Aradan geçen zamanda, IKB ile ilişkilerin saydamlıktan uzak seyri, ErbilSüleymaniye ve ErbilBağdat dengelerini gözetmeyişimiz, DışişleriETKBMİTTSK gibi başat aktörler arasındaki eşgüdüm eksikliği (“silolaşma”), petrol ve doğalgazda zamanlı hamleleri yapamayışımız, TürkiyeIrakSuriye Kürtlerine yaklaşımlarımızdaki tutarsızlık ve giderek yapısallaşan siyasi çelişkilerimiz nedenleriyle açılışın devamı olması gerektiği denli iyi gelmedi, içi doldurulamadı. Üzerine IŞİD’in ortaya çıkışından sonra Kerkük’teki gelişmeler ve IKB içinde baş gösteren siyasal/ekonomik kriz, bu açmazlarımızla birleşince Ankara’nın IKB siyasetini mevcut durumda adeta felç etti. Ancak önümüzde duran meseleler arasında belki en çabuk yol alınabilecek olan yine IKB ile ilişkiler; yeter ki “bize muhtaçsınız, haddinizi bilin” zihniyetini kenara bırakalım. T TürkiyeIrak Kürdistan Bölgesi ilişkilerinde “bize muhtaçsınız, haddinizi bilin” zihniyeti bırakılmalı, dışarıda karşılıklı bağımlılığa dayalı ilişkiler, içeride de kalıcı barışa hizmet edilmelidir. den Ceyhan’a bağladı. IrakTürkiye Boru hattı (ITB) fiilen IT(Kürdistan)B’ye dönüştü. Ankara, TEC adıyla offshore bir şirket kurup, IKB petrol sahalarına Exxon’la ortaklaşa girildi. Ancak AKP döneminin en gerçekçi hamlelerinden olan TEC kâğıt üzerinde kaldı, Erbil’de bir ofis dahi açamadı. TEC’in, devlete bir hukuksal incir yaprağı teşkil etmesi ve kol bükerek Kerkük’ün yanı sıra IKB’nin iki büyük sahası TakTak ve Tawke’nin üzerine oturması için tasarlanmış bir kabuk olduğu izlenimi yerleşti. Oysa yapılması gereken basitti: TEC bağımsız kurumsal yapıya kavuşturulmalıydı. IKB’nin değerli iki petrol sahasının şirket satın almaları yoluyla işletilmesi sağlanmalıydı. Eşzamanlı biçimde Bağdat’la bilistişare Kerkük sahalarının ıslahatına da girişilmeliydi. A TürkiyeIrak Kürdistan ilişkilerinde işbirliğini derinleştirmeye yönelik adımların önce çatışmasızlık, ardından kalıcı barış ortamının kurulmasına yönelik adımlarla anlam kazanacağı unutulmamalıdır. vilayetleri var adı da: Kürdistan IKB, 2003’ten bu yana ErbilSüleymaniye ikiliğini gidermek yönünde hiçbir adım atamadı. Bağdat IKB’nin bütçe payını aksattı, IŞİD Erbil’e saldırdı, petrol fiyatları sert düştü. Ekonomik güçlükler, siyasi gerilimi artırdı, makyaj döküldü, altından eski KDPKYB/ Goran çatışması çıktı. Çekişme, PKK/PYD’nin Rojava deneyimine yaklaşıma, oradan Türkiye ile ilişkilere de yansıdı, çelişkileşti. İran’ın IKB sınırının Türkiye’yle olanın iki katından uzun olduğu, Kürtçenin Farsçaya yakınlığı, Iraklı Kürt liderlerin büyük bölümünün İran deneyimi bir türlü anlaşılamadı. Erbil ve KDP, “dindarlık/gelenekselcilik” gerekçesiyle göze girerken, Süleymaniye ve KYB/Goran ötekileştirildi. Coğrafi komşuluk, diğer etmenlerin önüne geçti. IŞİD’in ortaya çıkışı, IKB hükümetine tek kurşun atmadan Kerkük petrol sahasını elde etme olasılığı sundu. Irak’a ABD askeri müdahalesi öncesinde bugünlerde PYD lideri Salih Müslim’e yapılan “aklınızı başınıza alın” uyarısını anımsatan biçimde söylenen “Kerkük’ü kimse size yedirmez” yaklaşımı böylece kendiliğinden ortadan kayboldu. Türkmen vurgusu da o arada silindi. Peki, ya iç siyaset? IKB iç siyasetindeyse, KDPKYB ayrışmasına ve KDP’nin “ailesel demokrasi” tarafları arasındaki iktidar mücadelesine oynamaktan vazgeçilmeli, aksine IKB’nin idari kurumsallaşmasına çalışılmalıydı. Habur’da altyapı iyileştirmeleri yapılmalı, Derecik gibi fiili geçiş noktaları resmileştirilmeliydi. Kerkük ve Süleymaniye’de Kültür Merkezleri açılmalıydı. ÖKKKDP/KYB peşmergesi, MİTKDP/ Parestin ve KYB/Zenyari istihbarat örgütleri arasında zaten var olan irtibat temellendirilmeliydi. Ama bağımsız adaylarla girdikleri seçimlerde aldıkları oya bakarak, HDP ve öncüllerinin destek kitlesinin IKB nüfusuna eşit olduğu; dolayısıyla IKB ile işbirliğini derinleştirmeye yönelik adımların, PKK’yi yok saymak veya sıkıştırmak amaçlı değil, önce çatışmasızlık sonra kalıcı barış ortamının kurulmasına yönelik olanlarla koşut biçimde atıldığında anlam kazanacağı da hatırda tutulmalıydı. Olmadı. Siyasi gerilim tırmandı Irak, anayasası uyarınca bir federasyon ve Irak Kürdistanı onun federe bir bölgesi. Bu federe bölgenin bir başkenti, başkanı, hükümeti, meclisi, siyasi partileri ve Kâğıt üzerinde kaldı KDP, Kerkük petrol sahasının sadece en kuzey kubbesi Hurmala’yı işletirken sahanın Avana ve BabaGürgür kubbelerini de alarak üretimi yeni inşa ettikleri bölgesel boru hattı üzerin Sansürlü demokrasi mi? SİBEL KIZILKAYA İTKÜ Avukat Sivas’ın küçük aktörüne ABD’den ödül geldi os Angeles’ta düzenlenen Asian World Film Festivali Ana Yarışma bölümünde yarışan, yönetmen Kaan Müjdeci imzalı ‘Sivas’ filminin küçük başrol oyuncusu Doğan İzci, Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Aynı zamanda 88. Aka L . yüzyılda sarayını genişletmek için, arazisini zorla alacağını söyleyen kral 2. Friedrich’e, değirmencinin; “Evet alırdınız, eğer Berlin’de yargıçlar olmasaydı” yanıtı, günümüz Türkiye’sinde yargının içine düştüğü vahameti daha iyi anlayabilmemiz için son derece manidardır. Peki, bugün geldiğimiz noktada ülkemizdeki yargının durumu nedir? Diyebilir miyiz ki yargı her ne koşulda olursa olsun, en doğru şekilde işler ya da yine diyebilir miyiz ki 2010 anayasa değişikliği ile Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısı daha da güçlenmiş, iktidarın güdümünden tamamen kurtulmuş ve gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız bir yargı oluşturulmuştur. Şayet tüm bunlara evet diyebiliyor olsaydık, şu anda devletin her kademesinde tek adam yönetiminin hâkim olduğu, baskı ve yasakların kol gezdiği, her türlü özgürlüğün rafa kaldırıldığı, karanlık ve tehlikeli bir geleceğe doğru kontrolsüzce sürükleniyor olmazdık. Çünkü devlet denilen dev gücü sınırlamanın yegâne yolu, sadece ve sadece bağımsız ve tarafsız bir yargıdan geçmektedir. Oysa kişiye özel düzenlemelerin ayyuka çıktığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının hiçe sayıldığı, yargı kararlarının arkasından dolanıldığı, yasaların sadece iktidarın elini güçlendirmek için çıkarıldığı, evrensel hukuk ilkelerinin ve anayasanın ciddiye alınmadığı günümüz Türkiye’sinde, bağımsız ve tarafsız bir yargıdan söz etmek, ne yazık ki imkânsızdır. Son olarak 10 Ekim Ankara katliamı ile ilgili olarak Ankara 6. Sulh Ceza Mahkemesi’nce verilen; “soruşturma kapsamı hakkında yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında her türlü haber, röportaj, eleştiri vb. gibi yayınların 18 yapılmasının yasaklanması” kararı ise her ne kadar şeklen yasal olsa da, özü itibarıyla sansür ve halkın haber alma özgürlüğünün açıkça ihlalidir. Gerçek demokratik rejimlerde de yayın yasağı, delillerin yok edilmesini engellemek, bir yerde soruşturmanın selametini sağlamak için sınırlı da olsa getirilebilmektedir. Ancak olan bitenin eleştirisini yasaklamaktaki hukuki amacın ne olduğunu anlamak ise gerçekten mümkün değildir. Dolayısıyla bu karar, eleştirinin yasaklandığı tek mahkeme kararı olarak hukuk tarihimizdeki yerini alacaktır. nişletmiş, bu eleştirilerin“abartılı, hatta tahrik edici içeriği bile sahip olabileceğini” kararlarında açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla yasaklar ve baskılarla, gerçekler konuşulmaz ya da konuşturulmaz, hukuk çalıştırılmaz, siyasi ya da bürokratik sorumlular yargı önünde hesap vermezse, ne iktidara olan güven sorununun aşılması mümkün olabilir ne de millet olarak yaşadığımız bu travma ve paranoyadan çıkmamız. demi Ödülleri’nde (Oscar) “En İyi Yabancı Film” dalında Türkiye’nin adayı olan “Sivas”, ABD’deki festival yolculuğuna 59 Kasım 2015 tarihleri arasında düzenlenen Seattle Türk Filmleri Festivali ile devam ediyor. l Kültür Servisi Tarafsız yargı Aslında bu tarz yayın yasaklarına son dönemlerde oldukça sık rastlanılmaktadır. Öyle ki ne zaman iktidarı zor durumda bırakacak, ya da ucu görev ihmaline, istifa et taleplerine, eleştirilmeye varan büyük bir olay yaşanmışsa hemen ardından yayın yasağı getirilmiştir. Bu yasaklarla adeta sorumlular kamuoyunun önünden kaçırılarak koruma altına alınmış, bir yerde olayın toplum vicdanında küllenmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Reyhanlı saldırısı, Musul Konsolosluk baskını, Uludere faciası, 1725 Aralık soruşturmaları, MİT TIRları, Soma maden kazası, KPSS skandalı ve son olarak Ankara katliamı gibi yayın yasağı getirilen daha pek çok olayda, aynı şekilde halkın hafızasından medet umulmuştur. Ancak kamuoyuna yansıyan olay ne kadar vahim olursa olsun, halkın haber alma hakkı hiç bir şekilde zedelenmemelidir. Aksi halde basın, kamuoyunun gözü kulağı olma görevini yerine getiremez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, “sadece lehte zararsız ve ilgilenmeye değmez haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler içinde ifade ve basın özgürlüğü esastır.” Özellikle siyasetçiler söz konusu olduğunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) eleştirinin sınırlarını fevkalade ge İktidar zora gelince... Haber alma hakkı Yayın yasakları C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle