23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 30 Kasım 2015 haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ECE KURTULUŞ IŞID’in petrol trafiği Al Araby, IŞİD petrolünün IKBY ve Türkiye üzerinden İsrail’e satışını belgeledi usya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “IŞİD 40 ülkeden finansal destek alıyor, aralarında G20 üyeleri de var” çıkışının ardından dünyanın dikkati IŞİD petrolüne çevrildi. Bağış ve fidye gelirleri azalan IŞİD’in en büyük kaynağına dönüşen petrolü nasıl ürettiğini ve pazarladığını araştıran Londra merkezli Al Araby Al Jadeed gazetesi, Irak istihbaratından bir albayın verdiği bilgileri okuyucularıyla paylaştı. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) güvenlik yetkilileri, Türkiye ile IKBY arasındaki İbrahim Halik Sınır Kapısı çalışanları ve IŞİD petrolünü alan petrol şirketlerinden bir yetkilinin de doğruladığı belirtilen hikâye şöyle: IŞİD’in Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklarda bulunan petrol sahalarında üretim gün doğumundan batımına dek sürüyor. Petrol yüklü tankerler Musul’un 88 kilometre doğusundaki Zaho’ya gidiyor. Kente tek seferde 70 ila 100 tanker ulaşıyor. Aralarında Türkler ve İranlı 6 R Rakka'nın Rockefeller'ları: IŞİD petrolü nasıl kaçırılıyor TÜRKİYE Mers n Kaçakçıların Türk ye'ye get rd ğ petrolü Fer d Amca lakaplı aracı petrol ş rketler ne satıyor. Ceyhan S lop Dörtyol Rakka Zaho Musul Zaho'da en yüksek tekl f veren mafya petrolü alıyor, ücret n yüzde 25' n peş n ödüyor. Petrol tankerler N neve bölges nden geç p kuzeydek Kürt kent Zaho'ya lerl yor. F nanc al T mes'a göre İsra l petrolünün yüzde 75' n Irak Kürd stan'ından alıyor. Bunun üçte b r nden fazlası Ceyhan l manından thal ed l yor. B r kısmının IŞİD topraklarından gelmes kaçınılmaz. Aşdad l manı Deyr ez Zor SURİYE IŞİD Sur ye'de ürett ğ petrolün çoğunu Deyr ez Zor'dak Conoco ve Ta m sahalarından elde ed yor. T kr t Haz ran 2015'te Musul'u şgal eden IŞİD, Asyalı ufak b r petrol Irak'ta en çok petrolü Musul ş rket n n teçh zatına el koydu. yakınlarındak Nejme ve Kayara sahalarında üret yor. IRAK İSRAİL ların da olduğu Suriyeli ve Iraklı Kürt kaçakçılar tarafından karşılanıyorlar. Sevkıyatttan sorumlu kişi petrolü en yüksek teklifi sunan tarafa satıyor. Alıcı ücretin yüzde 10 ila 25’ini peşin, kalanını daha sonra ödüyor. Şoförler tankerleri Türkiye’ye geçiş izni olan başka şoförlere devrediyor, kendileri boş tankerlerle IŞİD bölgelerine dönüyor. Bu En ünlü aracı Ferid alışveriş Zaho’nun çevresinde telefonla kararlaştırılan alanlarda yapılıyor. Sınırı geçmeden önce kaçakçılar ham petrolü iptidai biçimde rafine ettiriyor. Zira Irak hükümetinden ruhsatsız ham petrolün Türkiye’ye geçişine izin verilmiyor. Sınır görevlileri, Iraklı kaçakçılık çetelerineden ve özel rafinerilerden büyük rüşvetler alıyor. Türkiye’ye giren petrol Silopi’de aracılara teslim ediliyor. En ünlü aracı Dr. Ferid, Hacı Ferid ya da Ferid Amca diye anılan 50’li yaşlardaki bir İsrailYunan vatandaşı. Gazeteye konuşan kaynaklar iki koruması ve siyah cipiyle gezen Ferid’in fotoğrafını çekmeye çekindiklerinden, haberde Ferid’in tasvirlerinden hareket le çizilen resim yer alıyor. IŞİD petrolü Türkiye’ye girdiğinde IKBY petrolünden farksız konuma geliyor. İkisi de “kaynağı belirsiz” yahut “kaçak” olarak satılıyor. İsrail’e petrol ihraç eden 3 şirket, IŞİD petrolünü de Mersin, Dörtyol ve Ceyhan limanlarından İsrail’in Aşdod limanına gönderiyor. Irak’tan çıkan petrol tankeri sayısı ve gazetenin Şırnak’taki kaynaklarına göre günde ortalama 30 bin varil petrol üreten IŞİD, varil başı 1518 dolar kâr ederek ayda 19 milyon dolar kazanıyor. Greenwich Üniversitesi’nin raporuna göre, IŞİD’in askeri kazanımları ve Ceyhan limanından petrol ihracatı doğrudan orantılı. Uluslararası bir petrol şirketinin yetkilisine göre İsrail bu petrolü varili 30 ila 35 dolardan Akdeniz ülkelerine satıyor. Yetkili, “İsrail olmasaydı IŞİD petrolünün büyük kısmı Irak, Suriye ve Türkiye’de kalırdı” diyor. Gazeteye konuşan Rakka’daki bir IŞİD militanı ise İsrail’e kendilerinin değil aracıların petrol sattığını vurguluyor. Fotoğrafların köşesinde kadın ve çocuklara köle seri numarası veriliyor. Putin ııhhh demeyi sürdürür, bir! ki fotoğraf var: İlkinde, Putin öncelikle ekonomik önlem alıyor Türkiye’ye karşı ve tazminat ve özür dilemeye çağırıyor. İkinci fotoğrafta ise RTE (ve Davutoğlu) Putin’e görüşelim çağrısı yapıyor, “Biz iki dost ve büyük ülkeyiz, birbirimiz olmadan yapamayız” benzeri sözlerle. Putin’in dinlediği var mı, yok. Öyle ki Paris’te çevre zirvesinde RTE’nin yüzünü görmemek için, olur a yanıma gelir konuşur veya karşılaşırız diye, önlemlerini bile aldırmış. İ Fotoğraftan çıkan net sonuç: Gaziantep’teki köle satış bürosu IŞİD’in kaçırdığı Ezidi kadın ve çocukları sanal sistemle satıyorlar ELMAS TOPÇU lman NDR ve SWR kanalları, IŞİD’in kaçırdığı Ezidi kadın ve çocukları sanal sistemle satışa sunduğunu ortaya çıkardı. Gazetecilerin ulaştığı chat protokolleri, whatsapp yazışmaları, belgeler, fotoğraflar ve satı A şı tamamlayan aracılar ile görgü tanıklarının ifadesine göre, Ezidi kadın ve çocuklar dijital ortamda fotoğraflı şekilde “köle” olarak satışa çıkarılıyor, en fazla para teklif edene satılıyor. Para transferi Türkiye’deki IŞİD irtibat büroları üzerinden yürütülüp örgüte aktarılıyor. IŞİD irtibat bürolarından biri de Gaziantep’te. Bu ofis üzerinden bir yıldır 250 Ezidi kadın ve çocuğu IŞİD’den geri alan bir aracı, örgüte 2.5 milyon dolardan fazla para yolladığını anlattı. Parayı Ezidi aileler borç veya kredi alarak ödüyor. Bir kısmını da Irak Kürdistan Bölge sel Yönetimi’ne bağlı yarı resmi bir yardım kuruluşu karşılıyor. NDR ve SWR ekibi, bir Ezidi kadın ile 24 yaş arası üç çocuğunun kurtarılışına da eşlik etti. Ezidilerin ata toprağı Şengal bu ay kurtarıldı ama IŞİD’in elinde hala yüzlerce Ezidi kadın ve çocuk esir var. l KÖLN Ankara aldığı kararın, yaptığı işin altında eziliyor. Bir an önce el sıkışmak, eski ilişkilere (Moskova’da yan yana cami açmak gibi mesela..) dönmek, kırmızı telefonu açtığında Alo Putin günlerine hemen dönmek istiyor, ama “ben vurmakta haklıydım, gel bunu kabul et el sıkışalım” pozisyonuyla... Görünen o ki zor dostum zor. Putin meseleyi domatesini patatesini işçini almıyorum, gibi ekonomik önlemlerle kapatmayacağa benziyor. Rusya’nın Türkiye’ye ihtiyacı yok bu açıdan. Vazgeçemeyeceği mal üretmiyoruz, sebzesini meyvesini istediği yerden alabilir, Rusya’da düşük teknolojili, inşaat dahil, emek yoğun işler peşindeyiz. Yüzlerce şirket, binlerce aile oradan ekmek yiyor. Biz ise gazpetrol bakımından anlaşmalarla bağımlıyız, değiştirmek istesen kaynağını 1020 yıl sürer! İktidar, epey işler bitirdi Ruslarla alver gülüm kotasından. Petrol boru hatları adamlarına gitti. Orada iş yapanlardan yüzde üzerinden payımızı istedik! Eksilterek verdiklerini beğenmeyip tamını istedik. Akkuyu Nükleer Santralı’nda bile saydamlık yoktu. MoskovaLeningrad gezimizde yanımıza düşen, iki ülke arasında şirketsel hukuki vb. işler yürüten bir hukukçu “işadamı”, Ruslarla tüm işlerde bir pay meselesinin zorunlu olduğunu anlattıkça anlatmıştı. Sanki bizde farklı yürüyor! Merak ettiğim bir konu var: Acaba Rus uçakları bölgede bombalamayı sürdürdüklerine göre, yeniden angajman ihlalleri yaptılar mı? Yaptılar da bu kez göz yummuş olabilir miyiz? Büyük olasılıkla bizim pilotlara verilen “kural ihlal edilirse vur” emrini geri almışlardır. Ankaralı arkadaşlar araştırsın bir! Şimdi Putin RTE ilişkilerinde, politik bazı saptamaları paylaşacağım. l Rus uçağı olduğunu, uçağın kimliğini bilmiyorduk yalanını Putin ve Ruslar yutar mı, yutmazlar. O bölgede Venezüella savaş uçakları mı uçuyor ve operasyon yapıyordu? Birkaç gündür uyardık dedikleriniz, yoksa Çinliler miydi? Çocuk kandırmaca. Savunamayacağınız bir savın arkasında durmayın. Nitekim Cumhurbaşkanı “kaç kez uyardık, sonra yol olur iz olur diye vurduk” itirafında bulundu. Uyardıklarınız ne uçağıydı? l Uçağın vuruluşundan hemen önce bir güvenlik zirvesi yaptınız. Sanırım o zirvede durumu gözden geçirip gerektiğinde bir uçağın vurulması talimatını kararlaştırdınız. Yok yok bir “gizli belge” falan okumuş değilim! Keşke olsa da yayımlasam! Zincirleme olayları sıralıyorum. Bu konuyu yarın “Vur emri neden verildi ve Ankara’nın iki kazanç hesabı” diye sürdüreceğim, yer kalmayacak. Diyarbakır Barosu Başkanı ve barış için çabalarıyla yakından tanıdığımız Tahir Elçi’yi “kimin vurduğu” konusu karanlıkta gibi, ama giderek egemen olan görüş, olayın suikast olduğu. Kafasından vurulması olasılığında, rastlantının payı mı (serseri kurşun), yoksa bir keskin nişancının payı mı yüksek diye sorarsanız, şüphesiz ve kesinlikle ikincisidir. Elçi’nin hedef tahtasına da konduğu biliniyor. Katil kim diye sormak giderek anlamsızlaşıyor. İktidar bu işi aydınlatamadığı ve ikna edici olamadığı sürece, cinayetin devlet güçlerinin üzerinde kalma olasılığının yükselmesine hizmet edecektir. Çünkü arkada Hrant Dink cinayeti, Uludere katliamı ve başkaları vardır. Şüphesiz “Suriye ile ilgili, dış güçler yaptı” demek, cinayetin üzerini kapama anlamına gelir. O zaman da kanıtla kardeşim kim bu dış güç, sorusuna yanıt verilmeli. Cinayet kesinlikle aydınlatılmalı! Yoksa iktidar, istikrarsızlığı tepelere mı çıkartacak!? Vur emri hâlâ sürüyor mu? umhuriyet’ten Can Dündar ve Erdem C Gül’ün uydurulmuş suçlamalarla tutuklanmaları, Türkiye’deki tercihin parlamenter sis Yargılanacakları günler gelecektir türlü adaletsizlik boy gösterecektir; halkın haber alma hakkı gasp edilecektir; ülkeyi yönetenlerin suçları biriken uluslararası suçlar da dahilörtbas edilecektir. Ama gerçekleri baskılamanın ömrü her zaman kısa olmuştur. Ulusal ve uluslararası mahkemelerin bu rejimin suçlarını yargılayacakları günler de gelecektir. Özgürlüklerinin geçici olarak kısıtlanması, Dündar ve Gül için gazeteciliğin onur madalyası olacaktır. Gazetecilik eylemini tehditlere aldırmadan yerine getiren arkadaşlarımızı kutluyor, içten dayanışmamı iletiyorum. Oğuz Oyan Emekli Öğretim Üyesi 22., 23. ve 24. dönemler CHP İzmir Milletvekili. Destek ve Dayanışma or zamanlardan geçiyoruz. Baskının zorbalığın arttığını göz görüyor, kulak duyuyor, beden hissediyor; özgürlük köşeye sıkıştırılıyor, düşünene, yazana, söyleyene düşünme, yazma, söyleme deniliyor; hukuk muktedirlerin emirnamelerine dönüşüyor, yazarlar haberciler tutuklanıyor, barış isteyen hukukçu katlediliyor. Korkunun egemenliği iyice yerleşsin, insanlar baskıyı beyinlerinin kıvrımlarında duysun, itaat etsin diyedir bütün bunlar. Türkiye artık kimilerinin söylediği gibi değil, ama boyun eğmeyi kabul edenler, etmeyenler olarak ikiye bölünüyor. Boyun eğmemeyi öğütleyen, bunun için hiçbir şeyin halktan gizli kalmaması gerektiğini savunan arkadaşlarımız işte bunun için tutuklandılar. Barış isteyen, görüşlerini özgürce ifade edebilmek için bedel ödemeyi göze alan, hedef gösterilen, ölümle tehdit edilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi çatışma isteyenlerce bunun için öldürüldü. Can Dündar’ın Erdem Gül’ün tutuklaması, Tahir Elçi’nin öldürülmesi, ülkeyi boyun eğenler ve eğmeyenler olarak ikiye bölen günümüzün zorba gerçeğinin kanıtıdır. Biz bu gerçeği değiştirmekle yükümlüyüz. Biz boyun eğmemekle, boyun eğenleri ayağa kalkmaya çağırmakla görevliyiz. Türkiye’yi tümüyle muktedirlere itaat etmeye çağıran ve ne yazık ki bin bir dalavere ile neredeyse medyanın tamamını ele geçirmiş olanlar artık tehditlerini büyük bir pervasızlıkla köşelerine, TV programlarına taşıyor, “tutuklanması gerekenler” listeleri yayımlıyorlar. Aslında tarihe silinmez kara izler bırakıyorlar. Onlardan çocuklarına, torunlarına kötü bir miras kalıyor. Z Arkadaşlarımız her dönemde olduğu gibi bu kez de tutukludur; yine bir simge haline gelmiş olan Silivri zindanındalar. Dün CemaatAKP koalisyonunun kurbanı olarak Balbay içerdeydi; bugün koalisyonun bir kanadı öteki kanadı ile savaş halindedir ama bu kez Can’la Erdem, Silivri zindanındalar. Öyle anlaşılıyor ki Cumhuriyet, her devrin sanığı, suçlusudur. Aslında bunu da doğal karşılamak gerekiyor. Çünkü Cumhuriyet, boyun eğmeyi kabul etmediği için istisnasız bütün zorbalık dönemlerinde, darbe zamanlarında sanık, suçlu ilan edilmiştir. 12 Mart’ta böyle oldu, 12 Eylül’de böyle oldu. Ergenekon davalarında böyle oldu, şimdi de yine Cumhuriyet yazarlarını Silivri’ye gönderenler bize “biz öncekilerin aynısıyız” diyorlar. Doğru, siz onların tıpkısı, aynısısınız. Cumhuriyet gazetesinin Okur Temsilcisi’nin görevi okurlarının gazete ile ilgili düşüncelerini, eleştirilerini, dileklerini gazeteye duyurmaktır. Geçen hafta da posta kutusu yüzlerce mektupla dolup taştı. Bu kez eleştiri mektupları yerine dayanışma, destek iletileri doldurdu posta kutusunu. Hepsine bu köşede yer vermek olanaksız. O iletilerden birisi de bir dönem üyesi olduğum Alman Gazeteciler Birliği (DJU) ve yine kurucu üyesi olmaktan onur duyduğum Avrupa Türk Gazeteciler Birliği’nden geldi. Ortak imzayla gönderdikleri iletide dayanışmalarının sürekliliğini vurguladılar. Gelen iletilerin ortak noktası da buydu zaten. Çok sayıda dayanışma mesajından bir kısmını bu köşeye sığmayanları da temsil etmek üzere ilginize sunuyorum. Cumhuriyet okurlarına sağ olun, var olun, dayanışmanız daim olsun diyorum. belliydi ancak kırıntısı kalmıştır diye yine de ümit etmiştim... Sonuç hayal kırıklığı. Can Bey ve Erdem Bey için doğru kararların bir an önce çıkması dileğimi paylaşmak istedim, umarım bugünler bir daha yaşanmaz, acı bir geçmiş olarak hatırımız da kalmaz bile.. Nejla Uzun tem ile başkanlık sistemi arasında değil, demokratik cumhuriyet ile dinci otokrasi arasında olduğunu bir kez daha göstermiştir. Şimdilerde terör örgütü olarak suçlanan Cemaat örgütlenmesiyle birlikte 2007 sonrasında hukukun bükülerek AKP yönetimlerince yargının bir baskılama ve terör aracı olarak kullanılmasına bugün Özel Yetkili Mahkemelerin işlevini devralan sulh ceza hâkimlikleri eliyle devam edilmektedir. Yargı iktidarın tetikçisi olduğu andan itibaren orada her Devlet geleneği haline geldi an Dündar ve Erdem Gül’ün gerçeküsC tü bir tiyatro sahnesini andıran düzmece bir mahkeme sorgusu sonucu tutuklanması karşısında size nasıl bir destek mesajı yazsam diye düşünürken aklıma geldi: Cumhuriyet’in atlattığı ilk badire değildi ki bu. Cumhuriyet’in yazarlarını baskı ve zorbalıkla susturmaya çalışmak neredeyse genel geçer bir devlet geleneği olmuştu; Cumhuriyet’in okuruyla, yazarıyla ve tüm gazete emekçileriyle baskılara direnmesi de geçmişten geleceğe evrilen onurlu bir mirastı ne de olsa. 5 yaşında ilk okuduğum sözcük, gazetenin ilk sayfasının başındaki adıydı. Sonraki yıllarda sıkı bir Cumhuriyet okuru olmamda bunun da payı var mıdır bilinmez... Belirli dönemlerde içten içe küçük serzenişlerim olsa da Cumhuriyet her daim benim gazetem oldu. Daha aydınlık günlerde, daha güzel bir Türkiye’yi konuşabilmek dileğiyle... Sevgi, dostluk ve umut ile... Prof. Burak Kantarcı, Newyork ydınlık mücadelesinin verildiği her ortamA da, karanlığın baskısına karşı dik durmak, aydının ilk ve en önemli görevidir. “İktidar”, as Cumhuriyet ve Cumhuriyet Düşünceler farklı olsa da lında güçler ayrılığı ilkesi ile güvence altına alınması gereken “devlet” kavramını kendi dikta yönetimine alet, oyuncak ve mahkum etmek demek değildir. Yargı dahil her yeri ele geçirseler bile, bedenimizde sıkılı yumruğumuz kadar yer kaplayan yüreğimizi ele geçiremedikleri müddetçe, Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin mücadelesini vereceğiz. Hem Cumhuriyet gazetemiz hem de Cumhuriyetimiz için! Utku Erişik azetenizin Genel Yayın Yönetmeni G Can Dündar ve Ankara temsilcinizin tutuklanması olayına derinden üzüldüğümü bildirmek isterim. Ülkemizin özgür düşünen insanlarına, sözde demokrasi adına uygulanan inanılmaz baskıya dur demek, kişiler arasındaki her türlü düşünce farklılığına karşın hepimizin sorumluluğudur. Bu nedenle tüm Cumhuriyet ailesine tekrar üzüntülerimi bildirmek isterim. Baskıların artık sona ereceğine dair umudumuzu kaybetmiyoruz. Selamlarımla. Deniz Banoğlu mesleği gazetecilik olan, işinin hakkını veren insanların tutuklanmasından dolayı utanç duyuyorum. 36 yaşında genç bir mühendis olarak bugün ilk kez bayiden Cumhuriyet gazetesi satın aldım. Almaya da devam edeceğim. Safımız belli, yolunuz aydınlık olsun. En kısa zamanda arkadaşlarınız ile tekrar aynı masada buluşmanız dileği ile, Saygılarımla... Mürsel Alper Tahir Elçi’nin öldürülmesi en hayatım boyunSizi geç tanıdım B ca Cumhuriyet gazetesi almadığım gibi Mayıs 2015’e kadar okumadım da. Meğer ne kadar çok önyargılıymışım, nasıl da kafamı kuma gömmüşüm. Sizin tabiriniz ile “muhafazakâr ya da yobaz” biriyim belki de. Sizden, önyargılarımdan, sizi geç tanıdığımdan dolayı özür diliyorum. Son olarak Can Dündar ve Erdem Gül gibi nternet siİ tenizden si Üzgünüm kırgınım zin adresinize ulaştım. Umarım doğru yerdeyimdir. Ülkem adına, örselenmeye çalışılan fakat yıllardır dimdik ayakta duran Cumhuriyet gazetesi adına, “basın özgürlüğü” adına, “haber alma özgürlüğüm” adına, insanlık adına çok üzgün ve kızgınım... Yargıya inancımız zaten yoktu ve karar Boyun eğmeyeceğiz evgili Can Dündar ve Sevgili Erdem Gül’ün M tutuklanmalarını şiddetle protesto ediyor; halS kı aydınlatma görevinizi her türlü zorluğazorbalığa Haber tutuklandı karşın yürüteceğinizi biliyor ve inanıyor, yanınızda olduğumuzu bilmenizi istiyorum. Karanlıkta olanlar hep korkuyla yaşarlar ve bu korkularını zorbalıkla bastırmaya çalışırlar; ama biliyoruz ki gecenin en karanlık anları sabaha yakın olan saatleridir. Bu üloğruluk ve insanlık getirecek ülkemize yenike, asla boyun eğmeyecektir. Hepinizi saygıyla seden doğacak güneş. Cumhuriyetimizin yalamlıyorum. Adnan Erkuş (Çeşitli işkenceler görnındayız. Saygılarımla. Prof. Dr. Esin Emin Üstün müş, hapisler yatmış emekli öğretim üyesi, Prof.) erhaba, 65 yaşındayım ve “haberin tutuklanmasını” gördüm. Bugün gazetemin önünde olamayacağım ama lütfen beni de sayın. Uzakta oturuyorum yetişemem, saygılarımla. Neşe Berberoğlu Bu günler de geçecek D C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle