28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 KULTUR EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Server Tanilli, 4. ölüm yıldönümünde anıldı Gazetemiz yazarı Server Tanilli ölümünün 4. yılında ailesi ve sevenlerince İstanbul Karacaahmet’teki kabri başında anıldı. Türkiye’de barış, özgürlük ve demokrasi uğruna hayatını kaybeden yurttaşlar için bir dakikalık saygı duruşu ile başlayan anmada Server Tanilli’nin oğlu İbrahim Tanilli kısa bir konuşma yaparak, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanmasına ilişkin geçmiş olsun dileklerini iletti. Pazartesi 30 Kasım 2015 Bâbıâli bir devini daha yitirdi zel bir hastanenin yoğun bakım servisinde üç aydır tedavi gören Hasan Pulur, dün saat 12.00 sıralarında organ yetmezliğinden hayatını kaybetti. Pulur, yarın İstanbul’daki Levent Camii’nde düzenlenecek cenaze namazının ardından Aşiyan Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedilecek. Milliyet gazetesi ekonomi yazarı Güngör Uras, geçen ağustosta Hasan Pulur’un hastalığı nedeniyle bir süre yazamayacağını açıklamıştı. Uras yazısında, “Hasan Pulur son iki aydır hastanede yoğun bakımda. Oğlu Bülent Pulur ve dostları iyiliği için dua ediyorlar. Hasan Pulur’un ‘Hayatı Gazetecilik’tir. Muhabirlikten yayın koordinatörlüğüne ve köşe yazarlığına, gazeteciliğin her kademesinde başarılı oldu. Olayların sivri yanlarını yakalamakta ve sergilemekte o kadar ünlendi ki ‘olağandışı gelişmeler’ karşısında insanlar ‘Tam Hasan Türk basınının usta kalemi Hasan Pulur, dün tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Pulur’un cenaze töreni yarın Kasım ayının ‘Devrim Yasaları’ “1 Hasan Pulur Ö Pulur’luk’ diyerek tepki gösteriyorlar” demişti. Türk basınına damga vuran kitap serisi ‘Olaylar ve İnsanlar’ başlıklı dizide köşesinde yazdığı yazıları bir araya getiren Hasan Pulur, 1932’de İstanbul’da doğdu. Babası subay olduğu için birçok okulda öğrenim gören Pulur sırasıyla, Son Saat (1954), Yeni İstanbul (1955), Vatan, Havadis, Akşam (1957), Milliyet (1 Mart 196179 yazı işleri müdürü); Hürriyet (197986, yayın koordinatörü), Güneş (198688), Milliyet (Temmuz 1988’den bugüne) gazetelerinde çeşitli kademelerde çalıştı. Milliyet gazetesine ilk olarak, 1 Şubat 1979’da öldürülen Abdi İpekçi’nin yardımcısı olarak adım atmıştı. “Olaylar ve İnsanlar” adlı köşesiyle bilinen Pulur, yazıları ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ve Tür Basına damga vurdu kiye Gazeteciler Sendikası’nın yarışmalarında başarı ödülleri kazandı. Pulur’un köşe yazılarını topladığı altı kitaplık ‘Olaylar ve İnsanlar’ serisinin yanı sıra, ‘Muhafızı Atatürk’ü Anlatıyor’ (2000) adlı bir kitabı da bulunuyor. Pulur yaşam öyküsünü Sefa Kaplan’ın hazırladığı, 2006’da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanan nehir söyleşi kitabı ‘Olaylar ve İnsanlar’ın Peşinde bir Ömür’de anlattı. Son yazısı ise ‘Gidişat’ başlığıyla 28 Mayıs tarihinde Milliyet Gazetesi’nde yayımlandı. Pulur, 13 Şubat 2007’de 50 yıllık hayat arkadaşı Meral Pulur’u, 17 Ağustos 2010 tarihinde ise kanser hastalığı nedeni ile 53 yaşındaki oğlu Korkut Pulur’u kaybetmişti. NE DEDİLER Bizi çok tedirgin etti Orhan Erinç: “Hasan Abi benim ustamdır. Ben gazeteciliğe başladığımda Hasan Pulur Türkiye’nin önde gelen adliye muhabirlerinden biriydi. Biz çömezler neredeyse günümüzün çoğunu duruşma listelerini okuyarak ve duruşmaları izleyerek adliyede geçirirken, Hasan Abi kimi günler saat 17.00’ye doğru gelir, kalemleri dolaşır, haberleri toplar, giderdi. Tabii o dönem haber atlama çok ayıp ve sunturlu fırça yemenin nedenlerinden biriydi. O yüzden hep tedirgin olurduk. Hasan Abi sonra yazı işleri müdürü oldu, köşe yazmaya başladı. Bir dönem Hürriyet’te birlikte çalıştık. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu’nda da birlikte görev yaptık. Hasan Abi gazeteciliğe önemli katkıları olan ustalarımız arasındaydı. Bir süredir gazeteleri korka korka açtığımız, ekranlardaki altyazıları çekinerek izlediğimiz süreç bugün başımıza geldi. Hasan Abi’yi de sonsuzluğa uğurlayacağız ama o da daha önce kaybettiğimiz ustalarımız gibi bizlerle olmayı sürdürecek.” Hasan Pulur 50 yıllık hayat arkadaşı Meral Pulur ile birlikte. Halk için yazdı Doğan Heper: “Hasan Abi Milliyet’in temel taşlarından biriydi. Yalnız Milliyet’in değil, gazeteciliğin de temel taşlarından biriydi. Kendisi çok tarafsız bir kişiydi. Şimdi onun gibisine çok rastlanmıyor. Şimdi herkese duayen deniyor ama o gerçek bir duayen, namuslu, dürüst gazeteciliğin rehberlerinden biriydi. Hem çalışanlara hem de partilere karşı tarafsızdı. Ben yıllarca onunla beraber çalıştığım halde tarafsızlığını ben bile şahsımda hissederdim. Yani kardeşi bildiği halde bana karşı bile tarafsızdı. Yazarlığı da esprilerle doluydu. Haftada altı gün köşe yazar ve halkın dertlerine derman olmaya çalışırdı. Halk için yazar, kendine siyasi bir yer kapmak için yazmazdı. Onun yaptığı hakikaten genç gazetecilere örnek bir davranıştı. Şimdi az bulunur bir şey. Ona rahmet diliyorum.” Kılıçdaroğlu: Bir çınar daha ayrıldı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Hasan Pulur’un vefatına ilişkin Twitter’dan mesaj yayımladı: “Basın emekçisi bir çınarın daha aramızdan ayrılmasının hüznünü yaşıyorum. Mekanın cennet olsun Hasan Pulur.” Erdoğan’dan taziye telefonu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, merhum Hasan Pulur’un oğlu Bülent Pulur’u telefonla arayarak, Pulur’un vefatından müteessir olduğunu belirtti. Okurlar için büyük kayıp Altan Öymen: “Hasan Pulur, gazetecilikte muhabirlikten yazı işleri müdürlüğüne, yöneticilikten köşe yazarlığına kadar birçok alanda yıllar boyu başarıyla görev yapmıştır. Okur kitlesi çok genişti. Çünkü halkın içindeydi, halkın her kesiminin dertlerini, sorunlarını çok iyi bilirdi. O sorunların çaresini arardı. Eleştiriler yapar, çözümler önerirdi. Özetle, herkesin, hepimizin yazarıydı. Ölümü sadece yakınları, dostları, meslektaşları için değil, her kesimden gazete okurları için de büyük bir kayıptır. Hepimize başsağlığı dilerim.” Ondan çok şey öğrendik Tufan Türenç: “Hasan Pulur tam bir halk yazarıydı. Halkın nabzını tutan, halkın şikâyetlerini, taleplerini dile getiren bir yazardı. Halkın anlayacağı şekilde yazardı. Babıâli’nin temel direklerinden biriydi. Ondan çok şeyler öğrendik. Ben onun yanında başladım gazeteciliğe. Benim ilk yazı işleri müdürümdü. Nasıl haber yazılır, haber nasıl halka daha kolay anlatılır, hep ondan öğrendik. Dürüsttü. Kalemine çok onurlu şekilde sahip çıkardı. Hiçbir zaman ona buna yaranmak için yazı yazdığını hatırlamıyorum. Bize de hep bunu önerirdi. Bâbıâli bir devini daha yitirdi. Allah rahmet eylesin.” Yeri doldurulamaz Fikret Bila: “Milliyet bir büyük çınarını daha kaybetti. Çetin Altan’dan sonra bir diğer büyük ustamız Hasan Pulur da aramızdan ayrıldı. Milliyet ailesi ve Türk basınına başsağlığı diliyorum. Hasan Pulur bizim kuşağın okuyarak büyüdüğü ve örnek aldığı usta bir kalemdi. Onu kaybetmek, yeri doldurulamayacak bir boşluk daha yaratacak.” Nazım Alpman: “‘Olaylar ve İnsanlar’ kitaplarından bir tanesinde Attilâ İlhan ‘Hasan Pulur adında bir halk’ diye yazmıştı. Bu Hasan Pulur’u en güzel anlatan tanımlamaydı. Hasan Pulur eşittir halk. Hasan Abi’nin bir film hakkında yazdığı yazısı mesela, sinema eleştirmenlerinden daha fazla itibar görürdü. Hasan Pulur beğenmişse film gişe yapar, yani halka ulaşmışız demektir, derlerdi. Hasan Abi halkın nabzını tutardı. Hasan Abi’nin aramızdan ayrılması bir dönemin sonu. Onun tarzında ve onun etkinliğinde bir gazetecinin gelmesi artık mümkün değil. Hem yumuşak üslubu hem çok katı ilkeleri olan, ödünsüz yazan bir yazardı. Güç merkezleriyle de ağır mesafeler koyardı arasına.” Bir dönemin sonu Nazım Alpman, Doğan Medya Center’daki odasında Hasan Pulur’a doğum gününü hediyesi olarak bir dinozor armağan etmiş. Alpman, “Esprilere hiç bozulmaz, hem kendi kendisine hem de yakınlarına takılmayı severdi” diyor. (28 Mart 1994) 923 Atatürk Devrimi”nin temel yapı taşlarıdır “Devrim Yasaları.” Bu yapı taşları gerçekleştirilmeseydi, “TC Devleti”, “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” kimliğini kazanamazdı. Bilindiği gibi Cumhuriyetimizin bu nitelikleri, anayasamızın ikinci maddesini oluşturur. Toplumun yaşamına, giyimine, başına giyeceğine dek uzanıp düzenleyen bu yasaların, gerekliliğinin nedeni 1400 yıllık değişmez dogmalarla oluşan “dinsel” kaynaklı düzenin; çağın koşullarına, zorunlu değişimlerine uyan, böylece emperyalizmin “din”i kullanarak ülkemizi sömürmesini engelleyen “laik” bir yaşam anlayışının oluşmasını, “laik” bir düzenin kurulmasını sağlamaktır. “600 yıl” boyunca “Osmanlı”nın, “Fıkıh” (dinsel hukuk) ve “Şeriat” (dinsel düzen), kısaca başta “kadınerkek ayrımı” olmak üzere eşitsizliklere dayanan, dolaysiyle temeli “eşitlik” olan “adalet”e dayanmayan bir düzenle yürüttüğü yaşamın, “laik hukuk” ve “laik yaşam” düzenine dönüştürülmesi, kuşkusuz tarihsel olarak da bir “devrim” ile gerçekleşebilirdi. Öyle de oldu; “1923 Atatürk Devrimi”, bunu art arda getirilen “Devrim Yasaları”na dayanarak gerçekleştirdi. Burada bir ayraç açarak şunu da belirtmeliyiz, Cumhuriyetimizin nitelikleri arasında yer alan “demokratik” oluşun dayanağı da “eşitlik”tir, dolaysiyle bu niteliğin de olmazsa olması “laiklik”tir. Ayracı kapatıp sürdürürsek, “sekiz” yasadan oluşan “Devrim Yasaları”, “1961 Anayasası” ile birlikte, “anayasal koruma” altına alınıp anayasalarımızda yerini aldı. Bu yasalardan biri olup, “kadınerkek” eşitsizliğini kaldıran “Yurttaşlar Yasası” (Medeni Kanun), anayasada evlenmeyi (nikâhı) yasal olarak düzenleyen maddesiyle yer almıştı; “1982 Anayasası”nın maddelerinde yapılan bir düzenleme sonucunda bu madde ne yazık ki anayasadan düşürülmüş oldu, böylece “Yurttaşlar Yasası”nın (Medeni Kanun) bir “Devrim Yasası” olma niteliği noktalandı. “İmam nikâhı” artık, hele “13 yıllık AKP” iktidarıyla, çiftlerin eline bir “belge” verilerek yapılmaya başlandı... Elimizde kalan “yedi” yasa da, “13 yıldır” süren dinsel kaynaklı “AKP” iktidarınca, “İslam ile laiklik bir arada olamaz!”, “Ben şeriatçıyım” diye haykıran “R.T. Erdoğan” budamasıyla geçerliliğini kaybetmekle karşı karşıyadır. Bu yasaları düzenleyen “CHP” de içinde olmak üzere, “laik yaşam”ı destekleyen hiçbir kurum, kuruluş, günlük basın, “TV” kanalı, var oluşlarını belki de bu yasalara borçlu olan oluşumlar bile, nedense “Devrim Yasaları”nı anmaz oldular; ama bu yasalara uyulmamasından dolayı yaşananlardan da hep şikâyetçidirler... Bu yedi yasanın dördü, “Kasım ayı” içinde kabul edilmiştir; “1, 25, 26 ve 30 Kasım” tarihleri bunların doğuş günleridir. Bunlardan ilk üçünü, “27 Kasım” cuma günü “Kasım Ayı” başlıklı yazıyla ayrıntılı olarak anlatmaya çalıştığımdan bugün, “30 Kasım” günü bugün doğanı analım. “Dördüncü Devrim Yasası” olan bu yasayla, “Tekke ve Zaviyeler, Türbeler” kapatılıyor ve “Alelumumtarikatlar, şeyhlik, dervişlik, müritlik, seyitlik vö’lere ait görevlerin yapılması, giysilerin giyilmesi yasaklanıyor”du. (1925) Ne ki, yıllar sonra “1980”de iktidardaki “Adalet Partisi”, o yıl yapılacak cumhurbaşkanı seçiminde aday olarak “Nakşibendi Tarikatı”nın önde gelen bir üyesini gösteriyordu... Bilindiği ve yaşamakta olduğumuz gibi, günümüzde de “Fethullah Gülen” tarikatını, “AKP” iktidarı candan destekleyecek, “Gülen”in yanlarında yer almasını isteyecek, buna yanaşmayan “Gülen” tarikatını, “Ne istediler de vermedik!” diyerek yana yıkıla dert yanacaktır, tarikatları yasaklayan “devrim yasası” yürürlükte olmasına karşın... “1923 Atatürk Devrimi”nden yana olan herkesin, her kurum ve kuruluşun “Devrim Yasaları”na sahip çıkması gerekiyor, daha fazla gecikmeden... C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle