15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 20 Kasım 2015 haber EDİTÖR: CAN DOKER TASARIM: İLKNUR FİLİZ 10 1725 ARALIK TAPE KAYITLARINDA GEÇEN OTEL TALEBİ ONAYLANDI Teşhis bekleyen toplumsal hastalığımız ew Global Araştırmalar Merkezi’nin Paris saldırıları sonrasında yaptığı yoklamaların sonucuna göre, Türklerin yüzde sekizi IŞİD için olumlu hisler besliyor, yüzde 19’u ise kararsız. Bu rakamlar bizde yapılan bazı yoklamaların sonuçlarıyla da aşağı yukarı örtüşüyor. Kararsızların sadece yüzde ikisinin IŞİD’e olumlu bakanların saflarına geçmesi halinde, Türkiye nüfusunun en az yüzde 10’unun Müslüman, Hıristiyan, Budist demeden kafa kesen ve sadece son altı ay zarfında Suruç, Ankara, Paris ve Beyrut’ta katliamlara imza atmış olan bir cinayet şebekesini bir şekilde onayladığı anlamı çıkıyor. Bu da bizi neredeyse sekiz milyon Türk’ün potansiyel IŞİD yanlısı olduğu sonucuna götürüyor. Özetle, birçok Balkan ve Ortadoğu ülkesinin nüfusundan fazla olan bir güruhtan söz ediyoruz. Burada elbette ki “toplumun yüzde 80’inden fazlası IŞİD karşıtı deyip” savunmaya geçmek mümkün. Ezici çoğunluğun bu örgüte karşı çıkıyor olması elbette ki sevindirici. Fakat 8 milyon kişinin böyle bir örgüte sempati ile baktığı bir ülkede yaşıyor olmamız yine de dehşet verici. Akıl, 80 milyona yakın nüfusu olan bir ülkede birkaç bin gözü dönmüş insanın çıkabileceğini kavrayabiliyor. Ancak milyonlarcasının nasıl böyle olabileceğini anlamakta, en azından ilk bakışta, zorlanıyor. Meseleye biraz daha derinlemesine bakınca nedenleri elbette ki daha net görülüyor. Burada geri kalmışlık ve kör cehalet kaynaklı lümpenlikten tutun, “dindar nesil istiyoruz” söylemiyle yaratılan “kindar nesil” de dahil olmak üzere, “sosyal patoloji” –veya Türkçesiyle “toplumsal hastalık”– başlığı altında bir dizi faktör sıralanabilir. Tartışmasız olan husus ise sekiz milyon kişinin, dünya ile savaşa girmiş olan ve kendi soydaşlarını ve dindarlarını da katleden acımasız bir terör örgütüne sempati duyduğu bir ülkenin uygar ölçüler açısından “normal” sayılamayacağı gerçeğidir. Bu gerçeği besleyen bir diğer örneği de TürkiyeYunanistan maçı sırasında gördük. Yunan milli marşı çalarken ve Paris’te öldürülenlerin anısına yapılan saygı duruşu sırasında lümpen kesim kendisini tekrar cümle âleme teşhir etti. Fatih Terim’in, “Yunanistan milli marşı okunuyor, ıslıklar yükseliyor. Ölmüş insanlara saygı duruşu yapıyoruz, 1 dakika sabredemiyor muyuz? Lütfen, ne oldu bize” şeklindeki, infialden çok çaresizlik yansıtan, çıkışına katılmamak mümkün değil. Fakat uygar dünya Terim’in açıklamasını değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun ne dediğini merak ediyor. Bu olay sonuçta Paris saldırısının gölgesinde ve Türkiye’den Suriye’deki radikal İslamcılara hâlâ yardım gittiği algısının geçerli olduğu bir sırada gerçekleşti. Bu yüzden Batı’da geniş yankı uyandırarak Türkiye hakkında ne kadar olumsuz düşünce varsa anında su yüzüne çıkardı. Olay hakkında benimle temasa geçen yabancı gazetecilerin hemen hepsi, “Liderleriniz niçin bu gibi şeylere karşı duyarsız” diye sordular. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Bunları yanlış buluyorum, bunları yapanlar da sadece nefislerini tatmin etmiştir” şeklindeki açıklamasının ise mevcut ortamda çok yetersiz olduğunu söylediler. Maç sırasında Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın yanında oturan Başbakan Davutoğlu’nun konu ile ilgili görüşlerini ise pek duymadıklarını belirttiler. Devlet ve hükümet katında bu konuda net ve tartışmaya mahal vermeyecek güçlü bir kınamanın gelmesini önleyen nedir? Esas sordukları bu oldu. Kendi sorularını yanıtlarcasına “İslamcı oldukları için mi” diye eklediler. Kısacası, dünyanın gözünde Türkiye’yi, Erdoğan’ın “birkaç yüz kendini bilmez” diye azımsadığı bu güruh temsil etmiş oluyor bu durumda, IŞİD’e karşı olan nüfusun yüzde 80’in üzerindeki kesimi değil. Türkiye’nin uluslararası saygınlığının son yıllarda niçin azaldığını anlamak çok da zor değil. P Belediye direndi ama otele ‘olur’ izni çıktı AYKUT KÜÇÜKKAYA/ HAZAL OCAK Rumelihisarı’ndaki huzurevi arazisi için Bakan Bayraktar ile Taşyapı’nın sahibi Turanlı arasında geçen, fezlekelere bile giren görüşmedeki istek 2 yıl sonra gerçek oldu stü örtülen 1725 Aralık yolsuzluk soruşturmasında dinlemeye takılan dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’la Taşyapı’nın sahibi işadamı Emrullah Turanlı arasında iki yıl önceki konuşma 1 Kasım seçimleri sonrası gerçekleşti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan imar planlarıyla Etiler’deki huzurevi alanı dinleme kayıtlarında talep edildiği gibi ‘otel alanına’ çevrildi. Rumelihisarı’nda Taşyapı’ya ait bir arsaya ilişkin tape, 1 Kasım seçimlerinin ardından sessiz sedasız gerçek oldu. Söz konusu alana ilişkin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) 6 kere plan değişikliği gelmiş; İBB çeşitli gerekçelerle bu talepleri reddetmişti. Etiler’de huzurevi alanı olan arsaya ilişkin 2006 yılında itibaren İBB Meclisi’ne 6 kere plan değişikliği geldi. 20062009 yılları arası gelen 4 imar planı değişikliğinde arsanın sağlık tesisinden çıkarılarak 8 katlı konut alanı yapılması isteniyordu. İBB yeni bir sağlık alanı gösterilmediği gerekçesiyle teklifi reddetti. Söz konusu alana ilişkin 2011 yılının nisan ayında İBB Meclisi’ne bu kez 7 katlı otel yapılma isteği getirildi. Ü ‘He onu da imzaladık’ Bayraktar İŞTE O TAPELER... İBB’nin yaptığı itirazlar sonuç vermedi. Turanlı İlk talep 2006’da Teklif oybirliğiyle reddedildi. Aynı yılın aralık ayında söz konusu arazi için otel yapımından vazgeçilerek İBB Meclisi’ne bu kez “Özel Sağlık Tesisi” yapılma isteği getirildi. İBB bu teklifi de reddetti. 2011 yılından tam iki yıl sonra 1725 Aralık soruşturması patladı. Soruşturmanın TOKİ dosyasında yer alan tapelerde dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’la Taşyapı’nın sahibi Emrullah Turanlı dinlemeye takılmıştı. Bu olay Bayraktar hakkında hazırlanan ve Meclis’e gönderilen fezlekede “Sağlık tesisi yapımı için imar verilen ve Taşyapı’ya ait olan arsaya, otel yapımı için illegal olarak imar alınması” suçlamasıyla yer aldı. Dinleme kayıtlarına da yer verilen fezlekede Turanlı, Rumelihisarı Toprakkale Sokak’ta yer alan arsaya otel yapmak için Bakan Bayraktar ve bakanlık bürokratlarından ricacı oluyordu. Tüm bu gelişmelerin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önceki gün söz konusu arsayı imar planlarında otel alanına çevirdi. Bakanlık tarafından hazırlanan planlarda 7 kat imar verildi. Planlara 4 bodrum kat da eklendi. Plan notlarında yeşil alan olarak görülen alanın iç bahçe olarak yeşilendirileceğinin belirtilmesi de dikkat çekti. İmar planlarına tepki gösteren İBB’nin CHP’li Meclis üyesi Hüseyin Sağ “Meclis’e geldi. Defalarca reddettik. Biz ve Kadir Topbaş neci? Danıştay kararı doğrultusunda bakanlık böyle planlar yapamaz” dedi. Bakanlığın askıya çıkardığı planlara 17 Aralık’a kadar itiraz edilebilecek. Tarih: 14 Aralık 2013... Saat: 12.43... Bayraktar ve Turanlı’nın o görüşmesi: Emrullah Turanlı: Bakanım iyi misin Erdoğan Bayraktar: İyiyim sen nasılsın E.T.: Bakanım Etiler’le ilgili o sen söylemiştin bana hatırlıyor musun Etiler’le ilgili sana gelmişti E.B.: he onu da imzaladık E.T.: Yok daha gelmemiş sana bakanım bana kimse diyor ki daha gitmedi yok gelmedi yok gelmedi bir yere gönder beni babanın hayrına nereyi istersen E.B.: Yok hayır (ARKA PLANDA X ŞAHSA: Şeye söylesene ya Mehmet Ali buralarda mı, X ŞAHIS: ...., E.B.: Mehmet Ali yi bir ara da bir de Muhammed aradı seni, X ŞAHIS: ..., E.B.: Bir de Mehmet Ali’yle beni şeyle görüştür beni bu Etilerde bu Emrullah Turanlı’nın talebi var ya onunla ilgili Mehmet Ali yle) tamam olur Emrullah E.T.: Bakanım Allah razı olsun E.B.: Oldu hadi senden de E.T.: Emirlerini bekliyorum bakanım E.B.: Estağfirullah hadi selamlar güle güle iyi günler E.T.: Hürmet ederim Allah razı olsun ‘Altın tuvaletli’ Vali’den dava Kamu görevlisi olduğunu unutan Hatay Valisi Topaca, gazetemizde Ayakkabı kutusu yer alan haber için ‘seçim öncesi yönlendirme’ dedi ve dava açtı paraları bu kez ocaeli Valiliği döneminde makam tuvaleti tadilatında altın kaplama malzemeler kullandığı ortaya çıkan Hatay Valisi Ercan ToCANAN paca, gazetemize 50 bin COŞKUN TL istemli manevi tazminat davası açtı. Kamu görevlisi olduğunu unutan Vali Ercan Topaca’nın dava dilekçesinde haberin, “seçim dönemine girilen bir dönemde yayınlanarak, toplumun yönlendirilmek istendiğini” belirtmesi dikkat çekti. Hatay Valisi Topaca’nın Kocaeli’nde görev yaptığı dönemde makam tuvaletinde altın kaplama malzemeler kullandığı, tadilata da 752 bin TL harcandığı gazetemizde 23 Mayıs 2015’te “Vali altına battı” başlığıyla yayımlanan haberle kamuoyuna duyurulmuştu. Tadilata ilişkin maliyet pursantaj tablosunda kullanılan malzemeler altın kaplama çöp kovası, altın kaplama diş fırçalık, altın kaplama tuvalet kâğıtlık, altın kaplama sabunluk, altın kaplama havluluk, altın kaplama tuvalet fırçalık, altın kaplama askılık olarak sıralanmıştı. Topaca haberin yayımlanmasının ardından şikâyette bulunmuş, soruşturma sonrasında verilen takipsizlik kararında savcılık “haberde iftira bulunmadığına” hükmetmişti. Vali Topaca’nın avukatı K Topaca’yla ilgili haber Cumhuriyet’te 23 Mayıs 2015’te yayımlanmıştı. Ahmet Yum bunun üzerine İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dilekçe sunarak tazminat davası açmıştı. Dava dilekçesinde, haberin yayımlanmasının ardından Kocaeli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla tuvaletlerin altın kaplama olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yapıldığı belirtildi. Bilirkişi raporu ile altın veya al Takipsizlik aşağılamış tın nevinden malzeme kullanılmadığının iddia edildiği dilekçede, habere açılan soruşturma kapsamında verilen takipsizlik kararının haberleştirilmesiyle Topaca’nın aşağılandığı öne sürüldü. Söz konusu inceleme 20 Mayıs 2015’ten itibaren boş olan binada yapılmış, raporda ise “Bina içindeki işe yarar kapı, dolap ve sıhhi malzemeler sökülerek kamu kurumlarına gönderilmektedir” denmişti. Binadaki klozetin sarı malzeme olmadığını, seramik olduğunu kaydeden bilirkişiler, makam odasının sökülen kapılarının kollarının da altın kaplama olmadığını ifade etmişlerdi. Oysa söz konusu tadilat işiyle ilgili pursantaj tablosunda altın kaplama olduğu belirtilen malzemeler, “altın kaplama çöp kovası, altın kaplama diş fırçalık, altın kaplama tuvalet kâğıtlık, altın kaplama sabunluk, altın kaplama havluluk, altın kaplama tuvalet fırçalık, altın kaplama askılık” şeklinde sıralanmıştı. Dava dilekçesinde “Eylemler, seçim sathı mailine girilen bir dönemde yayımlanarak toplum yönlendirilmek istenmiştir” denildi. Dilekçedeki bu ifade Topaca’nın kamu görevlisi olduğu ve seçimlerden nasıl etkilenmiş olabileceği sorusunu akıllara getirdi. l İSTANBUL imam hatip oldu Valisi Ahmet Kara, 17Çorum 25 Aralık operasyonları sırasında dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde bulunan ayakkabı kutularından çıkan paralarla, Osmancık ilçesine imam hatip lisesi yapıldığını söyledi. İmam hatip lisesi inşaatını gezen Çorum Valisi Ahmet Kara, “Bu paralar, daha önce basında ‘Ayakkabı kutuları paraları’ diye lanse edilen ve daha sonra mahkeme tarafından Süleyman Arslan’a iade edilen paralardır. Süleyman Arslan, ‘O paraları ben hayır işi için toplamıştım’ demesi üzerine, para geçen yıl Çorum Valiliği emrine geldi. Çorum Valiliği de Osmancık İmam Hatip Lisesi inşaatının bütün ihtiyaçlarını buradan karşılıyor. Bu para 8 milyon 200 bin TL. Burası aslında Süleyman Arslan’ın İmam Hatip Lisesi’dir” diye konuştu. İmam hatip lisesinin 24 derslikli, 3 katlı ve toplam 4 bin 50 metrekare kapalı alandan oluşacağı ve 2016 eğitim ve öğretim yılında hizmete gireceği belirtildi. l ÇORUM / Cumhuriyet Devlet Opera ve Balesi akıllara durgunluk veren bir sansüre imza attı. Ali Baba ve 40 Haramiler operasının ‘haramileri’ çıkarıldı, geriye ‘40’ kaldı. Sansür duyulur duyulmaz sosyal medyaya tepki mesajları yağdı. Ali Baba ve 40 Vatansever :) 12 asırlık masalın adı sansüre uğradı Geçmişten bugüne Türk siyasetçisinin İngilizce seviyesi üzerine toparlayıcı bir çalışma:) C M Y B [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle