07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 MAYIS 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 9 On bini aşkın işçi ‘öldü geçti’ u DİSKAR raporuna göre, her 10 iş kazasından 9’u kayıtdışı. Resmi veriler, AKP döneminde 11 bin 282 kişinin iş kazasına kurban gittiğini ortaya koyarken kayıt dışı iş kazalarıyla birlikte ölüm sayısı on binlere ulaşıyor. Ölümlerin fazlalığı Başbakan Erdoğan’ın “Her ölüm tören mi düzenleyeceğiz. Ölmüştür geçmiştir” sözlerini yeniden hatırlatıyor. Ekonomi Servisi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştır ma Enstitüsü’nün hazırladığı “Türkiye’de İş Cinayetleri Raporu”nda, iş kazalarının yüzde 90’ının kayıt dışı olduğu belirtildi. Rapora göre, Türkiye AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında ölümlü iş kazalarında açık ara önde. AB üyesi 27 ülke için ortalama ölümlü iş cinayeti oranı istihdam edilen 100 bin kişi başına 2.1 iken Türkiye’de bu oran 14.3. Yani yaklaşık 7 kat fazla. Raporda şunlara dikkat çekiliyor: 4 Her 10 iş kazasından yalnızca bir tanesi SGK kayıtlarına yansıyor. İş kazalarında kayıt dışılık yüzde 90. Son yayımlanan SGK istatistiklerinde 2012 için iş kazası sayısı sadece 74 bin 871 iken TÜİK 2013 verilerine göre, bu rakam 706 bin olarak görülüyor. İki veri arasında zamansal uyumsuzluk bulunsa da aradaki devasa fark kayıt dışı iş kazalarının ne kadar yüksek olduğunu ortaya koyuyor. 4 TÜİK verilerine göre iş kazalarının sayısı SGK verilerinin yaklaşık 9.5 katı. Aynı veriye göre her 100 kayıtlı iş kazasının yaklaşık 1’i ölümlü olarak gerçekleşiyor. Her gün 20, yaklaşık her saat bir işçi hayatını kaybediyor. 4 20022005 yıllarında ortalama kayıtlı iş cinayeti sayısı 898 iken 20062012 yıllarında bu sayı 3’te 1 oranında artarak 1223’e ulaştı. Her üç kayıtlı iş cinayetine bir yenisi eklendi. 4 AKP hükümetleri döneminde resmi rakamlarla 11 bin 282 kişinin iş kazalarında hayatını kaybettiği belirtiliyor ancak kayıt dışı iş kazalarının oranları dikkate alındığında ölenlerin sayısının on binlerle anılacağı ifade ediliyor. 4 Her 20 işçiden biri işe bağlı sağlık sorunu ile karşılaşıyor. İşe bağlı sağlık problemi yaşayanların sayısı 895 bin kişi. Çalışanların yüzde 80’i fiziksel sağlığını, yüzde 9’u ruhsal sağlığını olumsuz etkileyecek etmenlerle birlikte çalışıyor. Yüzde 19 kaza riski ile çalışırken yüzde 14 kimyasal madde, toz duman veya zararlı gazlara muhatap kalıyor. 4 20122013 arasında iş kazası sonucunda 3 gün ve üzeri işyerinden uzak kalacak şekilde yaralananların sayısı 299 bin, işe bağlı meslek hastalığı sonucunda aynı sürelerle işten uzak kalanların sayısı 162 bin. Buna karşın bugüne kadar kalıcı iş görmezlik sorunu yaşayanlar arasında SGK’den gelire sahip olanların sayısı sadece 62 bin. AKP döneminde iş cinAyetleri PAtlAdı ‘İthal et darbe vurur’ Ekonomi Servisi Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar Karaman’da gerçekleştirilen basın toplantısında sektörün sorunlarını değerlendirdi. Et ithalatının çözüm olmayacağını aksine hayvancılık sektörüne darbe vuracağını belirten Bayraktar,“ Bugünlerde et lobileri hortladı onları buradan uyarıyorum; aklınızı başınıza alın. Bu ülke üretirse, bu ülkede ticaret yapanlar para kazanır. İthalata sığınarak hem çiftçimize hem de tüketicimize darbe vurmaya, zarar vermeye hakkınız yok. ‘Birileri zengin olacak’ diye bu ülke ithalat yapamaz” dedi. İthalatla günü kurtaracağımızı söyleyen ve “Bugün fiyatları aşağıya çekeriz ama yarınımız olmaz” diyen Bayraktar, “Et ithalinden bahsediyorlar. İthalat üretimimize darbe vurur, ahırları boşaltır” diye konuştu. Rapora göre, son 10 yılda madenlerde yaşanan iş kazalarında her yıl ortalama 43 kişi hayatını kaybetti, sektörde iş kazası oranı 2.5 kat arttı. DİSK, iş cinayetleriyle sıkça gündeme gelen madencilik sektöründe ise durumun daha da sıkıntılı bir noktada olduğuna işaret etti. Raporda, güvenilirliği son derece şüpheli resmi kayıtlara göre son 10 yılda madenlerde yaşanan iş kazalarında her yıl ortalama 43 kişinin hayatını kaybettiği vurgulandı. Buna göre, sektörde iş kazası oranı 20022012 döneminde 2.5 kat arttı. Sektörde AKP döneminde yaklaşık olarak her üç iş kazasına ilave olarak yeni bir iş kazası gerçekleşti. İş kazalarında madencilik sektörünün payı 20092012 arasında 20022008 yıllarına göre yüzde 8’den yüzde 13’e yükseldi. Türkiye, AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında ölümlü iş kazalarında açık ara önde. AB üyesi 27 ülke için ortalama ölümlü iş cinayeti oranı istihdam edilen 100 bin kişi başına 2.1 iken, Türkiye’de bu oran 14.3’e çıkıyor. Türkiye madencilik sektöründe ise AB27 ülkelerinin ortalama değerinden 16 kat daha fazla ölümlü iş kazasıyla karşılaşıyor. Raporda, madencilikte ‘taşeronlaşma’ vurgusu da yapıldı. Sektörde taşeron çalıştırmanın genel bir hal aldığına işaret edilen rapora göre, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu bünyesinde resmi olarak 6 bin 678 taşeron işçisi çalışıyor. Kadrolu işçi sayısı ise 2012 verilerine göre 4 bin 575’te kalıyor. Madenler her yıl 43 can alıyor İndirimlere kanmayın Ekonomi Servisi Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, mevsim sonu sebebiyle AVM’lerde artan sezon sonu indirim reklamlarının tüketiciyi yanılttığını ifade etti. Gelişigüzel yapılan ‘indirim sezonu’ kampanyalarının sektör içinde haksız rekabet oluşturduğunu belirten Palandöken, bunun tüketicide güven kaybına yol açtığını söyledi. TESK Başkanı, zamansız yapılan indirimlerin çoğunun bir kandırmaca olduğuna dikkat çekti. Palandöken, “Ben buna ‘tuzak mal’ diyorum. Müşteriyi içeri çekmek için yanıltıcı indirim yapılıyor. Buradaki tek amaç insanlara ihtiyacından farklı malların satılması” dedi. uCHP’nin raporuna göre, AKP’nin işsizlik rakamlarında yaptığı güncellemeler, işgücü rakamlarını aşağı çekti. İş gücüne dahil olmayan nüfus yüksek gösterildiği için işsizlik de yüzde 9.8’e düşmüş görünüyor. Ukrayna krizi Batı ittifakının, ABD liderliğinin zaaflarını gözler önüne serdi, bu sarsıntı sürerken Rusya ile Çin arasında, Foreign Policy dergisinin sevinçle “İmzalanmayan anlaşma” yorumunu yapmasından birkaç saat sonra gerçekleşen enerji anlaşması, bu görüntüyü daha da netleştirdi. İşsizlikte büyük aldatmaca Ekonomi Servisi CHP’nin “93. Ekonomik Görünüm Raporu”nda “TÜİK’in işsizlik rakamlarında ‘AB’ye uyum’ kapsamında yaptığı güncellemeler sonrasında 20052013 yılları arasında ortalama yüzde 10.7 olan işsizlik oranının yüzde 9.8’e gerilediğine” işaret edildi. CHP Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığı’nın Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak’ın koordinasyonunda hazırladığı raporda, TÜİK’in yeni yöntemle hesapladığı işsizlik oranın 2014’ün şubat ayı hariç her yıl sistematik olarak eski serinin altında kaldığı belirtilerek, şu tespitlere yer verildi: l Yeni seride ‘işgücüne dahil olmayan nüfus’ eski seriye göre daha yüksek. Yeni seride işgücüne katılmayan nüfus, eskisine göre 2005’te 700 bin kişi, Ocak 2014’te 1 milyon 262 bin kişi daha yüksek görünüyor. l Yeni seride, işgücü rakamları ise eskisine göre önemli ölçüde aşağıya çekilirken, istihdam edilenlerin ve işsiz olanların sayısı da aşağı doğru düzeltilmiş. Yeni seride işgücü rakam larındaki düşüş 2011 ve 2012 yılları için 1 milyonun üzerinde, 2014 Ocak ayında ise 775 bin kişi. l Yeni seride 20052013 dönemi için ortalama emek verimliliği, eskisine göre ortalama yüzde 3.1 daha yüksek. Türkiye bir anda aynı miktardaki üretimi daha düşük bir istihdam düzeyiyle yapar hale gelmiş görünüyor. l Şubat 2014’te çalışma çağındaki nüfus, 2013’ün şubat ayına göre 1.1 milyon (yüzde 1.6) artarken işgücüne katılım 1.6 milyon kişi (yüzde 6) oldu. büyük enerji anlaşması Tarihin en Bu zaaflar, Amerikan dış politika çevrelerinde, Ukrayna kriziyle birlikte ABD hegemonyasına dayalı “eski düzen çöktü” savının ileri sürülmesine neden oluyor. Halbuki, Robert Kaplan’ın, geçen hafta Stratfor’daki yorumunda vurguladığı gibi, “eski düzen” (Soğuk Savaş sonrası) aslında, bir süredir çöküyordu, Ukrayna krizinde Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi bu durumu nihayet bilinçlere çıkardı. Geçen hafta, Pekin’de Rusya ile Çin arasında imzalanan “tarihin en büyük enerji anlaşması” da bu “eski düzen çöktü” anlayışını destekler yöndeydi. Bunlara, Çin devlet başkanı Xi Jinpin’in, geçen salı günü Pekin de toplanan “Asya’da karşılıklı ilişkiler ve güven inşa etme konferansı”nda, Rusya ve İran’ı kapsayacak ama ABD’yi dışta bırakacak bir Asya Güvenlik Yapılanması inşa etme önerisini ekleyebiliriz. Çin ve Rusya’nın, geçen hafta Birleşmiş Milletler’de, Suriye’yi Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderme önerisini veto etmesi de bu bağlamda yorumlanabilir. Aslında şöyle formüle edebiliriz: ABD ve Avrupa’nın önce tetikleyip sonra yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları Ukrayna krizi “eski düzenin sonunu” iki açıdan vurguladı. Birincisi, Batı ittifakının dünya olaylarını şekillendirme kapasitesinin yetersizliklerini ortaya koydu. İkincisi, Kırım’ı ilhak eden Rusya’nın artık Batı tarafından “eski düzende” olduğu gibi tecrit edilemediğini gösterdi. Üçüncü olarak, Ukrayna krizi, Rusya ile Çin arasında, yaklaşık on yıldır sürmekte olan pazarlıkların sonuçlanmasına, enerji anlaşmasının imzalanmasına yol açan koşulları yarattı. Bu anlaşma, Neoconların önde gelen yazarlarından Krauthammer’in Washington Post’ta vurguladığı gibi, kimin Asya “pivotu’nun” (hamlesinin) başarılı olduğunu da ortaya koyuyordu. Obama Asya gezisinde, Japonya’yı bir serbest ticaret anlaşmasına ikna edemedi. Rusya ise istediği anlaşmayı yapmayı başardı. Bu duruma hegemonya ilişkileri ‘Eski Düzenin’ Tabutuna Son Çiviler mi? bağlamında bakarsak ABD’nin çıkarları, artık yakın ittifaklarının, örneğin Japonya’nın çıkarlarıyla örtüşmüyor. Buna karşılık Rusya’nın, kendine yeni enerji piyasaları arama, Batı’nın iddia ettiği gibi yalnız kalmadığını gösterme arzusu ile Çin’in enerji kaynaklarına erişme arzusu örtüşüyor. Dahası The Wall Street Journal’dan Simon Hall’ın işaret ettiği gibi bu anlaşma tüm Asya ülkelerine göreli olarak ucuz enerjiye ulaşma olanağı sunacak. Buna karşılık bu anlaşma dünyanın geri kalanında Asya pazarlarına gaz satmak amacıyla yeni yatırımlar planlayan Batılı şirketleri bir kez daha düşündürecek (WSJ, 22/05/14). Hidrokarbon ekseni stratejik üçgen Tam bu noktada bir düzeltme yapmak, hegemonya ilişkileri bağlamında Asya’da esas aktör olarak Çin’in altını çizmek gerekiyor. Çünkü, bu anlaşma esas olarak Rusya’nın pazarlık gücünün en zayıf, Çin’e en muhtaç olduğu anda, Çin için en uygun koşullarda gerçekleşti (Financial Times, 21/05/14). Bu anlaşmayla Çin 30 yıl süreyle yeni enerji kaynaklarına ulaşıyor. Çin Rusya’nın enerji sektörüne yatırım yapacak, Batı’nın yaptırımlarının etkisiyle Rusya’dan kaçan sermayenin yarattığı açığı kapatmaya yönelik sermaye ihraç edecek. Bu sermaye ihracı Çin’in Rusya’nın en ileri silah teknolojilerine ulaşmasını kolaylaştıracak; Çin’e yeni, ekonomik olanaklar getirecek. Batı tam Rusya’yı tecrit ediyorum diye düşünürken, Rusya’nın, dünyanın satın alma gücü paritesi ile ölçüldüğünde en büyük ekonomisi konumuna gelmiş bir ülkeyle enerji anlaşması yapması önemli bir zafer oldu. Diğer taraftan, bu anlaşma sırasında Çin en büyük pazar olarak, en avantajlı fiyatları dayatabilecek güce sahip bir ülke olduğunu kanıtladı. Bir ülkenin, başka ülkelere pazar sunabilme ama bu pazara girişin koşullarını saptayabilme kapasitesi, onun hegemonya kurma kapasitesine işaret ediyor. Çin’in konumu, Rusya ve ABDBatı ilişkileri, bu son anlaşma bağlamın da tartışılırken iki kavram özellikle dikkat çekiyordu. “Hidrokarbon ekseni” ve “Stratejik üçgen.” Bundan yaklaşık sekiz yıl önce 2006 yazında The National Interest’te Leverett & Noel imzalı bir yorum, RusyaÇin ilişkilerine göndermeyle yeni bir “petrol ekseninin” oluşmaya, dünya sorunlarında birçok alanda ABD’ye karşı dengeleyici etki yaratmaya başladığını savunuyordu. Geçen hafta, Flynt Leverett & Hillary Leverett, National Interest’te, bu konuya, son anlaşma bağlamında geri döndüler. Yazarlara göre, Batı’nın politikalarından rahatsız olan iki büyük ülke hidrokarbon ürünleri piyasasında, hem üretici hem de tüketici olarak aralarındaki işbirliğini geliştiriyorlar aynı anda sık sık ABD ve Batı’nın uluslararası alanda amaçlarına ulaşmasını, İran, Suriye sorunlarında görüldüğü gibi engelleyebiliyorlar. Leverett & Leverett’e göre, bu iki ülkenin oluşturmaya başladığı eksen Soğuk Savaş sonrasında oluşan tek kutuplu düzenin çökmesini de hızlandırıyor. “Stratejik üçgen” kavramı da bu alana ait: ABDRusyaÇin ilişkilerini ve dengeleme olasılıklarını içeriyor. Soğuk Savaş döneminde 1972’de Nixon’ın Çin’, ziyaretinden sonra, ABD, Rusya karşısında dengeleyici bir avantaj elde etmişti. Soğuk Savaş sonrasında, Çin henüz bugünkü gücüne ulaşmamışken, Rusya SSCB’nin enkazıyla uğraşırken bu üçgenin stratejik bir önemi kalmamıştı. Batı’nın Ukrayna fiyaskosuyla birlikte bu üçgen yeniden, bu kez Çin’in Rusya ile ilişkilerinde, ABD ve Batı’ya karşı bir avantaj elde etmesine olanak verecek biçimde önem kazanmaya başladı. Bu kez hegemonya rekabeti ideolojik kılıfa sarılamadığından Batı bloku bütünlüğünü kaybederken, Avrupa zayıflarken, Almanya’nın tutumunda Rusya ile ilişkileri önemli bir rol oynarken, stratejik üçgen çok daha karmaşık bir dengeleme ilişkileri zincirini harekete geçirme kapasitesine sahip olmaya başlıyor. “Soğuk Savaş” sonrası dönem (eski düzen) aslında, ABD yönetiminin imparatorluk projesinin Afganistan ve Irakta, neoliberal modelinin 2007 mali krizinde iflas etmesiyle çökmeye başlamıştı. Kırım’ın ilhakı, 400 milyar dolarlık enerji anlaşması adeta eski düzenin tabutuna son çivileri çakmış oluyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle