24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 2014 PAZARTESİ 4 Bakandan e müdürün HABERLER lTarih: 21 Kasım 2013. Saat 11.08. O iş başkasına gitmesin! Öfke… Soma’da yaşanan kömür madeni felaketini tartışıyorduk. Dönemin son dersinde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık öğrencileri ile “felaket karşısında bilişsel ve duygusal süreçleri” konuşuyorduk. Soru, “ne hissettikleri ve ne düşündükleri?” olarak sorulmuştu, her öğrenci kendi yanıtını veriyordu. Bir öğrenci, “öfke” dedi, “sadece öfke duyuyorum.” O anda aklıma hemen Stéphane Hessel’in “Öfkelenin” başlıklı önemli çağrısı geldi. Bunu sınıfla paylaşmadım ama öğrencilerin duyguları, düşünceleri, ihmallere duydukları tepkileri, o insanlara yardım etmek, destek olmak istekleri, toplumu bilinçlendirmek için gösterdikleri katılım çok anlamlıydı. Elisabeth KüblerRoss, özellikle ölümcül kayıplarla ilgili çalışmalar yapmıştır ve insanların tepkilerini şu sıra ile yaşadıklarını bulmuştur: • İnkâr etme. Olayı kabul etmeme, edememe. • Öfke duyma. Herkese ve her şeye karşı duyulan yoğun öfke. • Ödeşme isteği. Bu olayın neden başına geldiğini düşünme. • Depresyon dönemi. Her şeyden uzaklaşma. Umutsuzluk. • Kabul etme. Gerçekle yüzleşme ve yaşama dönme. Bu aşamalar, büyük kayıplarda, geriye dönüşsüz kayıplarda yaşanan, bu ağır yükle yaşamaya çalışmanın basamaklarıdır. Öfke; genellikle yenmeye çalıştığımız, olumsuz anlam yüklediğimiz bir duygudur. Ancak, altı evrensel duygu profili içinde yer alır, büyük bir enerji kaynağıdır. Doğru ve haklı öfke, bütün büyük mücadelelerin odağında yer alan, kişilerin ve kitlelerin büyük kabarışıdır. Pablo Neruda “sabırlı öfke” demiştir. Bu öfke, anlık bir öfke değildir. Kişinin egemen olamadığı dürtüsel öfke değildir. Tam tersine adalet düşüncesinden kaynaklanan, haksızlıklara karşı çıkmanın yarattığı, ezilenlerin yanında yer alan insanların bilince dayalı öfkesidir. Büyük devrimleri yaratan bu öfkedir. Tarih boyunca ezilenlerin ezenlere karşı duyduğu sınıfsal öfke böyle bir öfkedir. Tarihi değiştiren öfke böyle bilişsel öfkedir. İnsanlık felsefesinden kaynağını alan, tarihin akışını insanlık açısından, insan hakları açısından yorumlayan büyük hümanist düşüncelerin öfkesidir. Aydınlanmanın öfkesidir bu. Bilişsel öfke budur. Bu öfkenin depresyonu yoktur, sabrı vardır. Bu öfkenin inkârı yoktur, tam tersine gerçeklerle yüzleşmesi vardır. Bu öfkenin ödeşmesi tarihsel ve nesneldir. Bu öfke toplumsal öfkedir ve bütün büyük değişimlerin merkezidir. Ya duygusal öfke? HHH Duygusal öfke, olayın sıcak zamanında kaçınılmaz olarak duyulacaktır. Sıcak ve kaynayan bir öfkedir. Yapısı bilişsel olmadığı için kolayca yanlış hedeflere yönelebilir. Çoğu kez doğru hedeflere yönelemez. Önünde ve yanında duranlara yönelebilir. Bir sonuca varmaktan çok, boşalmaya, rahatlamaya yönelir, bu da öfke yatıştıktan sonra çaresizlik duygusuna evrilir, depresif sürece yol alır. Duygusal öfkenin bilişsel sürece yönelmesi ya kişinin ve toplumun bilinçli olmasına ya da bilinçli önderlerin, bilinçli rehberlerin öncülüklerine kulak vermelerine bağlıdır. Bilinçli öfkeye dönüşemeyen hiçbir duygusal öfke gerçeklerin ortaya çıkmasına hizmet etmez, tersine kolayca şaşırtılarak gerçeklerin üstünün örtülmesine seyirci kalır. Soma felaketinde duygusal öfkeyi inanç temelinde rahatlatma çalışmaları ya da salt sakinleştirmeyi amaçlayan terapiler sadece varolan bozuk düzenin sürmesine destek olacaktır. Bugüne kadar yaşanan hiçbir felaketten ders alınamaması, yaşanan acıların bilişsel öfkeye dönüşememesinin yarattığı sonuçlardır. Ya dürtüsel öfke? HHH Dürtüsel öfke, bilişsel ya da duygusal temeli olmayan, anlık şiddet duygusuna bağlı saldırgan öfkedir. Saldırma, küfürler, vurmalar, zarar verme girişimleri içgüdüsel tepkilerdir ki, kontrol dışı kalmış dürtülerin sonucudur. Bu durum, dürtü kontrolü yetersizlikleri içinde yer alır, kişinin egosunu tatmin etmekten başka hiçbir işe yaramaz. Böyle davranışlar kişiye de çevresine de zarar vermekten başka bir sonuca ulaşmaz. Soma felaketi bize öfkenin her türlüsünü çeşitli olaylarda gösterdi. HHH Soma felaketi eğer, gerçek sorumlular olan, maden yöneticileri, kamusal denetim yetkilileri ve siyasal iktidar yetkilileri yerine birkaç görevliyi suçlayıp kapatılırsa hiçbir ders alınmamış olur. Gerçek görev, bu büyük felaketin toplumun bilişsel öfkesine dönüştürülmesi, böylece ülkenin güvenilir yöneticilere teslim edilebilmesidir. İnsanlık Aydınlanmasının Cumhuriyeti, ülkenin gerçek demokrasisi ancak o zaman geleceğin ışığı olacaktır. Gerisi dinlediğimiz masallarla, ninniler olur. 17 Aralık operasyonundan yaklaşık 1 ay önce Bakan Bayraktar ile Emlak Konut GYO Başkanı Murat Kurum konuşuyor. Erdoğan Bayraktar: Kayabaşı’nda Ahşan diye yemek firması var mı? Türkerler’in işini yapıyormuş. Murat Kurum: Araştırayım. E.B.: Sürmeneli çocuklar bunlar. Bunlar çok yemek işi alıyo, alıyorlardır; TOKİ’den canım ben ben hatırlıyorum. M.K.: Normalde orayı hepsini işte bir bir kişi yapsın diye şey yapmıştık biz Pınar Yemek diye. E.B.: Evet… M.K.: Sizle de şey yapmıştık. Siz nasıl takdir ederseniz bakanım. E.B.: Ha yemek onu bir konuşalım onu ben şey hafta sonu yokum da, ben hafta başı da şeye gideceğim bir konuşalım onu bir bakalım bir araştır o sen konuyu bir. M.K.: Tamam hallettireyim bakanım. E.B.: Olmazsa olmazsa onlara başka bir şey bir yerden bir şey verebilirsin bir yemek bir şey var mı çıkacak öyle bir yemek iyi. M.K.: Yani bir çıkar bakanım. Biz nasıl iş yapacağız şey yapacağız. E.B.: Tamam. M.K.: O onlara başka bir yerden şey yaparız yani bunlara biz böyle bir Ahşana gel gir şöyle yap böyle yap böyle bir şey demedik bakanım yani. Şey yapıyorlar… E.B.: Tamam. M.K.: Oraya böyle girip şey yapmaya çalışıyorlar öyle bir durum yok yani. E.B.: Tamam peki tamam… ‘Birini Abdullah’a verdik bakanım’ Erdoğan Bayraktar’la ilgili Meclis’e gönderilen yasal dinleme kayıtlarına göre kamu Abdullah Oğuz Bayraktar’a da çalışmış Bakan Bayraktar, dönemin Emlak Konut GYO Başkanı Murat Kurum’a, yemek işini “Abdullah’ın adamlarına mı şey yaptın” diye soruyor. Kurum da Bayraktar’a, “Birini Abdullah’a verdik bakanım” diye yanıt veriyor. Meclis’e gönderilen dinleme kayıtlarında, İstanbul Kayabaşı’nda binlerce konutluk iş yapan inşaat şirketinin yemek işinin başka bir firmaya verilmek üzereyken Bakan Bayraktar’ın devreye girmesiyle oğul Bayraktar’ın gayri resmi ortağı olduğu şirkete kaydırıldığı ortaya çıkıyor. Bu önemli diyalog da yine Emlak Konut GYO Başkanı Murat Kurum’la Erdoğan Bayraktar arasındaki telefon dinlemesine takılıyor. Savcılık fezlekesinde, AYKUT KÜÇÜKKAYA 17 Aralık yolsuzluk operasyonu kapsamında hakkındaki fezleke Meclis’e gönderilen eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’la ilgili “yasal dinleme kayıtları” bakanlık bürokratlarının TOKİ dosyasının iki numaralı şüphelisi oğul Abdullah Oğuz Bayraktar’a çalıştığını ortaya koydu. Fezlekeye giren kayıtlarda dönemin bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, bakanlık bürokratlarıyla yaptığı görüşmelerde ihale kazanan inşaat şirketlerinin yemek işlerinin oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar’ın gayri resmi ortağı olduğu Pınar Yemek isimli şirkete verilmesi için talimat verdiği görülüyor. ‘Bizim hanımın akrabasını unutma!’ l Yine Bayraktar ile Kurum arasında geçen bir başka “yemek görüşmesi” ise fezlekede şöyle yer aldı: “4 Mart 2013 günü saat 13.33’da Murat Kurum’u Erdoğan Bayraktar’ın aradığı görüşmede özetle; Erdoğan’ın ‘şimdi bu Nevzat’ların işinin … Ali ….yapacak büfe, büfesini bir kimseye söz verdin mi birine söz vermişsin onu galiba’ dediği, Murat Kurum’un, ‘Abdullah birini söylemişti ama ona söyledik bakanım’ dediği, Erdoğan Bayraktar’ın, ‘Haşem Kıroğlu’na versinler onu. Fena çocuk değil. Başıma bela babası günde 8 sefer arıyor bizi ya bizim hanımın amcasının oğludur. Abdullah’a da söyle onu bir başkasıyla şey yaparız ya onun Abdullah’ın dediği çocuğu başkasına şey yaparız’ dediği tespit edilmiştir.” “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve Emlak Konut GYO ile herhangi bir şekilde ticari veya resmi işlemleri olan inşaat şirketlerine, enerji ve yemek işlerini Abdullah Oğuz Bayraktar’ın gayri resmi ortağı olduğu DAF Enerji ve Pınar Yemek isimli şirketlere vermeleri için baskı yaptıkları, söz konusu şirketlerin de işlerinin aksayacağı endişesiyle kendilerini mecbur hissederek şüphelilerin isteklerini yerine getirdikleri, bazı şirketlerin işlerini başka şirketlere vermiş olsalar da, şüphelilerin müdahalesi sonucu iptal ederek DAF Enerji ve Pınar Yemek isimli şirketlere verdikleri görülmüştür” tespiti yapılıyor. Fezlekedeki tespit ne? l 18 Aralık 2013 tarihinde düzenlediği fezlekeyi Adalet Bakanlığı’na gönderen savcı Mehmet Yüzgeç’in bu konuyla ilgili Meclis’e gönderdiği tespiti ise net: “Erdoğan Bayraktar’ın, Bakanlık ile bir şekilde ilişkisi olan veya olacak olan inşaat şirketlerinin enerji ve yemek işlerini aynı zamanda oğlu olan örgüt yöneticisi Abdullah Oğuz Bayraktar’ın gayri resmi ortağı olduğu DAF Enerji ve Pınar Yemek isimli şirketlere verilmesi için kamu görevlilerine açık bir şekilde talimat vermesi dosya kapsamından anlaşılmıştır…” l İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen yolsuzluk dosyasında TOKİ dosyasının 2 numaralı şüphelisi Abdullah Oğuz Bayraktar’dı. Bu isimle ilgili yolsuzluk soruşturmasında Savcı Ekrem Aydıner’in verdiği takipsizlik kararıyla “kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildi. 30 Nisan 2014 tarihli takipsizlik kararında Bayraktar’ın oğluyla ilgili bölüm şöyle anlatılıyordu: “Şüpheliler Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bakan Danışmanı Sadık Soylu ve TOKİ İstanbul Emlak Dairesi Başkanı Aliseydi Karaoğlu’nun TOKİ veya Emlak Konut GYO ile herhangi bir şekilde ticari veya resmi işlemleri olan şirketlerine enerji ve yemek işlerini Abdullah Oğuz Bayraktar’ın gayri resmi ortağı olduğu DAF Enerji ve Pınar Yemek isimli şirketlere vermeleri için telkin ve yönlendirmelerde bulundukları iddia edilmiş ise de bu yöntemle zorla herhangi bir şirkete iş yaptırıldığına dair delil bulunmadığı, bu yöndeki iddianın varsayımlara dayandığı…” Savcıya göre varsayımdı ‘Bakanım o iş oğlunuzun’ Şimdi Savcı Aydıner’in “varsayım” dediği yolsuzluk iddiasıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Meclis’e gönderilen yasal dinleme kayıtlarından 3’ünü özetleyerek aktaralım... Abdullah Oğuz Bayraktar Bakan Bayraktar ile Emlak Konut GYO Başkanı Murat Kurum konuşuyor. Erdoğan Bayraktar: Ya bu Nevzat’ın yemek işini o şey istiyordu, Ali istiyordu sen onu Abdullah’ın adamlarına mı şey yaptın. Murat Kurum: Birini o Ali aldı bakanım. Birini Abdullah’ın, Abdullah’a verdik… o Abdullah’ın o gün yanlarında da o vardı zaten aslında ikisinin de yanında o vardı da birini o… yapmış al şey yapmış yani almış. E.B.: He onların. M.K.: Birini aldı yani bakanım ya 15002000 konutun birini aldı, birini daha istiyor onu da Abdullah yapıyor bakanım. E.B.: Ha bir tane verdiysen ona yeter canım. M.K.: Verdik bir tane. E.B.: He tamam iyi oldu hadi sağ ol. l Tarih: 26 Ekim 2013. Saat: 18.28… 23 milyon dolar bombası 17 Aralık yolsuzluk dosyasının TOKİ ayağında 60 şüpheli hakkında takipsizlik kararı veren savcı Ekrem Aydıner kararında Abdullah Oğuz Bayraktar’ın işadamlarıyla yakınlığının eleştirilebileceğine ancak bu durumun başlı başına suç teşkil eden bir nitelik arz etmediğine dikkat çekmişti. Meclis’e gönderilen savcılık fezlekesinde ise önemli bir iddia yer alıyor: Abdullah Oğuz Bayraktar’ın bir numaralı şüpheli Hüseyin Avni Sipahi’yle birlikte imar planı değişikliği vaadiyle 23.5 milyon dolar haksız menfaat elde ettikleri iddiası… Bu önemli iddia için takipsizlik kararında “kovuşturmaya gerek olmadığına” aynen şöyle hükmedilecekti: “Ali İbrahimağaoğlu’nun Bahçelievler sitesinde bulunan bir arazisinin şüpheliler Hüseyin Avni Sipahi ve Abdullah Oğuz Bayraktar tarafından, mevcut imar planının değiştirilerek daha uygun imar şartları sağlanacağı vaadiyle 65 milyon dolar karşılığında Fatih Güner ve Ömer Erbazlar isimli kişilere satıldığı, Sipahi ve Bayraktar’ın arazinin Fatih ve Ömer’e satılmasında aracılık etmenin karşılığında 13.5 milyon dolarlık pay aldıkları, arazinin satılmasından sonra imar planının değiştirilmesi için gayrete giriştikleri, daha sonra Abdullah Oğuz Bayraktar ve Hüseyin Avni Sipahi’nin 13.5 milyon dolar para alarak arsa ortaklığından ayrıldıkları iddia edilmiş ise de, böyle bir arsa satışından komisyon aldıkları iddiası ile hiç kimsenin suçlanamayacağı, imar planını değiştirme vaadine dair delil bulunmamakla birlikte böyle bir vaat olsa dahi bunun ve böyle bir vaat karşılığında arsa satışının suç teşkil etmesinin söz konusu olmadığı.” Savcı Aydıner’in bu tespitlerine karşılık Abdullah Oğuz Bayraktar ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman arasında geçen konuşma bakan oğlunun Çevre Bakanlığı’ndaki ağırlığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Oğul Bayraktar’ın, babası Erdoğan Bayraktar’ın 17 Aralık sabahı “polis geliyor evden bakanlığa kaç” dediği bakanlık bürokratı Mehmet Ali Kahraman’la yaptığı telefon konuşması Meclis’e gönderilen fezlekeye şöyle giriyor: “12.11.2012 günü saat 14.38’de A. Oğuz Bayraktar’ın M. Ali Kahraman’ı aradığı görüşmede özetle; Abdullah’ın, ‘Ulan daha bir yazıyı yazdıramıyorsunuz İSKİ’ye’ dediği, M. Ali’nin ‘Ya bir arayayım orayı tekrar Abdullah ... Biz yapacağız onun bütün yazışmalarını ya oradan yapmayacağız’ dediği, Abdullah’ın ‘Bir şeyler askıya çıktığı yok dosyaların. Hiçbir şey yaptığınız yok yatıyorsunuz’ dediği, M. Ali’nin ‘Olur mu ya nasıl çıkmıyor abi ya ben göndereli iki hafta oldu ben onu göndereli’ dediği, Abdullah’ın ‘Ara ikisini de sor ya’ dediği tespit edilmiştir...” SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle