25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr 23 MART 2014 PAZAR 18 KÜLTÜR Selçuk Demirel’den ‘İnsanoğlu Kuş Misali’ sergisi Kültür Servisi Ünlü çizer Selçuk Demirel’in “İnsanoğlu Kuş Misali” adlı sergisi, 2 Nisan31 Ağustos tarihleri arasında, İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde açık olacak. Sergide, 1978 yılından beri Paris’te yaşayan sanatçının, 19742014 yılları arasında basında yer alan çizimlerinden yapılmış bir seçki sunuluyor. Bu 40 yıllık süreçte yaşanan önemli olayları, siyasal ve sosyal dönüşümleri çizgilerle anlatan sergi, Demirel’in Türkiye’de yaşarken hazırladığı bir dizi afiş ile açılıyor. Serginin diğer bölümünde ise, basında yer alan çizimler, yayın konularına göre, “Jeopolitik”, “İnsan Hakları”, “Düşünmek” adlı üç tema etrafında sergilenecek. Serginin küratörlüğünü Valérie Dardenne yapıyor. Sınırlarda insandoğa ilişkisi Kültür Servisi Enis Malik Duran’ın ilk kişisel resim sergisi “Sınır”, 527 Nisan tarihleri arasında Harmony Sanat Galerisi’nde izlenebilir. Sergide, insandoğa ilişkisinde günümüzde yaşanan çelişkiler sorgulanıyor. 1984 yılında Ayvalık’ta dünyaya gelen Enis Malik Duran, 2009 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Sanatçı, Türkiye’deki pek çok serginin yanı sıra Macaristan ve Romanya’da da karma sergilere katıldı. Twitter’ı Yasaklayabilirsin... Twitter’ı ve interneti yasaklayabilirsin... “Hepsinin kökünü kazıyacağız” diye bas bas bağırabilirsin. Dünyaya rezil olabilirsin. Ülkeni de rezil edebilirsin. Ama yasağı delmenin yolunu bir iki dakikada bulan gençliğin, çocukların önünü kesemezsin. Onlardan öğrenmemizi engelleyemezsin. Haberleşmemize, okumamıza, paylaşmamıza, söylememize, düşünmemize son veremezsin! HHH “Facebook”, “Youtube”, “Instagram”dan çok korkabilirsin... Her akşam dinlediğimiz ses bantlarına montaj, dublaj diyebilirsin. Ayakkabı kutusunu, uluslararası komplo; evde sıfırlanması zor parayı cep harçlığı sanabilirsin. Aynı yalanı defalarca tekrarlarsan milletin bir bölümünü kandırabilirsin. Dinine küfreden, inancınla alay eden eski bakanına arka çıkabilir, gerçekten inananları kahredebilirsin. Ama korku duvarını çoktan aşmış insanları artık korkutamazsın! HHH Milleti her alanda benden olanlar ve benden olmayanlar diye ayırabilirsin... Senin gibi düşünmeyenleri ezebilirsin. Sana biat etmeyenleri yok sayabilirsin. Kadınları kapalı ya da açık diye ayrıştırabilirsin. Dilediğini ötekileştirebilirsin. “Yetmez ama evet”çilerle bir süre daha idare edebilirsin. Ama baskıya, zulmüne direnenleri, hava kurşun gibi ağır olsa da dirençlerinden döndüremezsin! HHH Savcıların, emniyet müdürlerinin yerlerini değiştirebilirsin. Dilediğini rektör seçtirebilir, istemediğin gazeteciyi kovdurabilirsin. Kim sürgüne, kim Silivri’ye gidecek, yol gösterebilirsin. O ihale kime, bu ihale nereye verilecek, bilirsin. Ama aynaya bakamazsın. Bakacak olsan bile aynada yalandan ve talandan başka bir şey göremezsin! HHH “Hırsıza oy yok” diyeni polislerine dövdürebilirsin... Karşı çıkanları, TOMA’larla, gazla, tankla tüfekle ezebilirsin. Öfkeni, kinini, silahını başka ülkelere yayabilirsin. Çocuğun cebindeki misketi bomba sanabilirsin. Şiddeti tırmandırmak, gerilimi artırmak için elinden geleni yapabilirsin. Ama yine de ülkemin her yanına yayılan Gezi ruhunun intikamını alamazsın. İçimizde büyüyüp duran Berkin’lerin, Ethem’lerin, Ali İsmail’lerin gülen gözlerini belleğimizden silemezsin! HHH “İki ayyaş” diye nitelediklerinden hazzetmeyebilirsin... Günde beş vakit Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının seni mağdur ettiklerini düşünebilirsin... Bunca yıl iktidarda olup, hâlâ mağduriyet edebiyatı yapabilirsin. Demokrasiyi, sadece işine geldiğinden kullanılacak bir araç sanabilirsin. Çağdaş, evrensel değerleri, akıl yolunu yok sayıp, emeği küçümseyip, varsa yoksa değişmez dini doğmalara sarılabilirsin. Ama bu milletin yüreğinden Atatürk sevgisini ve saygısını; bu milletin aklından “muasır medeniyet” tutkusunu çekip atamazsın! HHH Beğenmediğin heykeli yıktırabilirsin... İstemediğin tiyatroyu, filmi, kitabı yasaklatabilirsin. Opera, baleyi günah sayar; nitelikli müziği anlamayabilirsin. Sanat ve müzik kurumlarımızı yok edecek, edemese bile geriletecek, sanatçıyı boyunduruk altına alacak yasalar çıkartabilirsin. Ama iktidarların gelip geçici olduğunu; nitelikli sanatın, müziğin, şiirin ise her daim kalıcı olduğunu; zorbalığın, yaratıcılığın karşısında ölüme mahkum olduğunu bilemezsin! Twitter’ı yasaklayabilirsin. Her kuşun etini yiyemezsin! İnterneti yasaklayabilirsin. Vicdanları asla! TEB Başkanı, TÜSAK’ın geri çekilmesini istedi Murat Morova’nın ‘Ölü Doğa’ sergisi ay sonuna kadar İstanbul Galeri Nev’de ‘Sanatın celladı Başbakan olacak’ Kültür Servisi UNESCO’nun en önemli sivil toplum kuruluşlarından olan Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği üyesi Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) Başkanı Üstün Akmen, Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasa taslağıyla destekleme mekanizması ve üretim mekanizmalarının aynı leğende yoğrulmak istendiğinden söz ederek, “Kurumlardaki gözbebeğimiz sanatçılar ateş üzerinde oturuyor. Bu, bir ülke yöneticisinin sanatçısına yaptığı tarihte eşi menendi görülmemiş işkencedir” dedi. Opera, bale ve tiyatronun kendine özgü ve özerk oluşumlarının korunması gerektiğini hatırlatan Akmen, siyasi erke bağımlı sanat olamayacağı görüşünü savundu. Bağımsız ve özerk yapılandırılmazlarsa bu sanat dallarının öleceğini ifade eden Akmen, “Bu sanat dalları velev ki ölürse, cellatları Başbakan ve şürekâsı olacaktır ve bu cinayetin katil zanlısı aranmayacaktır” görüşünü dile getirdi. Dünyanın tek sahibi insan mı? u Morova’nın resim, heykel ve yerleştirme çalışmaları, ömrü sayılı dünyamızdan buruk yüzleri ve manzaraları buluşturuyor. Sanatçının büyük ölçüde geri dönüşümlü malzemelerle ortaya koyduğu yapıtları, dünya üzerindeki canlılar ve doğanın geleceğine dair bir umudun öfkeli doğasını temsil ediyor. EVRİM ALTUĞ Yoğun bakımda tedavisi sürüyor Kenan Işık’a ziyaretçi akını Kültür Servisi Tiyatro yönetmeni ve oyuncusu Kenan Işık’ın yoğun bakımdaki tedavisi sürüyor. Önceki gün, saunadan sonra düşerek beyin kanaması geçiren Kenan Işık, Amerikan Hastanesi’nde ameliyat sonrası yoğun bakıma alınmıştı. Kenan Işık’ı aralarında müzisyen Zerrin Özer, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Şakir Gürzumar, eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu, oyuncu Aliye Uzunatağan, yapımcı Fatih Aksoy, oyuncu Erdal Özyağcılar ile ATV Genel Müdürü Adem Gürses’in bulunduğu pek çok kişi ziyaret etti. Yapıtlarındaki ruhani ve kavramsal derinlikle, kullandığı malzemedeki nezaketle dikkat çeken sanatçılardan Murat Morova, son sergisini bu ayın 29’una dek Galeri Nev İstanbul’da, “Nature Morte”/“Ölü Doğa” başlığı ile sunuyor. Tam da kurak bir yazın kapısında iken sinemalarımızda “Nuh Tufanı”nı işleyen bir filmin gösterime girdiği şu günlerde, Morova’nın bu sergisi için tercih ettiği malzemeler, doğadan biriktirilmiş yapraklardan el yapımı kâğıtlara, çini mürekkebi ve katrandan oto sanayi sitelerindeki atık hırdavat ve çöp poşetleri ile soyu tehlikede bulunan hayvanların plastik oyuncak figürlerine değin uzanan bir “kimya”ya sahip.  Morova’nın sanattarihsel bir pratik olarak kanıksadığımız “Ölüdoğa”ya felsefi ve vicdani bir yorum getirdiği, içinde artnouveau ve barok akımlarına da selamlar taşıyan sergisinde, geleceğin tüm canlılarının olası kuşaklarına dair bir buruk umudun vahşi doğasıyla ilgili pek çok iz, resim, heykel ve yerleştirmeler halinde, usulca barınıyor. Morova ile bu sergisini vesile ettiği “Arzı Mukaddes”, yani şu “kut sal dünya”nın bugünkü ıstırap verici halini konuştuk. Sanatın bugünkü duruşu ve dünyanın durumu açısından, gerçekten de dönüşü olmayan bir noktada mıyız? Bütün bu sosyoekonomik ve siyasal kargaşanın nedeninde, bunun çok önemli bir payı var. Petrol, doğal çevre ve su ile enerjiler üzerinden yürütülen çıkar savaşları ile bunun üzerinden yürütülen bütün politikalar çevreyi muazzam derecede harap ediyor ve artık yakında üzerinde bütün bu politikaları bile yapacağımız bir alan da kalmayacak. Bunun farkında değiliz. Gündelik politik çekişmelerin hepsi aslında çıkara dayalı ki, bu da kapitalist sistemin, tüketim toplumunun yukarı doğru ivmelenmesi, ardından üzerinde yaşanacak bir alanın da kalmamasına neden oluyor. İnsanoğlu burada kendini benim de adlandıramadığım bir ayrıcalıklı konumda hissediyor. Dünyanın tek sahibi kendisiymiş gibi! Halbuki ortak bir yaşam söz konusu. Bu habitatların üzerinde yaşayan her canlının eşit şartlarda, aynı camiada, hakkaniyet ve eşit yaşama duygusu ile bu ekosistemin bir parçası olması gerektiği bilgisiyle yaşaması gerekirken, her şeye müdahil olma, geliştirme, tüketme ve kirletmeye yönelik insan davranışı son derece rahatsız edici. Sergideki el yapımı kâğıt üzerine katran ve çini desenlerden biri, diğerlerinden niçin ayrı sergileniyor? O işin yapılma serüveni de çok tuhaf, ben bu seriyi 12 tane olarak hesap etmiştim. Tam bu sergiyi toparlama aşamasına geldiğim esnada Gezi olayları patlak verdi. Tam da bu ağaç kesilmeleri vb. gündeme geldiği esnada, benim de üzerinde düşündüğüm bir sırada yaşadığım bir olay oldu bu. Gezi’ye katıldığım sırada yaptığım bu işte isyan edip, sonunda ejderhaya dönüşen bir ağaç görülüyor. Bütün bu maceranın sonunda, artık doğanın isyanı, ayaklanması ve öfkesi olarak bu işi ötekilerden ayırmış durumdayım. Bu işte bir umut olmasa da, umutlu bir öfke olduğunu söyleyebilirim. Sergi gerek biçim, gerek kavramsal olarak bir anlamda geri dönüşüm olanakları üzerine kurulu, siz verdiğiniz bu kültürel emeğe ilişkin nasıl geri dönüşler aldınız? Bizde maalesef, insanlar seni kategorize edip, sonraki tüm üretim aşaman ve çalışmanı o kategoriye göre değerlendirmeye bayılıyor. Dolayısıyla da böyle bir estetikle yola çıkan bir sergi, “...aa, yeni neler yapmışsın, niye şimdi böyle şeyler yapıyorsun” gibi tepkiler alabiliyor, bu insanı şaşırtıyor. Malzemenin içindeki yarı tehlikeli, oyuncaklı hali ya da çöp torbaları ve naylon poşet artıklarını kullandığım için ilginç bulanlar da oldu. Bunun hüzünlü olan tarafı şu: Plastik sanatların, bir biçimde kendi içinde söylediği sözün, alanın diğer taraflarındaki insanlar için bir kıymeti harbiyesinin o kadar fazla olmadığını fark ediyorsun. Çevre duyarlılığı için yazılar yazan, makaleler hazırlayan bir adama, sen dönüyorsun diyorsun ki, bak, benim de kendime göre bu konuyla ilgili bir sözüm var; ama bu konu onun ilgisini çekmiyor. Paşa gönlün ne isterdi dersen, öyle veya böyle, örneğin Greenpeace, WWF’den bağış için çabalayan biriki genç gelir de bu sergiyi gezer diye umuyordum... Yoo, o ayrı, bu ayrı bir iş artık. Bu kopukluk, toplumsal dinamikler arasındaki bu kopukluk çok insanı hayal kırıklığına uğratan, üzen, sadece o alanı ilgilendiren, kendi içine kapalı bir şey olarak kalıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle