06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MART 2014 PERŞEMBE [email protected] 16 C ÜNEYT T Ü R E L ‘ U S T A LA R A S A Y G I ’ G E CE S İ NDE A N I L I Y O R KÜLTÜR İsveçli yazar Lars Norén, ‘Savaş’ı, Bosna’daki vahşetin hemen ardından kaleme almıştı Tilbe Saran’ın performansı izleyiciyi o küçük sahnenin ortasına sürüklüyor adeta. Küçük kız Semira rolünde Ecem Uzun tiyatromuza bir armağan adeta. (Fotoğraf: Mehmet Çakıcı.) Sesiyle orada olacak Kültür Servisi 1 Mayıs 2012 günü yitirdiğimiz tiyatro sanatçısı Cüneyt Türel, 17 Mart Pazartesi akşamı saat 20.00’den başlayarak Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde düzenlenecek “Ustalara Saygı” gecesinde anılacak. Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen ve Faruk Şüyün tarafından hazırlanan “Ustalara u Aralarında Behiç Saygı” gecesinde, oyunAk, Can Gürzap, culuğu, benzersiz sesi ve eğitmenliğiyle tiyatroTilbe Saran, Gülriz muzun gelmiş geçmiş en Sururi, Köksal saygın ustalarından biEngür, Selçuk ri olan Türel, aralarında Aydın Engin, Behiç Yöntem, Metin Ak, Can Gürzap, DiDeniz, Umur lek Türel Güney, DuyBugay, Zeynep gu Sağıroğlu, Elif TüAltıok Akatlı’nın da rel, Gülriz Sururi, Hasan Kuruyazıcı, Kadir bulunduğu dostları Has Üniversitesi öğrenTürel’i anlatacak. cileri, Köksal Engür, Türel’in olağanüstü Metin Deniz, Metin Türel, Murat Ersan, Nisesiyle okuduğu yazi Dalyancı, Selçuk şiirlerden örnekler Yöntem, Tilbe Saran, sunulacak. Umur Bugay ve Zeynep Altıok Akatlı’nın da da bulunduğu ailesi, yakın dostları ve meslektaşlarının anlatımıyla seyircilerle bir kez daha buluşacak. Cüneyt Türel’in özel yaşamından ve bütün bir ömrünü adadığı tiyatro sahnelerinden fotoğraf ve görüntülerle aramızda olacağı “Ustalara Saygı”da, aktörün alameti farikası sayılan olağanüstü sesiyle okuduğu şiirlerden örnekler de sunulacak. Savaşın sakatladığı hayatlar ZEYNEP AVCI Savaş herkesi şu ya da bu biçimde sakatlar, kimilerini de öldürür. Ölmek kurtuluştur, kalanlar için ise asıl sakatlanan hayattır artık. Bunu hepimiz uzaktan biliyoruz, öylece söyleyiveriyoruz. Ya bu durumun içindekiler? İsveçli bir ozan ve yazar olan Lars Norén’in Bosna’daki vahşetin hemen ardından kaleme aldığı “Savaş” yepyeni bir oluşum olan Pürtelaş tiyatro topluluğunun eliyle ilk kez sahnelerimize taşındı. Savaşta sakatlanmanın ne denli geniş bir anlamı olduğunu sergileyen oyunun birkaç önemli özelliği var. Bunların başında metnin kuzeyli minimalizminin müthiş etkisi geliyor. Teatral bir metin değil bu. Sadelikte (Tilbe Saran’ın dediği gibi, tıpkı İskandinav tasarımına benzer bir tavırla) doruğa ulaşan metin, bu sayede olan bitenleri keskin bir kılıç gibi indiriyor tepemize. Oyunun önemli bir başka özelliği Pürtelaş ekibinin bu kadar zorlu bir işi u Norén savaşın izlerini toplumun çekirdeği olan aile üzerinden aktarıyor. Ahlak, sadakat, terbiye, sevgi, saygı, inanç gibi kavramları kadar gövdeleri, zihinleri de sakatlanmıştır aile bireylerinin. kotarırken ulaştıkları ahenk. Zor olan sadece oyun ve oyundaki olaylar değil, ucuza kaçmadan can acıtmanın ustalığına erişmek başka bir zorluk. Oyunculuk ayarı, sahnelemenin metin kadar minimalist tavrı son yıllarda sahnelerde gördüğümüz en iyi örneklerden olsa gerek. Bir de fiziksel performans var elbette. Oyuncular öyle dinamik ki yerlerinde çakılıp kalmış izleyiciler yoruluyor. Toplumun çekirdeği aile üzerinden aktarıyor Norén savaşın izlerini. Ahlak, sadakat, terbiye, sevgi, saygı, inanç gibi kavramları kadar gövdeleri, zihinleri de sakatlanmıştır aile bireylerinin. Ama umut bulduğu en küçük toprakta yeşermekten vazgeçmez. Kimi başka bir ülkeye gitmek peşindedir, kimi kendini satarak para biriktirir, kimi aşkı bulduğuna emindir. İşin en trajik tarafı savaşın biçimlediği hayatlarıyla kurdukları ilişkidir. Hırs, öfke, şiddet, her şeye rağmen var olma arzusu hepsini ele geçirmiştir. Ölmemek, yaşamak anlamına gelmez ki. Tiyatro yaşamını büyük ölçüde Londra’da geçirmiş olan Serdar Biliş, İngiliz üslubunun mükemmeliyetçiliğine kendine özgü katkılar yaparak tertemiz bir sahneleme sağlamış. Umarız Biliş’in yeni çalışmalarını da görürüz sahnelerimizde. İki kızını zaptetmeye çalışırken kayınbiraderiyle aşk yaşayan anne rolünde Tilbe Saran’ın performansı izleyiciyi o küçük sahnenin ortasına sürüklüyor adeta. Bu hırçın, ateşli, öfkeli, derinlemesine yaralı kadının başını göğsünüze yaslamak, saçlarını okşayıp biraz olsun avutmak istiyorsunuz. Savaşta ölmese de kör kalarak aile sine dönen, tarumar edilmiş düzenin içine devedikeni gibi yerleşen koca rolünde Sermet Yeşil sanırım bu oyunun dünyadaki birçok temsilindeki meslektaşlarına taş çıkaran bir başarı sergiliyor. Küçük kız Semira rolünde Ecem Uzun, tiyatromuza bir armağan adeta. Soluk kesici performansına sempatikliği eklenince böylesine acı bir oyunda bataklık çiçeği gibi duruyor. Kayınbirader/sevgili rolünde Erkan Avcı biçilmiş kaftan. Damla Sönmez minicik eteği giyer giymez fahişe oluveren büyük kız Belina rolüne sonuna kadar hakkını veriyor. Öküz altında buzağı ararsak: Oyunun sahneleri arasında duvara yansıtılan çizimler izleyici dört bir yana oturduğu için bazı yerlerden görünmüyor. Bu da salonun cilvesi. “Savaş” İstanbul’da, Haliç kıyısında, Kadir Has Üniversitesi’nin küçük salonu Sahne Has’ta cumartesi günleri oynanıyor. Yer bulmak için erken davranmak gerek. YAŞAR KEMAL’İN ‘ÇOCUKLAR İNSANDIR’ KİTABI SERGİLEŞTİRİLDİ Güzelliğin ardındaki insan ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Komiser Maigret’nin yaratıcısı, ünlü polisiye yazarı Simenon, bu kez fotoğraflarıyla İstanbul’da Küçük omuzlarda büyük yükler Kültür Servisi Yaşar Kemal’in “Çocuklar İnsandır” isimli kitabı Bursa TÜYAP Kitap Fuarı için sergileştirildi. Yapı Kredi Yayınları’nın 4000. kitap olarak yayımladığı Yaşar Kemal’in “Çocuklar İnsandır” kitabı; savaş, açlık ve yoksullukla yoğrulmuş dünyamızda acılarla büyüyen küçük insanları ve onların küçük omuzlarındaki büyük yükleri anlatıyor. Yaşar Kemal’in, 1970’lerde sokak çocuklarıyla yaptığı röportajların, çizimlerin ve fotoğrafların bir araya getirildiği bu sergi, 1523 Mart tarihleri arasında TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi 5 No’lu salonda izlenebilir. Sergide, 1975’te Cumhuriyet gazetesinde Ara Güler’in fotoğrafları ve Turhan Selçuk’un çizimleriyle yayımlanan ve 1978’de “Allahın Askerleri” adıyla kitaplaşan röportaj dizisinden örnekler, bu röportajlara eşlik eden Ara Güler’in fotoğrafları ve Turhan Selçuk’un çizimleri yer alıyor. Georges Simenon 20. yüzyılın en ilkyarısında İstanbul’daydı. üretken yazarlarından biri. PsikoloFotoğraflı röportajlar yapmak jik polisiyenin babası kabul edilen yaüzere. Şimdi o fotoğraflar Notre zar, suçlunun takibinden çok suçun nedenlerini anlatıyor kitaplarında. 1929’da Dame de Sion Fransız Lisesi’nde yazdığı kısa bir eserle komiser “Jules sergileniyor. Maigret”yi okurla tanıştıran Simenon, kahramanı Komiser Maigret olan 75 roman ve 28 kısa hikâyeyle tanınmış. Simenon, yaklaşık 200 roman, binlerce hikâye ve çok sayıda makale yazmış. Gençliğinde 4 yıl yerel bir gazetede polis muhabiri olarak çalışan Simenon, yalnızca başarılı bir roman yazarı değil, aynı zamanda çeşitli gazete ve dergilerde fotoğraflı röportajları yayımlanmış bir muhabir. Türkçeye çevrilmiş yaklaşık 18 kitabı bulunuyor. Şimdi gazeteci, yazar, fotomuhabiri Simenon’un İstanbul’dan karelerin de yer aldığı 100 fotoğrafı “Belçika’dan Türkiye’ye, 19311935” adlı bir sergiyle İstanbul’da. Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nde bugün açılacak serginin sorumlusu Anne Baradel, “Bu serginin projesi, üç yıl önayrılan Simenon için Baradel, ce, Notre Dame de “Simenon için İstanbul, saSion Fransız Lisedece bir durak olmuş, fakat si Müdürü Yann de bu durak, Simenon’un yazıLansalut ile Franlarını epeyce beslemiş. Türkikofon Türk yazar ye’deki konaklamaları, TroçEnis Batur’un bir ki ile Büyükada’da yaptığı rösohbeti sırasında portajla birlikte, başka röporortaya çıktı. Sergi, taj ve romanlara da konu olyazarın oğlu John muş” diyor. Simenon’un ona“Minareler ve binalar arayı, yardımı ve İssında, ışıkların, gemilerin, tanbul’daki Belçika her tür ve her ırktan insanBaşkonsolosluğu’nun ların kaynadığı İstanbul’a, Georges Simenon katkısı olmadan kısa süre önce ayak bastım. gerçekleşemezdi” diyor. Konstantiniye, şimdiye kadar yüz Simenon, İstanbul’a eşi Tigy ile birlikkez, bin kez tarif edildi; ben de tarif te, 1 Haziran 1933’te Marsilya’dan kalkan etmeye çalışmayacağım. İstanbul gübir kargo gemisiyle gelmiş. Yolculuğuzel, büyük, olağandışı” sözleriyle tanun iki amacı varmış. Büyükada’da kalan nımlamış İstanbul’u Simenon. sürgündeki Lev Troçki ile ParisSoir için Üç bölümden oluşan sergi için Bararöportaj ve Sovyet kıyıları hakkında bir del, “Simenon’un 30’lu yıllarda katetfikir edinebilmek adına Karadeniz’de bir tiği yolun bize anlamlı gelen fotoğraflagezi yapmak. 9 Temmuz’da İstanbul’dan rından 100 kadarını seçtik. Her bir böBüyükada İskelesi 1933 u Simenon, 1930’ların lümde Simenon’dan bir de röportaj bulunmakta, bu da fotoğrafların o dönemin bağlamında yerlerini bulmasını sağlıyor” diyor. Serginin ilk bölümünde birkaç Avrupa ülkesi yer alıyor. Sergide ilk olarak, Simenon’un bir tekne satın alıp 6 ay boyunca Fransa nehir ve kanallarında gezdikten sonra çektiği fotoğraflar bulunuyor. Bunlar, Simenon’un ilk fotoğraf ve röportajları. Sonra, o dönemde birçok ülkede yükselen milliyetçiliğin ve hüküm süren yoksulluğun tanıklığını yapan Belçika ve Orta Avrupa’da çekilen fotoğraflar geliyor. Simenon’un bir yelkenli gemiye binerek “Latin Medeniyeti”nin köklerini aramak üzere çıktığı Akdeniz gezisinin İtalya fotoğrafları... İkinci bölümde Simenon’un sömürge Afrikası’nda çektiği fotoğraflar. Üçüncü bölümde ise Karadeniz çevresinden ve Türkiye’den fotoğraflar. Sergide fotoğrafların ne zaman ve nerede çekildiğini gösteren bilgiler bulunuyor. Her bölümde o döneme ait bir ya da birkaç röportaj var. Panolar yolculukları anlatıyor ve yolculuklardan hareketle yapılan röportajların başlıklarını belirtiyor. Fotoğraf dizileri ayrıca, Simenon’un tarihi ve toplumsal olayları nasıl algıladığı konusunda ziyaretçiyi aydınlatmak üzere, Simenon’dan alıntılarla desteklenmiş. Fotoğraflarında insanı ön planda tutmuş Simenon: “Başlıca kaygım, resmedilmeye değer güzelliğin arkasında saklı olan insanı keşfetmekti”. İstanbul’un son sürgünleri... n Kültür Servisi İstanbul’da yaşayan Rum cemaatinin 1964 yılında sürgün edilmesini konu alan “20 Dolar 20 Kilo” isimli sergi kapsamında bir konuşma gerçekleşecek. 15 Mart saat 16.00’da Tütün Deposu’nda düzenlenecek etkinliğe konuşmacı olarak araştırmacı yazar Cengiz Aktar, akademisyen Ceren Sözeri, 1964’te sürgün edilenlerden Dionysinos Angelopoulos ve Eirini Fragkou, akademisyen İlay Örs, İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu’ndan Mihail Mavropoulos, gazeteci yazar Rıdvan Akar, akademisyen Samim Akgönül ve “Politiki Kuzina” filminin yönetmeni Taso Bulmeti konuşmacı olarak katılacak. Polonya, 1933
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle