22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr 3 ŞUBAT 2013 PAZAR 16 KÜLTÜR santralistanbul müze koleksiyonundaki yapıtların müzayedeye çıkarılması sanat dünyasını ayağa kaldırdı Yok mu durduracak? Yapıtı da parçaladılar Maçka Mezat’ın düzenleyeceği müzayedenin kataloğunda, Sarkis’in aslında tek bir yapıt olan iki işi, iki ayrı sıra numarasında iki ayrı yapıt olarak sunuluyor. Sarkis, bir müze koleksiyonunun mezata çıkarılarak parçalanmasına karşı çıkarken, yapıtının parçalanarak satışa sunulmasına da isyan ediyor: “Yapıtı ikiye bölüp satamazsın! Giysiler bir tarafa, fotoğraflar bir tarafa! Yapıtın konseptini dile getirmeden, yapıtı bir ölü obje gibi satamazsın!” u Bir müzayede evinin, İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul müze koleksiyonunda yer alan, kimi bağışlanmış onlarca eşsiz yapıtı satışa sunması, sanat dünyasını ayağa kaldırdı. Eleştirmen, küratör ve sanatçılar, akademik değer taşıyan sanat tarihinin, üstelik Kültür Bakanlığı onayı ile ‘haraç mezat’ parçalanmasına büyük çapta karşı çıkıyor. EVRİM ALTUĞ Dağlarla Çöller Arasında… Şu an uzaklardayım. Dağlarla çöller arasında. Haberleri izlememeye çalışıyorum. Ne ülkemden ne de dünyadan… Yanımda kitaplarım, yüreğimi dinlendiriyorum. Çantama son anda attığım Ferit Edgü’nün yeni çıkan kitabı “Giden Bir Kedinin Ardından” (Notos Yayınları) birbirinden çarpıcı “Barok Öyküler” içeriyor. Minimalist öykülerden sonra, yine yalın, duru, olağanüstü özenli bir dil; yine “minimal”; ama bu kez kuralları yok sayan, kuralları kıran ve içinde mutlak sürprizi barındıran öyküler… Kitaba adını veren son öykü, bir kediye yapılabilecek en muhteşem sevgi ve saygı duruşu… “Onları Tanıyordum” bölümünde siz de “tanıdıklara” rastlayacak; “Dostoyevski’nin Oğlu Osman”daki gibi gerçek düşlerle karşılaşacaksınız. Barok öykülere dönecek olursak: Barok mimarideki şaşaayı, süslemeyi, abartıyı unutun, daha çok barok müzikteki ritmi ve uyumu düşünün. Bence bunlar Bach, Vivaldi, Corelli, Monteverdi’ye göz kırpan ve okuduktan sonra bitmeyen öyküler… Sizi içlerinden seçtiğim ikisiyle baş başa bırakıyorum: “Herkesin tufanı kendine” Hun atasözü. “Hayır, ben onun teknesinde yoktum. Bencil Nuh, kendinden başka erkek almadı teknesine. Neyse ki benim, Nuh’un teknesinden çok önce, Dicle üzerinde bir salım, bir keleğim vardı. Nuh, hayvanları aldı teknesine. Bense ne hayvan, ne insan, hiç kimseyi. Seller bastığında onun teknesi, kuzeye yönelmiş, efsaneye göre uzun ve dertli yolculuğunun sonunda Ağrı Dağı’nın doruğuna oturmuş. Benim keleğimse güneye yönelip kum tepelerine oturdu. Sular çekildiğinde, Nuh dağda, bense çöldeydim. Yaratık olarak, yalnız sürüngenler, yılanlar, kertenkeleler, çıyanlar, akrepler vardı çevremde. Nuh’un gemisinde tüm hayvanların olduğu söyleniyor. Ama sanırım hiçbir sürüngen yoktu. Onları bana bırakmıştı. Bu nedenle olsa gerek, tufan olayı Nuh’la özdeşleşmiş, benden söz eden ne bir türkü, ne bir şiir, ne bir destan, ne bir söylence kalmıştır. Kutsal Kitaba gölgeciğimin zerresi bile yansımamıştır. Oysa tufanı yaşayan ve tufandan kurtulan ben, hayatımın geri kalan yıllarını su arayarak geçirdim.” “Senin öykünü biliyorum, dedim ona. Diğerlerinden farkı yoktur, dedi. Tabii ki bilirsin. Diğerleri kim, bilmiyorum. Ama senin öykünü çok iyi biliyorum, diye yineledim. Aslında benim kendime özgü bir öyküm yoktur, dedi. Otuz yaşındayım. Beş çocuk anasıydım. Şimdi iki çocuğum var. Bir kocam vardı. Onun iki karısı daha vardı. Kocamın o iki kadından da yedi çocuğu vardı, üç oğlan dört kız. Bıldırın öldüler. Bizler de üç kadın, altı çocuk böyle dımdızlak kaldık. Sonra, onlar gelip, bir gece köyümüzü yaktılar. Biz de çoluk çocuk yola koyulduk. Şimdi buradayız. İşte benim öyküm budur. Buranın adı ne oluyor, sen önce onu söyle bana ki, ben de sana öykümün sonunu anlatayım. Ya da anlatmayayım.” Hepinize iyi pazarlar, iyi öyküler… İBÜ’NÜN AÇIKLAMASI Sanat ortamında öne çıkan parmakların çoğu, bir süredir, 17 Şubat’ta İstanbul Sofa Hotel’de yapılması beklenen Maçka Mezat etiketli bir çağdaş yapıt müzayedesinin aleyhine kalkıyor. Bunun nedeni, eserlerin hemen yarısına yakınının, vaktiyle İstanbul Bilgi Üniversitesi (İBÜ) bünyesinde olduğu bilinen santralistanbul’a dair tarihsel değerde bir çağdaş sanat koleksiyonunun parçası olması. Ancak, yaptığı açıklamadan da anlaşılıyor ki İBÜ, Kültür Bakanlığı’nca da satışına onay verilen bu yapıtların, kurumun geleceği ve verdiği vakıf hizmeti açısından büyük bir fayda getireceği için satışından yana. Bu meyanda, 150 eserden oluşan bu müzayedeye zemin hazırlayan “satıcı”(lar) ise kurumun bu kaynaklarla yaptığı “gizlilik sözleşmesi”nden ötürü açıklanmıyor. Zira ilgili mezatta sadece İBÜ’nün birikimi de el değiştirmeyecek, bunu da not düşmek önemli görünüyor. Müzayede kataloğunda özellikle, Yüksel Arslan, Hakkı Anlı, Nil Yalter gibi sanatçıların “bağış” amacıyla vaktiyle santralistanbul’a sundukları yapıtların satılıyor olması, sanat camiasında yaşanılan bu krizi bir kat daha artırıyor. Müzayedede bunun yanı sıra 70 dolayında çağdaş yapıt daha öne çıkıyor.   Bu anlamda müzayede kataloğunda özellikle, Fikret Mualla, Nejad Devrim, Hakkı Anlı, Mübin Orhon, Selim Turan, Yüksel Arslan, Nil Yalter, Ayşe Erkmen, Seyhun Topuz, Osman Dinç, Kemal Önsoy, Ömer Uluç, Mehmet Güleryüz, Sarkis, Nur Koçak,  Neş’e Erdok ve Canan Tolon gibi pek çok çağdaş imzaya rastlamak olası. Başta İBÜ olmak üzere, sanat ortamına konuyu danıştık ve adeta bir dokunup bin ah işittiğimiz bir durumla burun buruna olduğumuzu anladık.   NE DEDİLER Çok ahlaklı değil (Galeri Nev İstanbul Direktörü) HALDUN DOSTOĞLU Sanata, sanatçıya ihanet Bir üniversite bünyesinde toplanmış, araştırmacılara açık, seçkin eserlerden oluşan bu koleksiyonun toplu olarak saklanması veya toplu olarak bir başka müzeye satılması ya da bağışlanması yerine, bir müzayede yoluyla dağıtımını çok ahlaklı bulmuyorum. AHU ANTMEN (MÜGSF Öğretim Üyesi, Eleştirmen) Üniversite, müze gibi kurum koleksiyonlarının korunması, bir kültürel miras meselesi ve sorumluluğu olduğu için belli bir yasal çerçevede yapılır ki; dünyada müzeciliğin etik temeli bağlamında koleksiyonu satmak genellikle söz konusu değildir ve hep tartışmalı bir konu olagelmiştir. Koleksiyona, bir koleksiyonun bütünlüğü açısından daha uygun olan yeni yapıt alımı ve/veya müzenin fiziki koşullarının iyileştirilmesi gibi nedenlerle, zaman zaman bu tür satışlar yapılabilmektedir. Fakat bir müzenin, kâr amaçlı bir yatırımcı gibi davranması, sanata, sanatçıya ve kültürel mirasa bir tür ihanettir. Bu koleksiyondaki bazı yapıtların bağış yoluyla edinilmiş olması durumu iyice karmaşıklaştırmakta, durumun etik sorgulamasını zorunlu kılmaktadır. ? Legal değil NİL YALTER (Sanatçı, koleksiyonda bağışlanmış görünen “Göbek Dansı” adlı gösterim amaçlı sanatsal video eseri sahibi.) ‘Benim tufanım’ OSMAN ERDEN (Sanat Tarihçisi, MSGSÜ, AİCA Türkiye Başkanı) Sanatçıların doğrudan müzayede için iş ürettiği, galericilerin müzayede şirketlerinin peşinde koştuğu bir ortamda santralistanbul’un koleksiyonunun müzayedeye düşmesi çok şaşırtıcı değil maalesef. Sanatçıların müze kurulacak heyecanıyla “koşulsuz olarak” santralistanbul’a bağışladığı eserlerin, “yalnızca 3 tanesi” diyerek durumun vahametini geçiştirmeye çalışan kurum yöneticileri tarafından piyasaya sürülmesi, hem o kurum hem de bunu 17 Şubat’a kadar engellemeyecek Türkiye sanat çevresi için bir utançtır. Bu sadece bir sergi amaçlı gösterim kopyası ve bir bağıştır. Bağışlanan bir eser satılamaz. Zaten bu eserlerin hiçbiri satılamaz. Bu legal bir olay değildir. Bu konuda, küratörler Emre Baykal ve Fulya Erdemci ile birlikte, “Modern ve Ötesi” sergisi sırasında birlikte karar vermiştik. Bu durumda uluslararası kanunların dışında hareket ediliyor. Bir utanç VASIF KORTUN (SALT Araştırma ve Programlar Direktörü) Kamusallaşmış bir koleksiyonun parçalanarak özel sektöre devri mümkün değildir. Bu koleksiyon, sanatsever ve galericiler tarafından güvenli ellere teslim edildiğinde, hiçbir zaman böyle bir sonu beklemiyordu, bu öngörülseydi bu bağışlar ve satışlar yapılmazdı. Bu aynı zamanda, Türkiye için ileriye dair kötü bir örnektir. Bu onaylanırsa, bundan sonraki örneklerin de önünü açması ne yazık ki kaçınılmaz olur. Kötü örnek olur İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden yapılan açıklamada ise, müzayedeye çıkan eserlerin İBÜ’nün kurumsal koleksiyonu dışında kalan, daha önce üniversitenin satın aldığı ve Kültür Bakanlığı’nca satışı onaylanan eserler olduğu belirtilerek “Adı geçen eserlerin müzayedeye tabi olarak değerlerini bulmaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin bir vakıf üniversitesi olarak yapmayı hedeflediği ve yapmakta olduğu kurumsal faaliyet için fevkalade büyük önem arz etmektedir” denildi. Açıklamada, sa ‘Eserler koleksiyon dışından’ tışa çıkan toplam 70 eserden üçünün koşulsuz olarak bağışlanmış eserler olduğu vurgulandı: 1. Hakkı Anlı: Tuval Üzerine Yağlı Boya İsimsiz; 2. Nil Yalter: Göbek Dansı Video; 3. Yüksel Arslan: Arture. Öte yandan, yeni açılan programlar ve kampustaki Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin bir kısmının 2012’de derslik ve kütüphane olarak öğrencilerin hizmetine açıldığı belirtilerek “Müzenin kapanması o dönemde de söz konusu olmamıştır, bundan sonrası için de böyle bir plan yoktur. Kapanacağı yönünde çıkan kimi haberler asılsızdır” denildi. ‘Bir öykü’ ‘How I Met Your Mother’ 2014’te bitiyor ‘Anne’ nihayet yüzünü gösterecek Kültür Servisi 2005’ten bu yana yayımlanan popüler dizi “How I Met Your Mother” (Annenle Nasıl Tanıştım) gelecek yıl, dokuzuncu ve son sezonuyla seyirci karşısına çıkacak. Dizide çocuklarına anneleri ile nasıl tanıştığını anlatan Ted, dizinin final bölümünde “anne”nin kim olduğunu açıklayacak. Her sezonu büyük bir merakla beklenen dizinin final bölümü ABD’de Mayıs 2014’te ekrana gelecek. Durum komedisi türündeki How I Met Your Mother’ınyaratıcılığı ve yapımcılığını Carter Bays ve Craig Thomas üstleniyor. Dizide, Josh Radnor (Ted Mosby), Jason Segel (Marshall Eriksen), Alyson Hannigan (Lily Aldrin), Cobie Smulders (Robin Scherbatsky) ve Neil Patrick Harris (Barney Stinson) rol alıyor. n Kültür Servisi “Şubat Kedileri” adlı karma sergisi 7 Mart’a kadar izlenebilecek. Sergide, kedi resimlerinin yanı sıra kedi seramikleri, karikatürleri, takıları yer alıyor. Sergide, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cihat Burak, Kamil Masaracı, Züleyha Akbaş ve Sibel Akdağ’ın da aralarında olduğu pek çok sanatçının işi bulunuyor. Galeride her yıl geleneksel olarak hazırlanan “Mart Kedileri” sergisi bu kez küresel ısınma nedeniyle “Şubat Kedileri” olarak isim değiştirdi. (0 216 363 12 80) ‘Şubat Kedileri’ Ürün’de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle