15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 KASIM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 17 Tarım alanlarının yüzde 59’unda, meraların yüzde 64’ünde, ormanların yüzde 54’ünde erozyon var Türkiye çölleşiyor u Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2014 bütçe tasarısına göre, Türkiye çölleşme riski en yüksek ülkelerden biri. Bunun nedenleri, yanlış arazi kullanımı, hatalı tarım uygulamaları, mera ve ormanlarda tahribat, iklim, topografik yapı ve erozyon olarak sıralanıyor. Ekonomi Servisi Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2014 yılı bütçe tasarısında “Türkiye’deki çölleşme tehlikesi”ne dikkat çekildi. Tasarıya göre, küresel ısınma, iklim değişikliği ve çölleşme, başta bilim adamları olmak üzere pek çok çevrelerce bugünün en ciddi problemi olarak görülüyor. Özelikle son yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan sel felaketleri ve orman yangınları gibi pek çok tabii felaketler, sorunun giderek artan bir şekilde dünyanın geleceğini tehdit ettiğini ve önlem alınmazsa yaşanacak felaketlerin daha da sık ve şiddetli bir biçimde yaşanacağını ortaya koyuyor. Türkiye, bulunduğu coğrafi konum itibarıyla, bu durumdan en fazla etkilene Biraz Bilim, N’olur! AKP iktidarında, bilime bakış da köklü biçimde değişiyor. Birer bilimsel bilgi üretim merkezi olması gereken üniversitelerden başlayan ve dalga dalga topluma yayılan bilimden uzaklaşma süreci, her geçen gün çok daha yaygınlaşıyor ve derinleşiyor. HHH Bilim dışı yaklaşımların kurbanlarından biri de Kemalizmdir. Aslında bu kavram, eğer doğru yorumlanırsa, Atatürkçülük ve Cumhuriyet’in değerleriyle eşanlamlıdır. Atatürk’e ve Cumhuriyet’in değerlerine açıkça karşı çıkamayanlar, Kemalizmi karalıyorlar. Kemalizmi karalama süreci ilginç aşamalardan geçiyor. Başlangıçta, yani yaklaşık 10 yıl önce, önemli bir bölümü öğretim üyesi de olan pek çok gazete yazarı ve TV yorumcusu, AKP’ye yaranmak amacıyla Kemalizmi yerden yere vuruyordu. Son yıllarda bu yaklaşım tersine döndü. Kemalizmi karalama artık Başbakan’ı eleştirmek için yapılıyor. HHH Bu yaklaşımın en son ve kusursuz örneklerinden birini Baskın Oran verdi. Mazlumdan Zalime AKP başlıklı yazısının alt başlığı şöyle: “Tek parti dönemini geçtik yahu; insanlar evde oturmaya, telefonla konuşmaya korkuyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 21. yüzyılda Kemalizm yapıyor yahu, Kemalizm!” (Radikal İki, 17 Kasım). Yazının içinde bu satırların hemen öncesinde de şunlar yazılıyor: “Asker vesayetini büyük beceriyle kaldıran ve Kürtlerle barış sürecini başlatma cesaretini gösteren Erdoğan, şimdi İslami vesayet kurmaya soyunuyor.” Askeri vesayetin kaldırılması sırasındaki hukuk ve barış sürecindeki yöntem yanlışlarını görmezlikten gelmesi bir yana, sağlam mantığı, güçlü ve kıvrak kalemiyle bilinen Prof. Dr. Baskın Oran, bu sözleriyle, asıl, Kemalizme haksızlık ediyor. Baskın da bilir ki, Kemalizm; egemenliğin gökten yere indirilmesi, bireyin özgürleşmesinin önündeki engellerin kaldırılması, kadınerkek eşitliği, çağdaş adalet ve eğitim, ulusal bağımsızlık ve bilimin yol göstericiliği ilkelerine dayanır. Hiçbir vesayet onaylanamaz ama insaf yahu, İslami vesayette Kemalizmin bu değerlerinin hangisi var? HHH Ek olarak Baskın, Başbakan ve AKP’yi kastederek “hiçbir kurum veya kişinin… iyi veya kötü olduğu varsayımının” yapılamayacağını vurguluyor; bununla da kalmıyor, “böyle bir varsayım, evrim ve diyalektik kavramlarını duymamış olmaktan doğar ve vahimdir” diyor. Bu sözleriyle Baskın, benim bu köşede sıkça vurguladığım yöntem tuzağına düşüyor. Pek çok bilim insanı, yazar ve yorumcunun yaptığı gibi, Baskın da AKP’yi, Batı’da geliştirilmiş bulunan bilimsel yaklaşımlarla açıklayabileceğini sanıyor ve tam anlamıyla yanılıyor. Çünkü, AKP’nin siyasal İslamcı niteliğinin doğru açıklanabilmesi için bu hareketin düşünsel kaynaklarının önceden özümsenmiş; uygulamalarının görülmüş ve bütün bunlara eleştirel bir gözlükle de bakılabilmiş olması gerekiyor. Evrim kendisini reddedenleri de açıklarsa da AKP düşüncesi, 2009 Darwin sansüründe yaşandığı gibi, evrimi tartışamıyor, reddediyor. AKP’yi açıklamada diyalektiğin ne ölçüde işe yarayabileceği; İslami vesayetin, Baskın’ın sözünü ettiği gibi karnında kendi karşıtı olan tohumu taşıyıp taşımadığı; taşıyorsa bu tohumun türü ayrıca sorgulanabilmelidir. İslamcı vesayetin içeriği tartışılamayınca da AKP ile ilgili çözümlemelerin sonucu, önde gelen kimi diğer yorumcularının önerdiği gibi, duaya kalıyor! HHH Gerek Kemalizmden giderek AKP’yi eleştirenlerin gerekse AKP’yi yorumlamada yöntem yanlışı yapanların sayısı çok fazla. Onların tamamına söylemek istediğimi, Baskın sana söylüyorum! Tarıma yeterince önem verilmiyor cek ülkeler arasında bulunuyor. Ekonomi Servisi Türkiye Ziraat Odaları Dünya Çölleşme Tehlikesi Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar, Haritası’nda, başta Orta AnaTürkiye’de halen sulanamayan 2.77 mildolu olmak üzere Türkiye’nin yon hektar tarım alanı olduğunu belirterek önemli bir bölümü, “çölleşme“Bu alanlar sulamaya açılırsa net ithalatye çok fazla ve fazla duyarçı olduğumuz ve 3.6 milyar dolar ithalat lı” olarak gösteriliyor. Türkiyaptığımız yağlı tohumların üretimde patye, yanlış arazi kullanımı, halama olur. İthalatçı olmaktan kurtuluruz” talı tarım uygulamaları, mera ve orman alanlarında tahribat, iklim ve topoğrafik yapı, toplerinin yüzde 54’ünde erozyon var. Akderakların erozyona duyarlı olması sebeple niz havzasında yer alan Türkiye toprakları, riyle, dünya üzerinde erozyona en maruz topografik özellikleri bakımından kuraklık ülkeler arasında yer alıyor. riski, erozyon, ekstrem iklim olayları, yanTürkiye’de tarım alanlarının yüzde 59’un gınlar ve iklim değişikliği gibi konularda olda, meraların yüzde 64’ünde, orman arazi dukça hassas bir bölgede yer alıyor. dedi. Tarıma yönelik sabit sermaye yatırımı 2014’te bu yıla göre yüzde 9.1 artarak 16 milyar 975 milyon liraya ulaşacağını anlatan Bayraktar, tarımın daha fazla yatırımı hak ettiklerini belirtti. TZOB Karadeniz Bölge Toplantısı’nda konuşan Bayraktar, sektörün 6.5 milyon kişiye istihdam sağladığını, 62.5 milyar dolarlık hasıla ürettiğini ve 16 milyar doların üzerinde ihracat yaptığını ancak hâlâ tarıma yeterince önem verilmediğini söyledi. Türkiye’nin su zengini olmadığına dikkat çeken Bayraktar, “Verimli tarım arazilerinin korunması, erozyonun önlenmesi, çölleşmeyle mücadele önemli” dedi. 2014’te çölleşme ve erozyonla mücadele kapsamında havza rehabilitasyonu, ağaçlandırma, erozyon, sel, çığ, heyelan ve tarım havzalarında rüzgâr erozyonunu önlemeye yönelik olarak 67 plan ve proje yapımı planlanıyor. Ekonomi Servisi Dünya Sağlık Turizmi Konseyi Başkanı Emin Çakmak, sağlık turizmi kapsamında Türkiye’de yılın ilk 9 ayında 652 bin yabancının tedavi edildiğini belirterek; Avrupa ülkelerinden erkeklerin yüz gerdirme, kadınların göğüs, Körfez ülkelerinden ise erkeklerin saç ektirme, kadınların yağ aldırma operasyonlarını tercih ettiğini söyledi. Türkiye’ye tedavi için çoğunlukla komşu ülkelerden geliniyor. 75 bin hasta ile Irak ilk sırada yer alırken, onu 43 bin ile Libya takip ediyor. medyada tavlayacak ŞEHRİBAN KIRAÇ Portekiz’de polisler barikat tanımadı Ekonomi Servisi Portekiz’de kamu sektöründeki kesintileri protesto eden ve sayıları birkaç bini bulan izinli polis memuru, Lizbon’da parlamento binasını çevreleyen vazife başındaki zırhlı polis birliklerini delerek eylem yaptı. Barikatları devirdikten sonra parlamentonun ana giriş kapısında Portekiz milli marşını okuyan polisler hükümet karşıtı sloganlar attı. Genç kadın giyiminin önde gelen markalarından Miss Poem rakiplerine göre öne geçmek, tüketicilerin beklentilerine daha hızlı yanıt vermek için sosyal medyaya ağırlık verecek. 2013’te 20. yılını kutlayan Miss Poem, 60’ı iç piyasa, 40’ı yurtdışında olmak üzere toplam 100 mağazayla faaliyet gösteriyor. Ağırlıklı Ortadoğu ülkelerinde mağazalaşan firma Suriye’deki 5 mağazasını ülkedeki iç karışıklıklardan dolayı kapatmak zorunda kaldı. Miss Poem markasının yaratıcısı S.A.R. Tekstil’in Genel Müdürü Suat Sekman, tekstil ve hazır giyim sektörüne daha fazla yatırım yapılması gerektiğini belirterek, üretimin artık Çin’den Türkiye’ye kaydığını söy ledi. Üretimlerinin yüzde 98’ini Türkiye’de yaptıklarını anlatan Sekman, “Yılda 1500 model yapıyoruz. Mağazalarımıza her gün yeni 8 model indiriyoruz. Müşterilerimiz çeşitliliğe çok önem veriyor. 1625 yaş arası kadınlara yönelik üretimimiz var” dedi. Gençlerin artık büyük zamanlarının internet ya da sosyal medyada geçtiğine işaret eden Sekman, önümüzdeki dönemde bu alana ağırlık vereceklerini, bunun için bir ekip oluşturacaklarını, internetten satışı yaygınlaştıracaklarını, Facebook, Twitter gibi ağlarda müşterilerinin nabzını tutmaya çalışacaklarını ifade etti. Şu anda Miss Poem bünyesinde 100 kişiyi istihdam ettiklerini, 2013’ü 30 milyon TL ciro ile kapatmayı amaçladıklarını ifade etti. Geçen hafta uluslararası medyada ilk sırayı alan haberlere bakınca Ortadoğu’nun, artık herkesin herkesle savaştığı, “Hobbesian” bir kâbusa dönüştüğünü, insani trajedilerin önümüzdeki dönemde, daha da yaygınlaşacağını düşünüyorum; hafta sonunda İran’la yapılan kısmı ve geçici anlaşmaya rağmen... Tamam, bu berbat dünyanın oluşmasının sorumluluğunu öncelikle, büyük güçlerin bölgede iki yüzyıldır izlediği emperyalist politikalara çıkaralım. Çıkaralım ama bölge ülkelerini yönetenlerini de unutmayalım. Bu pek iddialı, akılları sıra “tarihsel bir fırsatı” kaçırmamakta kararlı ama bölgenin jeopolitiğini, tarihini doğru dürüst anlamaktan aciz “politikacılar” ham hayal projeleriyle bugünkü kaosun oluşmasında büyük rol oynadılar, oynamaya da devam ediyorlar. AKP Türkiye’sinin, ABD ilişkisinden güç alarak, SünniMüslüman Arap dünyasının lideri olma, Osmanlı nüfus alanını restore etme hayali, iflas etmekle kalmadı, kendi sınırlarında Suriye kaosunun oluşmasına yol açtı. Dahası Zaman gazetesinden Lale Kemal’in NATO ve Ordu kaynaklarından aktardığına bakılırsa, Suriye’deki (SelefiEl Kaide) savaşçıların kaçmak zorunda kaldıklarında kitleler halinde Türkiye’ye doluşma riski oluştu. Böyle bir durumu başından beri beklediğimiz için AKP dış politikasını, her değindiğimizde, “fantezi” olarak niteliyorduk. Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün devleti ele geçirirken aynı anda bölge lideri düzeyine yükselme projesinin aşırı hızdan ve hesap hatasından yere çakılarak dağılması da bir başka örnek. Birkaç günün bilançosu Hafta başında Beyrut’ta iki intihar eylemcisinin İran konsolosluğunu hedef alan saldırısında 22 kişiyi öldü; en az 160 kişi yaraladı. Ertesi gün Al Akbar’ın (Hizbullah’a yakın) baş yazarı bombayı “Suudi rejiminin hediyesi” olarak nitelerken Lübnan’da iki otomobile yerleştirilmiş bombalar, bir yol kenarına yerleştirilmiş bomba Suriyeli askeri personeli ve iki yazarı öldürdü. Robert Fisk ŞiiSünni savaşının Lübnan’ı da kapsayacak biçimde genişlediğini yazarken (The Independent 21/11), The Asia Times’da Pepe Escobar Siyonist Suudi işbirliğine işaret ediyordu. Bu sırada, Irak’ta yaşam tüm acımasızlığıyla olağan seyrini izliyor, cuma günü gazeteler bombalarla 79 kişinin öldüğünü, kaçırılan 12 kişinin cesetlerinin bir yol kenarına atılmış olarak bulunduğunu, yılbaşından bu yana benzer biçimde ölenlerin sayısının 5 bin 800’ü geçtiğini yazıyordu. The Daily Beast (Newsweek) yazarı Dettemer’in raporu, Suriye’de Hıristiyanların, en son Yakubiye’de 20’si kaçırıldıktan, altısı başı kesilerek infaz edildikten sonra, Cihatçı teröristlerce kaçırılma, infaz edilme, cinsel tecavüze uğrama korkusuyla kitleler halinde evlerini terk ederek kaçmaya çalıştıklarını aktarıyordu. Bu sırada Suriye iç savaşında rejim yeni mevziler kazanırken Cihatçı teröristlerle, daha “ılımlı” muhalefet örgütleri birbirlerini öldürmeye devam ediyordu. (Reuters 18/11) Aynı günlerde White House, İsrail’in İran konusundaki Ortadoğu’da Kaos ve Kâbus tutumunun savaşa yol açabileceğini vurguluyor (JTA, 21/11), gazeteler ABD’nin Afganistan’ı terk etmeyeceğini yazıyor, Suudi rejimi içindeki iktidar savaşı uluslararası medyada “görülmeye” başlıyor (The Guardian 21/11), ABD Dışişleri Bakanı Kerry Mısır’daki generallere destek olmak için “Müslüman Kardeşler örgütü devrimi çalmıştı” derken (The New York Times, 21/11) Mısır’daki seküler, liberal muhalefet, askeri rejimin MK’ye yönelik baskısında sıranın kendilerine gelmesinden korkuyordu. ‘Boşluk’ ya da ‘dengeleme’ Walter Russel Mead (The American Interest), Ian Bremer (Eurasia Group) gibi saygın analistlerin de paylaştığı bir yaklaşıma göre, bu kaosun arkasında, ABD’nin kendi içi sorunlarına odaklanarak, dışarıda dikkatini Asya’ya çevirerek, Ortadoğu’dan çıkmaya başlaması var. Bu çıkış bir otorite boşluğu oluşturuyor (Financial Times 20/11). Dahası, ABD’nin bölgeye yönelik politikalarında bir belirsizlik var. Bu belirsizlik dostlarını kızdırıyor, ABD’ye karşı güven aşınması yaratıyor, düşmanlarını da cesaretlendiriyor. (Haaretz 19/11) Bu yaklaşımın arkasındaki, Batı’nın, “Ortadoğu’da mutlaka bir çoban gerekir” Oryantalizmini bir kenara koyarsak, bölge ülkelerinin Mısır’dan İsrail’e, Suudi Arabistan’a, kendi ülkelerinde, ekonomik etnik mezhep ayrılıklarına dayalı sorunlarını çözemedikleri, çözmeye de çalışmadıkları için aslında kaderlerini ve güvenliklerini ABD’ye bağlamış yönetimlerinin kırılganlığı, liderlerinin zavallı yalnızlığı yatıyor: ABD bizi bırakıyor mu? Düşmanlarımızla mı anlaşıyor? Bu yönetimler ya panik halinde ya da fırsatı değerlendirmek için, “açılan boşluğu” doldurmaya yarışıyorlar. Böylece bölgede, her an değişen, garip, en önemlisi iktidarsız kamplaşmalar oluşuyor. Bu alanda son günlerde, Suudi Arabistan Ürdün Birleşik Arap Emirliği, HizbullahSuriyeİran ve TürkiyeKatarHamasMüslüman Kardeşler arasında üçlü bir kamplaşmadan söz ediliyor (PJ Medai 09/11, ). Kimileri bu yorumun içine, İran’a karşı gizli ya da de facto oluşmuş bir İsrailSuudi ittifakına (bazen açık bazen üstü kapalı) işaret ediyor (FT, Al Akhbar, The Asia Times, Haaretz) Bu kamplaşmalar, ittifaklar belki ABD’ye ilişkin bir algı değişmesinden kaynaklanıyor ama, dikkat edilirse böylece oluşan durum, ABD’nin bölgeden “çıkmasını” ve doğrudan denetim yerine “uzaktan dengeleme”, “ekolojik egemenlik” (etkileme kapasitesini, etkilenme olasılıklarından daha güçlü bir konumda tutma) kurma olanaklarını arttırıyor. Gerçekten de ABD’de uluslararası ilişkiler alanının önemli isimlerinden Stephen Walt’ın geçen hafta Foreign Policy’de vurguladığı gibi, ABD bölgeye yönelik “bir realist uzaktan denetleme” politikası benimsemiş görünüyor. Walt bu yeni politikayı savunuyor, başarı koşullarına ilişkin yaptığı “ABD kimi dostlarına fazla yakın, rakiplerine de fazla düşmanca davranıyor” saptaması da gelişmekte olan “oyunun” kuralları hakkında da bir fikir veriyor. Bakınız: ABDRusya yakınlaşması, İran’la diyalog ve anlaşma... Bu yeni “kurallar”, ABD’nin bundan sonra enerji akışını güvence altına almak, ABD karşıtı terorizmi ve kitle imha silahlarının yayılmasını önlemek, İsrail’i korumak için kiminle gerekiyorsa onunla ittifak kurmak, oluşan kamplardan bazen birini bazen öbürünü desteklemek yoluyla bölgede, çıkarlarını korumaya, “ekolojik egemenliğini” sürdürmeye devam edeceğini düşündürüyor. Bu oyunun kurbanı olmamak için, bölgede “boşluk doldurmaya”, lider olmaya ilişkin fantezilere kapılmak yerine, ülkenin ekonomik siyasi istikrarını gözetmek, demokrasiye, eşitsizliğe ilişkin sorunları azaltmaya çalışmak gerekiyor. Bölge yönetimlerinden bu konuda bir gelişme beklemek boş olduğuna göre, kaosa, kâbusa devam... Acaba daha hangi hesap hataları insanların yaşamlarını altüst etmek, kana bulamak için sırada bekliyor? İhracatçıyı girdi maliyetleri yaktı Avrupalı yüz, Araplar saç için geliyor Kızları sosyal Ekonomi Servisi Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) gerçekleştirdiği İhracatçı Eğilim Araştırması’na göre; yılın üçüncü çeyreğinde ihracatçı firmaların yüzde 61.3’ü TL’nin döviz karşısındaki değer kaybının girdi maliyetlerini artırdığını söyledi. İhracatçıların yüzde 41.1’i de aynı nedenle hammadde birim ithalat fiyatının geçen yılın aynı dönemine oranla yükseldiğini belirtti. İhracatçı firmaların sadece yüzde 42.9’u üretimlerinin, yüzde 48.4’ü ise ihracatlarının geçen yılın aynı dönemine göre arttığını belirttiler. Bu dönemde rekabetçi fiyat sunamama (yüzde 56.9) ve hedef ülkelerdeki ekonomik sıkıntılar (yüzde 48) en sık karşılaşılan pazarlama sorunları olarak göze çarptı. İhracatçıların önemli gördükleri sorunlar sırasıyla, yüzde 60.9 ile enerji maliyetleri, yüzde 47.6 ile döviz kurları, yüzde 41.6 ile hammadde ve aramalı fiyatları oldu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kırıkkale Fi Yapı bünyesinde çalışmalarına karşın yaklaşık 2 aydır ücretleri ödenmeyen ve haklarını isteyince firma tarafından tehdit edilen işçiler mağduriyetlerini basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuracak. Kırıkkale’deki konut inşaatında çalışan işçiler, 2 aydır ödenmeyen ücretleri ve sigorta primlerinin yatırılması talebinde bulunmaları üzerine işveren tarafından darp edildiklerini belirttiler. Kırıkkale Tıp Fakültesi’nde uğradıkları saldırıyı belgeleyen işçiler, 2 aylık dönem içinde kendilerine 22 gün boyunca iş verilmeyerek şantiyede boş bekletildiklerini ifade ettiler. İnşaat İşçileri Sendikası’na üye işçiler, bugün Ankara, İstanbul ve Adana’da eşzamanlı olarak basın açıklamasını yapacak. İşçiler ücretlerini isteyince darp edildi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle