14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EYLÜL 2012 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Libya Olayından Çıkarılacak Dersler... Barışçı Zorunluluk DAHA da karışık duruma gelen Ortadoğu’da Suriye’yle yeniden iyi ilişki kurmak kaçınılmaz bir zorunluluk olmuştur. Bu başarılamaz bir hedef sayılmamalı. İlişki özde iki ülke arasındaki ciddi bir sorundan değil, onların başkalarıyla olan ilişkilerinden ötürü bozulmuştu. Demek ki, karşılıklı iyi niyetle onarılması zor olmayacak bir durum söz konusu. Örneğin, çok eskiden olduğu gibi Hafız Esad yönetiminin Apo’ya kucak açtığı döneme benzer bir gerginlik olsaydı çözüm de zor olurdu. Oysa şimdi, iyi giderken bozulan bir dostluğu yeniden kurmak gerekiyor. Ama bunda içtenlikle davranılıp çabucak elverişli bir zemin yaratılmazsa, yalnız iki ülke için değil, bütün bölge açısından da önemli bir fırsat kaçırılmış olur. lk adımların karşılıklı atılması barışı hızlandırır. Belki sığınmacıların durumlarını görüşmek üzere Ankara’nın girişimiyle düzenlenecek bir buluşmada Suriyeli lider vaatte bulunup ülkeye geri dönenlerin ceza almayacaklarına söz vererek geçmişin üzerine bir perde çeker ve gelecek için yasal düzeltmelere ilişkin bir program açıklayabilir. Bu yolda çaba gösteren ve Washington çizgisini sonuna kadar götürmekten vazgeçip düzeltmelerin kefilliğini üstlenen Ankara’nın bölgedeki saygınlığı artmaz mı? öyle bir yumuşama, PKK’ye karşı tampon bölge kurmaktan Türkiye’yi kurtaracağı gibi, ABD’nin planlarını uygulama uğruna uğradığı ekonomik zararları gidermeye yarar, insan haklarındaki düzelmeler de Şam yönetimi üzerindeki baskıları sona erdirir. Öyle bir ortam PKK’yi yönetenleri hayal peşinde şiddete başvurmaktan vazgeçirecek ve onları ya Türk devletinin vatandaşları olarak insanca yaşama ya da devlet sahipliği özlemlerini Kuzey Irak coğrafyasında gerçekleştirme seçenekleriyle baş başa bırakacaktır. ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın olaydan sonraki açıklaması, Ortadoğu’yu bu bölgedeki kökten dinciliği ve radikal grupları tanımadığını ve Ortadoğu’daki derin toplumsal dinamikleri kavrayamadığını açıkça göstermektedir. Alev COŞKUN lginç bir rastlantı sonucu, ABD’deki 11 Eylül olayının 11. yıldönümünde Libya’nın Bingazi kentinde ABD Büyükelçisi C. Stevens ve üç elçilik yetkilisi vahşi bir saldırı sonucu öldürüldü. Olayın arka planında ABD’de çekilen peygamber ve İslamiyeti karalayıcı “Müslümanların Masumiyeti” filmi var... Henüz gösterime girmemiş olan bu filmin özetinin internette yayımlanması sonucu bir anda gelişen hareket Bingazi’de öfkeli kalabalıkların ABD konsolosluğuna saldırması sonucu ortaya çıkmıştır. Büyükelçinin insanlık dışı feci ölümü, Bingazi’de yaşanırken, aynı gün aynı duygularla bir başka öfkeli kalabalık Kahire’deki ABD büyükelçiliğine saldırmış, elçilik duvarı aşılarak ABD bayrağı indirilmiş ve yakılmıştır. Olay ertesi gün Umman, Bangladeş, Yemen gibi Müslüman ülkelere sıçramış, bu ülkelerde de gösteriler yapılmıştır. Olaylarda ön saflarda marjinal gruplar, aktif olarak rol alıyorlar. Radikal “Müslüman Kardeşler” ve “Selefilerin” aktif olarak hareketin içinde bulundukları bütün dünya yorumcuları tarafından kabul ediliyor. Ancak çok önemli bir ayrıntıyı mercek altına alıp öne çıkarmak zorundayız. Bingazi’de Amerikan büyükelçisine yapılan bu vahşette rol alan gruplar daha önce ABD ve Batı ülkeleri tarafından Kaddafi’ye karşı İ kullanılacakır. Kasım ayının ilk haftasında yapılacak olan seçime sadece 8 hafta kalmıştır. Cumhuriyetçi aday Mitt Rommey, Bingazi olayından hemen yararlanma yoluna gitmiş ve yaptığı açıklamada Başkan Obama’yı terörizme karşı yumuşak davranmakla suçlanmıştı. “istikrarsız” bölge durumuna getirebileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Afganistan ve Bingazi olayları ders alınması gereken birer örnek olaydır. Ankara’nın politikası Ankara da Bingazi olayını ciddiyetle ele alıp düşünmelidir. Bir süreden beri AKP dış politikada, Ortadoğu’da İran’ın etkisini kırmak amacıyla İran’a karşı bir Sünni eksen yaratmak düşüncesini uygulamaya sokmuştur. Bu politika Türkiye için gerek Ortadoğu’da gerekse Türk iç politikasında ileride çok ciddi sıkıntılar yaratmaya adaydır. Ankara, Suriye konusunda “Şahin” dış politika rolünü bir an önce terk etmeli, akla ve sağduyuya dayanan yeni bir yol izlemelidir. kullanılmıştı. Adeta Afganistan’da yaşananlar, Bingazi’de aynen ortaya çıkmış oluyordu. ABD ve Suriye Libya’daki saldırı ABD’nin Suriye politikasını ne derece etkileyecektir? Hiç kuşku yok ki, Bingazi olayı ve Müslüman ülkelerde süren hareketler önemlidir ve ABD’nin bunları çok dikkatle inceleyip ders çıkarması gerekir. Batı’nın süper gücü ABD ve onun yanında yer alan İngiltere, Fransa, Almanya vs. Ortadoğu’nun haritasını yeniden “dizayn etmek” yeniden düzenlemek politikası yürütüyorlar. Bu politikayı da açıkça belirtmekten çekinmediler. Bu politikalardan bir an evvel vazgeçilmelidir. Batılı süper güçler Ortadoğu ülkelerinde “Arap Baharı” sloganıyla iç çalkantılar çıkmasını ve giderek bu istikrarsızlığın genişlemesi politikalarını gözden geçirmelidirler. Arap Baharı giderek Arap kışına dönüşüyor. Bu son olaydan ciddi dersler çıkarmalıdırlar. İ B ABD Dışişleri Bakanı Bayan Clinton olaydan sonraki ilk açıklamasında şunları söyledi: “Bu nasıl olur? Özgürlüğünü kazanmasına yardım ettiğimiz bir ülkede, yıkımdan kurtardığımız bir ülkede bu nasıl olur?..” Bu açıklama “çok naiftir” ama titizlikle analiz edilmelidir. Bu açıklama, Ortadoğu’yu bu bölgedeki “köktendinciliği” ve bu düşünce yapısından beslenen “radikal grupları” hemen hemen hiç tanımamak demektir. Adeta Ortadoğu’daki derin toplumsal dinamiklerin kavranamadığının açıkça göstergesidir. Oysa Afganistan’da El Kaide’yi, Talibanı ilk destekleyen ABD değil miydi? Daha sonra bu gruplar ABD’ye karşı çıkmadılar mı? Hâlâ Afganistan’da ABD güçlerine karşı savaşmıyorlar mı? Şimdi, ABD Libya’da da benzer bir durumla karşı karşıya gelmiştir. Libya’da da Kaddafi’ye karşı özellikle Bingazi’de bu grupları Batılı ülkeler desteklemişlerdir. Şimdi de bu radikal gruplar ABD’ye karşı gelmiş oluyorlar. Bingazi olayı, ABD iç politikasında da kuşkusuz çok ciddi bir biçimde Clinton’ın açıklaması adece seçim demokrasi getirmez “Bu nasıl olur, özgürlük kazanmasına yardım ettiğimiz ülkede bu nasıl olur” diyen ABD Dışişleri Bakanı, sadece seçimlerin demokrasi getiremeyeceğini artık görmelidir. Demokrasinin düşünsel altyapısının olmadığı toplumlarda, seçimler radikal ve köktenci grupların işbaşına gelmesinden başka bir işe yaramaz. Bu da sonunda yönetilemeyen ve davranışları önceden kestirilemeyen (unpredictable) hükümetlerin ve toplumların yaratılmasına neden olmaktadır. İç kargaşanın çıktığı toplumlar, bir türlü “istikrara” kavuşamıyor ve dünya barışı için tehlikeli oluyor. Örnekler çok... İşte Afganistan, işte Irak, işte Libya... Mısır’ın ne olacağı henüz belli değil... Ama Suriye de dağılırsa ortaya çıkacak kargaşadan asıl zarar görecek olan Batılı ülkeler ve dünya barışı olacaktır. S Suriye olayı ve aşırı cepheler Bu olaydan Suriye konusunda da dersler çıkarılmalıdır. Suriye’de bugün Esad rejimine karşı muhalefet cephesi içerisinde El Kaide, Taliban ve Hamas gibi gruplar vardır. Bu radikal gruplar, yarın Suriye bölününce ne gibi rollerle ortaya çıkacaklardır, ne gibi hareketlerin içerisinde yer alacaklardır? Bunu şimdiden kestirmek zordur... Bu grupların Ortadoğu’yu nasıl bir Çöp Ye! Elbette kuraklık “kıtlık” doğurur. Ama kıtlığın asıl nedenleri, bu tür satış ve tükettirme oyunlarında. Yoksul kesimler için kıtlığın, dolayısıyla açlığın bir önemli nedeni de üreticinin çok sınırlı kâr ve geçim aralığına karşı, tacirin türlü yolla ve borsa oyunlarıyla fiyat ve kâr azdırma dolandırıcılıkları. Yüksel PAZARKAYA Ö zellikle Amerika’da ve diğer bazı ülkelerde yaşanan kuraklık yüzünden dünyada gıda sıkıntısı çekileceği haberleri dolaşıyor ortalıkta. Oysa gıda sıkıntısı kuraklık olmadan da çekiliyor. Dünyada bir milyar insan aç, az ya da yarı açlarla bu sayı dünya nüfusunun dörtte birini buluyor. Bugün Almanya’da bile yaklaşık bir milyon insan günlük gıdasını, kiliselerin, hayır kurum ve kişilerinin sunduğu yoksul sofralarından (Tafel) alıyor. Yaşanan kuraklık bu durumu ancak daha abartır. Buğday, mısır gibi ürünlerin dünya piyasalarındaki fiyatları daha da artar. Yoksul insanlar daha da az gıdaya ulaşır. Ama bu işin yakın uzmanları, bugün bile dünyada gıda sıkıntısı olmayabilir, diyorlar. Valentin Thurn’un yönettiği, geçen yıl Almanya’da gösterime giren “Taste the Waste” (Çöp Ye!) adlı film, çarpıcı örnekler ve sayılarla yeryüzünde milyarların açlığının yapay olarak yaratıldığını ortaya koyuyor. Üretilen ve tüketime sunulan gıda maddelerinin üçte biri çöpe gidiyor. Yalnız Almanya’da her yıl çöpe atılan gıda on bir milyon ton. Gıda pazarını ve buğday, mısır gibi gıda maddeleri borsasını elinde tutan bir avuç büyük tacir ve lobici, tüketimi körüklemek, arzı düşürüp fiyatları artırmak amacıyla us almaz yöntemlere başvuruyor. Yasama ve yürütme organlarını her yolla etkileyip yöntemlerini yasal ya da kural haline sokuyorlar. Şimdi yine finans kapitalin oyunlarıyla ciddi bir kriz sürecinden geçen Avrupa Birliği’nin, henüz demokratik fazla yetkisi yok ama elmanın çapına, yumurtanın sınıflandırılmasına, salatalığın düzgünlüğüne ve daha sayısız gıda maddesine yönelik ölçüler, kurallar, yasalar koyarak tüccarın yöntemlerine hizmet ediyor. Bu yüzden, çiftçi daha ürünü toplarken bu kurallara göre ayırıp, uymayan tonlarcasını imha etmek zorunda kalıyor. Büyük mağazalarda tüketime sunulan gıda maddeleri üzerinde yazılı “son kullanma tarihi” de göz boyayıp insanları kandırmanın bir yolu. Bütün gıda ve tüketiciyi koruma uzmanlarının somut olarak kanıtladıkları gibi, “son kullanma tarihi”, “son bozulma tarihi” değil. Yani son kullanma tarihi, paketlenmiş gıda maddesinin son çürüme, küflenme yani “yenilmez, içilmez” olma tarihinden çok öncenin bir tarihi. Tüketici bu tarihi geçirince, korkarak gıdayı çöpe atıyor. Ondan önce ama büyük satış mağazaları, son kullanma tarihi gelen paketleri hemen çöpe gönderiyor. Böylece, piyasaya bakkaliye süren tacir, satışını ve kârını o ölçüde artırıyor. Yasa koyucu da bu oyuna bile bile araç oluyor ve son kullanma tarihi yerine “son bozulma tarihi” yasasını çıkarmıyor. Üretimin ortalama üçte biri çöpe gidiyor. Elbette kuraklık “kıtlık” doğurur. Ama kıtlığın asıl nedenleri, bu tür satış ve tükettirme oyunlarında. Yoksul kesimler için kıtlığın, dolayısıyla açlığın bir önemli nedeni de üreticinin çok sınırlı kâr ve geçim aralığına karşı, tacirin türlü yolla ve borsa oyunlarıyla fiyat ve kâr azdırma dolandırıcılıkları. Finans kapitale teslim görünen siyaset, insanların beslenmesi konusunda da büyük tüccarın oyuncağı olmuş görünüyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle