14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EYLÜL 2012 PAZARTESİ [email protected] 10 EKONOMİ Yeni eğitim dönemi 4+4+4 tartışmalarının gölgesinde başlarken FATİH projesi de eğitimdeki sorunları artıracak Tablet başarı getirmez! ? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘her öğrenciye bir tablet’ projesi ağır aksak ilerliyor. Bugüne kadar 12 bin 800 tablet bilgisayar ve 500 akıllı tahta dağıtıldı. Uzmanlara göre dünyadaki tablet üretimine bakıldığında Türkiye’de her öğrenciye bir tablet bulma imkânı zor. Ayrıca eğitim alanında tablet tek başına öğrenciyi başarıya götürmeyecek. Sağlık açısından da sakıncaları var. CHP ve BDP: Hem Uzak, Hem Yakın… Geçen yıl, bir özel yemekte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na BDP algısını sormuştum. Kestirmeden, “Biz sosyal demokratız, sosyalist enternasyonal üyesiyiz, onlar değiller” demişti. 24. kongresi geçen günlerde Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Cape Town’da toplanan Sosyalist Enternasyonal’e (SI) Türkiye’den CHP tam üye, BDP ise gözlemci üye olarak katıldı. SI’nın başkanlığını Yorgo Papandreu yürütüyor. Ve 33 başkan yardımcısı arasında Kılıçdaroğlu da var. 24. kongrenin “Barış, Sürdürülebilirlik ve İşbirliği” başlıklı bildirisinde yer alan dünyadaki çatışmalar ve barışçıl çözüm önerileri konusundaki kararda Kürt sorununun çözümüne ilişkin şu ifade yer aldı: “İsrail ve Filistin sorununa benzeyen Kürt sorununa çok taraflı çözüm gerekiyor. Irak, İran, Türkiye ve Suriye’yi temsil eden partiler ve Kürt halkı, BM ve uluslararası kuruluşlarla çok taraflı bir çerçevede çalışmalı. Kürt sorununun çözümüne, hakların korunmasına, Kürt halkının güvenlik ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik özel çalışma grubunun uluslararası yasalara göre yeniden kurulmasına Sosyalist Enternasyonal Kongresi’nce karar verilmiştir.” Bu kongre kararı, başka bir taslağa CHP’nin müdahalesi ile bu son halini almıştı. RTE, bunu da çarpıtarak CHP’ye yüklendi. ??? Fırsat buldukça bir araya geldiğim CHP ve BDP üst yönetimlerine sorular soruyor ve birbirlerini ne kadar doğru anladıklarını test ediyorum. Aslında bu, denekleri hem yöneticiler, hem taban olan ve bir araştırma kuruluşuna yaptırılacak anlamlı bir anket çalışmasının konusu. Yine de kişisel gözlemlerimi aktarmama izin verin. Bir kere ikisi de kitle partisi. Dolayısıyla bünyelerinde, temelde bazı değerlerde mutabık olsalar da farklı yönelimleri olan öğeleri barındırıyorlar. Ancak ortak yanları öne çıkaralım. İki parti de laisizm konusunda duyarlılar. İkisi de çalışan sınıflara, emeğe öncelik veren parti hüviyetindeler. İkisinin de emperyalizm, neoliberalizm konusunda hassasiyetleri var. 1 Mayıs’larda aynı alanlara çıkabiliyorlar. Bütün bunlar yine de iki partiyi birbirine yakınlaştırmaya yetmiyor. Bu kadar yakınken uzak durmanın asıl nedeni Kürt sorunu… CHP’lilerin çoğu, BDP’nin de bileşeni olduğu Kürt siyasetini “ayrılıkçıbölücü” görme eğiliminde. Silahlı PKK ile BDP arasında bir mesafe görmemesi de CHP’nin yakınlaşmamasında en önemli etken. Suriye ve Irak’ta yaşananlarla birlikte BDP’nin de “Büyük Kürdistan” kurma heves ve niyetinde olduğuna inanan CHP’li az değil. CHP içindeki Türk milliyetçisi damar, bu algının yerleştirilmesinde oldukça gayretli. Kürt siyasetinin, toprak bütünlüğü içinde farklı kimlik ve renklere saygı temelinde birlikte yaşama projesine yeterince ikna olmamış görünen CHP’lilere, BDP’liler, “demokratik özerklik” tezlerini de anlatmada başarılı görünmüyorlar. CHP’lilerin önemli bir kısmı demokratik özerkliği, Güneydoğu illerinde uygulanacak ayrı bir yönetim biçimi, hatta ‘kopma öncesi bir federasyon girişimi’ biçiminde anlama eğilimindeyken BDP’liler bu yargıyı kıracak bir çabada da pek başarılı değiller. BDP programında yer alan, sayıları 20 dolayındaki demokratik özerk bölge idaresi ile tüm Türkiye’de demokratikleşme projesi, özellikle Kandil’den verilen demeçlerle bulanıyor. Kaçmaktan kovalamaya vakit bulamayan BDP, doğrusu, kendi kadroları arasında da bu konsept konusunda bir netliğe ulaşamıyor. Kendileri, “Aslında öyle anlaşılmak istemiyoruz” deseler de BDP, Kürt sorunu odaklı bir parti olmanın üstüne pek çıkamıyor. ??? CHP deyince birçok BDP’li siyasetçi içinse algı: “Militarist, inkârcı ve statükocu.” Oysa, 1970’li yıllarda Güneydoğu’da Ecevit CHP’sine büyük sempati vardı. Erdal İnönü’nün Kürt siyasetinin parlamentoda temsili için gösterdiği çabalara da gönül borçları var Kürtlerin. BDP’liler, CHP içinde Kürt sorunu ile ilgili olarak “güvenlikçimüzakereci” eğilimlerin çatıştığının farkındalar. CHP’nin kısa vadeli politik hesaplardan sıyrılarak bu konuda barıştan, müzakereden yana bir dilin öne çıkması geciktikçe, iki partinin yakınlaşması da zora giriyor. Bu durum da sonuçta AKP rejiminin işine geliyor. Kanımca, iki partinin birbirini anlama ve birçok konuda ittifak yapmasının potansiyeli var. CHP’nin Kürt sorunuyla ilgili müzakere yanlısı tutumunun netleşmesi, BDP’nin de PKK’ye “sürekli çatışmasızlık” telkininde bulunması gerekiyor. CHP’nin 1 Haziran’da Meclis’e verdiği TBMM’de toplumsal mutabakat komisyonu ve TBMM dışında âkıl insanlar grubu oluşturulması önerisini içeren metnindeki şu saptama oldukça önemliydi: “Güvenlik eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği acı tecrübelerle aşikâr hale gelmiştir. Başka seçeneklerin hayata geçirilmesi, ertelenemeyecek bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktır. Bu bağlamda, siyasi alanın toplumsal barışı sağlayacak demokratik bir çözüm için yeniden düzenlenmesi ve yeni araçların devreye sokulması gerekmektedir.” Bu saptamanın arkasında durmak, güçlendirmek, her şeyden önce CHP’nin kendi değerler sisteminin gereğidir ve partide bu barışçı dilin hâkimiyeti, AKP karanlığına karşı güçlerin birleşmesinin, muhalefetin etkinleşmesinin de önünü açacaktır. FATİH neler getiriyor? ? Projenin 3+2 yılda bitirilmesi, 20112014 arasında gerçekleştirilmesi öngörülüyor: 1. yıl ortaöğretim, 2. yıl ilköğretim ve 3. yıl ilköğretim (I. kademe ve okulöncesi) ? 42 bin okulda 570 bin dersliği Bilişim Teknolojileri (BT) ekipmanları ile donatmak (BT sınıfları: Bilgisayar, internet bağlantısı, yazıcı, tarayıcı ve projeksiyon gibi ekipmanlar). ? Her okula 1 adet çok fonksiyonlu yazıcı, 1 adet doküman kamera, her dersliğe akıllı tahta, kablolu internet bağlantısı, her öğretmene ve öğrenciye tablet bilgisayar. ? Şubat 2012’deki tablet bilgisayar pilot uygulama rakamları: 17 il 52 okul. Eğitici sayısı 169, öğretmen sayısı 2 bin 259, öğrenci sayısı 9 bin 435, toplam 11.863. 4+4+4 tartışmaları Fırsatların Artırılması ve Teknolojinin İyileştirilmesi Hareketi (FATİH) projesini gölgede bıraksa da öğrenciye tablet projesinde gelecek ayın başında tekrar ihaleye çıkılacak. Uzmanların tabletin tek başına eğitimde işe yaramayacağına ve sağlık açısından sakıncalı olabileceği uyarılarına rağmen FATİH ağır aksak adımlar da yürütülüyor. 3 yıl içinde 614 bin 364 dizüstü bilgisayar ve projeksiyon cihazı ile 38 bin 688 çok amaçlı fotokopi makinesi ve 85 bin akıllı tahtanın, 40 bin okulda öğrenci ve öğretmenlerle buluşacağı açıklanmıştı. Projenin geçen eğitim öğretim yılında başlatılan pilot uygulamasında Türkiye genelinde 17 ildeki 52 okulda öğretmen öğrenci ve idarecilere olmak üzere toplam 12 bin 800 tablet bilgisayar ve 500 akıllı tahta dağıtıldı. Pilot uygulama için Samsung ve General Mobile’den tablet Vestel’den ise akıllı tahta alındı. Ekim ayının başında 40 bin tablet için yeniden ihale yapı lacak. FATİH’in, proje sahibi Milli Eğitim Bakanlığı ile parayı veren kurum olan Ulaştırma Bakanlığı arasında da sorunlara yol açtığı söyleniyor. Ayrıca akıllı tahta ihalesinin Vestel dışında başka bir şirkete verilmesi de isteniyor. Dünyada yıllık 80 milyon adet tablet üretimi var. Türkiye, FATİH projesi kapsamında, bu büyüklükte tableti üretecek bir yapıya sahip değil. (Yaklaşık 1516 milyon) Yerli üretim dendi önce, daha sonra bu değiştirildi. Üstelik üç yılda tabletler değişmek zorunda. EğitimSen de FATİH gibi kapsamlı bir projeyi “ben yaptım oldu” mantığı ile hayata geçirmeye çalışan Milli Eğitim Bakanlığı’nın hukuk tanımaz tutum sergilediğine dikkat çekti. Microsoft’un kurucusu Bill Gates yaptığı açıklamada, FATİH projesi gibi içinde tablet bilgisayar bulunan eğitim sistemini ‘korkunç’ sözleriyle değerlendirmişti. Gates, “Öğrenciler sadece okumuyor. Aynı zamanda yazı yazmak ve iletişime geçmek zorundalar” dedi. Kanser riski artar FATİH projesi için uzmanlardan da önemli bir uyarı geldi. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yakup Canıtez “tabletli eğitim, çocuklarda kanser riskini artıracak” dedi. Tehlikenin öğrencilerin internete kablosuz yolla bağlanmasından kaynaklanacağını vurgulayan Canıtez, “Önlem alınmazsa birkaç yılda çocuklarda kansere yakalanma oranı artacak. Mevcut koşullarda 100 çocuktan 1’inde kanser görülüyorsa, kablosuz internetin kullanılacağı sınıflarda risk artar ve 100 çocuktan yaklaşık 6’sında kanser meydana gelir” dedi. Canıtez, kablosuz internetin yaydığı elektromanyetik alanın, çocuklarda dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğuna da neden olacağını vurguladı. ? Berlin’deki IFA Fuarı, ‘8. Çin Elektrikli Ev Aletlerinde İnovasyon Ödülü’ törenine ev sahipliği yaptı. Tören kapsamında, Arçelik’in, 3 kapılı No Frost buzdolaplarındaki pirinç saklama bölmesi “Yenilikçi Ürün (InMobil novative Product)” ödülüne layık görüldü. güvenlik fir? AlcatelLucent Türkiye tarafından TTNET için geması Lookoliştirilen “Pratik Çözüm uygulaması” Stevie Inut’un raporuTurkcell, ERGO Sigorta işbirliğiyle, Akıllı Kadınlar Kuternational Business Awards 2012’de Tüketici na göre; mobil lübü üyelerini sigortalı yapıyor. Hazır Kart’lı ise kampanya Ürünleri Yılın En İyi Ürünü dalında bronz ödüödeme amaçlı dahilindeki aylık NAR paketlerinden birini alan, faturalı hat le layık görüldü. kullanılan cep sahibi ise 12 ay kontratla 45 TL veya üstü konuşma paketi ? Logo Yazılım 2012’inin ilk 6 ayındaki net kâtelefonlarındaki alan kulüp üyelerine Akıllı Kadınlar Kulübü Sigorta Paketi hediye ediliyor. rını 5.9 milyon TL’ye çıkardı. Şirket 2012’yi, 45 para, hırsızların Sigorta Paketi; ferdi kaza sigortası, diyetisyenlik hizmeti, psikolojik damilyon TL’nin üzerinde satış geliri ve 10 milhedefi. Raporda nışmanlık, avantajlı fiyatlarla mamografi veya ultrason kontrolü sonrası meyon TL kârla tamamlamayı hedefliyor. mobil zararlı yame kanseri tedavi sigortasını kapsıyor. ? Lenovo’nun yeni ultrabook modeli U310 pazılımlar sayesinde çalınan para oranının son zara çıktı. 1.7 kg ağırlığında ve “Enhanced Ex9 ay içerisinde yüzde 29’dan yüzde 62’ye yükperience 3.0” teknolojisiyle 1 saniyeden daha seldiğine dikkat çekildi. Şirket, söz konusu az bir sürede uyku modundan aktif hale gelen zararlı yazılımların, bazı uygulamalar, rekVodafone, orman varlığını ve bi sını, Ege Orman Vakfı işbirliğiyle 70 bin ağaçyeni ürün, gri ve pembe renk seçenekleriyle raflamlar ve cepten ziyaret edilen internet yolojik çeşitliliği tehdit ederek her yıl lık Bakioğlu Ormanı’nda başlattı. Sistem salarda yerini alıyor. siteleri üzerinden bulaştığını belirtti. çok sayıda ağacın yanmasına ve ulu yesinde gözetim altına alınan orman alanına yer? Katlanabilir dizüstü bilgisayarın tasarımcısı İngiRaporda ayrıca Rusya, Çin ve Hinsal değerlerin yitirilmesine neden olan leştirilen sensörler ile yangın, ilk saniyelerinde liz Bill Moggridge, kanser dolayısıyla 69 yaşında hadistan’da kullanılan cep telefonorman yangınlarına karşı çözüm sağla algılanabiliyor. Sensörlere yerleştirilen sim yatını kaybetti. larında bu tür zararlı yazılımyan Orman Yangını Erken Uyarı Telemetri kartlar üzerinden ilgili birimlere bilgi iletiliyor; böy? İki yıl içinde 27 bin kişiyi işten çıkaracağını açıklayan lara daha çok rastlanılSistemi’nin Türkiye’de ilk pilot uygulama lece yangına müdahalede hız kazanılıyor. HP, bu rakama 2 bin kişi daha ekledi. dığı da kaydedildi. SEKTÖRDEN KISA KISA Cepteki para, hırsızların hedefi Turkcell ‘Akıllı Kadınları’ sigortalı yapıyor Vodafone yangınlara savaş açtı Bingazi’de ABD Başkonsolosu’nun ve üç konsolosluk görevlisinin ölümüne yol açtıktan sonra hızla Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu etkisi altına alan öfke dalgasını izlerken, aklıma Umberto Eco’nun romanı “Prag Mezarlığı” geldi. Romanda bir uzman, halkları kışkırtmak, siyasi kriz, savaş çıkarmak isteyen istihbarat örgütlerine, provokasyonlarda, “siyah bayrak” operasyonlarında kullanılmak üzere “orijinal sahte/taklit belge” üretiyordu. Bizim karşımızda da “orijinal sahte şeyler” var. Ortadoğu’da ‘Prag Mezarlığı’ oynatılan aktörlerin konuşmalarının çok amatör bir dublajla değiştirildiği anlaşılıyordu. Aktörler, aldatıldıklarını iddia ediyorlardı; “Çöl Savaşçısı” başlıklı bir filmde oynayacakları söylenmiş. Film George adlı romantik ama acımasız bir despotun yaşamını konu edinecekti... Filme danışmanlık yaptığını iddia eden Steve Klein adlı biri, “Filmin adını başlangıçta ‘Bin Ladin’in Masumiyeti’ koyacaktık, amaç El Kaide taraftarlarının filme gelmesini sağlamaktı, yalnızca Los Angeles’ta gösterecektik” diyormuş, kendini “sıradan bir James Bond” olarak tanımlıyormuş. Derken İsrailli yetkililer Bacile adlı bir Musevi’ye kayıtlarında rastladıklarını açıkladılar, bir de telefon numarası vardı. Telefon kesikti, ama adreste Nakoula Basseley Nakoula adlı bir adam kayıtlıydı. Nakoula’yı da bulmak olanaklı olamıyordu. Eve bir kez daha giden gazetecilere, bu kez orada o isimde kimsenin olmadığı söyleniyordu. Associated Press muhabiri Los Angeles’ta bir adreste Nakoula’yı buluyordu. Adam, filmi yapan şirketi yönettiğini, Kıpti Hıristiyan olduğunu açıklıyor ama, kendisinin Sam Bacile olmadığını savunuyordu. Cumartesi günü tutuklandığını öğrendik. Basın, klibin varlığını, Morris Sadık isimli birinin Kuran yakarak ün kazanan papaz Terry Jones’ın 11 Eylül vesilesiyle düzenlediği olayı haber veren mesajına eklenmiş Youtube linkinden öğrenmişti. Özetle karşımızda, kimliği belirsiz bir yapımcının, olmayan bir filmine ait bir klip var. Bu “orijinal sahte klip”, ABD’nin Libya Konsolosu’nun ölümüyle, Mısır’daki ve genelde Ortadoğu’daki gelişmelerle, hatta Suriye olayıyla ne bağlamda ilişkili? Bu klibi kim ne amaçla üretti, kimler ne amaçla kullanıyorlar? Bu saldırı sırasında konsolosluktaki kimi, Libyalı ABD ajanlarının isimlerini, gizli evlerin adreslerini içeren hassas belgelerin kaybolması ne anlama geliyor? Olaylar, ABD’nin bölgeden çıkışını hızlandıracak mı? Yoksa yeni savaşlara mı yol açacak? Bu soruların cevapları istihbarat örgütlerinin “Prag Mezarlığı” romanında anlatılan karanlık dünyasına ait. Libya’da kurulmakta olduğu iddia edilen bu “demokrasiyi” de hemen “orijinal sahte şeyler” listesine ekleyebiliriz. Bu demokrasi “orijinal”, çünkü benzeri yok. Eğer NATO güçleri müdahale etmeseydi, Selefi akımların gelmesine olanak sağlanmasaydı, El Kaide kadroları bizzat NATO gemileriyle Libya’ya taşınmasaydı, Bingazi’deki isyancıların Kaddafi rejimi karşısında bir iki haftadan fazla dayanma şansı yoktu. Havadan koruma sunacağız diye başlayan NATO operasyonu kısa sürede Kaddafi güçlerini imha operasyonuna dönüştü. Rejim sonunda dağıldı, Kaddafi yakalandığında tutuklanmak, yargılanmak yerine, hunharca tecavüz edilerek öldürüldü, üstelik bu olayın klibi Youtube da kondu. Bu sırada, Madam Clinton kameraların önünde sevinçle “geldik, gördük, öldü” diyordu. Yine bu sırada silahlı yerel çeteler, Selefi grupları, bugün hâlâ azalmadan sürmekte olan ganimet paylaşma savaşına girişiyorlardı. Libya’da demokrasi, işte böyle, hiçbir demokratik aktör, güç, ideoloji, kültür, bu kültürü yaratacak, sürdürecek kurumlar olmadan, kısacası “hiç yoktan” kuruluyordu. Kaddafi döneminde kurulmuş eğitim, sağlık, sosyal sigortalar, temel mallar üreten devlet işletmelerini yıkarak, ekonomiyi üzerinde yaşayanlara aldırmadan hoyratça piyasaya açarak... Geçenlerde, bu havaya kapılıp bir Libya bankasına birkaç yüz milyon dolar akreditif açmış bir banka müdürü parasını alamamaktan, almak için başvuracak Olaylar İslamın kutsalına hakaret eden bir filmin Youtube’daki klibine, “11 Eylül”ün yıldönümüne gelecek biçimde dikkat çekilmesiyle başladı. Öfkeli kalabalıklar, bu hakareti protesto etmek için sokaklara döküldüler. Protesto gösterileri ABD konsolosluklarına yöneldi, Libya’da, gelen haberlere göre, silahlı bir Selefi grubun inisiyatifiyle, başkonsolos dahil dört kişinin ölümüne yol açan bir silahlı saldırıya dönüştü. Mısır’da da eylemlere Selefilerin Nur ve El Asala partilerinin önderlik ettiği görülüyordu. Yemen’de ABD konsolosluğu saldırıya uğradı. Tunus’tan Bangladeş’e konsolosluklar muhasara altındaydı. Öfkeden Alman ve İngiliz konsoloslukları da payını aldı. Perşembe günü olaylara yol açan film klibine ilişkin ilk bilgiler gelmeye başlayınca, karşımızda bir “orijinal sahte film” manzarası oluştu. Filmin, Sam Bacile/Basseley adındaki yapımcısına ulaşmak olanaklı olamıyordu. Associated Press’le konuşurken kendini, Kaliforniyalı bir Yahudi müteahhit olarak tanıtmıştı, ama içişleri bakanlığının kayıtlı müteahhitler listesinde adına rastlanmıyordu. “Bazı” İsrail kaynakları, hayır Yahudi değil, Mısırlı Kıpti Ortodoks Hıristiyan olabilir diyordu. Los Angeles Kıpti Başpiskoposu, cemaatinde böyle biri olmadığından emindi. Bacile, AP’ye filmin 5 milyon dolara mal olduğunu, adı açıklanmayan 100 zengin Musevi (Eco’nun romanında, Prag Mezarlığı’nda toplanarak dünyayı ele geçirme planları yapan gizli örgüt üyeleri gibi) tarafından finanse edildiğini açıklamıştı. Ama film endüstrisinde bu adamın adını bilen yoktu. Filmde ‘Orijinal sahte film’ ‘Libya’da demokrasi’ yasal merci bulamamaktan yakınıyordu. Belli ki piyasa da çalışmıyordu. Bu “demokrasi” çok orijinaldi ama kaçınılmaz olarak da sahteydi. Libya’nın yeni yasaları sivil haklara, vatandaşlık ilkesine değil dini ilkelere dayanıyor. Kadınlar aniden Kaddafi döneminde zaten sınırlı olan haklarını da kaybetmenin travmasını yaşıyor. Televizyonda, bir mühendis kadın, şimdilerde para kazanmak için evlere temizliğe gittiğini söylüyordu. Kamusal alanlar hızla kadınlara kapanıyordu. Siyasi partiler de “orijinal sahte şeyler”. Birey oyunu aşiretine göre veriyor, ama genel seçimler oldu diye Libya’ya “demokrasi” geldi deniyor. ABD ve Batı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlayan devrimci patlamaya, işte bu “orijinal sahte/kopya demokrasiyi” kurmak için elini soktu. Bu müdahalenin, aniden hızlanan “orijinal sahte belge” üretme çabalarının arkasında “ya gerçekten demokratik işler olmaya, halk devlete ulaşmaya başlarsa” korkusu yatıyordu. Nereye doğru gideceği belli olmayan devrimci demokratik gelişmeler yerine, “ılımlı İslam” olsundu, Müslüman Kardeşler olsundu, ekonomiyi açık tuttukları sürece ne sorun var ki? Evet, Müslüman Kardeşler, belki IMF zoruyla filan “serbest piyasa” disiplinini kabul etmeye hazır olabilirlerdi, ama arkadan Selefi akımlar geliyordu, piyasa umurlarında değildi bunların. Mursi gibi siyasetçiler hep arkalarını kollamak durumundaydı artık, kafalarını koruyabilmek için. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle