21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 AĞUSTOS 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Zafer Bayramımızı kutlarken, 2 ‘mahpus’ subayımızın mektuplarını paylaşıyorum 30 Ağustos’ta ‘içerden’ mektuplar 30 Ağustos KUTLAMA... ayı dolan haksız tutukluluğu haykırarak yazınızdaki iki konu hakkında bilgi vermek isterim. 1999’da Erdek askeri kampında babanızla tanışmış, eşimle beraber annenizi de tanıma şansını bulmuştum. Babanızın şövalye ruhu, vatan ve üniforma aşkı ve 1960’lardaki Erzincan Valiliği dönemindeki anılarını dinlemek benim için çok keyifli olmuştu. Ruhu şad olsun. Bugünleri görse idi acaba ne derdi? Mutlu olacağını tahmin etmiyorum. 90’larda Sarıkamış’ta görev yaptım. Katerina Köşkü kışlamız içinde korumamız altındaydı. Tek çivi çakılmadan, ladin ağacından yapılmış muhteşem bir yapıydı. 2010’da gittiğimde binanın Kültür Bakanlığı’na devredildiğini ama sahipsiz olduğunu gördüm, çok üzüldüm. Kültür mirasımız restore edilerek turizme kazandırılabilirdi.” Nerden Çıkarıyorsun? “Demek insanlık ölmemiş” diye bir sevindi bir sevindi medyamız, sormayın gitsin! Alkışladılar, yücelttiler, örnek gösterdiler, tekrar tekrar “aferin” dediler! “Demek insanlık ölmemiş!” diye sevinenler, insanlığın ölmüş olduğunu varsayanlardır… Zaten insanlıktan umudunu kesmiş olanlardır… Geçen hafta, ŞırnakUludere’de askerleri taşıyan sivil minibüs viraja hızla girip uçuruma yuvarlandı. On ölü ve yaralılar… İlk yardıma koşan elbet Uludere köylüleri oldu… Geçen aralıkta 34 insanını bombalı katliamda yitiren köylüler… O gün bugün hem hükümetten hem Genelkurmay’dan hesap soran; bir özür, bir açıklama bekleyen köylüler… Evet onlardı uçuruma yuvarlanan askerlerin yardımına koşan! Medyamız buna adeta şaşırdı: “Demek insanlık ölmemiş!” Şaşanlar, sanki onlardan insanlık beklemiyordu! Şaşanlar, sanki onları düşman bellemişti… O tepkileri görünce, ne zamandır yüreğimde ve dilimin ucunda dolaşan Kübalı şair Nicolas Guillen’in dizeleri yeniden ruhuma yerleşti. Daha yenilerde, Sedefadalı Haydar Hoca’nın (Haydar Cücelali) belleğime kazınan “Suriye ve Yunanistan bizim düşmanımız olabilir mi hiç! Onlar, olsa olsa kavgalı komşularımızdır…” demesiyle bir anda aklıma gelen dizeler… Her savaş kışkırtıcı söylemden ve eylemden sonra ruhuma egemen olan o dizelerdir… Nâzım Hikmet’in dostu Nicolas Guillen’in “Nerden Çıkarıyorsun?” adlı şiirini Ülkü Tamer’in Türkçesiyle sizlerle paylaşıyorum… ??? Nerden çıkarıyorsun, asker seni sevmediğimi, aynı değil miyiz ikimiz de, sen de, ben de. Sen yoksulsan ben de yoksulum işte; sen halktansan ben de halktan gelmeyim; nerden çıkarıyorsun öyleyse, asker, seni sevmediğimi? Ama unutuyorsun bazen, benim kim olduğumu; sen değil miyim ben, söylesene, sen nasıl bensen, ben de senim. Kin tutacak değilim ya bu yüzden sana, asker; aynı kişiysek ikimiz eğer sen de, ben de, nerden çıkarıyorsun, asker, seni sevmediğimi öyleyse. Karşılaşıyoruz birbirimizle aynı sokakta, aynı yolda, omuz omuza, seninle ben! Aramızda kin yok, düşmanlık yok, biliyoruz nereye gittiğimizi, ikimiz de, sen de ben de... Nerden çıkarıyorsun asker, seni sevmediğimi öyleyse! ??? İzmir sıcak. İzmir’de çocuklar gece gündüz sokaklarda oynar! Gelin görün 6 yaşındaki Umut Ceylan, sokakta değil parkta oynuyordu. Akşam yemeğinden sonra annesi, babası ve kendinden iki yaş büyük ablasıyla General Asım Gündüz Parkı’nda oynamaya gitti. Öteki çocuklarla kaynaştı Ceylan. Tam kaydıraktan kayıyordu ki... Bir maganda kurşunu… Umut yaşamıyor artık. O hep altı yaşında kalacak ailesinin ve sevdiklerinin belleğinde… Maganda kurşunuyla ölen ne ilk ne de son çocuk o. Umut Vakfı 18 yıldır bireysel silahlanmaya karşı mücadele sürdürür. Ama duyan kim! Her “Zafer Bayramı”mızda ordumuzun gurur günlerini andığımız için “askeri gösteriler” de öne çıkıyor. Aynı zaferin nedeni ve sonucu ise “ulusal bağımsızlığımız” ve “bağımsız Cumhuriyet”imiz olduğundan, kutlamalar da “ulusal coşku”yla gerçekleşiyor. Nitekim “30 Ağustos” sadece askerlerin değil, hepimizin bayramı olduğu içindir ki 1923’ten itibaren Denizli, Afyonkarahisar, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir’de, 1935’ten bu yana da tüm yurtta “ulusal bayram” olarak kutlanmaktadır. Hasdal’dan... “Hasdal’da Tutuklu Bir Subay” imzalı Her rütbeden askerlerimiz cemaat mektup ise özetle şöyle: halinde namazda... “Kimi ‘dindar’larımızın tutuklu generallerin oruç tutup tutmadığını ‘merak etti’ğini yazmışsınız. Biri bana söylese, ‘Burası laik Türkiye Cumhuriyeti, kimsenin inancı kimseyi ilgilendirmez’ derdim. Askeri ortamlarda da dini inançların sorgulandığını hatırlamıyorum. Hasdal’da ise birçok tutuklu subay, iftar ve sahurda koğuşlarında (hücrelerinde) yemek yiyor... Son iki bayram namazını da bir imam erin arkasında general, amiral, subay ve yüzden fazla er, tutukevinin açık görüş salonunda Emekli ve tutuklu Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un gazeteci Müyesser Uğur’a kılarken, sözde dindarların bizle ilgili saplantıları karşısında bu görüntünün mahpushaneden görülmüştür damgalı ‘irony’ olduğunu düşünmüştüm... mektubu... Biz askerler Tanrı’ya gösteriş için temizlendi.. değil kalpten inanırız. Çünkü ÇanakkaŞimdi, 1922’deki “kurtuluş” günlerini le’de ‘Allah Allah’ nidalarıyla ölüme gidenbaşlatan efsanevi “muharebe”nin 90’ıncı yılerimiz gibi, bugün de herhangi bir mevzilını kutluyoruz... Hem kışlalarındaki, hem de de vatanı savunurken, onun bizim yanı“içerde”ki subaylarımızla birlikte… mızda olduğunu, belki de şehitlik mertebeİşte o subaylarımızdan ikisi, ordumuzun sine ererek, ona vasıl olacağımızı biliriz. “alınları secdeye değmemiş” kumandanlarca Veya bir harp gemisinde ‘Bismillah vira’ yönetildiğini ileri süren kimi “dinci”lere karşı komutuyla limandan ayrılırken; top atışlakaleme aldığım “Halk, Din ve Asker” başrımıza ‘Bismillah salvo ateş’ komutuyla lıklı yazıma (29 Temmuz) “mahpushaneden başlarken; onun bizi muvaffak kılacağına, mektuplar”ıyla katkılarda bulundular. gemi direğinin tepesine itinayla yerleştirdiğimiz Kuranıkerim’in bizi gözeteceğine aterina’yı korudum” inanırız. Emekli Kurmay Albay Suat Aytın, kendi Ya da yerden on bin fit yüksekte, sesten deyimiyle “Balyoz tutsağıSilivriİstanhızlı uçağımızın kokpitinde ona daha yakın bul”dan yazdığı mektubunda özetle diyor ki: olduğumuzu iliklerimize kadar hissederiz. “Yazınızı okuduktan sonra Silivri zinŞimdi siz o sözde dindarlara sorun bakadanından size yazmak, dertleşmek, 22 lım, ‘onların tuttuğu oruç mu?’...” Askerin k oruduğu Katerina Sarıkamış’taki Köşkü... “Büyük zafer” günleri Bağımsızlık Savaşı’mızın 90 yıl önceki günlerini anımsarsak; işgalci Yunan orduları 23 Ağustos12 Eylül 1921 arasında Sakarya Savaşı’nda gerilemişler... Bu başarıdan ötürü de Mustafa Kemal’e TBMM tarafından “Mareşal” ve “Gazi” unvanları verilmişti. Gazi ve kurmayları Yunan ordularını Anadolu’dan tümüyle atmak için yaptıkları saldırı planını 1922’de iki kez erteledikten sonra aynı yıl ağustosta uygulamaya karar verdiler. Batı Cephesi’nin kuzey ve güney birlikleri gizlice Kocatepe’ye geçtiler... İstanbul’dan yine gizlice silah ve cephanelik aktarıldı; toplar onarıldı; orduya taarruz eğitimi verildi. Bu destansı hazırlığın ardından Mustafa Kemal ve kurmaylarının 25 Ağustos gecesi Afyon’a bağlı Şuhut’ta toplandıkları konak, bugün “Atatürk Evi” olarak müze işleviyle korunuyor. Konağı bu amaçla restore eden eski Vali Muzaffer Dilek bir ziyaretimizde demişti ki; “Büyük Taarruz’un başladığı 26 Ağustos sabaha karşı Şuhut’tan Kocatepe’ye yürüyerek, tüm Anadolu’nun o gururlu ve umutlu uyanışını kuşaktan kuşağa yaşatmak için bu müzeyi düzenledik...” Nitekim Türk ordusu 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. 30 Ağustos’ta Yunan birlikleri kuşatılmıştı.. Savaş, Atatürk’ün komutasında zaferle sonuçlandığından adına “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” denildi. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis de vardı. Ardından Ege kentleri birerikişer gün arayla kurtarılırken, 9 Eylül’de İzmir’in alınmasıyla yurdumuz işgalden tümüyle “K Opera’daki ‘iskelet’ Ankara Opera Sahnesi’nin altında bulunan buluntular Roma dönemine ait çıktı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nce (DOB) yeni sezon hazırlıkları için Ankara Opera Sahnesi’nde başlatılan tadilat sırasında bulunan iskeletlerin Geç Roma dönemine ait olduğu ortaya çıktı. İskeletlerin Geç Roma döneminden bir kadın ve bir erkeğin kafatası ve bacak kemiklerinden oluştuğu belirtildi. DOB Genel Müdürü Prof. Dr. Rengim Gökmen, binanın tadilatı sırasında bulunan iskelet kalıntılarına ilişkin genel müdürlük binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürü Aykut Çınar da katıldı. Gökmen, burada yaptığı açıklamada, 1948 yılında açılan Opera binasında ilk defa bu kadar kapsamlı bir tadilata başlandığını ve ana sahnenin altına inildiğini söyledi. Gökmen, “Tadilat sırasında ana sahnenin altında bulunan iskelet ve bazı tarihi kalıntılar hepimizi şaşırttı. İki gün boyunca incelemede bulunan arkeolog ve antropologlar, iskeletlerin çıktığı bölgenin arkeolojik alan olmadığına karar verdiler” dedi. Gökmen, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün olayla yakından ilgilendiğini, bu nedenle konunun titizlikle araştırıldığını belirtti. Gökmen ayrıca, tadilat nedeniyle, 20122013 sanat sezonunun açılışında bir aksama olmayacağını da sözlerine ekledi. TÜRKİYE İLE BULGARİSTAN ARASINDA ÖNEMLİ İKİ ANLAŞMA İMZALANDI Kaçak eserler elden teslim alınacak Kültür Servisi Türkiye ile Bulgaristan arasında “ortak film yapımı alanında işbirliği” ile “kültür varlıklarının yasadışı yollarla çıkışının yasaklanması ve önlenmesine” ilişkin önceki gün İstanbul Ceylan Intercontinental Otel’de iki anlaşma imzalandı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Bulgaristan Cumhuriyeti Kültür Bakanı Vecdi Rashidov’un katıldığı imza töreninde sinema meslek birlikleri temsilcileri de yer aldı. Türkiye’de ortak yapımların önünü daha da açacak yeni bir sinema yasası hazırladıklarını belirten Bakan Günay, ortak yapım anlaşmasıyla iki ülke arasında vizeler, ekipman taşınması ve mekân tahsisi gibi konularda da kolaylıklar sağlanacağına dikkati çekti. Ortak yapım konusunda Azerbaycan ve Japonya ile de parçaları da bulunmuş Konuya ilişkin olarak Cumhuriyet’e açıklamalarda bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesi yetkilileri de yapılan araştırmalar sonucu Opera binasının altında bulunan iskeletlerin Geç Roma döneminde yaşamış, 2530 yaşlarındaki bir kadın ve bir erkeğe ait olduklarını tespit ettiklerini kaydettiler. Yetkiler ayrıca bölgede, iskeletlerle birlikte aynı döneme ait kırık seramik parçalarına da rastlanıldığını belirttiler. Kırık seramik çalışıldığını belirten Günay, Bulgaristan’ın film platosu da bulunan bir ülke olması dolayısıyla işbirliğinin verimli olacağına inandığını dile getirdi. Günay yapılan ikinci anlaşmaya ilişkin Bulgaristan’ın Türkiye’den Avrupa’ya geçişte ilk durak olduğunu hatırlatarak “Türkiye’den kültürel varlıkların yasadışı bir şekilde çıkarılmasının engellenmesi konusunda bu anlaşma büyük önem taşıyor” dedi. Rashidov ise geçen günlerde Türkiye’den Bulgaristan’a kaçırılmak istenen 488 tarihi eser ile ilgili de konuştu. “Bulgaristan’da 488 kültür varlığı ele geçirildi. Bunları Türkiye’ye iade edeceğiz. İstiyorum ki mevkidaşım Ertuğrul Günay, Bulgaristan’a gelsin, ben de bu eserleri bizzat iade edeyim.” Bakan Günay ise “488 eserle ilgili Türkiye’den olabileceği konusunda bizden belgeler istendi. Arkadaşlarımız bu konuda çalışıyorlar. Sayın Bakan’ın açıklaması resmi görüşmelerimizin ötesinde umut verici bir açıklama. İçinde arkeolojik parçalar da var” dedi. Bakan ayrıca “En geç 5 Eylül’e kadar yine hepimizi sevindirecek bir haber daha vereceğim” şeklinde bir açıklama yaptı. Kandinski kendi rekorunu kıracak mı? Kültür Servisi Ünlü Rus ressam Wassily Kandinski’nin 1909 tarihli bir eseri 7 Kasım’da Amerika’da Christie’s Müzayede Evi’nde 20 30 milyon dolar (3654 milyon TL) fiyat aralığında satışa çıkarılacak. Volkart Foundation tarafından müzayedeevine satılan ve avangart izler taşıyan “Doğaçlama” serisinden “Doğaçlama 8” adlı eserin kendi rekorunu kırabileceği düşünülüyor. Kandinski’nin şimdiye kadar bir müzayedede satılan en pahalı eserinin (Füg) değeri ise 20.9 milyon dolar. ‘Harbiye Açıkhava diskosu’ CEREN ÇIPLAK egastar Tarkan önceki gece Harbiye Cemil Topuzlu M Açıkhava Sahnesi’ndeki konserinde binlerce kişiyi dans ettirdi. Açılışı ve kapanışı, sözü ve müziği kendisine ait olan “Aşk Gitti Bizden” şarkısıyla yapan Tarkan, Açıkhava Sahnesi’ni “Açıkhava diskosu”na dönüştürdü. Öyle ki, konser sonunda Tarkan, “iyi döktürdük bu akşam” diyerek seyircisinden memnuniyetini dile getirdi. Dinleyenler arasında bulunan şovmen Mehmet Ali Erbil de Tarkan’ın sahnesini çaldı! Tarkan “Dudu” isimli şarkısını söylerken Erbil de Tarkan’ın dansını taklit ederek tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. ACI KAYBIMIZ Jinekolog Doktor NECDET ALACA (d.1925 ö. 2012) 1944 Pertevniyal Lisesi mezunu, 1950 İstanbul Tıp Fakültesi mezunu, Şişli Etfal Hastanesi 1. Kadın Doğum Kliniği emekli şefi Topkapı Merkez Efendi Aile Gömütü’ne defnedilmiştir. Fotoğraf: FATİH ERDOĞDU Hasankeyf’i unutmadı... Çevreci mesajlarıyla da bilinen Tarkan, bu konserinde de Hasankeyf için şarkı seslendirdi. Orhan Gencebay’ın “Hatasız Kul Olmaz” parçasıyla bis yapan Tarkan, bu parçanın temposunu artırıp dans edince izleyiciden büyük alkış aldı. Sanatçının hayranları ise konser sırasında, “Yumruk kadar kalbine milyonları sığdırdın. Sen bu ülkenin medarı iftiharısın” yazılı büyük bir afiş açtı. Yaklaşık iki buçuk saat sahnede kalan Tarkan, sahne şovuna dönüşen konserde dört kez kıyafet değiştirdi. Tarkan konserleri bugün, 1 ve 2 Eylül’de de izlenebilecek. AİLESİ C MY B C MY B Acımızı bizimle paylaşan tüm sevenlerine hürmetle.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle