23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 AĞUSTOS 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Zamanın Ruhuna Fıkra dam kendisini darı A zannedermiş. “Bak, demişler, tedavi gördün. İyi olduğun anlaşıldı. Hatta sen kendin bile, artık ben Ne zaman tavuk darı değilim, diyordun ve horoz görse Şimdi ne oldu da yine feryat figan “kurtarın bağırıyorsun?” beni” diye bağırıp Adam yanıtlamış: yırtınırmış. Davutoğlu “Ben darı Adamı bir türlü olmadığımı biliyorum. Ama yatıştıramazlarmış. horozlar benim darı Ailesi adamı akıl olmadığımı bilmiyorlar. Siz hastanesine yatırmış. benim darı olmadığımı gidip Tedavi biraz uzun onlara anlatın!” sürmüş. ??? Sonunda adam “darı” Ankaralı yabancı olmadığına ikna diplomatların olmuş ve taburcu ağzındaki Davutoğlu edilmiş. fıkrası bu! Herkesin Aradan uzun bir “darı” yani “sıfır süre geçmiş. sorun” tanımı Arkadaşlarıyla kendine... yürürken, uzakta bir Sıfır sorunu, Beşşar grup tavuk ve Esad başka anladı... horoza rastlamış... Firuzabadi İran Genelkurmay Ve adam anında Başkanı başka... basmış yaygarayı: Bağdat yönetimi başka! “Geliyorlar... Beni Tek doğru anlayan (ama yiyecekler!..” bir türlü anlatamayan) Arkadaşları adamı Davutoğlu... kolundan tutup sarsmış: Kardeş Hesabı! urumlar arasında K da “kardeşlik hukuku” var mıdır? Aynı makama bağlı kurumlar kardeş sayılabilir mi? TOKİ, MİT, Genelkurmay Başkanlığı, üçü de Başbakan’a bağlı. Ama aralarındaki ilişkinin kardeşçe olduğunu söylemek zor. Çünkü Başbakan, bunlara eşit mesafede değil. MİT’in başındakine bir hal geleceğini anladı... 24 saat içinde özel bir yasa çıkarttı. MİT’in başını garantiye aldı. Ama aynı yakınlığı, uzun süre birlikte çalıştığı Genelkurmay Başkanı’na göstermeye yanaşmadı. Şimdi ayıp olmasın diye arada bir “Bari tutuksuz yargılansın!” diye onu savunur gibi yapmakla yetiniyor. Kardeşlerden en paralı ve paracısı ise TOKİ... İstanbul’un, Ankara’ın ortasına, trafiğin içine edecek yüzlerce 4550 katlı gökdeleni 34 ayda dikip duruyor. Ama 3 yıl geçtiği, sipariş aldığı 240 karakolun üçte birini bile tamamlayamıyor!!! Sonra da başındaki bakan TV’lere çıkıp “98 tane yaptık, yetmez mi?” havasında efeleniyor!! Teneke damlı briket karakolları yıkıp, yerine, tek katlı üç dört odalı beton bir bina yapmak belli ki Maslak’ta, Oran’da gökdelen dikmek kadar kârlı değil. GÖRÜŞ Ercan YEŞİLYURT Altını Islatan Adalet! azeteci Müyesser G Yıldız, Silivri’de yatarken sahip olmak istediği kediye tahliye olunca kavuştu. CHP’li Melda Onur’un kendisine armağan ettiği minik kediye “Adalet” adını koydu. Ama Müyesser Hanım biraz dertli. Minik kedisi, altına kaçırıyormuş... Bizce minik yavru isminin hakkını vermek istediğinden böyle yapıyor olmalı. Seçilmiş milletvekillerinin bile, kaçacakları vehmiyle tüm tahliye taleplerini reddeden, verdiği ara kararlarıyla eşeğin kulağına artık iyice su kaçıran adaletimize aslında uygun davranıyor. Yönetmek İçin Neden ülkemizde ve geri kalmış ülkelerde demokratik diye yapılan seçimleri hep ABD’nin desteklediği partiler kazanıyor? Biz oy kullanıyoruz, bizim değil onların desteklediği partiler kazanıyor seçimleri. Her şey merakla başlar ya. Güngör Uras’ın “Saf ve Bakir Anadolu Çocuğu” kitabını okuyunca bu merakımı paylaşmak istedim. Tarihini not almadığım, eski solculuk (aynı bölükten) arkadaşım Serpil Yılmaz’ın Milliyet’teyken yazdığı bir yazıdan not almışım; ABD İstanbul Başkonsolosu, yaz tatilinde Kars, Van, Mardin, Urfa, Diyarbakır, Antakya’ya gitmiş. Yani görevi gereği değil, yıllık iznini bizim Güneydoğu da Kürtlerin yaşadığı yerde geçirmiş. Adam merak etmiş oraları ve oralarda yaşayanları, üstüne vazifeymiş gibi. Siz hiç duydunuz mu Türkiyeli bir siyasinin veya maaş aldığı için ülkesini seven bir bürokratın tatilini oralarda geçirdiğini? Bırakın bürokratı, bölge milletvekillerinin, ki onlar Kürtlerin sorunlarını çözmek iddiasındadırlar, tatillerinde memleketlerine gittiklerini? Amerikalılar dünyayı yönetmek diye bir dertleri olduğu için 1963’ten sonra bütün geri kalmış ülkelere olduğu gibi Anadolu köy ve kasabalarına da Amerikan barış gönüllüleri gelmiş. İnsanların yaşam biçimlerini, inançlarını, alışkanlıklarını, üretim ilişkilerini öğrenmiş ve durumu rapor etmişlerdir. O zaman ülkemizin kuzeyinde komünistler var ve bunlar giderek dünyaya yayılmaktadır. Anadolu’da yaşayan garip insanlar, tam da Müslüman sayılmazlar, köylerde ortak bir yaşam var, kapılarına kilit bile takmamışlar. Ciddi bir komünizm tehlikesi var diye yazmışlar raporlarına. Ve karar verilmiş bunlar dinselleştirilmeli, uyuşturulmalı, mezhepler arası kavgalar çıkartılmalı. Zaten ilk hamleyi 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlatmışlar. 1945 yılında Anadolu köylerindeki cami ve mescit oranı yüzde 6.7 iken, DP iktidarının (ABD destekli) etkisiyle 1960’da 75.3’e çıkmıştır. Bunun açılımı 900 yılda köylerin yüzde 6.7’sine cami yapılmışken 15 yılda 11 kat artarak yüzde 75.3’e çıkmış. Yine aynı kafa bugün de Çamlıca tepesine Boğaz manzaralı cami yapmaya çalışıyor. Binlerce yıldır insanların kafasını dinlediği, çayını, kahvesini, bazende içkisini içtiği keyif aldığı bu mekâna ibadet yeri yapmak, muktedir olmanın keyfini çıkarmaktır. İnadına ve öç alma duygusuyla birileriyle, bir şeylerle hesaplaşmak için. Son alıntı Güngör Uras kitabından. Uras’ın karşılaştığı bir CIA görevlisi “CIA Türkiye’de olan bitenleri önceden bilmek ister. Bunun içinde Türkiye’nin geleceği hakkında isabetli tahminler yapmak gerekir. Türkiye’nin geleceği hakkında tahminde bulunmak çok çok güçtür. Ben Türkiye’nin geleceği hakkında tahmin yaparken, elime bir kâğıt alırdım. Kâğıdı yukardan aşağıya tam orta yerinden bir çizgi ile ikiye böler, çizginin sağ tarafına, yukarıdan aşağıya normal koşullarda Türkiye’de kısa, orta ve uzun vadede neler olması gerektiğini, neler olabileceğini sıralardım. Sonra çizginin öbür bölümüne geçerdim. Çizginin sağına sıraladığım, normal olasılıkların tam tersini, mantıken olamayacağı sanılanları, olması imkânsız sayılanları, yukarıdan aşağıya yazardım. En sonunda, sağ taraftakileri, normal koşullarda olması gerekenleri çizer, soldaki olmayacağı sanılanları rapor haline getirir merkeze bildirirdim. Türkiye’de olması beklenenler değil, olması imkânsızlar gerçekleşir. Türkiye sürprizler ülkesidir. Bu sayede ben başarılı bir Türkiye uzmanı oldum! Kimsenin tahmin edemeyeceği gelişmeleri önceden bilen becerim yüzünden takdir edildim. Yükseldim.” Bu üç örnekten sonra ülkemizi kimin yönettiğini, hem de çalışarak hak ederek yönettiğini anlamış olmak gerek. Adamlara helal olsun, çalışarak bileğinin hakkıyla bizi yönetmeyi hakediyorlar. Sıra Kimde? ölünme önce zihinlerde B başlar. Tohumu sözcükler ve kavramlarla atılır! Önce, “Kuzey Irak”la başlamıştı. “Irak’ın kuzeyi”, demek yerine... Sabah akşam “Kuzey Irak” demiştik... Günde beş vakit “Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız!” demek aslında nafile hale gelmişti! Sonra anladık ki.. Kuzey Irak’ta, kendi elimizle, dilimizle Güney Kürdistan’ı oluşturduk! Şimdi sıra, Suriye’nin kuzeyinde! Yani, “Kuzey Suriye”de... Yol çoktan açıldığı için, bizim basın anında benimsedi bile... Artık kutuplara hoparlör yerleştirip, üç öğün demeç verseler, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız hatta TBMM’miz, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz!” deseler nafile... Nurtopu gibi, “Kuzey Suriye Özerk Kürdistanı” da tamam! “Sıra Türkiye’ye gelir!” diyen İran Genelkurmay Başkanı’na niye kızdığımızı anlamak mümkün değil. Adam dostça uyarıyor... 1639 yılından bu yana değişmeyen ortak sınırımızın hatrına. BDP’nin de rüyası var: Türkiye’yi ele geçirmek. Öcalan’ı Cumhurbaşkanı veya Başbakan yapmak. Oysa, azıcık sabırlı olsalar ve olup bitene akıllıca bakabilseler hain pusular kurup erkesin bir rüyası H var. Hadi PKK demeyelim, Vekâleten BDP!!! ölmelerine öldürmelerine gerek kalmayacak. BDP günün birinde Türkiye’de tek başına iktidar olsa ne yapacaksa aslında AKP de genellikle onu yapıyor... Terörle mücadele eden tüm komutanları tutuklayıp hapse atıyor... Emekli ediyor... Bir kısmına casus kimilerine pornocu yaftası yapıştırıyor... Kendilerine muhalif yurtsever yazarı, çizeri, ulusal değerleri savunan aydınları yıllarca hapiste tutuyor. Dedik ya, ölmeye öldürmeye gerek yok... Ülke batağa sürükleniyor... Biraz sabırlı olsalar rüyaları vekâleten gerçek oluyor! Silivri’de Sürdürülen ‘Kan Davası’! MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr (*) M. Velidedeoğlu, ‘Cumhuriyet’in 88. Yılında TSK Çökertiliyor mu?’, 28.10.2011, Cumhuriyet. Faks: 0216 355 31 78 C MY B C MY B Silivri’de “Ergenekon Davası”nın “213.” oturumu sürdüğü sırada, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bir TV kanalında, kendisine sorulan soruları yanıtlıyordu. Sıra Silivri yargılamalarına geldiğinde Kılıçdaroğlu: “Sanık’la ‘yargıç’ arasında ‘kan davası’ var orada!” demiş (3.8.2012). Gerçekten yerinde bir saptama, ama orada yalnız “sanık”la “yargıç” arasında değil “sanık”la “savcı” arasında da var bu “kan davası.” Çünkü bunu sürdüren ‘yargıç’larsa, başlatan da ‘savcı’lar. İçi, “1500”ü aşan; “zaman” (tarih), “mekân” (aynı anda iki yerde gösterilmek), “mantık” (halk deyişiyle ipesapa gelmeyen değerlendirmeler gibi) “hatalar”la dolu “iddianame”yi hazırlayan, çalakalem yazan “savcılar”dır; “pir”leri Başbakan R.T. Erdoğan olan “cumhuriyet savcıları”(!)dır. “Savcılar”ca sağlam “delil” olarak iddianamede yer verilen, devletin kimi kurumları (Emniyet) tarafından; vicdanları hiç sızlamadan yapılan “sahtekârlıklar”, atılan “iftiralar” ortaya dökülünce, bunlar özür dilemeseler de “sehven” (yanlışlıkla) oldu dediler. Bu “sehven”(!) oluşlardan birini anımsayalım; sorgulanmaya alındığında cep telefonu “Adli Emanet”e teslim edilen genç bir üsteğmen, bir süre sonra tutuklanır; çünkü cep telefonunda “terör”le ilgili birçok konuşma saptanmıştır. Bu konuşmalar tek tek iddianamede yer alır. Ne ki bunların “Adli Emanet”te “sehven”(!) yüklendiği; kısacası başka bir telefona yüklenecekken yanlışlıkla(!) “TSK”nın bu genç subayın telefonuna yüklendiği ortaya çıkar (Kara Plt. Üstm. M. Ali Çelebi Olayı). Bu tek örnek bile, insanı iliklerine dek ürpertiyor; bir “Hukuk Devleti” olan TC Devleti’nin “Adli Emanet”i bu durumda... “Balyoz” tutuklularından E. Kur. Alb. Suat Aytın ise, bu ve benzer “sahtekârlık”ların, “iftiralar”ın bir başka “boyut”ta “da” ele alınmasını istiyor. Bunu “9.10.2011” tarihli savunmasında, “TSK”nin “hedef” alındığını belirttikten sonra: “...hazırlanan bir plana göre adım adım tutuklamalar yapılmış, Türk ‘halk’ının içinden çıkan ‘ordu’suna olan inanç ve sevgisini sarsmak için bir kısım yazılı ve görsel basında adeta bir ‘linç’ kampanyası düzenlenmiştir!” Burada kesip araya girerek sözü edilen basında, “TSK” için yazılanları kısaca anımsayalım: “İşkenceci, iftiracı, inkârcı, sahtekâr, pişkin, kirli, suçlu olarak nitelendiriliyor ve bir ‘suç şebekesi’ olarak da değerlendiriliyor”du...(*) Alb. S. Aytın savunmasını şöyle sürdürüyor: “Halk’ımız olup biteni seyretmiş; sokak köpeklerinin hakları için yürüyüş yaparken ‘Peygamber Ocağı’ olarak nite lendirdiği ordusunun zayıflatılmasına ve moralinin çökertilmesine rıza göstermiştir!” diyor. Ve sonunu da: “Unutmayalım: Hiçbir ‘ordu’ ulusu ile, hiçbir ‘ulus’ ordusu ile savaşından ‘galip’ çıkamaz; her iki halde her ikisi de ‘kaybeder!” vurgulamasıyla bağlıyor. Kuşkusuz haklı! Hem de “iki” kez haklı diyebiliriz. İlki; kendi içinden çıkan “TSK”ya yapılan “çirkin” saldırı karşısında “halk”ın özünde var olan “tepki” gizilgücünü (potansiyelini) kullanmaması, ortaya çıkarmamış olması. İkincisi ise; “halk”ın istediğinde “tepki”sini pekâlâ ortaya dökebilmesidir ki, Alb. S. Aytın’ın savunmasını yaptığı duruşma tarihinden az önce böyle bir örnek yaşanmıştı. Anımsanacağı gibi Fenerbahçe Kulübü’nün Başkanı A. Yıldırım’ın kendisine yüklenen “suç”a, tutuklanmasına karşı haykırışını desteklemek için “45.000” kadın taraftar ellerinde A. Yıldırım’ın resimleriyle sloganlar atıp, Kadıköy’ün caddelerine sokaklarına sel gibi yayılarak Saraçoğlu Stadı’nda toplanmışlardı (20.09.2011). Çok görkemli bir “tepki”yi doğrusu. Ve biliyorsunuz A. Yıldırım tahliye edildi bu temmuz ayının başında. E. Kur. Alb. Suat Aytın, savunmasının metnini, 5 Ağustos günkü “97.” Balyoz duruşmasında verdi bizlere. Aynı gün “40” yıllık denizci Tümamiral Cem Gürdeniz de “Cumhuriyet Donanması’na Veda” mektubunu basına ulaştırdı. İki gün önce (4.8.2012), “12 Orgeneral ve Oramiral’in imzası olan YAŞ kararıyla” emekli edildiğini açıklayan Tümamiral C. Gürdeniz, veda mektubunda “halk”ın tutumuna da değiniyor: “82 yıl önce Kubilay’ın Menemen’de, vatandaşların gözleri önünde katledildiği gibi, bugün ‘Deniz Kuvvetleri’nin yüzlerce emekli ve muvazzaf personeli Türk ‘halk’ının, Türk ‘denizci’sinin, ‘silah’ arkadaşlarının gözleri önünde katlediliyor.(...) Ben şimdi Türk ‘halk’ına soruyorum. Balyoz ve diğer isimli sahte davalarda yargılanan, özgürlükleri ve gelecekleri iftira ve yalanlarla çalınan şerefli askerlere, denizcilere, havacılara ve vatanseverlere nasıl kıydınız? Türkiye’nin denizcileşmesine ve geleceğinize kurulan ‘tuzak’ları nasıl görmediniz? Sizlerin içinden gelen ve sizi koruyacak olan ‘Ordu’nun, ‘Donanma’nın ve ‘Hava Kuvvetleri’nin sahte davalar ve iftiralar ile sindirilmesine nasıl göz yumdunuz?” Bu “haklı” sorulara gecikmiş de olsa yanıt olmaz mı “binler”le Silivri’de davaları izlemek? Biz gidiyoruz; sizleri de götürebiliriz isterseniz... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com 1/ Lavta aile 1 sinden, gövdesi armut biçi 2 minde küçük 3 telli çalgı. 2/ 4 Derebeylik Ja5 ponyası’nda en aşağı sınıfı 6 oluşturan7 halk... Sarım 8 tırak ve yağlı bir peynir. 3/ 9 Ağızdaki kokuları gi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dermek için çiğne 1 Z EMB E R E K nen baharlı bir mad 2 E T A ME S E L de... Bir nota. 4/ 3 MA N D A İ K A Toprak kayması. 5/ 4B D İ N A R N Bir şeyi bir yere 5EMA N E T S E ulaştırma... Argoda 6 R E A T A L E T peşin paraya verilen L AM ad. 6/ Durum ve 7 E S İ R S EMA İ davranışlarıyla ho 8 K E K 9 L A N E T İ L şa giden, çekici bir görünümü olan... Bir cins güvercin. 7/ Ateş... Afrika’yı Asya’ya bağlayan üçgen biçimindeki yarımada. 8/ İskambilde bir kâğıt... Gazete ya da derginin baskı sayısı. 9/ Yarı saydam bir süs taşı... Güney Amerika’da bir ülke. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çeşitli ülkelerde melezler için kullanılan ad. 2/ Yunan mitolojisinde tutku tanrıçası... İçine ok konulan torba ya da kılıf. 3/ Savaşta ölen yeniçerilerin erkek çocuklarına verilen ad... Bir nota. 4/ Halk edebiyatında aruz ölçüsüyle yazılan şiir türlerinden biri. 5/ 106 taşla oynanan bir oyun... Birini başkasına karşı kışkırtma. 6/ Tanrı bağışlamasından yoksun kalma... Ekolojide, bir canlının varlığını sürdürebildiği yaşama ortamının en küçük birimi. 7/ Yemek... Çirozluktan sonra yağlanmaya başlayan uskumru. 8/ İri taneli bezelye... Arnavutluk’un plaka imi. 9/ Kafatasının biçimine bakarak insanın karakterini ve zihinsel yeteneğini inceleme.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle