19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 HAZİRAN 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 13 için doğduk... H Yürümek Brüksel’in göbeğinde piknik enry David Thoreau, “Yürümek” başlıklı kitabında “Bütün hayatım boyunca yürüme sanatını gerçekten keşfettiğini düşündüğüm en çok bir iki kişi tanıdım” diye yazıyor. Thoreau’nun endüstriyel uygarlığın tehlikelerine tepkisini yansıtan bu deneme, yürümek uğraşını eksen alırken, bugün doğal bir park olan Walden Pond Ormanı’nda yabanıl doğada tek başına geçirdiği iki yıl, yürümenin felsefi boyutunu, bir iç yolculukta sorguluyor. Thoreau’nun 1845 Temmuz’unda doğduğu Concord’u yürüyerek terk ettiği, Walden Pond Ormanı’nda 1847 Eylül’üne kadar sürecek yürüme uğraşı, sanayi devriminin zararlarından kendini sakınmak isteyen genç yazarın vahşi doğada yürümeyi kavramaya çalıştığı bir yolculuktu. Thoreau’nun yürümenin felsefesini kurduğu yıllar geçmişte kalsa da küresel düzeyde endüstri devriminin neden olduğu zararların kıyısından dönmeye çabalayan birçok metropolde yerel yönetimler, “yürümek için doğduk” mesajıyla motorlu araç trafiğinin en aza indirildiği şehirler yaratmak için kolları sıvadı. İtalya’da kuzey Avrupa’nın “taşıtsız semtler”ini model alan birçok kentte yerel yöneticiler, her 100 vatandaştan 75’inin araç sahibi olduğu Çizme’de arabaların girmeyeceği mahalleler yaratmak amacıyla projeler üretiyor. Motorlu taşıtlara karşı önce bisiklet kültürünü yaymaya çabalayan yönetimler, programlarında artık sağlıklı, ekonomik ve ekolojik bir seçim olan “yürümek”e ağırlık veriyor. Ulaşım araçları araştırmacısı Luca Trepiedi’nin vurguladığı gibi, “Bir şehri yürütebilmek, çevre kirliliğinin baş aktörlerinden biri olan araç trafiğini aza indirebilmek” anlamına geliyor. İstanbul, Roma gibi tarihi dokuların yoğun olduğu küçük, orta ve büyük ölçekteki İtalyan kentlerinde, özellikle tarihi merkezlerin taşıt trafiğine kapatılarak, bir tek yayalara açılması hedeflenmekte. Bir başka çarpıcı araştırma ise İtalyanların son on yıldır gitgide daha az yürüdüklerini yansıtıyor. En kısa mesafelerde bile tabana ağırlık veren vatandaşlar yüzde 18.8 iken, evinin köşesindeki markete gitmek için arabayı tercih edenler yüzde 65.6. Güneydeki MİLANO kentlerin tersine yoğun bir ritme sahip Milano, “slow bir kent”e (yavaş kent) dönüşebilir mi diye soran uzmanlar, zamanın göreceli ağır ASLI KAYABAL akacağı, yavaşlık duygusunu vatandaşlarına hissettiren bir Milano için kolları sıvadılar. Milano şehir merkezi ve çevresindeki yerel yönetimler, 30 pilot bölgede karar kıldı. Araç trafiğine kapatılacak ve bir tek yayalara açık tutulacak bu alanların okullara yakın olması gözetildi. Anne babaların çocuklarını okula arabayla getirip götürmek yerine herkesin yürüyerek gelmesini sağlayacak bu güvenli seçim, “yavaş Milano” için atılan somut adımlardan ilki. Araç trafiğine kapatılan semtlerde trafik kazalarının azaldığı, öğrencilerin çevresel açıdan göreceli yeşil bir ortamda okula gidip gelmeleri hedefleniyor. Dört tekerlekli araçlarını terk etmeleri için çağrıda bulunulan vatandaşlara, “yürümek için doğdukları” anımsatılıyor. Piedibus başlıklı proje ise birçok bölgede ilköğretim kuşağındaki öğrencilerin okullarına yürüyerek gitmelerini öngörüyor. Birçok şehirde kent içi trekking’ler düzenlenirken, Milano’nun merkezine oranla daha çok yeşil alan, bisiklet ve yürüyüş yollarına sahip çevre belediyelerde yürüyenlerin sayısı gitgide tırmanıyor. Şimdilik zamanı yavaş bir tempoyla geçiren şehirler arasında Venedik, Floransa ve Padova ilk üç sırada yer alırken yedinci sıradaki Milano bu seçimde yol kat etmek için çabalıyor. 2015’te Expo’ya ev sahipliği yapmaya hazırlanan Milano’da Thoreau’nun okurlarına yıllar önce fısıldadığı “yürüme kültürü” ön sırada. “Milano yürüyerek güzel” diye seslenen yerel yönetimler, yolu ekim ayında Milano’ya düşecek olan herkesi “Ulusal Yürüyüş Günü” ilan edilen 14 ve 27 Ekim’de yürümeye davet ediyor. Walden Ormanı’nda iki yıl yürüyen, yaban doğadaki bu deneyimini yürüyüşü konu alan kısa bir denemede aktaran Henry David Thoreau’yla noktalayalım, “Özgür bir insansan, yürümeye hazırsın demek!”… Herkese kendi seçtiği rotalarda keyifli yürüyüşler... [email protected] ki hafta önce pazar günü saat 12.00 ile 14.00 arasında Brüksel kent merkezinde dolaşan turistler gözlerine inanamadılar. Şehrin en işlek caddelerinden birini dev bir piknik alanına çeviren Brükselliler günün kısa bir bölümünde de olsa kentin bir kısmını arabaların hâkimiyetinden kurtardılar. Piknik sepetini hazırlayan, örtüsünü, hatta masa sandalyesini, şezlongunu kapan gelmiş. Bir kenarda mangal yapılırken diğer tarafta insanlar eğleniyor. Bebek arabası, çocuklar, sarmaş dolaş çiftler, kenardaki bisikletler, amuda kalkmış genç, babasının kucağındaki çocuk, etrafına aldırmadan yere serdikleri örtü üzerinde sanki ortalıkta kimse yokmuş gibi sakin sakin piknik yapan aile Brüksel’in orta yerini piknik alanına çevirdi. Otomobillerin kentlerde krallığını ilan ettiği göstermelik “arabasız günler” düzenlenerek yayaların ve bisikletlilerin öneminin anımsanmak zorunda kalındığı şu günlerde Brükselliler kentlerine sahip çıktılar. Filozof Philippe Van Parijs’in kaleme aldığı ve kent içi trafik yoğunluğunu protesto etmek amacıyla Brüksel kent merkezinin en yoğun caddelerinden biri olan Anspach bulvarında her pazar toplu piknik yapılmasını öneren bir yazının çeşitli yayın organlarında yer almasından sonra başlayan yurttaş eylemi Brüksel baharı havası estirdi. İ yöneticilerinin göz yumduğu “korsan” “Kentimi düşününce kızıyorum ve piknik “Picnic the Streets!” ulusal ve öfkeleniyorum” diyen Van Parijs başkentte uluslararası medyanın da dikkatini çekti. kamuya açık alanların daha çekici ve insana Brükselli filozof Van Parijs, Brüksel’deki yaraşır hale getirilmesine dönük kamusal alanların otomobiller tarafından çalışmaların çok yavaş ilerlemesine bir işgal edilmesine ve kentin kent sakinleri için anlam veremiyor. Yeşilin eksikliği, yaşanması zor hale gelmesine isyan etti. otomobillerin boğucu bir şekilde kenti esir Eylem zamanı geldiğini düşünen filozof, alması ve yöneticilerin Brükseli çekici bir 1971 yılında Grand Place’a otomobillerin oturma ve yaşama mekânı yapma yolunda girişine engel olunmasını isteyen yurttaş adım atmayı reddetmesi Parijs’i kızdırmış. girişiminden esinlenerek sivil Eski tüfek Van Parijs, Twitter itaatsizlik eylemi olarak tarihi ve Facebook kuşağını sivil BRÜKSEL borsa binası ile Brouckère itaatsizlik eylemi düzenlemeye Meydanı arasındaki işlek Anspach çağırdı ve yeni kuşağa eski tarz Boulevard Caddesi’nde megabir eylem önerdi: İşlek caddede piknik düzenlenmesini önerdi. oturma eylemi! Bir hafta 1971 yılında Brüksel’in içerisinde sanal âlemde yankı göbeğindeki Grand Place’ı bulan çağrı sonrasında 10 ERDİNÇ UTKU otomobillerden arındırmak için Haziran’da Brüksel’de tarihi yapılan piknik eylemi sonuç borsa binasının önündeki işlek vermiş ve alan trafiğe kapatılmıştı. 7 Mayıs caddede 2000 kişi caddeyi kapatarak 1971 tarihinde düzenlenen eylem Brüksel baharını başlattı. “Yurttaşın sesini duyurma zamanı geldi. Ben yumuşak sivil kapsamında açılan imza kampanyasında Jacques Brel’in de imzası bulunuyor. itiatsizliğe inanıyorum” diyen Van Parijs Eylemciler eski kent merkezinin diğer işlek “Biz insanlar için alanlar istiyoruz, kral caddelerini de trafiğe kapattırarak kentin otomobil için değil” şeklinde konuşuyor ve nefes almasını sağlamaya çalışıyorlar. Eylem Brüksellinin sözcülüğünü yapıyor. İnternet Brüksel’in kalbindeki damarları tıkayan sayesinde herhangi bir örgüt ya da kurum trafiğe ve kentsel çevre düzenlenmesine olmadan büyük eylemler yapılacağının karşı bir protestoydu. Eylemciler Anspach örneklerinden biri daha böylece sergilenmiş bulvarının otomobillerden arındırılmasını ve oldu. İzin alınmadan yapılan ve kent bisikletlilere ve yayalara daha geniş alan sağlanmasını istediler. Kent içi ulaşımın iyileştirilmesini de talep ettiler. Van Parijs Anvers, Gent ve Leuven kentlerini örnek göstererek “Brüksel’de de daha iyisi yapılabilir, yapılmak zorunda. Bu amaçla piknik düzenledik” dedi. Orta vadede kirlenme ve trafik gürültüsü sorununa el atılmasını umuyor. Kısa vadede ise protesto pikniklerinden başka çare görünmüyor. 10 Haziran Pazar günü 2000 kişi ile dev bir protesto pikniği düzenleyen eylemciler benzer eylemleri geçen haftada düzenleyecekleri duyurdu. Sivil itaatsizlik eylemi hızlı sonuç verdi. Brüksel Belediye Başkanı Freddy Thielemans (PS) bugünden başlayarak yaz boyunca Anspach Caddesi’ni saat 12.00’den itibaren otomobillerden arındırılmış alan yapıldığını duyurdu. Böylece Brükselliler yaz boyunca her pazar piknik yapabilecek. Protesto pikniği Belçika’da sık rastlanan bir eylem türü. Hükümetin kurulamamasını protesto eylemleri arasında 7 Mayıs 2011 tarihinde düzenlenen “Ceci n’est pas un picnic” (Bu bir piknik değildir) eylemi de vardı. 15 Nisan 2012 tarihinde de Avrupalı çiftçiler Avrupa Birliği’ni protesto etmek için piknik eylemi düzenlemişlerdi. [email protected] Çilek milliyetçiliği sürdü. Haziranda İsveç elevizyon haberlerine bakıyorum, İstanbul’da çileğinin keyfini çıkarırken kulaklarımız da Londra ve sıcaktan bunalan Oslo’dan gelen haberlerde. gençler, Boğaziçi kıyılarında WikiLeaks’in kurucusu Julian kendilerini suya atıyor. Yaz aylarında bu tür görüntülere Assange’ın başına gelenler alışığız. Sıcak beton zemine hukuk tarihine geçecek cinsten. Ekvador’a mülteci basmakta zorlanan gencin olarak kabul edilse bile görüntüsü ise zihnimde daha hareket alanı kısıtlanacak. çok yer etti. Etkilenmiş Haberleri okumuşsunuzdur. olmalıyım ki ben de denemek istedim. Çıktım balkona beton İsveç’e geldiğinde iki genç kızla ilişkisinde korunma zemine bastım. I ıh olmadı. önlemlerine kulak Anladınız herhalde. Sıcaktan değil, soğuktan. Acıdınız değil asmadığından dolayı mi? Ben ise gülmekteyim suçlanıyor. Kızların isteğine acınacak halime. Kendimi kulak asmaması tecavüz ve zor kullanma olarak hormonsuz çilek yiyerek değerlendiriliyor. Yayımlanan teselli ediyorum. Son anılarında Assange kendisini gelişimde Türkiye’de ikram ettikleri armut büyüklüğündeki şöyle tanımlıyor: “Kızlar için çilekleri yerken içim güvenilir bir erkek arkadaş olmayabilirim. Muhtemelen sızlamıştı. Tarımda hormon, maçonun biriyim ama asla GDO vs’ye dünyada en son mütecaviz biri değilim. başvuracak Türkler her nedense pek meraklılar armut Mütecaviz olarak büyüklüğünde çilek yemeye. gösterilmem durumun aşırı ölçüde çarpıtılmasıdır. İki Domatesleri de büyüte büyüte kız da benimle kendi maşallah mini karpuza istekleriyle seks yaptılar ve benzetmeyi başarmışlar. Ben İsveç’te iri çilek sonraki günlerde de beraber vakit yemiyorum. Biraz STOCKHOLM geçirdik. Hepsi bu.” İsveçlilik Hikâyenin devamı da bulaşmış olmalı, şöyle: İki genç kız bizim eski Arnavütköy sohbet sırasında yaşadıklarını çileğini anımsatan birbirlerine Gotland çileğini OSMAN İKİZ anlatırlarken, her yıl dört gözle bekliyorum. “Acaba” diyorlar, Gotland çileği iri değil. İçinde “kondom kullanmaması suç mu? Gidip polise danışalım”. sert damarlar yok. Kaymak Karakolda onları dinleyen gibi dersem abartmış polis de kadın ve de sayılmam. Çilek deyip geçmeyin. Mevsimi yaklaşınca arkadaşları. Şikâyet dilekçesini hazırladığı gibi savcıya dört gözle beklenir. İsveç gönderiyor. Nöbetçi savcı çileğinden önce piyasaya, olayı suç kapsamında Belçika’dan Hollanda’dan görmüyor ama ikinci savcı Polonya’dan ithal edilen ürünler sürülür ama gözler farklı değerlendirdiğinden olay büyüyor. Zavallı Assange, Gotland’dan, Güney İsveç’ten nereden bilsin İsveç’in bu gibi gelecek yerli ürünü bekler. İlk serüvenler için mayınlı tarla parti küçük ölçektedir. Açık olduğunu... Oslo’da kitle arttırmayla satılır. Kilosu 100150 Avro arasında değişir. Bu katili, terörist Anders Behring da böyle bir gelenek işte. Yerli Breivik’in davasında da finale geliniyor. Mahkeme heyeti malın kalitesini, ithal psikologların farklı teşhisleri ürünlerden farklılığını vurgulamanın piyasa raconu yüzünden şaşırmış durumda. diyelim. Bu racon yüzünden Bir bölümü Breivik’in paranoid şizofren olduğunu ilk günü es geçmek zorunda söylerken bir bölümü de akıl kalsak da ikinci gün makul sağlığının yerinde olduğu düzeye inen ama gene de ithal ürüne göre fiyatı iki kat olan görüşünde. Breivik de kendisine şizofren diyenlere çileğe saldırıyoruz. Ne çok kızıyor. Kendi açısından yapalım, haziranın ortasında haklı. Hasta damgasını yerse bile çıplak ayakla betona yaşamı boyunca akıl basamamanın acısını böyle çıkarıyoruz belki. Tezgâhlarda hastanesine kapatılacak. Akli dengesi yerinde olduğuna küçük İsveç bayrakları altında karar verilirse 21 yıl hapis satılan çilekleri taam ederek, cezasıyla kurtulacak. Tabii ki biraz da İsveçlilerin çilek 21 yıl sonra gene dışarıda milliyetçiliğine gülümseyerek mutlu olmaya çalışıyoruz. olmak istiyor. Yapacak işleri varmış... Geçen yıl çilek mevsimi erken başlamıştı, bu yıl gecikti. Hasret haziran ayına kadar [email protected] T Dünyayı güzellik kurtaracak yanmar (Burma) demokrasi hakeretinin lideri Aung San Suu Çii’nin geçen hafta yaklaşık çeyrek asır sonra gerçekleştirdiği İngiltere ziyaretini düşünürken aklıma, Luc Besson’nun bu mücadeleci kadının yaşamını anlattığı “The Lady” filminden bir görüntü geliyor. Görüntüde Suu Çii, ev hapsinden kaçmasını engellemekle görevli askere, evin duvarlarına yapıştırdığı, babasının sözlerinden birini gösteriyor: “Sen politikayla ilgilenmesen de, politika seninle ilgilidir.” Suu Çii bu vecizenin ne kadar doğru olduğunu kendi deneyimiyle kanıtladı. Oxford’da profesör eşi Michael Aris ve iki çocuğuyla sakin bir hayat sürerken, kendini Myanmar’da demokrasi hareketinin önderi olarak buldu. Suu Çii, 1988’de ölüm döşeğindeki annesine bakmak için gittiği ülkesinde askeri yönetime karşı protestolar patlak verince kalmış, Demokrasi İçin Ulusal Lig Partisi’ni kurmuştu. Ne de olsa “babasının kızı”ydı. Yani Myanmar’ı İngiliz sömürgeciliğinden kurtarıp bağımsızlığa taşıyan, ancak siyasi bir suikasta kurban giden General Aung San’ın kızı. Sadece kendisinin M generallerden Than değil, bir anlamda “ülkenin Shwe’nin neden bu ufak babası” olarak da görülen tefek kadının ismini bile bir ulusal kahramanın kızı. duymaya tahammül 1972’de evlendiği eşi Aris edemediğini anladım. Suu ile bir de anlaşma yapmıştı. Çii bu duruşuyla sadece bir Bir gün ülkesi ona ihtiyaç generali titretmekle duyarsa geri dönecekti. kalmadı, pasif direnişiyle Dediği gibi de yaptı. Uzun dünyayı harekete geçirdi. yıllar eşini göremeyeceğini Harekete geçen uluslararası bilerek, ülkesinde kaldı. toplumun baskısı da Çocuklarını değil, ülkesini sonuçlarını vermeye “büyütmeyi” seçti. başladı. Myanmar şimdi, İşte bu yüzden ev hapsinde ufak da olsa demokrasi geçen uzun yılların ardından yolunda adımlar atıyor İngiltere’ye, özellikle de “özgürlerin dünyası”nda Oxford’a dönmesi duygu yerini almak yüklüydü. için. “Ev hapsi Çarşamba günü LONDRA günlerimde sık Oxford sık gerçek Üniversitesi’nde dünyanın bir fahri doktora parçası unvanını aldıktan olmadığım sonra yaptığı hissine konuşmada, zor BERZA kapıldım. zamanlarında ŞİMŞEK Benim kendisini bu dünyam olan şehirdeki mutlu bir ev vardı; yine özgür anılarının ayakta tuttuğunu olmayan, ancak bir söyledi. Ve kendilerine iyi topluluk halinde ve mutlu bir insan olma cezaevinde yaşayanların şansı tanınmış Oxford’lu dünyası vardı; bir de gençlerle, kendilerine bu özgürlerin dünyası…” fırsat tanınmamış olan Böyle demişti Aung San ülkesinin gençlerinden söz Suu Çii bir önceki hafta 21 etti. Aung San Suu Çii’nin yıl sonra Nobel Barış törende yaptığı konuşmadan Ödülü’nü Norveç’te kabul olduğu kadar, dik ve ederken yaptığı konuşmada. kendinden emin Myanmar’daki askeri duruşundan, hatta yürüyüşünden etkilendim. O diktatörlüğe karşı mücadelesi nedeniyle 1991 zaman Suu Çii’nin yaklaşık yılında verilen söz konusu 15 yıl ev hapsinde ödülü ev hapsinde tutulduğu tutulmasında rol oynayan [email protected] C MY B C MY B için kendisi gidip alamamış, o zamanlar 18 ve 14 yaşlarında olan iki oğlu anneleri adına ödülü almışlardı. Ülkesi için kendilerini bırakıp giden annelerine içten içe kızıyorlar mıydı, yoksa annelerinin Suu Çii olduğunu hatırlayıp gururlanıyorlar mıydı çocukları, bilinmez. Suu Çii, ödül törenindeki konuşmasında, yıllar içinde küçük ya da büyük fark etmeden iyiliğin ne kadar önemli olduğunu öğrendiğini de vurguladı: “İyi olmak, başkalarının ümitlerine ve ihtiyaçlarına duyarlık ve insan sıcaklığıyla karşılık vermektir. İyilik dolu en ufak bir dokunuş bile ağır bir kalbi aydınlatabilir. İyilik insanların hayatını değiştirebilir.” Bunlar dünyanın güç, para ve şanla döndüğüne inanlara naif sözler gibi gelebilir. Size de öyle geliyorsa, dönüp Myanmar’da sessiz direnişin değiştirdiklerine bir bakın. Aung San Suu Çii’nin konuşmasını okurken aklıma Zülfü Livaneli’nin şarkısındaki o dizeler geliyor: “Dünyayı güzellik kurtaracak! Bir insanı sevmekle başlayacak her şey!”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle