25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET SAYFA 10 UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ 11 Aydınlanma Bilgesi, gazetemiz eski imtiyaz sahibi ve başyazarımız için ölümünün 2. yıldönümünde İstanbul, Ankara ve Nevşehir’de törenler düzenlenecek. Ulus’ta İlhan Selçuk heykeli açılacak İlhan Selçuk’u özlemle anıyoruz İstanbul Haber Servisi Aydınlanma Bilgesi, gazetemiz eski imtiyaz sahibi ve başyazarımız Ankara’daki tören de bugün saat 17.00’de İlhan Selçuk, ölümünün 2. yıldönümünde İsGençlik Caddesi Bitiştiren Sokak’taki “İlhan Selçuk tanbul, Ankara ve Nevşehir’de düzenlenecek Parkı”nda anma ve dinleti etkinliğiyle başlayacak. 23 törenlerle anılacak. Haziran Cumartesi günü saat 14.00’te Cumhuriyet KülAydınlanma Bilgesi için düzenlenecek ilk tötür Merkezi’nde ise “Bektaşi Fıkralarıyla Turhan ve İlhan ren bugün saat 17.30’da yapılacak. Beşiktaş Selçuk’u Anıyoruz” adlı bir etkinlik gerçekleştirilecek. Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın katkısıyla Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in suheykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan nuş yapacağı etkinlikte fotoğraf sanatçısı Ozan “İlhan Selçuk ve Aydınlanma Hareketi” heySağdıç konuşma yapacak. keli CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katılacağı bir törenle açılacak. Ulus’taki etkinliğin ardından saat 20.00’de Fulya Sanat Merkezi’nde bir anma gecesi düzenlenecek. Gazetemiz imtiyaz sahibi Orhan Erinç’in açılış konuşması ile başlayacak etkinliğe çok sayıda sanatçı, aydın ve yazar katılacak. Beşiktaş’ta Fulya Sanat Merkezi’nde yapılacak ve sunuculuğunu Aynur Karabaş’ın gerçekleştireceği gece belgesel Selçuk’un Nevşehir’in Hacıbektaş ilçegösterimiyle başlayacak. Sanatçı Rutkay Aziz, sindeki gömütü başındaki tören ise 24 İlhan Selçuk’un yazılarından örnekler sunacak. Haziran Pazar günü gerçekleştirilecek. Tarık Akan, yazar Orhan Karaveli ile gazeteTören saat 13.00’te başlayacak. Hacı Bekmiz yazarlarından Bekir Coşkun ise Selçuk ile taş Kültür Merkezi’nde ise saat 14.00’te ilgili birer konuşma yapacak. Törende tiyatro sabelgesel gösterimi, 14.30’da Hasan Yüknatçılarından Ayla Algan, Selçuk için yazdığı şiselir’den dinleti ve saat 15.00’te “İlhan Selçuk’un Işığında Bugün” adıyla açık irleri, Işık Yenersu ise İlhan Selçuk’un sevdiği oturum gerçekleştirilecek. Gazetemiz yaşiiri okuyacak. Yazar Tahsin Yücel de İlhan Selzıişleri müdürlerinden Miyase İlknur’un çuk portresi sunacak, heykeltıraş Aksoy ise Selyöneteceği açık oturumda, yazaremekli çuk için yaptığı heykelin öyküsünü anlatacak. diplomat Daver Darende, Cumhuriyet KaTürk halk müziği sanatçısı Erdal Erzincan’ın dınları Derneği Genel Başkanı avukat Şebağlama resitali vereceği anma etkinliğinde, Banal Sarıhan, Cumhuriyet Vakfı Başkanı ba Zula Grubu’da bir dinleti sunacak. Dansçılar Orhan Erinç konuşma yapacak. Erdem Ercan ile Müge Organ da tango gösterisi yapacak. Ferhan Şensoy’un da “2019” adlı evşehir’e ücretsiz ulaşım oyununun son bölümü sahnelenecek. Törende ayNevşehir’deki törene gitmek için cumarrıca Mimar Sinan Üniversitesi öğrencilerinden tesi günü saat 23.00’te İstanbul’dan gazekemanda Ilgın Ülkü ve Belemir Baran, viyolada temiz önünden ücretsiz araçlar kaldırılaDuru Uçal ile viyolonsende Poyraz Baltacıgil, cak. Ankara CUMOK da ayrıca pazar günü Dvorak eserini seslendirecek. Etkinlikte ayrıca sabah saatlerinde de 3 ayrı noktadan araç “Turhan Selçuk Kadınları Karikatür Sergisi” kaldıracak. Saat 07.30’da Batıkent metro de yer alacak. Mustafa Balbay’ın Selçuk için istasyonu ile Çayyolu MesaKorukent gönderdiği mesaj okunacak. kavşağında, saat 08.00’de ise Kurtuluş Parkı, Kolej, Vedat Dalokay Nikâh Salonu encere’den seslenmişti önünden araç kaldırılacak. Törene Ankaİlhan Selçuk, uzun süre tedavi gördüğü hastanera’dan katılmak isteyenlerin 0533 367 13 de çoklu organ yetmezliği nedeniyle 21 Haziran 96 ve 0506 276 38 64, İstanbul’dan katıl2010’da 85 yaşında vefat etmişti. İlhan Selçuk, mak isteyenlerin ise (0212) 343 72 74 1962 yılından ölümüne dek Cumhuriyet’te “Pennumarasına başvurmaları gerekiyor. cere” adlı köşesinden okurlarına seslenmişti. ANKARA’DA ETKİNLİK Selçuk sivil iktidarın da darbecilerin de hedefi oldu. Savunduğu fikirler nedeniyle anımsayamadığı kadar dava açıldı HEYKELTIRAŞ MEHMET AKSOY ‘İLHAN SELÇUK VE AYDINLANMA HAREKETİ’ HEYKELİNİ 1,5 YILDA TAMAMLADI Nevşehir’de pazar günü tören Bir dava adamıydı MİYASE İLKNUR ‘Selçuk benim kahramanım’ CEREN ÇIPLAK N ‘P İlhan Selçuk... Adı, yazdıkları kadar, davaları ile de yakın tarihimize damgasını vurdu. O salt bir yazın adamı adamı değil, aynı zamanda bir dava adamıydı... Savunduğu davası nedeniyle sayısını anımsayamadığı kadar dava açıldı hakkında. Aklın özgürlüğünü savunan bir yazar için hiç de şaşırtıcı olmayan bir durumdu onun yaşadıkları. Her devrin iktidarının hedefindeki isim oldu. Sivil iktidarların da hışmını çekti darbecilerin de... Sivil mahkemelerde de yargılandı, sıkıyönetim mahkemelerinde de. Askeri mahkemelerde yargılanması sadece darbe dönemlerinde olmadı. Parlamenter rejimin hüküm sürdüğü dönemde de askeri mahkemede yargılandı. Bir tek DGM’de yargılanmamıştı. Herhalde bu büyük bir eksiklik sayılmış olmalı ki, yaşamının son demlerinde adı özel yetkili mahkemeye dönüştürülerek varlığı korunan bu mahkemelerde hâkim karşısına çıkarak adli turunu tamamladı. Hakkında bu kadar dava açılmasına karşın sabıkası bulunmuyor İlhan Selçuk’un. Bu nedenle Oktay Akbal’la birbirlerine sıkça takılırlardı. Oktay Akbal, kendisine “Sabıkalı” diye takılan İlhan Selçuk’un, hakkında bu kadar dava açılmasına karşın sabıkasının olmayışına şaşardı. tay’da bozuldu. İlhan Selçuk, Maltepe Tutukevi’nden tahliyesini beklerken bir de “Madanaoğlu davası” tutuklama cezası aldı. Tahliyesi ancak 28 Aralık 1971 günü gerçekleşti. Bir süre dinlenen İlhan Selçuk, yeniden yazmaya başladığının üçüncü günü bu kez Faik Türün cuntası tarafından gözaltına alınarak Ziverbey’e götürüldü. PENCERE Dalkavuk ve Soytarı Dalkavuk Doğu’nun ürünüdür, Soytarı Batı’nın... Her ikisi de eski çağlardan beri kurumsallaşmıştır. ? Kralın soytarısı sarayda özel yeri olan bir kişiliktir, tahtın yamacına konmuştur, protokolün hem içindedir hem dışında... Bir bakarsın ki soylu törenlerin en görkemli dakikasında soytarı yerde yatıp yuvarlanmaya başlamış, prenslerin, düklerin, baronların, kontların, nazırların, rektörlerin, kardinallerin kırmızı bayram balonu gibi şişirilmiş ciddiyetlerini sivri yergileriyle delerek ortalığı birbirine katmış, öfkeleri, kahkahaları, fısıltıları, kaygıları soytarılığın sarmalına dolayıp saray halısı gibi salona yayıvermiş. ? Soytarı “evet efendimci” değildir. Kimi zaman efendisini bile mizahın gergefinde iğneleme yetkilerini benliğinde duyabilir. Batı dünyasının hoşgörü kuyusundan çıkrıkla çekebildiği kadarınca yergilerini bağlı bulunduğu egemenin yüzüne karşı söyleyebilir. Böyle durumlarda kralın suratı asılır bir an, ama aldırmaz görünür. Canım bir soytarının söylediğinin soytarılıktan gayrı ne anlamı olabilir ki? Soytarı, zanaatının koşullarında, kişilere ve olaylara yönelik yergileri gülmeceye dönüştürüp taşı gediğine koymasını bilen kişidir. Egemenlik gücü halktan değil Tanrı’dan kaynaklanan kralların saraylarında cins ev köpekleri gibi cins soytarıların bulunduğunu tarihler yazarlar. Öyle bir av köpeğidir ki soytarı, kralın çevresindeki soyluları kokularından tanıyıp gülünç yanlarını ortaya çıkarır, alayla karışık, şakayla barışık biçimde vurgular. ? Dalkavuk Doğu’ya özgüdür. Ne iğnesi vardır dalkavuğun ne yergisi ne de eleştirisi... Dalkavuğun görevi ya “evet efendim” ya da “sepet efendim”le bağlanır. Osmanlı tarihinde bol bol dalkavukluk vardır da, soytarılığa ilişkin kurumsallık oluşamamıştır. Çünkü soytarılık Batı tarihinin hoşgörü geleneğiyle bağdaşır, dalkavukluk Doğu tarihinin küt kafalı egemenlerine yaraşır. ? Soytarı balonları iğneler. Dalkavuk balonları şişirir. Ne olursa olsun, ister bir yüksek makamda otursun, ister bir yargı kurumunda bulunsun, ister bilim adamı kılığına bürünsün, ister kalem erbabından sayılsın dalkavuğun soytarıdan besbeter olduğunu tarihler yazarlar. Çünkü soytarının zaman zaman efendisini uyardığı görülmüştür de dalkavuğun şişirdiği balonlara tutunarak yükselmek kimseye nasip olmamıştır. Hey gidi dalkavuk... Sana soytarı bile denemez, çünkü soytarılık senin için rütbe sayılır. Sen dalkavukluk için belini kırıp ikiye katlanırken, senin görüntüne bile katlanmak ne büyük acı... (23 OCAK 1983) Akrostişle işkenceyi anlattı Kendisini sorgulayan örgütün Genelkurmay’a değil 1. Ordu Komutanı Faik Türün’e bağlı bir örgüt olduğunu anlamıştı İlhan Selçuk. Karşısında kendisine hakaret eden, tekmeleyen, falakaya yatıran kişiler sonuçta birer emir kuluydu. O yüzden sorgucularına öfkelenmek yerine gözaltı sürecini gerek zihinsel gerekse bedensel olarak iyi yönetmenin çarelerini düşünmeye başladı.Tek kaygısı, sorgulama sürecinde hem bedenen ve zihnen sağlığını korumak hem de paçavralaşmadan, sonradan kişiliğine yakışmayacak bir davranışa kaymaktı. Günlerce kıvranıp durduktan sonra çareyi buldu. İfadesinin içine akrostiş yöntemiyle “işkence altındayım”, “zincire vuruluyum”, “ölüm tehdidi var”, “sağ çıkmak için bu kadar uydurmak gerek” tümcelerini yerleştirdikten sonra sıkıyönetim mahkemesine gönderilir. Sadece kendisinin bildiği sırrını duruşmada ifşa etti. Bu davadan 30 Aralık 1972 gecesi salındı. Bir yıl sonra da beraat etti. Akmerkez’den Arnavutköy’e inen yokuşun başındaki kavşakta son günlerde hummalı bir çalışma vardı. “Işığı yontan adam” Mehmet Aksoy bir yandan vinç kullanıcılarına komutlar veriyor, bir yandan “canım” dediği heykeli okşayarak yerine oturtmaya çalışıyordu. Bu tatlı telaş, önceki yıl kaybettiğimiz, gazetemizin başyazarı İlhan Selçuk için... “İlhan Selçuk ve Aydınlanma Hareketi” heykelinin yerleştirilmesi için... 75 ton ağırlığında, 5x10 metre boyutların daki mermer heykelin açılışı bugün, tam da Selçuk’un ölümünün 2. yıldönümünde Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın da katılımıyla saat 17.30’da yapılacak. Selçuk ‘Pencere’den bakıyor İlhan Selçuk’un evinin yakınındaki kavşakta, işbaşında yakaladığımız Mehmet Aksoy’la sohbetimize tam başlayacakken çevre sakinlerinden biri sorusuyla araya giriyor: “Kars’ta yaşananları gördük. Başbakan bu heykeli de yıkar mı...” Acı acı gülüyor Aksoy. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın önerisiyle yaklaşık 1 buçuk yıl önce, Cumhuriyet Köyü’ndeki atölyesinde hayata geçirmeye başladığı “açık pencere” şeklindeki heykeli anlatıyor sonra: “İlhan Selçuk, pencereden dışarıyı seyrediyor. Dışarıda Aydınlanma hareketinin yürüyüşü var. Yürüyüş pencerenin camına yansıyor. İlhan Selçuk ise sokağa bakı yor, biz nereye baktığını camdaki yansımasından görüyoruz...” Bu yürüyüşte Atatürk, Tevfik Fikret, Cevat Şakir, Uğur Mumcu, Nâzım Hikmet, Hasan Âli Yücel, Can Yücel, Turhan Selçuk, Sabahattin Eyüboğlu, Muhsin Ertuğrul, Vasıf Öngören, Genco Erkal, öpüşen bir çift, DevGenç’liler de var. “Deli gibi bir iş yaptım” diyen Aksoy, heykelde bir saptamanın bulunduğunu vurguluyor: “Heykelde Türk Aydınlanma hareketinin neferleri yürüyor. İlhan Selçuk’un içinde bulunduğu hikâye de buydu. Onlar halen bu Aydınlanma hareketinin içinde kol kola yürüyor. İlhan Selçuk da hâlâ bizimle kol kola yürüyor. Her aydının hapse girişinde onu hatırlıyoruz.” ‘Onur duydum’ Aksoy, heykeli yapmaktan onur duyduğunu söylüyor: “Her zaman dediğim gibi yaşasın heykel! Heykeli seviyorum ve heykel yapmaya devam edeceğim. Heykel bir iletişim aracı gibi... Heykel yapmaktan hiç korkmadım. İTÜ Maslak Kampusu’nda yer alan Hezarfen Ahmet Çelebi heykeli gibi İlhan Selçuk heykeli de benim kahramanımlarımdan birinin heykeli. İlhan Selçuk’un bir duruşu vardı. Toplumsal olayları akıl yoluyla sorgulayan, aklın ışığında yürüyen, doğayı, insanı, yurdunu seven özgür insanlardan biriydi. Ben de özgürlük tutkunuyum.” Onun Işığını Çok Özlüyoruz Daver DARENDE Emekli DiplomatYazar oplumun değerler sisteminin altüst olduğu, yılgınlığın, tepkisizliğin, umursamazlığın doruk noktasına ulaştığı günümüzde çağdaşlaşmanın ve Aydınlanma’nın Bilgesi İlhan Selçuk’u saygıyla anıyoruz. İlhan Selçuk, ülkemizin aydınlık çağa giden yolunda hiç sönmeyen bir ışıktı bizler için... Bazı yazarlar vardır, sadece karşılaştığımızda değil, isimleri aklımızdan geçtiğinde de yüzümüz aydınlanır. Bilginin, akılcılığın ve dürüstlüğün simgesi İlhan Selçuk, benim için bu yazarların en önde geleni. Barışın, özgürlüğün, insan haklarının savunucusu Selçuk’un yapıtları, kırk beş yıldır kesip sakladığım binlerce yazısı, şimdi kitaplığımın başköşesinde yer alıyor. Yaşamını ülkemizin aydınlık yarınlarına adayan, yol göstericimiz Selçuk’u bugünlerde çok arayacağız. Onun insan sevgisi ile dolu gülümsemesi gözümün önüne geliyor. Selçuk’un “Mustafa Kemal yüreğimizde yaşar, boynu bükük olana, başını dik tutmasını öğretmiş, bize kişiliğimizi kazandırmıştır. Biz, Batı’ya eşit gözle bakmayı, yılgın Osmanlı’dan değil Gazi’den öğrendik…” sözleri belleğimden silinmiyor. İlhan Selçuk, kalpaksız bir Kuvayı Milliyeci idi. Türkiye üzerine oynanan oyunları, emperyalizmin ülkemizde iki yüzyıldır çevirdiği dolapları yılmadan bizlere anlatan o değil miydi? Emperyalizmin tarih sürecinde ustalaştığını, mazlum halkları birbirine düşürmek için günümüzde de aynı yöntemi aşama aşama uyguladığını hep o anlattı bizlere… İlhan Selçuk, Franz Kafka’nın dillere destan “Değişim” adlı yapıtından esinlenerek yazdığı “Hamamböceği” başlıklı yazısında roman kahramanı Gregor Samsa’nın bir sabah uyanınca kendisini hamamböceği olarak bulmasını anlatırken aklımdan çıkmayan sözleri şöyleydi: “Sevgili okurlarım, siz siz olun, hamamböceğine dönüşmekten kaçının! Çünkü yaşamın tadı ve kişinin mutluluğu insanlaşmakla eşanlamlıdır; demokrasi insanların rejimidir, hamamböceklerinin çoğaldığı yerde demokrasi gerçekleşemez.” “Yüzümüzü aydınlığa çevirelim ki gelecek kuşaklara bakabilecek yüzümüz olsun...” Aydınlanma Bilgesi’nin günümüze ışık tutan bu sözleri nasıl unutulur? Yüreği ile gülümseyen, insan sevgisi ile dolu İlhan Selçuk’u saygıyla ve özlemle anıyorum. İlk davası müstehcenlikten İlhan Selçuk hakkında ilk dava Babıâli’ye ilk adımını attığı 1952 yılında açılır. Hem de “müstehcenlik”ten. 11 Ekim 1952 günkü nüshasında derginin kapağında yer alan Turhan Selçuk’un çizdiği karikatür savcılıkça müstehcen bulunarak derginin toplatılması yönünde karar verilir. Müstehcenlik davasından herhangi bir ceza almaz. Zaten derginin ömrü davanın ömrünün yarısı kadar bile olmaz. 41 Buçuk dergisi kapandıktan sonra yine Turhan Selçuk’la birlikte Dolmuş dergisini çıkarır. Dolmuş’un 10. sayısında Turhan Selçuk’un çizdiği bir karikatürde Sovyet Birliği’nin emperyalist politikası hicvedilmesine karşın, orakçekiç amblemi kullanıldığı için Turhan ve İlhan Selçuk hakkında “komünizm propagandası” yapmaktan dava açılır. İki kardeş, o günlerde solcuların korkulu rüyası olan 142. maddeden yargılanır. 12 Eylül’de de davalar peşini bırakmadı Yazıları 12 Eylül’de de “zararlı neşriyat” kapsamında görülmüş ve gazete ilk olarak yine onun bir yazısı nedeniyle kapatma cezası almıştı. İlhan Abi’nin 11 Kasım 1980 tarihinde yazdığı “Kemalizm İdeolojisi Muz mudur?” başlıklı yazısı nedeniyle gazete 10 gün süreyle kapatıldı. Ancak cuntanın gözü onun üzerindeydi. 30 Ekim 1982 günü cuntanın başı Kenan Evren, bir resepsiyonda karşılaştığı Nadir Nadi’ye bu gözaltını şöyle hissettirir: “İlhan Selçuk’un fıkralarını dikkatle okuyorum. Geçenlerde ‘İp Cambazı’ diye bir yazısı vardı. Ne demek istediğini de gayet iyi anlıyorum.” 1980’li yıllarda gerek yazılarıdan gerekse panellerde yaptığı konuşmalarda hakkında onlarca dava açıldı. Bunlardan biri de Aydınlar Dilekçesi Davası’ydı. Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’nde açılan “Aydınlar Dilekçesi Davası”ndan yargılanan 59 sanıktan biri de oydu. Ayrıca “Kurtarıcı”, “DİSK geçmiş değil gelecektir”, “Hülle Partisi” başlıklı yazılarında MGK’yi küçük düşürdüğü gerekçesiyle yargılandı. Hakkında davaların tümünü yazmaya sayfalar yetmez. Ancak bunlardan biri, adeta onun ölümünü hazırladı. Ergenekon davası kapsamında 21 Mayıs 2008 günü sabaha karşı evi basılarak gözaltına alınan İlhan Selçuk, örgütün “fikri lideri” olmakla itham edildi. Ama fikri liderliğini kanıtlayan delillere ulaşılamamıştı. Nedeni “çok zeki ve akıllı olması”ydı. Ergenekon savcısı öyle demişti. İlhan Selçuk, savunmasını hazırladı ancak yeni dalgalar, yeni iddianameler nedeniyle duruşmada savunmasını yapamadan alacaklı olarak gitti. Zaten savunmasını yapacağı duruşmanın aylar sonraya ertelendiğini haber aldığında şöyle demişti: “Göreceksiniz bize savunma yaptırmayacaklar. Dava yeni dalgalarla genişletilecek. Ben yaştakiler davanın sonucunu göremeyecek. Genç yaşta olanlar ise yıllarca hapislerde çürüyecekler. Amaçları bu davanın ucunu açık bırakmak...” T u da İlhan Abi’nin ‘Donanma Davası’ “Donanma Davası” denince aklımıza Nâzım Hikmet’in de aralarında bulunduğu büyük komünist tevkifatı gelir. Ancak yakın tarihimizde bir “donanma davası” daha vardır ki, o da en az ilki kadar akla ziyan iddialara dayanmaktadır. Bu dava da İlhan Selçuk’un 22 Şubat 1967 tarihli “Donanmamız Bizim Değil mi?” başlıklı yazısı ile bu yazıdan 4 gün sonra yazdığı “Milletin Bilmedikleri” başlıklı yazı nedeniyle açılır. Savcının hazırladığı iddianameye göre, İhan Selçuk söz konusu iki yazıda, “Devletin askeri sırlarını ifşa etmek” ve “Halkı yasalara karşı suç işlemeye teşvik ve askerlikten soğutmak” suçlarını işlemiştir. Genelkurmay Başkanı Cemal Tural’ın istemi doğrultusunda İlhan Abi, I. Ordu Askeri Savcılığı tarafından sorgulanır. 21 Nisan 1967 günü askeri savcı tarafından ifadesi alınan İlhan Abi, sorgusunda “Eğer bir suç söz konusu ise bu suç, basın yolu ile işlenmiştir. Basın Kanunu, basın yolu ile işlenen bütün suçları basın mahkemelerinin görevine ithal etmektedir. Bu hususun öncelikle düşünülmesini talep B ederim” diyerek askeri mahkemede yargılanmasına itiraz eder. Selçuk 1970 yılında beraat eder. Ders niteliğinden savunma 12 Mart darbesinden bir buçuk ay sonra 28 Nisan 1971 tarihinde Cumhuriyet’teki köşesinde yazdığı “Hoş Geldin Tanzimat Kafası” başlıklı yazısı nedeniyle İlhan Selçuk ve gazetenin Yazıişleri Müdürü Oktay Kurtböke gözaltına alınırken Cumhuriyet gazetesi de 10 gün süreyle kapatıldı. İstanbul Sıkıyönetim Savcılığı tarafından “Devletin askeri ve emniyet kuvvetlerine ve hükümetin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif” suçunu yönelttiği İlhan Selçuk ve Oktay Kurtböke’nin 18 Haziran 1971 günkü duruşmasında askeri savcı, bir yazı için beraat, diğeri için de 6 yıl hapis cezası talep etti. İlhan Selçuk’un sıkıyönetim mahkemesinde yaptığı savunmada, günümüz medyasına ders niteliğindeki sözlerinden küçük bir alıntı: “Sayın yargıçlar, biliyoruz ki, bu dava sivil mahkemelerde görülseydi, 2 aydan beri tutuklu olarak cezaevinde bulunmayacaktık. Elbette adalet önünde hesap verecektik. Ama basındaki görevimize devam edecek, fikirlerimizi ve yazılarımızı yayımlayacaktık. Bir yazarı tutuklamak, fikirlerini yayımlamasına fiilen engel olmak sonucunu verir. Ancak bugün içinde bulunduğumuz durum, salt bize özgü değildir. Bugün Türkiye’de yüzlerce aydın, yazar, gazeteci, bilim adamı tutukludur. Böyle bir ortamda tutuklu bulunmayı kendim için tabii sayıyorum. Biz inandığımız fikirlerin yolunda yürürüz. Yazarlığımız da iktidar çevrelerine dalkavukluk değil, gayrı milli sömürücü çevrelere karşı mücadele etmek şiarı üzerinedir. Mahkemede yaşadığımız hukuk dışı olaylar bu kararlılığımızı etkileyemez.” 6 Temmuz 1971 günkü karar duruşmasında her ikisi de 1’er yıl hapse mahkum oldu. Ancak karar Askeri Yargı C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle