17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 MAYIS 2012 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Uludere’de ölenleri ve olayı gündemde tutanları suçlayan AKP lideri ‘Devleti şamar oğlanına çevirtmeyiz’ dedi Erdoğan devletçi (!) oldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “Uludere olayıyla ilgili içinde PKK, BDP, CHP ve bazı medya kuruluşlarının olduğu uluslararası bir karalama kampanyası yürütülüyor. Kirli ilişkileri grup toplantısında açıklayacağım” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan, açıklama yapmak yerine ağır suçlamalar yapmayı tercih etti. Erdoğan, ağırlıkla Uludere olayına ayırdığı konuşmasında özetle şunları söyledi: Uludere istismarı: Uludere terörle mücadele hassasiyetinden dolayı çok ciddi şekilde istismar ediliyor. BDP’nin de istismarını anlarız, çünkü onların iradeleri yok, ipleri terör örgütünün elinde. Ama CHP, ama medyanın, bu meseleyi istismar etmesi kabulleneceğimiz bir durum değildir. 6 aydır Uludere’nin gündemde kalması kime yarar sağlıyor, kime neye zarar veriyor? Bu konunun istismar edilmesinden kim çıkar sağlıyor, kim rant elde ediyor? Bu konuyu sürekli gündemde tutanlar, faturayı AKP’ye ‘Stratejik Cahillik’ Geçen hafta bir dostum, “When ignorance is innocence” (Joël van der Weele, 20/02/2012) (Cehalet masumiyet olunca) başlıklı ilginç bir çalışma gönderdi. Okurken, siyasal İslamın, AKP’nin yükselişine yakıt olduktan sonra, son zamanlarda “ama bu böyle olmayacaktı ki” şaşkınlığına düşenleri, Taraf gazetesinden istifa edenleri düşündüm. Yaklaşık 1015 yıldır, sürecin bir gün bu noktaya gelebileceğine ilişkin, kanaatler, teorik tarihsel bilgiler medyada sıkça sergileniyordu. Ama bugün şaşkınlıklara düşen bir entelektüel grubu o günlerde bu kanaatleri, bilgileri ellerinin tersiyle itti, uyarıları kulak ardı etti. Weele’nin çalışması bu tür davranışların arkasındaki nedenleri araştırıyor. ? Uludere’de yaşamını yitiren kaçakçı köylülerin mayına basıp ölmemesini PKK ile ilişkilerine bağlayarak onları suçlayan Erdoğan, “Uludere’de devlet de hükümet de yapılması gerekeni misliyle yapmıştır” dedi. Konunun gündemde tutulmasını istismar olarak değerlendiren Erdoğan, BDP’yi de ‘kalleşlik yapmakla’ suçladı. kesmek isteyenler öbür taraftan kimin ekmeğine yağ sürüyor? Devleti şamar oğlanına çevirtmeyiz: Açık açık söylüyorum, devlet de hükümet de Uludere’de şu ana kadar yapılması gerekenleri misliyle yapmıştır. Uludere hadisesinin hassasiyetiyle orantılı olarak son derece dikkatli takip edilmiştir, ediliyor. Sadece yaptıkları eleştiri, sadece yargısız infaz. Ne milli iradeye gölge düşürmek ve bu gölge düşürme gayreti içinde olanlara izin veririz ne de devleti şamar oğlanına çevirmek isteyenlere çanak tutarız. Kaçakçılar mayına neden basmıyor: Gülyazı köyüne 5 kilometre, Uludere olayının gerçekleştiği yere 3 kilometre mesafede bir askerimiz yaralandı, teröristlerin döşediği el yapımı bombayla yaralandı. O bölgede 16 el yapımı bomba daha ele geçirildi. Beyler bu iş öyle anlatıldığı gibi kolay değil, çok zor bir iş. Fakat dikkat ederseniz kaçakçıların hiçbiri bu bombalara, mayınlara basmıyor. Bu iş çok büyük dikkat, çok büyük hassasiyet gerektiren bir iş. Harita, kimlerin elinde. Bakın burası çok hassas. Bu haritayla beraber kaçakçılar tek tek bunların üzerine basmıyor, rahatlıkla gidip gelebiliyor. Otomatiğe mi bağlayacağız: Ta başından beri Uludere ile alakalı olarak burada bir hatanın olduğunu, Genelkurmay Başkanımız da şahsım da ilgili arkadaşlarımız da ifade etmemize rağmen hâlâ işte ‘Başbakan, bir hata edilmiştir’ deseydi. Ya dedik ya kaç kere diyeceğiz? Yani otomata mı bağlayacağız bu işi? Kusura bakma, bizim sizlerin sürekli olarak arzularınız istikametinde hareket etmek suretiyle kaybedecek vaktimiz yok. Biz hiçbir hatayı örtmeye çalışmayız ama hiçbir hata yüzünden yargısız infaz yapmayız. Kılıçdaroğlu’nun tavrı: CHP Genel Başkanı çıkıyor ‘Göksun’dan o araç Pınarbaşı’na kadar nasıl gidiyor’ diye soruyor. Açık söylüyorum CHP Genel Başkanı’nın bu tavrı son derece manidar ve ibretlik bir tavrıdır. Çünkü bu tavır terör konusundaki cehaletin, terör konusundaki aymazlığın, vurdumduymazlığın ve istismarın tarihi nitelikte itirafıdır. Eğer o araç imha edilse, içinden siviller çıksa, aynı CHP Genel Başkanı, ‘Yargısız infaz yapıldı’ diyecektir. Bu tavır BDP ile birlikte teröre kan veren can veren güç veren bir tavırdır. BDP’li kalleşler: Türkiye Cumhuriyeti, CHP dönemlerinde olduğu gibi ne askerin sivilin kulaklarını çektiği, ne sivilin askerin ensesine vurduğu bir ülkedir. Ne de BDP’li kalleşlerin, PKK’li kalleşlerin benim subayımı, askerimi gelip arkadan şehit ettiği bir ülke değildir. Şunu açık, net söylüyorum: İstediğiniz yerde, istediğinizi konuşun. Tehditleriniz, edebi adabı aşan o kulllandığınız diller hiçbir zaman AKP iktidarını yıldırmaz, yıldırmayacak. WSJ neden gocundu: Bu işin uluslararası boyutu var. Neydi o? İşte WSJ. Sana ne ya, sana ne oluyor, seni kim rahatsız ediyor? Sen nereden gocundun ve olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek neyine? Biliyoruz ki şu anda yaklaşan seçimler var. Mecut yönetimi sıkıntıya düşürmenin gayreti içinde. özleri kapalı yaşamak kolaydır” The Beatles... Weele araştırmasının bulgularını sunmadan önce, ABD’de Watergate, Enron skandallarına katılmış olanlardan, Nazi döneminde, Avusturya’da kampların yakınında yaşayanların tutumlarından, Nürnberg Mahkemeleri’ndeki ifadelerden örneklerle, insanların yaptıkları tercihlerin ahlaki, hukuki sonuçlarıyla yüzleşmeye zorlandıklarında, masum olduklarını ileri sürebilmek için “bilmiyordum” açıklamasına sığındıklarına ilişkin örnekler aktarıyor. Bu insanlara neden bilmedikleri sorulunca da genelde, Albert Speers’ın yazılarında ortaya çıkan bir “stratejik cahillik” durumuyla karşılaşılıyormuş: “Bu konuda (Auschwitz toplama kampında olanlar) Himmler’i sorgulamadım, Hitler’i sorgulamadım, yakın dostlarımla bu konuyu konuşmadım. Bu konuyu araştırmadım. Çünkü orada neler olduğunu bilmek istemiyordum... Beni yolumdan döndürebilecek bir şeyler öğrenirim korkusuyla gözlerimi kapadım” (A. Speer). Nixon’u yeniden seçtirme kampanyasının para işlerine bakan Maurice Stans’a neden Gordon Liddy’e (Watergate skandalına karışan hırsız) bu kadar büyük paralar ödeniyor diye soran bir görevliye, “Bilmek istemiyorum ve sen de bilmek istemezsin” diye cevap vermiş. Weele bu tür örneklerden hareketle bir “stratejik cehalet” seçeneğiyle karşı karşıya olduğumuzu vurguluyor. Peki, insanlar nasıl oluyor da “bilmiyordum” açıklamasının, bu cahil kalma tercihini kasıtlı olarak yapmış oldukları ortadayken kendilerini aklayabileceğine inanabiliyor? Weele daha önce yapılmış araştırmalara, laboratuvar deneylerine dayanarak bu sorulara cevap arıyor. Test ettiği hipotez kısaca şöyle: İnsanlar, kötü bir şeyi bilerek yapıyor görünmektense, yaptıkları şeyin kötülüğüne ilişkin bilgilerden kaçınmayı ve cahil görünmeyi tercih ediyorlar. Aklıma Charlie Brown’ın çok bilmiş köpeği Snoopy’nin “Ben bilmek istemiyorum, mutluyum cehaletimle” sözleri geliyor. Peki ama nasıl? Weele bu soruya cevap arıyor, insanlık adına çok acı bir sonuca ulaşıyor: “Stratejik cehalet” tutumunu benimseyenler, bu yolla maddi kazançlar elde ediyorlar ama tavırlarının ahlaki, kişisel imajlarına ilişkin yükü tümüyle üstlenmemiş oluyorlar.” Çünkü, “Eğer bilseydim doğru şeyi yapardım” diyebiliyorlar. Araştırma, maddi çıkar arttıkça, stratejik cahilliğin seçildiği durumların ağırlığının da arttığını ortaya koyuyor. Stratejik cahillik salt bilgiden kaçınmakla sınırlı değil. İnsanlar bu bilgilerden kaçınmalarını haklı çıkarmak için kendilerine türlü hikâyeler anlatıyor. “Stratejik cehaletin”, anlatılan “hikâyelerin” örneklerine on yıl boyunca, özellikle son yıllarda bolca şahit olduk. Örneğin, “stratejik cahilliği” aklayan hikâyelerin, “Bu ülkede Müslümanlara zulüm ediliyor” savıyla başladığını söyleyebiliriz. Bu sava sığınanlar, bu savın, Cumhuriyetin iktidar koridorlarından dışladığı dinci entelijansiyanın, “halkla” bağ kurma, “değişim” söyleminden yararlanma, sol liberalleri peşine takma aracı olduğunu görmek istemedi. Bunları, “türban”ın demokratik bir hakkın ötesinde, o konjonktürde bir hegemonya mücadelesi aracı olduğunun yadsınması, Başbakan’ın ve bakanların Musevileri hedef alan ırkçı, kadın haklarını hedef alan cinsiyetçi ifadelerinin, “tasmalarını biz çıkardık” gibisinden aşağılamaların görülmezden gelinmesi, anayasanın güçler ayrılığına, sendikal haklara vurduğu darbelere ilişkin bilgilerden, “Ama askeri vesayeti kaldırarak demokratikleştiriyor”, fantezisinin arkasına sığınarak kaçınılması, “4+4+4” tartışılmaya başlarken “Evet ama yetmez haklıydı”, “1 Mayıs’ta solcular birbirini öldürdü” yalanlarına sığınarak gündemin karartılması, mahkemelerde kanıtları değersizleştiren sahtecilik bulgularının, en temel burjuva hakları ayaklar altına alan “telefon dinleme” uygulamalarının kulak ardı edilmesi izledi. Bu “stratejik cehalet” seçeneklerini benimseyen entelijensiyanın “olaylara ideolojik mercekten bakmayan, salt soru soran, bilgilendiren”, bağımsız bir bakış noktası olduğu fantazisine sığınarak avunduklarını ama bu seçenekleri sayesinde, o sırada yükselmekte olan iktidarın nimetlerinden, ahlaki sonuçlarına katlanmak zoruna kalmadan yararlanmaya çalıştıklarına da şahit olduk. Ancak galiba “stratejik cahilliğe” devam etmek, bizzat destekledikleri iktidarın daha derin sadakatler talep ederek, “bilmiyordum” demeyi zorlaştırmaya başlamasıyla artık bitti... “G TGC’DEN ERDOĞAN’A ‘TASMA’ YANITI: İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN İHD RAPORU Kabul edilemez bir konuşma İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazetecilere yönelik sözlerine tepki gösterdi. TGC Yönetim Kurulu’nca yapılan yazılı açıklamada, Erdoğan’ın gazetecilere yönelik suçlamalarını düzey bakımından kabul edilemez bulunarak şöyle denildi: “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, Sinop’un Gerze ilçesinde gerçekleştirilen Meslekiçi Eğitim Semineri sonrasında İstanbul’a dönüşün ardından 28 Mayıs 2012 akşamında yaptığı toplantıda Başbakan Erdoğan’ın gazetecilere yönelik suçlamalarını da değerlendirmiştir. TGC Yönetim Kurulu konuşmada yer alan suçlamaları ‘Gerçeklerle bağdaşmayan, benzetmeleri düzey bakımından kabul edilemez ve tekseslilik isteklerini yaşama geçirme kuşkusunu yaratan bir konuşma’ olarak nitelendirmiştir. TGC Yönetim Kurulu, ifade özgürlüğü açısından zaten sorunlu bir ülke olan Türkiye’nin gazetecilerinden ‘diyet’ beklentisi içinde olmanın, sorunları daha da ağırlaştıracağına da dikkat çekmiştir.” Doğuda 4 ayda 2 bin 34 gözaltı MAHMUT ORAL [email protected] Bahçeli’den Şahin’e destek İçişleri Bakanı‘nın Uludere’de ölenleri suçlamasının takdir topladığını söyleyen MHP lideri, ‘AKP, CHP, BDP ve PKK aynı ihanet masasında’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Uludere konusunda AKP, CHP, BDP ve PKK’nin aynı ihanet masasında oturduğunu savundu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e destek verdi. Bahçeli, grup toplantısında yaptığı konuşmada, İstanbul’un fethinin 599. yılı dolayısıyla yapılacak kutlamalara AKP hükümetinin milli bayram ve özel günlere yönelik şaşı bakışından nasibini aldığını ifade etti. Bu yıl İstanbul’un fethi kapsamında kutlama yapılmayacağını ifade eden Bahçeli, son 5 aylık sürede Türkiye’nin yüksek voltajlı bir gerilim hattında olduğunu ifade etti. Bahçeli, Türkiye’nin düştüğü Uludere kumpasından ve açmazından çıkamadığı için tehlikeli bir sürecin yaşandığını işaret etti. Neredeyse herkesin Uludere sözcüsü kesildiğini, bilirkişiliğe soyunduğunu ve Uludere’den rant elde etmenin kurnazlığından medet umduğunu kaydeden Bahçeli, “AKP, CHP, BDP ve PKK aynı ihanet masasının dört ayağını oluşturarak akbabalar gibi Uludere’ye üşüşmüşler ve kendi paylarına ne düşeceğinin derdinde olmuşlardır” diye konuştu. Uludere’ye giden AKP’li milletvekillerinin PKK’yle aynı üslubu takınmasına karşın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Uludere’yle ilgili yaptığı çıkışa AKP güruhunun gocunduğuna işaret eden Bahçeli, “Samimiyetle söylemek isterim ki söz konusu bakanın çıkışları yüreklere su serpmiş ve takdir toplamıştır” dedi. ürtajla Uludere’yi ilişkilendirmek yakışıksız’ Toplantı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bahçeli, Erdoğan’ın kürtajla ilgili açıklamalarının anımsatılması üzerine, “Sayın Başbakan bu konuda bir siyasi görüşünü ve ideolojik temelli bakış açısını ortaya koyuyor, buna saygı duymak lazım ancak kürtaj gibi bir konunun Uludere ile ilişkilendirilmesi çok yakışıksızdır, bu konuda Uludere’yi saptırmak konunun üstünü bir başka yöne çekmek ve bu konuda kadınlarımızı incitmek doğru bir davranış olmamıştır” diye konuştu. ‘K 28 ŞUBAT SORUŞTURMASINDA 6 EMEKLİ GENERAL TUTUKLANDI MGK üyeleri topu karargâha attı ALİCAN ULUDAĞ DİYARBAKIR İHD Diyarbakır Şubesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2012 yılı ilk 4 aylık Hak İhlalleri Raporu’nu açıkladı. Rapora göre, yılın ilk 4 ayında sadece bölgede 10 bine yakın hak ihlali yaşanırken gözaltına alınanların sayısı 2 bini geçti. Bu sürede 281 işkence ve kötü muamele olayı yaşandı. İHD Diyarbakır Şubesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2012 yılı ilk 4 aylık Hak İhlalleri Raporu’nu düzenlediği bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Şube binasında düzenlenen basın toplantısına konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, “2011 yılının ikinci yarısında büyük bir tırmanış gösteren çatışmalı ortam, 2012 yılının geride bıraktığımız aylarına da damgasını vurmuştur. Çatışmalı süreç tırmanarak devam etmekte, ölüm haberleri peş peşe gelmeye devam etmektedir. Uludere katliamını 5 ay geçmiş olmasına rağmen, sorumluların yargı önüne çıkarılmamış olması bizleri kaygılandırmaktadır” diye konuştu. Yaşanan bunca can kaybına rağmen ülkede henüz barış ikliminin gelişmediğini vurgulayan Bilici, “Bu durumun en büyük sorumlusu siyasi iktidardır” dedi. Bilici, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 309 gündür avukatlarıyla görüştürülmediğini, KCK operasyonlarında binlerce kişinin gözaltına alındığını, Nevruz’un bile halka zehir edildiğini söyledi. En ağır hak ihlallerinin cezaevlerinde yaşandığını, Pozantı’da taş atan çocuklara yönelik şiddet ve tecavüz olaylarının bunun bir yansıması olduğuna dikkat çeken Bilici, hasta mahkumlara karşı hükümetin duyarsız davrandığını bildirdi. “Ben cehaletim içinde mutluyum” Korkutan rakamlar Bilici, yılın ilk 4 ayında sadece sadece bölgede 10 bine yakın hak ihlali yaşanırken gözaltına alınanların sayısı 2 bini geçtiğini ifade ederek bu sürede 281 işkence ve kötü muamele vakası yaşandığını söyledi. İHD verilerine göre, bölgede 12 sivil çatışmalarda öldü, 49 kişi de yaralandı. Resmi hata veya ihmal sonucu 9 kişi öldü, 2 kişi yaralandı. 11 kadın intihar ederken 3 kadın intihara teşebbüs etti. Bölgede 13 erkek ve 4 çocuk intihar etti. Ayrıca bölgede son 5 ayda çeşitli sebeplerle gözaltına alınanların sayısı 2 bin 34’e, tutuklananların sayısı 733’e yükseldi. 1080 kişi soruşturmaya maruz kaldı veya hakkında dava açıldı. 58 dernek, sendika ve siyasi parti basıldı. ANKARA Özel yetkili savcı Mustafa Bilgili’nin yürüttüğü 28 Şubat soruşturmasının 5. dalgasında ifadeleri alınmak üzere polis eşliğinde Ankara Adliyesi’ne getirilen ve savcılık sorgusunun ardından tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edilen 9 emekli askerden emekli orgeneraller İlhan Kılıç, Hikmet Köksal, Ahmet Çörekçi, Çetin Doğan ve emekli korgeneraller Vural Avar ile Metin Yavuz Yalçın tutuklandı. Emekli Orgeneral Teoman Ko man, emekli korgeneraller Kamuran Orhon ve MHP milletvekili Engin Alan serbest bırakıldı. Doğan, Alan ve Yalçın, halen Balyoz davasından tutuklu bulunuyor. Mahkeme, daha önceki dalgalarda hakkında gözaltı kararı bulunan ve önceki gün teslim olan emekli Albay Hakan Cemal Pelit’in de serbest bırakılmasına karar verdi. Böylece, soruşturma kapsamında tutuklananların sayısı 57’ye çıktı. Köksal, Çörekçi ve serbest bırakılan isimlerden eski Jandarma Genel Komutanı Teoman Ko man, “BÇG adı altında yapıldığı iddia edilen çalışma, MGK kararlarından bağımsız ve ilgisiz olarak Genelkurmay Karargâhı’nda hazırlanmıştır” dedi. Tutuklanan isimlerden emekli Orgeneral Çetin Doğan ise ifadesinde irtica ile mücadele amaçlı oluşturulan Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) MGK kararları doğrultusunda dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın talimatıyla kurulduğunu söyledi. Daha önce tutuklanan Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir de Doğan’a benzer ifa deler kullanmıştı. Soruşturma kapsamında MHP Milletvekili Engin Alan’ın sorgulanması, anayasaya aykırılık tartışmasına neden oldu. Anayasanın “yasama dokunulmazlığı” başlıklı 83. maddesi seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla “devlete karşı işlenen suçlar” dışında milletvekillerinin TBMM kararı olmadıkça sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı hükmünü düzenliyor. Alan 12 Haziran 2011 seçiminde MHP’den milletvekili seçildi. 6 ay sonra özgürlük ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 1 Mayıs kutlaması, 12 Eylül protestosu ile Deniz’lerin anmasına katıldığı gerekçesiyle terör örgütü üyesi olmakla suçlanan Odak dergisi çalışanı 7 gencin yargılanmasına devam edildi. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya katılan tutuklu sanıklar Barış Onay, Umut Halit Nuray, Sedat Yıldırım, Hüseyin Arlıer, Emrah Irmak, Meltem Tuna ve Reyhan Akkıvılcım hakkında mahkeme heyeti beraat kararı verirken yaklaşık 6 aydır tutuklu olan gençler ilk duruşmada tahliye edildi. Gençlerin aileleri, tahliye haberini duyunca gözyaşlarını tutamadı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle