17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 2012 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR Alman yönetmen Wim Wenders’ın 1983’ten bu yana çektiği fotoğraflar Dirimart’ta sergileniyor Mekânların tercümanı MELTEM YILMAZ Her Devrin Hokkabazları… Son yıllarda mesleğime ilişkin en büyük utancı Adalet Bakanı’yla hapishane gezisine çıkan gazetecilerin, tutuklularla görüşmeden verdikleri “ne cici hapishanelerimiz var” hükmü üzerine yaşadım… Dün asker helikopterlerinde Güneydoğu’ya operasyon izlemeye gidip “Ne müthiş ordumuz var!”; daha sonra imamlarla; umreye gidip “en büyük din, bizim din” diyenler; bugün de “benim güzel hapishanem” şarkısını söyleyen, her devrin hokkabazları! Çok iyi anımsıyorum, askere yollayacak çocuğu olmayanlar “Irak’a asker yollayalım” diye ağızlarından salyalar aka aka savaş ve işgal kışkırtıcılığı yapardı. Bugün de savaş isteyenler kendi çocuklarını garantiye almış olanlardır. Kendi çocukları değil; başkalarının çocuklarının öleceğini bilenlerdir! Bugün onlarca herifin tecavüzünde kız çocuğunun “rızasını” varsayıp hüküm veren yargıç efendiler, kendi kız çocuğu olmayanlardır! Ve bugün on binlerce insanın 12 Eylül zihniyeti ve yasalarıyla hapishanelerde çürümesine göz yuman ya da görmezden gelenler (üstelik bunun 12 Eylül’le hesaplaşmak olduğunu sananlar) sadece ve sadece utanması olmayan insanlardır. BARON COHEN’İN FİLMİ Dirimart, Alman film yönetmeni, oyun yazarı ve fotoğraf sanatçısı Wim Wenders’ın 1983 yılından bu yana yalnız başına yaptığı yolculuklarda çektiği fotoğraflardan oluşan “Pictures From The Surface Of The Earth” sergisine ev sahipliği yapıyor. 16 Haziran’a kadar sürecek sergide Wenders’ın beşi Amerika’nın batı bölgelerinde ikisi ise Japonya’da çektiği yedi “mekân” fotoğrafı yer alıyor. “Stand der Dinge” ile 1982’de Venedik’te Altın Aslan; “Paris, Teksas”la 1984’te, “Arzunun Kanatları” ile de 1987’de Cannes’da Altın Palmiye kazanan yönetmen, fotoğraf ve sinema üzerine sorularımızı yanıtladı. Sergide iç ve dış mekânlarda çektiğiniz fotoğraflarınız yer alıyor. Bu fotoğrafları bir araya getirirken aklınızdaki fikir neydi? Öncelikle şunu söylemeliyim, ben mekân fotoğrafçısıyım. Evlerin, bahçelerin, sokakların, çöllerin ve dağların insan hakkında ve insana ne anlattığı ile ilgilenirim. Bana göre mekânların karakterleri vardır, dost canlısı ya da düşman, kibar ya da kaba, konuşkan ya da sessiz, komik ya da trajik olabilirler. Yapmanız gereken tek şey, bir mekâna girip orayı dinlemektir. Yalnızca mekânları mı fotoğraflamaya değer buluyorsunuz? Başka tür fotoğraflarınızla karşılaşmak mümkün değil mi? İnsanı, sosyal konuları, savaşı ve modayı konu alan fotoğraflarım da var, evet. Her şey fotoğraflamaya değer, çünkü fotoğraf o ana metanet katar, anı yaratır, sesi olmayanların sesi olur. Ben işte tam da bu nedenle mekânları çekmeyi daha çok seviyorum. Sizin için fotoğraf sanatı ile sinema nerede ayrılıyor? Gerek fotoğraf, gerek sinema fikrini yolculuklarım sırasında oluşturdum ama ikisini birbirinden hep ayrı tuttum. Bir film çekiyorsam kendi hikâyemi mekâna taşırım, hikâye ve karakterler başrolü devralır ve mekân arka plan olarak kalır. Fotoğraf çekiyorsam da yalnızca keşfedeceğim bilinmez mekânları düşünürüm. Sanıyorum artık bu bilinmeyen mekânların tercümanı haline geldim, hikâyelerini dünyaya taşıyorum. Fotoğrafa olan ilginiz filmlerinizde kendini hiç mi göstermiyor? Aslında filmlerim ile fotoğraflarım arasında tek bir ortak nokta var: Her ikisinde de şiddetli bir mekân duygusu kendini gösteriyor. Bu aslında hepimizin ortak duyusu ve hayatta kalmamız için gerekli olan şey. “Wings of Desire”, “American West”, “Lisbon Story”, “Paris, Teksas”ın da aralarından bulunduğu filmlerimin tümünü gözden geçirirseniz, hepsinde bir kenti ya da bir araziyi keşfetme isteği olduğunu göreceksiniz. Bunun zıttı olan, yani bir mekânı konu almayan filmlerdense nefret ettiğimi söyleyebilirim. Avrupa Film Akademisi’nin başkanısınız ve Hamburg Güzel Sanatlar Akademisi’nde de film dersleri veriyorsunuz. Son yıllarda önemli festivallerde ödüle değer bulunan filmlere ilişkin gözlemleriniz ne yönde? Sizin ‘iyi film’ kriterleriniz nelerdir? ‘Diktatör’e Tacikistan engeli ? Kültür Servisi Orta Asya devletlerinden Tacikistan, Britanyalı komedyen Sacha Baron Cohen’ın “Diktatör” adlı yergili güldürüsünü, ülkedeki tüm sinema salonlarının dolu olduğu gerekçesiyle geri çevirdi. Ancak eleştirmenler, Tacikistan yetkililerinin bu kararı filmin “kışkırtıcı” içeriğinden dolayı aldıklarını belirttiler. Ortadoğulu bir diktatör tiplemesini alaya alan film, geçtiğimiz günlerde dünyanın pek çok ülkesinin yanı sıra Türkiye’de de gösterime girmişti. Baron Cohen’ın, hayali bir Kazak gazetecinin başından geçenleri konu alan “Borat” adlı daha önceki filmi de Kazakistan’da yasaklanmıştı. Okurlarla aydınlanmak “Fethullah Gülen ve Tiyatro” başlıklı yazıma gelen mektuplardan biri de Meral ve Akın Kayacan’dandı. “Cumhuriyet gazetesindeki bugünkü yazınız eşim ile bana Umberto Eco’nun ‘Gülün Adı’ filmini kitabını hatırlattı” diye başlıyordu mektup ve sonra kitabın o sayfalarını, filmin o sahnelerini benimle paylaşıyorlardı. Ben de sizlerle paylaşmak için özetliyorum. Manastırın çok zengin bir kütüphanesi vardır. Kitapların karikatür, resim olan sayfalarına başrahip zehir sürer. Bu sayfalara bakanın parmaklarına zehir bulaşır ve o sayfalara bakan yani dokunan daha sonra ölür, fakat ölüm nedenleri bilinemez. Soruşturmaya gelen müfettiş rahibe filmde Sean Connary başrahip bunun nedenini şöyle açıklar: “O resimler insanı güldürüyor, gülmek ise insanın korkularını azaltır ve Tanrı’ya olan inancını zayıflatır, bu nedenle o resimlere kimse bakmamalı…” Okurum ayrıca “gülmenin, sadece korkuyu değil, rahiplerin halk üzerindeki etkisini de azalttığına” dikkati çekiyordu… İnsan varlığının özgürlüğünü, yaratıcılığını kısıtlayan ya da denetlemek isteyen güçler oldum olası gülmeye karşı çıkmıştır. Sadece gülmeye değil tüm sanatlara da karşı çıkmışlardır. Bugün Şehir ve Devlet Tiyatroları’nı hükümetin denetimine sokma işleminin de birkaç yazar ve gazetecinin “tiyatro sahnelerinde dinimiz aşağılanıyor, muhafazakârlık aşağılanıyor” bağırış çağırışlarıyla başlatıldığını unutmamak gerek! Gülmece ve sanat… Ortak paydaları yaratıcılığı, özgürlüğü, bağımsız düşünceyi kışkırtmaları… Ortak paydaları dikbaşlı olmaları, muhalif olmaları, direnmeleri… ??? Ülkem öyle badirelerden geçiyor ki, oturup sanat yazıları yazmak, kimi zaman zulüm gibi geliyor… Meslektaşlarım hapisteyken, zulüm dolu dizgin devam ederken benim bu sayfalarda sanattan, tiyatrodan söz etmem yanlışmış gibi geliyor bana… Paris’te Pervin Çakar’a “Leyla Gencer Altın Orfe Şan Ödülü” verildi. İzleyen tek Türk gazeteci bendim. Yurtdışında podyuma çıkan bir mankenimiz olsa daha çok ilgi çekerdi diye düşünüp kahroluyorum… Ama sonra bir okur mektubu geliyor, Sultan Elmas adlı okurumdan… Sultan Elmas emekli öğretmen. “Pervin, Diyarbakır’da öğrencimizdi” diye başlıyor ve öğrencisinin başarısıyla duyduğu sevinci, gururu gözyaşları içinde anlatıyor. Onun mektubunu okurken ben de gözyaşlarımı tutamıyorum. O da, ben de güzellikler karşısında da ağlayanlardanız! Onun mektubunu okuyunca, iyi ki Paris’teki o ödül gecesini paylaşmışım diyorum… Umursayan sadece birkaç kişi de olsa ne gam… Yaşadığımız bu karanlık süreçte, okurlar da benim içimi aydınlatıyor, öyleyse bir yazı daha, haydi bir yazı daha diyorum… ? Filmlerinde anlatacağı hikâyeleri mekânlara taşıyan Wenders, “Fotoğraf çekiyorsam da yalnızca keşfedeceğim bilinmez mekânları düşünürüm. Sanıyorum artık bu bilinmeyen mekânların tercümanı haline geldim” diyor. İki yeni film üzerinde çalışan yönetmen, bugünlerde 3 boyut ile gezegenimizi sinemaya nasıl aktaracağıyla ilgileniyor. rum. Yalnızca hayal gücü olmayan, gerçeklikle de bezenmiş filmleri takdir ediyorum. Örneğin son Berlin Film Festivali’nde ödül alan “Bir Ayrılık” filmini çok beğendim, bugün birçok ana akım filmin aksine, başka filmlerin deneyimlerinden değil de gerçek bir hayat deneyimden yola çıkan bu film gerçekten güzeldi. Sırada yeni film projesi var mı? Kanada’da geçen, “Every Thing Will be Fine” adlı bir aile draması hazırlığındayım. Bir yandan da mimarlık üzerine, uzun döneme yayılan bir film projem var. Her iki film de 3 boyutlu olacak. Özetle 3 boyut ile gezegenimizi nasıl sinemaya aktaracağımla ilgileniyorum bugünlerde… Ana akım sinemanın belli formüllere ya da planlara dayalı olduğunu görmekle birlikte, orijinal olmaya cesaret eden her filmi seviyo BAŞBAKANLIK İLE KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI ARASINDA, DT’NİN ÖZELLEŞTİRİLMESİNDE ‘SAHNE KRİZİ’ YAŞANIYOR ‘Sahne’yi paylaşamıyorlar SELDA GÜNEYSU ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tiyatrolara yönelik açıklamalarının ardından Şehir ve Devlet Tiyatroları’nın (DT) özelleştirilmesi tartışılırken, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Başbakanlık’ın DT’ye ait sahnelerde uzlaşamadığı kaydedildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, Bakan Ertuğrul Günay, Müsteşar Özgür Özarslan ve Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül tarafından hazırlanmaya çalışılan yasa taslağı tasarısında DT’ye bağlı sahnelerin Bakanlık’ta kalması görüşünde ısrar edilirken, Başbakanlık’ın bu görüşün tam tersini savunduğu ve sahnelerin valiliklere devredilmesinden yana olduğu belirtildi. Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarının ardından gözler Başbakanlık ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na çev rilmişti. Başbakanlık ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ayrı yasa tasarısı taslağı üzerinde çalıştığını daha önce gazetemiz Cumhuriyet duyurmuştu. Şimdi ise Bakanlık DT’ye bağlı sahnelerin Bakanlık bünyesin komisyon da değer gördüğü oyunlara, Bakanlık bütçesinden ödenek ayırmalı. Başbakanlık ise sahneleri valiliklere devretmeyi ve böylece sahnelerde salt oyunların değil, başka et ? Bakanlık, yasa taslağı tasarında, DT’ye bağlı sahnelerin kendisinde kalmasında diretiyor. Başbakanlık’ın ise, tam tersine, sahnelerin valiliklere devredilmesinden yana olduğu belirtiliyor. Bu arada, STK’ler, Bakanlar Kurulu toplantısından önce Günay’la görüşme talebinde bulundu. de kalması gerektiğini savunuyor. Buna göre Bakanlık, oyunlar proje bazlı desteklendiğinde, yani oluşturulacak komisyona sunulan oyunların hangisinin oynanacağına karar veren sistem, bu oyunlar bakanlığın bünyesindeki sahnelerde sahnelenmeli. Bakanlık yalnızca sahnelerin giderlerini karşılamalı. Oluşturulan kinliklerin de düzenlenmesinden yana. Başbakanlık’ın bu öneriyi, daha önce Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na sunduğu ve başkanlığın bu öneriyi desteklediği de kaydediliyor. STK’ler görüşmek istiyor Öte yandan Kültür Sanat Emekçileri Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Şeref Eker, Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV) Genel Başkanı Tamer Levent, Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği (DETİS) Genel Başkanı Şahin Ergüney ile Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği (TOMEB) Başkanı Erhan Gökgücü, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a bir dilekçe gönderdi. Dilekçede şu ifadelere yer verildi: “DT ile ilgili Bakanlar Kurulu’muzda gündeme getirilmesi söz konusu olan yenilikler doğrultusunda, DT’nin kurumsal işleyişi hakkında birikim, deneyim sahibi sivil toplum kuruluşları olarak katkıda bulunmak veya çalışmalarınıza destek olmak amacıyla, Bakanlar Kurulu toplantısından önce uygun göreceğiniz bir günde ziyaretinize gelmeyi bilgilerinize arz ederiz.” Bakan Günay’ın da dilekçeye olumlu yanıt vereceği dile getiriliyor. Bir çocuk daha okusun diye 21.YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212 274 15 02 0212 213 74 02 Fax: 0212 275 52 44 www.yekuv.org [email protected] Vakıflar Bankası Osmanbey Şubesi 00158007287986476 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle