23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER İsrail halkının yüzde 60 gibi hatırı sayılır çoğunluğu İran’a aslında bir saldırı istemiyor. ABD halkının da sadece yüzde 17’lik marjinal bölümü, İran’a yapılacak olası saldırıya destek veriyor. Ne var ki olumlu sayılabilecek bu verilere karşın “savaş tamtamları” durmak bilmiyor ve İran, ekonomisini hedef alan “yaptırımlarla” giderek sıkıştırılıyor… Merkez bankası işlemlerinden, petrol ihracatına ambargo koymaya dek varan bu geniş spektrumlu yaptırımların hedefi nedir peki? Yaptırımlarla İran’ın bileğinin büküleceği ve böylelikle savaşın önünün alınabileceği mi düşünülüyor? Yoksa dozu arttırılan yaptırımlar Irak savaşı öncesinde olduğu gibi! bir savaş paradigmasının ve savaş propagandasının fiilen ayrılmaz parçası/girizgâhı olarak mı tezgâhlanıyor? Öyle ki, “uranyum zenginleştirme programı” İranlıların oyuna sunulsa, geniş halk kitlelerinin desteğini alacağı biliniyor. Bu nedenle “demokratik haklar” ve “insan hakları” gibi konularda “molla rejimine” Batı’nın baskı koymasına hiçbir itirazı olmayan, hatta bu alandaki Batı baskılarını güle oynaya karşılayan “yeşil isyan” destekçileri bile, konu “uranyum zenginleştirmesi programına” gelince, rejim etrafında tabiri caizse kenetleniyorlar. “Yeşil harekete” destek veren muhaliflerin önde gelen ismi Nobelli hukukçuyazar Şirin Ebadi’nin bu konudaki açıklamaları çarpıcı bir örnek… “Eski bir ulus ve görkemli tarihi olan İran’ın nükleer programı, bu ülkenin en doğal egemenlik hakkıdır” diyen Ebadi; “Hangi ideolojiden gelirse gelsin hiçbir İran hükümeti bu programı durdurmaya cesaret edemez” diye konuşuyor ve ardından ekliyor: “İyisi mi İran’ı tehdit etmekten vazgeçin. İranlılar tehdit edilmekten hoşlanmaz!” Dolayısıyla yaptırımların ilk etkisinin, en katı rejim muhalifleri üzerinde bile “milliyetçiliği arttırmak” şeklinde olduğu görülüyor. Peki Batı bunu bile bile, bu “sert yaptırımlarda” neden ısrar ediyor? Obama yönetiminin mantığı, “Tahran’a karşı ABD olarak eli kolu bağlı hiçbir şey yapmazsak, NetanyahuBarak ikilisi (iç kamuoyları ne düşünürse düşünsün!) İran’a saldıracak. Olası bir İsrail saldırısına set çekmek ya da en azından zaman kazanmak adına, yaptırımları bari sertleştirelim!” İsrail ve neocon’ların sürekli “saldır!” baskısı altında olan ve şahinlerin bu ısrarını “yaptırımlar” yoluyla bypass etmeyi uman Obama, “İran yaptırımlarını” özetle “savaş seçeneğine” teoride bir alternatif şeklinde tasarlıyor ve askeri saldırıya razı gelmektense, sertlik gösterisi adına “yaptırımları sıkılaştırmak” yeğdir gibilerinden bir mantık kullanıyor. Ancak bu mantık, savaşın önüne geçebilecek bir mantık değil. Çünkü savaş yerine ikame edilen yaptırım enstrümanı, karşı tarafla “ara yol/uzlaşma yolu” arayan yaptırım değil; aynı Irak savaşı öncesinde olduğu gibi “teslimiyet hedefleyen” türden yaptırımlar oluyor… yaptırımlar, bu ikinci tip “teslimiyet hedefleyen yaptırım” kategorisine giriyor. İlk konulan yaptırımlar İran’ın sadece nükleer sanayide kullanıldığı maddelere odaklanıyordu. Daha sonra bunlar rejimin üst düzey temsilcilerini kapsayacak şekilde genişletildi. Son kertede de tüm İran ekonomisini felç edecek biçimde, ülkenin petrol ihracatı ile merkez bankasıyla yapılan işlemlerini kapsayacak yere geldi. Bu haliyle yaptırımlar, nükleer sorunun çok ötesine geçiyor ve nükleeri aşıyor. Buradan konunun salt bir “nükleer program meselesi” olmadığını anlıyoruz. “Evet” diyor bu soruyu yönelttiğim İran uzmanı; “Mesele yalnız bir atom bombası meselesi değil. Mesele bundan böyle İran’ın bölgesel güç olmasının önüne geçmek. Şahinler samimiyet anlarında nitekim bunu böyle bu açıklıkla ifade ediyorlar.” İran’a karşı bir “önleyici savaş” çıkarsa, bu özetle “İsrail’in güvenliği” için falan değil… İran’ın bölgesel güç olmasını önlemek için çıkacak anlayacağınız. “Peki” diyorum karşımdaki uzmana: “İran rejimi gerçekten de atom bombasının peşinde mi?” “Bombanın kapasitesine sahip olmak istediği yüzde yüz kesin. Atom bombasına ayrıca fiilen sahip olmak da isteyebilir ama Japonya gibi en azından ‘üretmek kapasitesine’ sahip olmak istediği ortada. İran pes ettirilemeyeceğine göre, bu çözümü olmayan bir sorun. O nedenle bu denli ürkütücü.” 9 Saldırı, Yaptırım Kıskacında İran (IV) Egolar Nasıl Tavan Yaptı Çoğu zaman, önemli politik karakterler, büyük yıldızlar, ünlüler narsistik özellikler taşır. Geçmişte bu özellikleri çok fazla öne çıkartmak hoş karşılanan bir şey değildi. Kim olursanız olun, alçakgönüllü olmak, insanları dan dun konuşarak kırmamak, aklına eseni söylememek önemsenirdi. Günümüzün ünlü kişilikleriyse aksine narsist özelliklerini öne çıkartarak, ağızlarına geleni söyleyerek, eleştirilere sinirlenerek, ona buna saldırıp hakaret ederek yaşıyor. Belki de hepsinden önemlisi, artık kimse kimseyi dinlemek istemiyor. Ortalık şişmiş ego balonlarından geçilmiyor. ??? Yalnızca politikacılar, gazeteciler, yıldızlar mı? Günümüzün sosyal medyası bile bunun üzerine kurulu. Herkes yalnız kendisinden memnun. Bu nasıl oldu? Bizim kuşaklar çocuklarını kral ve kraliçe olarak yetiştirdiği için mi? Bu tamamen boş kendine güven nereden geldi? Eskiden çocukları evlerde, okullarda eziyoruz, kendilerine güvenlerini yok ediyoruz derken nasıl oldu da bir kuşak sonra tam tersi bir portre ortaya çıktı? İnsanların genel tutumu artık, “ben ne diyorsam ve düşünüyorsam doğrudur, evrensel olarak da böyle kabul edilmelidir” şekline geldi. ??? Herhangi bir konuda eskiden konuşurken dikkat ederdik. En iyi bildiğimiz konuda bile ne olur ne olmaz belki bir pot kırarız diye düşünürdük. Şimdinin gazetecileri, televizyon yıldızları önüne gelene aklına eseni söylüyor, yanlış söylediğini fark edince de aldırmıyor devam ediyor. Tartışma yaptığı konuda daha önce oturup çalışmamış olmasını “doğallık” olarak görüyor. Bu duruma alışsak iyi olur, çünkü yalnız burada değil bütün dünyada yeni akım bu. ‘Doğal egemenlik hakkımız!’ İran’ı az buçuk tanıyan herkes, Tahran’ın yaptırımla köşeye hiçbir biçimde sıkıştırılamayacağını biliyor. İran’ın “nükleer programı”, yalnız işbaşındaki dinci rejimin projesi değil. Taa Şah zamanlarında tabii o yıllarda müttefik olan Batı’nın yardımıyla bizzat fitillenmiş. Humeyni devrimi ardından yaşanan bir boşluktan sonra, 90’lı yıllarda alttan alta tekrar başlatılmış. İran’ın “nükleer sevdası”, böyle çok eskilere dayanıyor ve çok geniş halk kitlelelerince paylaşılıyor. ‘Hedef bölgesel güç olmasını önlemek’ İran’a uygulanan ve çapı sürekli genişleyen Uludere’deki bombalamadan jandarma ve valiliğin de haberi olmadığı ortaya çıktı Operasyon gizlendi KESK’İN İZLENİMLERİ AYŞE SAYINMAHMUT ORAL Bir arpa boyu yol alınamadı MAHMUT ORAL Katliamın izleri var ULUDERE Uludere olayını incelemek üzere Ortasu köyüne gitmek isterken, polisin engelleme çabasına karşın köylülerle görüşmeyi sağlayabilen DİSK ve KESK’e bağlı sendikaların yöneticileri izlenimlerini açıkladı. DİSK’e bağlı Gıdaİş Genel Sekreteri Seyit Aslan, yolda polisler tarafından keyfi bir şekilde gözaltına alındığını belirterek, heyetin birçok arama noktasında durdurulduğunu, araçlarına el konulduğunu anlattı. Heyetin Ortasu halkının acılarına ortak olmasının engellenmek istendiğini belirten Aslan “Katliamın nasıl gerçekleştiğinin tanığı olduk. Bölgedeki baskı, inkâr ve yok etme politikası devam ediyor. TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleri 40 gün sonra Gülyazı köyüne gelebildiler. İnsanlarımızın hayatını korumayanlar, katliamların sorumlularını açığa çıkarmak için bir arpa boyu yol almamışlardır” dedi BES Genel Sekreteri İlknur Bilgen Ortasu’da yaşanan acıya rağmen barışa duyulan özlemi gözlemlediklerini söyledi. Mağdurların çok büyük bir öfke duyduklarını belirten Bilgen, bu öfkenin barışa duyulan özlemi azaltmayacağını, bu acıları yaşatanları boğacağını ifade etti. ANKARADİYARBAKIR Uludere’de 34 sivilin yaşamını yitirdiği bombalama olayıyla ilgili TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun bilgisine başvurduğu 23. Jandarma Sınır Komutanlığı yetkilileri, operasyondan kendilerinin haberdar olmadığını belirterek “Bombalamadan 1 saat önce, Ankara’dan, bölgenin hava trafiğine kapatılması talimatı geçildi. Ancak bizim operasyonda hiçbir yetkimiz olmadığı gibi, olaydan çok sonra haberdar olduk” bilgisini verdiler. Heyet üyeleri, bombalanan yeri helikopterle inceledi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Uludere olayıyla ilgili yerinde yaptıkları incelemenin ikinci gününde, Şırnak Valisi Vahdettin Özkan’ın yanı sıra 23. Jandarma Sınır Komutanı Tümgeneral İlhan Bölük, Alay Komutanı Albay Osman Aslan ve diğer askeri yetkilileri dinledi. CHP’li komisyon üyeleri Malik Ecder Özdemir ve Levent Gök, askeri yetkililerin, olaydan kendilerinin haberdar olmadığını belirtip operasyon kararının “Ankara’dan verildiği” bilgisini aktardıklarını anlattılar. Özdemir ve Gök’ün verdiği bilgiye göre, askeri yetkililer şu görüşleri dile getirdiler: “Bizim bombalamaya karar verme, hedef tayin etme konusunda hiçbir sorumluluğumuz olmadığı gibi, zaten sınır ötesine geçme imkânımız da yok. Bize, Feyman Hüseyin’in bölgede hareket halinde olduğu bilgisi gelince, sadece sınırlarımız içinde hazırlık yaptık, 2 ayrı tim oluşturduk. Bu çalışmaları yaparken, söz konusu bombalamadan 1 saat önce, Ankara’dan, komuta kademesinden, ‘bölgenin hava trafiğine kapatıldığı’ şeklinde talimat geçildi. Geçmişte de olmuştu bu tür talimatlar. Ama hava trafiğine kapa ‘ S OY K I R I M Y O K T U R ’ D E M İ Ş T İ İsviçre’den Bağış’a soruşturma Helikopterle incelediler Heyet üyeleri Ortasu köyünde bombardıman alanını “helikopterle” inceledi. Komisyon Başkanı Ahmet Sefer Üstün “Helikopterle olay yerinin üzerinden 45 kez uçtuk. Kamu görevlilerini dinleyerek araştırmamızın birinci ayağını bitireceğiz. Elimizde ne var, nereye geldik, bundan sonra ne yapacağımıza karar vereceğiz. Olayın aydınlanmasını sağlayacağız. Artık hiçbir şey gizli kapaklı kalamaz. Aydınlanmalı ki vatandaşın kafasında herhangi bir soru işareti kalmasın. Milletdevlet bütünleşmesi gerçekleşsin” dedi. Öte yandan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Uludere’de ölenlerin yakınlarının sorumlular cezalandırılmadıkça tazminatları almayacakları açıklamasının örgüt baskısıyla yapıldığını ileri sürdü. tılması, illa hava harekâtı olacağı anlamına geliyor. Bizim, olaydan, bombalamadan çok sonra haberimiz oldu. Çevreden, köylülerden gelen şikâyetler ve Heron görüntülerinde köylülerin olayın yaşandığı yere gittiği tespit edilince, bombalama olduğunu anladık.” ne yol açan bombalamanın “yanlış istihbarat faciası” olabileceği izlenimi edindiklerini bildirdi. Özdemir, “Bu olayda şu soru akla geliyor: Bu yanıltıcı istihbarat bilgisini siyasi kimden almıştır? Hava harekâtının yapılması için yazılı emri, hangi siyasi irade vermiştir?” sorusunu yöneltti. Şırnak Valisi’nin ise olay sırasında Ankara’da olduğu ve Uludere Kaymakamı’nın kendisini araması üzerine öğlene doğru haberdar olduğu bilgisini verdiğini anlatan Özdemir, hem askeri yetkililer hem de yerel yöneticilerin, “Biz olaydan haberdar edilseydik, devreye sokulsaydık, Sus payı olarak görüyorlar bu facia yaşanmayabilirdi. Çünkü o insanların kaçakçı olduğu bilinir, engellenebilirdi” bilgisini verdiğini aktardı. Özdemir, yaptıkları görüşmelerden ortaya çıkan en somut sonucun “yanıltıcı istihbarat bilgisinin” faciaya yol açtığı yönünde olduğunu belirterek “Yanlış istihbarat bilgisiyle devlet aldatılmıştır ve bunun bedeli ağır ve acı olmuştur. Bu konuda siyasi irade muhataptır ve Başbakan bu konuda açıklama yapmalıdır. Köylüler, ‘Biz AKP’ye oy verdik, Başbakan’a güveniyorduk, başka olayda en küçük olayın ardına düşen hükümet, neden bu konunun üstüne gitmiyor’ diyor” dedi. Yanlış istihbarat mı? Özdemir, gerek Şırnak Valiliği, gerekse tümen komutanlığı yetkililerinin kendilerine, “hedef tayini” konusunda yetkilerinin olmadığını aktardığını belirterek, yerel yetkililerin açıklamalarından, 34 sivilin ölümü Özdemir, köylülerin “PKK’nin baskısı nedeniyle, kendilerine ödenen tazminatı kabul etmedikleri” iddiasının doğru olmadığını belirterek “Herkes infial halinde, özellikle kadınlar, katliamın sorumluları ortaya çıkarılmadan, verilen bu paranın kendilerine yönelik ‘sus payı’ olduğunu ve asla kabul etmeyeceklerini ifade ediyorlar” diye konuştu. ERDOĞAN, BU KEZ DE KÖY ENS TİTÜLERİNİ ELEŞ TİRİP DİNDAR NESİL SÖYLEMİNİ YİNELEDİ: Haber Merkezi AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın Davos Dünya Ekonomik Forumu’ndan dönerken İsviçre’nin Zürih kentinde söylediği “Ermeni soykırımı yoktur. Gelsinler beni tutuklasınlar” sözleri hakkında İsviçre Ermeni topluluğunun şikâyeti üzerine Bağış ön soruşturma açıldı. Zürih Devlet Savcısı Christine Braunschweig, Bağış hakkında ön soruşturma yapıldığını belirterek, “Bağış’ın dilekçede konu edilen Ermeni soykırımını inkâr sözlerini söyleyip söylemediğini araştıracağız. Bunların sonucunda yasaya aykırı bir durum var ve diplomatik dokunulmazlığı yok ise hakkında dava açacağız” dedi. Bağış ise ön soruşturmanın sonuçlanmasını bekleyeceğini belirtti. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik Zürih savcısının şu anda yaptığı ambargonun engizisyon dönemine geri dönmekten başka bir anlam ifade etmediğini söyledi. Öte yandan, Dışişleri Bakanlığı, İsviçre’nin Ankara Büyükelçisi Raimund Kunz’tan izahat istedi. Bağış hakkında soruşturma açıldığı haberinin Ankara’ya ulaşmasının hemen ardından Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Kunz’u bakanlığa davet etti. Sinirlioğlu, Kunz’a, soruşturmanın “kabul edilemez” olduğunu belirtti ve izahat istedi. Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek, 2005 yılında İsviçre’nin Lausanne, Opfikon ve Köniz kentlerinde verdiği konferanslar sırasında “Ermeni soykırımı” iddialarının varlığını inkâr ettiği gerekçesiyle yargılanarak mahkum edilmişti. Perinçek, AİHM’ye başvurmuştu. C MY B C MY B BES İzmir Şubesi Başkanı Ramiz Sağlam ise “Ortasu’da hâlâ katliamın izleri yaşanıyor. Aileler, ‘Kan parası istemiyoruz, suçluların cezasını çekmesini istiyoruz’ dediler. Emek örgütlerinin daha duyarlı olması gerekiyor” dedi. KESK Diyarbakır dönem sözcüsü ve SES Şube Başkanı Hülya Uyanık “Biz yıllardan beri gerçek barışın emekçiler tarafından sağlanabileceğini söylüyoruz. Bu ziyaret de buna katkı sağlamaktadır” dedi. EğitimSen Diyarbakır Şubesi Başkanı Kasım Birtek de “Son dönemde siyasi katliamlar hız kazanmış durumda. İnsanların örgütlü yapısından dolayı, düşüncesinden dolayı tutuklanması da bir katliamdır. El ele baskıların üstesinden gelebiliriz” dedi. Tinerci nesil mi istiyorsunuz? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tartışma yaratan “Muhafazakâr, demokrat, dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” sözlerine yönelik eleştirilere tepki gösterdi. Erdoğan, “Siz bu gençliğin büyüklerine isyankâr bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğin milli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Biz, sizlerle burada anlaşamayız. ‘Çağdaş bir nesil’ derken, dindar bir nesil çağdaş olamıyor mu? Hem çağdaş hem dindar olunamıyor mu?” dedi. Erdoğan, türbanlılar için “ikna odaları kurmakla” eleştirdiği Fatih projesi kapsamında CHP’yi, kutsal kitapları yasaklamakla ve öğrencilere tablet bilgisa Köy Enstitüleri aracılığıyla “öğrenciöğretmen formatlamakla” suçladı. yarlar dağıtıldı. Fatih Projesi’nin okullarda uygulamaya geçmesi nedeniyle Ankara Selahattin Zaim Anadolu Öğretmen Lisesi’nde düzenlenen törene katılan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, “Bu ülke ne çektiyse öğrencileri formatlamak isteyen, belli kalıplarla, ideolojilerle şekillendirmek isteyen, ikna odalarında öğrencilere zulmeden zihniyetlerden çekmiştir. Şehirlerin merkezlerinde, kasaba meydanlarında kitap dağları yakıldı. Kim yaptı bunları? İşte o malum CHP zihniyeti.” Anayasanın 24. maddesinin din kültürü ve ahlak bilgisi dersi konusunda devlete öğretimin yanı sıra eğitim görevini de yüklediğini ifade eden Erdoğan, “24. maddeyi biz yapmadık, bunu geldiğimizde bulduk. Gencecik çocuklar, sakallarına, bıyıklarına bakılarak üniversite kapılarından geri çevrildi, kurslar yasaklandı, okullar kapatıldı. Köy Enstitülerinde öğretmen, eğitmen formatladılar, sonra onların elinde öğrenci formatlattılar” dedi. Köşe yazarlarına sert tepki gösteren Erdoğan, “Bir haftadır köşelerinde yazanlara sesleniyorum. Bu gençliğin tinerci olmasını mı, büyüklerine isyankâr bir nesil mi, milli manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti olmayan, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Dindar bir nesil çağdaş olamıyor mu? Dindar bir nesil özgürlüklere saygılıdır, farklı düşüncelere de, farklı inanç gruplarına da saygılıdır. O terbiyeyi alarak yetişmiş bir nesiliz biz ve o saygının nasıl gösterileceğini de bugüne kadar gösterdik, gösteririz” diye konuştu. KILIÇ YOĞUN BAKIMDA Savcıya saldıran eski gaspçı AĞRI (Cumhuriyet) Doğubeyazıt ilçesinde, bir şarküteriden alışveriş yaptıktan sonra otomobiline doğru giderken uğradığı silahlı saldırı sonucu ağır yaralanan ve ambulans uçakla Ankara’ya sevk edilen Cumhuriyet Savcısı Hakan Kılıç’ın sağlık durumu ciddiyetini koruyor. Kılıç’ı hastanede ziyaKılıç ret eden İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, saldırganın kimliğinin tespit edildiğini ve arama çalışmalarının sürdüğünü belirterek, “Münferit saldırı olarak gözüküyor. Gasp suçundan mahkum olan bir kişi” diye konuştu. Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Murat Arslan, yaptığı açıklamada, yargı mensuplarının güvenliğinin sağlanmasını istedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle