18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Sonunda tartışmanın, Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe”sine de (Sesleniş) gelip dayanmasına şaşmamak gerekir. İşbaşındaki siyasal iktidar, Atatürk’ün bu arada laik cumhuriyetine karşı. Tayyip Bey Kahire’de laikliği över görünen konuşmasıyla Mısırlılara şu söylemek istiyordu: Laik etiketten korkmayın, baksanıza pekâlâ Türkiye’nin başında ben olabiliyorum. Her neyse, AKP’nin de, hücum kıtasından Bülent Arınç’ın da Atatürk ve eseri hakkındaki niyetlerini bilince, tartışmalara da şaşırmamak gerekir. Ayrıca, demokrasilerde herkesin Atatürk’ü veya eserini beğenmek gibi bir zorunluluğu da yoktur. Demokrasinin kuralları içinde herkes art niyetli veya niyetsiz istediğini tartışabilir. Gençliğe seslenişi de bu çerçeve içinde ele almalı ve ne içindeki bir iki ibareye takılmalı, ne de bazı şeyleri görmezden gelmelidir. Sesleniş “muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diye biter. ??? “Damarlardaki asil kan” benzetmesinden yola çıkarak Sesleniş’i ırkçı bir metin olarak algılamak için çağrının içeriğini hiç mi hiç anlamamış olmak gerekir. Ama öte yandan da, 12 Eylül döneminin Kenan Evren patentli bir “kansız”ı olarak, “damarlarındaki asil kan” deyişinin yıllarca bana da pek hoş gelmediğini söylemeliyim. Herhalde orada, irade veya bilinç sözcüğü çok daha anlamlı olabilirdi. Geçenlerde bir sohbette sordum: Bir zamanlar, “Gençliğe Sesleniş”in böylesine tartışılacağını düşünebilir miydik? Doğrusu ya şimdi, bunları tartışmak beni hiç mi hiç rahatsız etmiyor. Düşüncelerimizi, değerlerimizi, yeni baştan ele alıp sorguladığımız, arada sırada zamanın mihenk taşına vurduğumuzda da ayakta kalabiliyorlarsa, hâlâ geçerlidirler, yoksa geçmişteki yerlerini alırlar kaçınılmaz olarak. Buradan yola çıkarak, sakın ola ki, kimileriyle tartışarak, onları bazı şeylere ikna etmemizin mümkün olduğunu sanmayalım. Laik Cumhuriyetin korunması gereken bir kazanım olduğuna inanmayanlara, hatta tam tersine iman etmiş olanlara seslenişi kabul ettirebilmemiz olanaksızdır. Zaten bu çağrıyı herkesin yürekten kabul edeceğini düşünenlerdensek eğer, o zaman Sesleniş’te dile getirilen tehlikenin niteliğini ve boyutlarını da anlamamışız demektir. ??? Bu çağrıya katılmayan hatta karşı olanların ise ondaki anlamın tümünü içselleştirmeseler bile hiç değilse birini çok iyi anlayıp kavradıklarını ve gereğini yerine getirmek üzere kollarını sıvadıklarını söylemek mümkündür. Evet, Gençliğe Hitabe’deki söyleme, CHP’liler çok sahip çıkarlar. Hatta eskilerin bir bölümü “Ey Türk Gençliği,” diye başlayan bu hitabeyi, bir nefeste büyük bir coşkuyla sular seller gibi okuyabilirler. Ama gel gör ki, bu kıraatin pek fazla bir kıymeti harbiyesi yoktur. Son yıllardaki gözlemlerimden vardığım sonuç o ki, CHP’liler ezbere bildikleri hitabeyi muhataplarına ulaştıramıyorlar, çünkü bir türlü gençler ile bir araya gelemiyorlar. Yaz sonunda CHP’nin bir gençlik toplantısındaydım. Maşallah, salondaki gençlerin çoğu akranım değilse bile delikanlılık çağlarını çoktan geride bırakmışlardı. Oysa Türkiye artık yarıdan çoğu otuz yaşının altında genç bir toplum, Cumhuriyetin de, laikliğin de, sosyal demokrasinin de anlam ifade edebilmesi için, onların gençlere benimsetilmesi zorunlu. Saydığım kavramların karşıtları bu gerçeği fevkalade iyi kavramış bulunuyor, sürekli gençlere ulaşmanın yolunu yöntemini arayıp buluyorlar. CHP’nin temel eksikliği buradadır. CHP’lilerin 26 Şubat tüzük kurultayına da bu açıdan eğilip bu eksikliği giderecek bir fırsat olarak bakmalarında yarar var. Ne dersiniz, yapabilirler mi? 7 Hitabeyi Gençlere Ulaştırma Fırsatı Kan Parası Sizin Olsun Diyorlar Uludere bombardımanında yakınlarını kaybeden acılı ailelerin, başsağlığı için ziyarete gelen Meclis Komisyonu üyelerine söyledikleri, bir tokat etkisindedir: “İçimiz kan ağlarken, çocuklarımızın kan bedeli olan parayı almayız. Olayın faillerini bulun.” 34 vatandaşımızın yanlış istihbarat sonucu öldürülmesi 2011 Aralık ayının son günlerine rastladı. Hükümet, köylülerin gece karanlığında zorunlu iş olarak yapmakta oldukları sınır ötesi kaçakçılıkla karınlarını doyuranlara, babaları, kardeşleri ya da çocuklarını yitirmiş olmalarının karşılığı olarak 123’er bin lira ödeme yapmayı kararlaştırmıştı. Kimi iktidar medyası, yakınlarını yitirmiş olan köylülere verilecek bu yüklü tazminatın, bundan sonraki kazalar için de bir umut ölçüsü olduğunu yazacak kadar yalakalık yaparken, Meclis İnsan Hakları Komisyonu hafta sonunda inceleme yapmak amacıyla Gülyazı köyüne gitmiş. Parlamentoda grubu olan bütün partilerin temsilcilerinden oluşan komisyon üyeleri, olayla ilgili olarak bilgi alırlarken ölenlerin ailelerine devlet babanın parasal açıdan önemli tutarda bir tazminat ödeyeceğini de söylemiş olmalılar ki, aldıkları tokat gibi cevap dün gazetelerdeydi. “Bize para vermeyin. Failleri bulun” diyordu o, 34 kişinin yakınları! Oysa devlet, feodal düzenin merhemi gibi algılanan kan parasını tıkır tıkır ödeyince, bütün yaraların sarılacağını sanan bir geleneğin her yerde ve her koşulda geçerli olacağını düşünmüş olmalıydı. Ki reçete, kamuoyuna bir çözüm ilacı olarak ulaştırılmakla kalmamış, destek yazıları ve yorumlar birbirini izlemişti. Oysa aynı devlet babanın kendilerine tek geçim yolunu kaçakçılık olarak gösterdiği için bir tür meslek tazminatı olarak algılanan o bedelin, Gülyazı köylülerince fazla önemsenmediği Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na söylenmiş olanlardan anlaşılıyor. Devletten bulunması istenilen fail, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da sık sık yinelediği gibi o istihbaratı veren kaynaktır. Genelkurmay Başkanlığı istihbaratı verenin kendileri olmadığını söylediğine göre, “vur emri”nin verilmesini onaylayan sivil iradeyi kim, nasıl yönlendirmiştir? Hükümetin bu soru karşısında sessizliğini sürdürmesi, sadece anlamlı değil korkunçtur da. ??? “Kan parası sizin olsun. Bize failleri bulun” diyecek kadar uyanmış, olgun yurttaşların çoğalması, demokrasimizin tek ve büyük gücü olarak algılanmalıdır. 100’den fazla gazeteci cezaevinde TGS Genel Başkanı Ercan Sadık İpekçi gazetecilerin Terörle Mücadele Kanunu dayanak yapılarak tutuklandıklarına dikkat çekti CİHAN ORUÇOĞLU Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan Sadık İpekçi, Türkiye’de gazetecilerin cezaevlerine neden girdiği ve hangi suçlamalarla cezaevinde bulunduğuna ilişkin olarak Adalet Bakanlığı tarafından yapılan değerlendirmenin doğru olmadığını belirtti. İpekçi, “Bu değerlendirmeleri meslek örgütleri yapar. Dünyanın hiçbir yerinde gazeteciler, meslekleriyle ilgili faaliyetlerden dolayı cezaevine konulmazlar” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’li birçok bakanın gazetecilik faliyetleri nedeniyle tutuklu gazeteci sayısının 7 ila 8 kişi olduğunu iddia etmesine karşın gerçek rakamın 100’ün üzerinde olduğu bir kez daha yinelendi. Son olarak, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın “Türkiye’de gazetecilik faaliyetleri nedeniyle içeride bulunan herhangi bir gazeteci yok” açıklamasına ilişkin TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi, Adalet Bakanlığı’nın tutuklu gazeteci sayısını belirleyemeyeceğini söyledi. İpekçi, “Burada meslek örgütlerinin takip ettiği kıstaslar önemlidir. Uluslararası standartlar da budur” dedi. Dünyanın hiçbir yerinde gaze tecilerin, mesleki faaliyetlerinden dolayı cezaevine girmediğini ifade eden İpekçi, “Bizim Basın Kanunu ile ilgili sorunumuz yok. Basın Kanunu’nda zaten hapis cezası yok. Basın Kanunu’ndaki hüküm lerin ihlal edilmesinden dolayı hiçbir gazeteci cezaevine bulunmuyor. Bizim başımızı ağrıtan, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 27 maddesi. Basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan 27 madde var. 2005 yılında kanun değişti. Bu tarihten itibaren Adalet Bakanlığı’na, TBMM’ye Başbakan’a raporlar sunduk. Bu kanun bu şekilde geçerse cezaevleri gazetecilerle dolar dedik” ifadesini kullandı. TCK’de sorunlu mad delerin bulunduğunu anlatan İpekçi şöyle devam etti: “Bunlar gazetecileri yargılamak, gazetecilerin cezalarını arttırmak için özellikle yazılmış maddeler. Ama TCK’deki bu maddeler dahi tek başına gazeteciyi cezaevine koymak için yeterli değil. Kararın, tecil edilip, uygulanması 5 yıl süreyle ertelenebiliyor. Yani ara formüller üretilebiliyor. Bu maddeleri Terörle Mücadele Kanunu’na (TMK) monte ettiğiniz zaman ise ceza 2 katı oranında arttırılıyor. Hakkınızdaki suçlama ağır ceza kapsamına alınınca cezaevine giriyorsunuz. Günlük hayatın her aşaması terörle mücadele kapsamında değerlendirilebiliyor. TMK hükümleri ve özel yetkili mahkemeler bir araya getirilince gazeteciler yazdıklarıyla terör örgütü propagandası yapmış sayılıp, yargılanabiliyorlar. Gazetecilerin yaptıkları haberlerle, telefon görüşlemeleriyle, yazdıkları kitaplar ve notlarıyla hükümetin itibarını ortadan kaldırmayı hedefledikleri iddia ediliyor. Zaten terör örgütlerinin amacının da bu olduğu söyleniyor. Dolayısıyla gazeteciler de terör örgütü üyesi sayılıyor. Bütün cezaevlerindeki gazetecilerle ilgili kurgu bu.” ERGENEKON SANIĞI PAKSÜT: İstesem siyaset yapardım İstanbul Haber Servisi 2. Ergenekon davasında tutuksuz sanık Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Paksüt’ün eşi Ferda Paksüt savunma yaptı. “Darbeye zemin hazırlamak amacıyla kaos oluşturduğu” suçlamasını reddeden Ferda Paksüt “İsteseydim siyaset de yapabilirdim. AKP dahil birçok siyasi partiden, siyaset yapmam için teklif aldım” diye konuştu. Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese’nin “AKP kapatma davasıyla ilgili karar açıklanmadan önce hâkimlerin kararı belli miydi” sorusu üzerine Paksüt “Bu iddialar zorlama” yanıtını verdi. CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın 3 yıla yakın bir süredir tutuklu bulunduğu Ergenekon davasının 155. duruşması yapıldı. Duruşmada tutuksuz sanık Ferda Paksüt savunmasını yaptı. “AKP’nin kapatılması için örgütsel faaliyet içinde olduğunun” iddia edildiğine dikkat çeken Paksüt, “iktidarı değiştirmek için iki telefon görüşmesiyle kaos yaratacak kadar hayalci” olmadığına dikkat çekerek, “İstersem siyasete girer, AKP’yi demokratik yöntemlerle değiştirmek için çalışırım. Ama bana AKP’den bile teklif geldi. Hatta AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde görev aldım. Hakkımda bu iddialar ortaya atılınca görevi bıraktım. Kendileri işi bırakmamı istemedi, ancak etik olmayacağı için bıraktım. AKP dahil birçok partiden bana teklif geldi ama kabul etmedim” dedi. ÖZGÜRLÜKLERİ ELLERİNDEN ALINAN İSİMLER Mustafa Balbay: CHP İzmir Milletvekili, Cumhuriyet gazetesi yazarı, Tuncay Özkan: Kanal Biz televizyonu sahibi, Hikmet Çiçek: Aydınlık Dergisi Ankara Temsilcisi, Ahmet Birsin: Gün TV Genel Yayın Koordinatörü, Prof. Dr. Mehmet Haberal: CHP Zonguldak Milletvekili, Kanal B TV Yönetim Kurulu Başkanı, Deniz Yıldırım: Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, Erol Zavar: Odak dergisi sahibi ve Yazıişleri Müdürü, Soner Yalçın: Odatv sahibi, Barış Pehlivan: Odatv Genel Yayın Yönetmeni, Barış Terkoğlu: Odatv Haber Müdürü, Ahmet Şık: Serbest gazeteci, Nedim Şener: Milliyet gazetesi muhabiri, Doğan Yurdakul: Odatv yazarı, Müyesser Yıldız: Odatv’de gazeteci, Sait Çakır: Odatv köşe yazarı, Coşkun Musluk: Odatv yazarı, Yalçın Küçük: Gazeteciyazar, Ali Buluş: DİHA Mersin muhabiri, Mehmet Karaaslan: DİHA Mersin muhabiri, Faysal Tunç: DİHA Şırnak muhabiri, Behdin Tunç: DİHA Şırnak muhabiri, Erdal Süsem: Eylül Hapishane Kültür Sanat dergisi editörü, Deniz Kılıç: Azadiya Welat Batman temsilcisi, Mustafa Gök: Ekmek ve Adalet dergisi Ankara Temsilcisi, Kenan Karavil: Radyo Dünya Yayın Yönetmeni, Nuri Yeşil: Press gazetesi Tunceli çalışanı, Bayram Parlak: Gündem gazetesi Mersin Temsilcisi, İhsan Sinmiş: Azadiya Welat gazetesi çalışanı, Dilek Keskin: Atılım gazetesi İstanbul muhabiri, Mehmet gündem çalışanı, Çağdaş Kaplan: DİHA muhabiri, Çağdaş Ulus: Vatan gazetesi muhabiri, Davut Uçar: Etik Ajans Müdürü, Dilek Demirel: DİHA muhabiri, Fatma Koçak: DİHA Yazıişleri Müdürü, Hüseyin Deniz: Evrensel gazetesi muhabiri, İsmail Yıldız: DİHA çalışanı, Kenan Kırkaya: DİHA Ankara Temsilcisi, Mazlum Özdemir: DİHA muhabiri, Mehmet Emin Yıldırım: Azadiya Welat Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, Nahide Ermiş: Özgür Halk Dergisi ve Demokratik Modernite Derg isi Yayın Kurulu üyesi, Nevin Erdemir: Özgür Gündem Gazetesi Editörü, Nilgün Yıldız: DİHA muhabiri, Nurettin Fırat: Özgür Gündem gazetesi yazarı, Oktay Candemir: DİHA çalışanı, Ömer Çelik: BirGün gazetesi ve DİHA muhabiri, Ömer Çiftçi: Demokratik Modernite Dergisi İmtiyaz Sahibi, Pervin Yerlikaya: DİHA muhabiri, Ramazan Pekgöz: DİHA Editörü, Sadık Topaloğlu: DİHA muhabiri, Safiye Torman: Demokratik Modernite dergisi, Selahattin Aslan: Demokratik Modernite dergisi, Semiha Alankuş: DİHA Editörü, Sibel Güler: Özgür Gündem gazetesi çalışanı, Yüksel Genç, Özgür Gündem gazetesi yazarı, Zeynep Kuray: BirGün gazetesi muhabiri, Ziya Çiçekçi: Özgür Gündem gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü, Zuhal Tekiner: DİHA İmtiyaz Sahibi. Mustafa Balbay. Ahmet Şık. Nedim Şener. Tuncay Özkan. Yeşiltepe: Devrimci Hareket dergisi çalışanı, Hakan Soytemiz: RED dergisi yazarı, Erdoğan Altan: DİHA Batman muhabiri, Rohat Emekçi: Gün Radyo spikeri, Murat İlhan: Azadiya Welat gazetesi Diyarbakır çalışanı, Ali Konar: Azadiya Welat gazetesi Elazığ temsilcisi, Hatice Duman: Atılım gazetesi sahibi ve Yazıişleri Müdürü, Dilşah Ercan: Azadiya Welat gazetesi Mersin çalışanı, Bedri Adanır: Aram Yayınları sahibi, Vedat Kurşun: Azadiya Welat gazetesi Yazıişleri Müdürü, Füsun Erdoğan: Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü, Sedat Şenoğlu: Atılım Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü, Bayram Namaz: Atılım gazetesi yazarı, Seyithan Akyüz: Azadiya Welat gazetesi Adana Temsilcisi, Hamdiye Çiftçi: DİHA muhabiri, Ozan Kılınç: Azadiya Welat Gazetesi Yazıişleri Müdürü, Baha Okar: Bilim ve Gelecek Dergisi editörü, Ali Çat: Azadiya Welat gazetesi çalışanı, Halit Güdenoğlu: Yürüyüş Dergisi Yazıişleri Müdürü, Kaan Ünsal: Yürüyüş dergisi muhabiri, Musa Kurt: Kamu Emekçileri Cephesi Dergisi Yazıişleri Müdürü, Cihan Gün: Yürüyüş dergisi muhabiri, Naciye Yavuz: Yürüyüş dergisi muhabiri, Sinan Aygül: DİHA muhabiri, Kadri Kaya: DİHA Diyarbakır Bölge Bürosu Temsilcisi, Ahmet Akyol: DİHA muhabir, Miktat Algül: Mezitli FM Genel Yayın Yönetmeni, Turhan Özlü: Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni, Aydın Yıldız: DİHA muhabiri, Kazım Şeker: Özgür Gündem Gazetesi Editörü, Tayyip Temel: Azadiya Welat Eski Genel Yayın Yönetmeni, Ragıp Zarakolu: Evrensel gazetesi köşe yazarı ve yayıncı, Songül Karatagna: Özgür Gündem gazetesi köşe yazarı, Cengiz Kapmaz: Özgür Gündem gazetesi köşe yazarı, Mehmet Güneş: Türkiye Gerçeği dergisi köşe yazarı, Abdullah Çetin: DİHA muhabiri, Ayşe Oyman: Özgür ‘Tanığı olabiliriz, sanığı değil’ Savunmasını yapan tutuksuz sanık Yurt Gazetesi Genel Yönetmeni gazeteci Merdan Yanardağ ise Ergenekon diye bir örgütün varlığına inanmadığını belirtti. Yanardağ, “Ergenekon operasyonlarıyla derin devletin tasfiye edildiği” iddiasının doğru olmadığını ifade ederek şunları kaydetti: “Bu topraklarda derin devletin ve iç savaş aygıtının adı Ergenekon değil, kontrgerilladır. Kontrgerilla ve onun darbelerine karşı mücadelenin onuru da sosyalistlere aittir. Biz kontrgerillanın ancak tanığı olabiliriz, sanığı değil.” Yanardağ, WikiLeaks belgelerindeki “Emniyet yetkililerinin Ergenekon konusunda ABD Büyükelçiliği’ne brifing verdiği” iddiasını gündeme getirerek “Toplantıya katılan Emniyet Dış İlişkiler Araştırma Dairesi Başkanı Ufuk Ersoy Yavuz’un tanık olarak dinlenmesini, ABD’den ne istenmiş sorulmasını talep ediyorum” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle