23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2012 PAZARTESİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr 10 EKONOMİ İnternet gençlerin yaşamlarının en büyük parçasını oluşturuyor. Gençler her şekilde, her yerden internete bağlanıyor Her an internetteyiz iDergilik yayında Tablet dergi grubu iDergi’nin sportif üyesi yayın hayatına başladı. Sporun birçok branşından güncel haberlerin yanı sıra özel röportajlar ve farklı bakış açısıyla ele alınan konuların işlendiği iDergiSpor her geçen gün ilginin arttığı tablet dergi sektörüne ilk adımını attı. ipad’lerde görüntülenen iDergiSpor’u kullanıcılar Appstore’da ‘idergilik’ uygulamasından ücretsiz indirerek futbol başta olmak üzere, basketbol, voleybol, atletizm, tenis, golf gibi birçok branşı okuyabilecek. ? Sosyal medyayı artık her yaştan insan kullanıyor. Türkiye’de internet kullananların yüzde 71’i her gün internete giriyor. En önemli motivasyon ise ‘eğlenmek’. Kürtler Bahane, Tepişme Şahane… MİT’e yan bakan savcıların, polis şeflerinin kızağa alınmasının ardından şimdi nefeslerimizi tutup Meclis’e odaklanacağız. Bakalım, MİT elemanlarının sorgulanmasını Başbakan’ın iznine bağlayan yasa önerisinde tavır ne olacak? AKP grubu, hiç firesiz yasaya destek olacak mı? Grupta çatlak oluşursa, “filler tepişmesi” kızışacak demektir. Cemaat kanadı, daha şimdiden savcılara ve polis şeflerine dokunmaya fena bozulmuş görünüyor... 12 Şubat Pazar tarihli Zaman’a bir göz atın, görürsünüz. MİT’çiler sorgulansa meğer ne sorular sorulacakmış... Görevden alınan savcıların haklılıklarını tarih hep yazmış... Bu kan yerde kalmaz, bizden söylemesi... Yakın zamana kadar AKP şakşakçısı iken RTE’nin kışkışlamasıyla ortada kalan medyadaki “yetmez ama evet” takımı, bu kapışmayı fırsat bilip tekrar RTE’ye kuyruk sallamaya, şirin görünmeye başladı. Çatışmanın adını hemen, “Kürt meselesinde farklı tavır” koydular. Güya, cemaatçiler, Kürt meselesinde şahindiler, operasyonu dayatıyorlardı. “Kutsal İttifak”ın RTE kanadı ise (MİT ile birlikte) müzakereci, barışçı kanattı. MİT’in Oslo görüşmelerinin üstüne gitmek haksızlıktı. Bu sorun ancak ve ancak müzakere ile çözülebilirdi. Bir anda, konu Kürt meselesi ve çatışmanın çerçevesi de “yöntem”de anlaşamamak olarak çizildi. Böyle bir durumda ne yapmak gerekirdi? Tabii ki müzakereci tarafın yanında saf tutmak... Bu cenahın en ateşlisi Cengiz Çandar’ın yazdıkları şapkanızı uçurur. “Bu, esas olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik bir ‘yargı darbesi’ girişimidir. Bu. bir ‘sivil darbe girişimi’dir. Tıpkı, Ergenekon davasının konusu olan ‘askeri darbe girişimleri’ gibi siyasal iktidarı hedef almıştır” diyen Çandar’a göre darbeye niyetlenenler de cemaatin sahiplendiği bürokratlar... Ama o, onları cemaatin adamları olarak görmüyor. Onların yaptığı, “geleneksel ‘bürokratik devletçi yapı’nın siyasal iktidara başkaldırısı ve meydan okumasıdır.” …Ha gayret... Yeniden yer açarsınız RTE’nin koltuğunun altında kendinize... ??? Zirvedeki tepişmenin Kürt sorunu ile ilgisi olmadığı çok açık. 2011 ortalarından bu yana koalisyonun iki kanadı da; cemaatçiler de, RTE tarafı da Kürt siyasi hareketine karşı şiddeti seçtiklerini, davul zurna ile ilan ettiler ve o tarihten bu yana bir politik kıyımı sürdürüyorlar. Bu konuda henüz bir politika değişikliği iki tarafta da yok. Ama Kürtler, çatışan taraflar için “Bahane” oluşturuyor. Her birinin çekmecesinde diğeri için kullanacağı kırmızı dosyalar var. Cemaatin dosyalarından biri anlaşıldı: Ele geçirilemeyen MİT’i, PKK ile yapılan Oslo müzakereleri üstünden vurmak. Hatta, itaat etmez ise RTE’yi de aynı dosya ile vurmak. Cemaatin, MİT ekibini, içine sindiremediği ve kendi yolunda ayak bağı gördüğü açık. Sadece cemaatin değil, dış odakların ABD’nin, İsrail’in belli mihraklarının da MİT’te kırılmaya uğrayan politikalarından dolayı şikâyetleri olduğu muhtemel. MİT’in de hasımlar karşısında boş durduğu sanılmasın. Peki ne olacak? Bu çatışma yatışmaz, sürer. RTE’nin 2014’e dönük Çankaya ve Başbakanlık koltuklarını birlikte elinde tutma planını cemaat hazmedebilmiş değil. Çekmecedeki yeni oyun planlarını görmemiz için çok zaman geçmeyecektir. Burada önemli olan soru şu: Filler tepişirken çimenlere ne olacaktır? Bu kadar parsellenmiş bir emniyet, yargı, MİT ile yurttaş kendini nasıl güvende hissedecektir? Yabancıların gözünde, Türkiye’deki politik istikrar görüntüsünün bir yalan olduğu da ortaya çıkmış bulunuyor. Bu filler tepişmesi ortamının, ürkek sermayeyi nasıl tedirgin edip ne tür hasarlara yol açacağından söz etmiyorum bile… Toz duman içindeki gündemde öne çıkmasa da konuşulan bir konu da 24 Kasım 2008 tarihli ABD kriptosu. Bir WikiLeaks belgesi olarak kaç zamandır ortalıkta olan bu belgede, polisin ABD elçiliğine brifing verdiği ve bu polis brifinginde Baykal’ın rüşvet aldığı, Büyükanıt’ın kızının özel fotoğaflarının polisin elinde olduğu gibi iddialar var. Bu belgeye, tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan ile Barış Tekoğlu, “Sızıntı” adlı kitaplarında yer verdiler. Aydınlık ve Yurt gazetesi, belgeyi haberleştirdiler. Gelin görün ki 24 Kasım 2008 tarihli polis brifingi kriptosu, “Sızıntı” kitabından önce Taraf’ta 19 Mart 2011 günü yayımlandı. Ama Taraf, polisi korurcasına Yaşar Büyükanıt’la ilgili bölümü sayfalarına taşımadı. Emniyet de, Taraf’a ilişmedi. Ancak brifingde yer alan Büyükanıt’ın kızının fotoğraflarının ABD’lilere gösterildiği bilgisi, “Sızıntı” kitabında yayımlanınca Emniyet, bu brifingi yalanlamaya yeltendi. Aynı belge, Cumhuriyet’te de kullanıldı. Ama birinci sayfadan, manşetten değil. Işık Kansu 26 Eylül 2011 tarihli gazetede, 13. sayfadaki köşesinde, belgenin Anayasa Mahkemesi ile ilgili kısmına yer verdi. Belgenin tamamı birinci sayfadan verilip takipçisi olunamaz mıydı? Başkaları, hem de aylar sonra, aynı belgeyi ısıtıp toz kaldırmayı biliyor işte... Ya Baykal? Bu belge 10 ay önce Taraf’ta yayımlanırken neden suskun kaldı da ancak bu hafta yargıya gitti? Baykal’ın avukatı Muzaffer Yılmaz, iki sayfalık suç duyurusu dilekçesini Başsavcılığa 9 Şubat 2012’de verebildi. (*) 24 Kasım 2008 tarihli kriptonun tamamını şu linkten okuyabilirsiniz: wikileaks.org/cable/2008/11/08ANKARA2041.html U Canon daha net çekecek Canon iki yeni fotoğraf makinesi modeli IXUS 500 HS ve IXUS 125 HS’yi tüketicilerin beğenisine sundu. Modeller, gece karanlığında kaliteli sabit görüntülerin ve HD filmlerin çekilmesine olanak tanıyor. Canon’un geliştirilmiş yeni lensinin kullanıldığı türünün en ince fotoğraf makinesi olan 1, 19.2 mm gövdeli IXUS 500 HS ile etkileyici 12x optik zum yapılabiliyor. Kırmızı, mavi, siyah ve gümüş olmak üzere dört farklı renk seçeneği mevcut olan IXUS 500 HS metalik bir görünüme sahip. luslararası araştırma şirketi TNS’nin, 60 ülkede 72 bin kişi ile gerçekleştirdiği “Digital Life” araştırmasına göre çalışmaya katılan 60 ülkeyle kıyaslandığında, Türkiye internet penetrasyonunu ortalama yüzde 44 düzeyine çıkardı. Buna karşın dijital büyüme indeksi yüksek olan belli başlı güneybatı Asya ve eski Sovyet ülkelerini takiben 10. sırada yer alıyor. Türkiye’de internet kullananların yüzde 71’i her gün internete giriyor. En önemli motivasyon ise “eğlenmek”. 60 ülkede 72 bin kişi ile gerçekleştirilen araştırmaya göre 60 ülkede aylık yaklaşık 2 milyar kişi interneti kullanıyor. Türk halkının yüzde 22’si cep telefonundan internete giriyor. Cep telefonundan internete en çok girilen saatlerin, işe giderken ya da eve dönüşte, yani trafikte geçirilen zamanlar ya da gece yatarken, uykuya dalmadan önceki dakikalar olduğu göze çarpıyor. Türk halkının çoğunluğu gece yatmadan önce son birkez acaba Facebook’ta ya da Twitter’da neler oluyor diye bakıyor. Araştırmada öne çıkan tespitler şunlar: ? Özellikle internet gençlerin yaşamlarının en büyük parçasını oluşturuyor. Gençler her şekilde, her yerden özellikle de cep telefonundan internete bağlanıyor. İnterneti sosyalleşmek, alışveriş yapmak, bloglarda yer almak; başka bir deyişle çok çeşitli amaçlar ile kullanıyorlar ve hep internetteler. ? Geçen yıl sosyal paylaşım sitelerinde 191 olarak gerçekleşen ortalama arkadaş sayımız bu sene 219’a yükseldi ve dijital dünyada 8. sıradayız. ? Türk halkı Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerine sıklıkla giriyor. İnternet kullanıcılarının yüzde 36’sı her gün sosyal paylaşım sitelerinde geziniyor. Aynı zamanda sosyal mec ralarda markalar ile arkadaşlık yapmayı da seviyoruz. Yine sosyal mecralarda dünya ortalamasına göre yüksek düzeyde marka arkadaşlığı kuruyoruz. ? Türkiye’de internet kullanıcıları arasında her 10 kişiden 9’u markalar hakkında internet üzerinden araştırma yapıyor. Bu rakam dünya ortalamasının çok üzerinde. Televizyon izlerken de elinde telefon olanların sayısı dünya ortalamasının üzerinde. Mobee’den yeni tablet Mobee, çoklu çekirdekli işlemciye sahip tabletini kullanıcılara sundu. Mobee Nett 7’inç S1200, ultraince tasarımıyla da kullanım kolaylığı sağlıyor. Tablet KDV dahil 399 TL’ye satılacak. Android 2.3.4 sürümünü kullanan Mobee Nett 7” S1200, çok sayıda uygulama üretimde yüklenmiş olarak kullanıcıya ulaşıyor. Skype, Tank Recon 3D, Angry Birds Season, ofis programlarını kullanmayı sağlayan Documents to Go, PDF okuyucu, Media Player, Facebook, Twitter, Advanced Task Killer’i, Uygulama Market’ten indirmek de mümkün. TTNET Vadi’de icat çıkaracak Yoldaki hava ‘cep’e gelecek Meteoroloji Genel Müdürlüğü, hava tahmini sisTTNET, fikir sahibi girişimcilerle yatırımcıları teminin cep telefonunda da kullaTTNET çatısı altında buluşturmak için, ‘Fikrinizin Yanında TTNET Var’ sloganıyla nılabilmesi için çalışma başlattı. ‘TTNET Teknoloji Vadisi’ projesini Sistem sayesinde, yola çıkan vahayata geçiriyor. TTNET Teknoloji Va tandaşlar, güzergâhlarındaki hava tahminlerini, saatlik olarak öğredisi projesi; sektörde yeni ürün ve servisnebilecek. Meteoroloji’de 2007’de lerin sunulmasına olanak sağlamanın yabaşlayan Karayolları Tahmin Sisnı sıra her sektörden iş fikirlerini değertemi’nin cep telefonlarında kullendirmeyi amaçlıyor. İş fikrine sahip girilanılabilmesi için çalışma başşimciler ve yatırımcılar, TTNET tarafından latıldı. Sistemde, yolculuk www.ttnetteknolojivadisi.com.tr sitesinde bubaşlangıç günü, başlangıç luşturulacak. İş fikri olanların Girişimciler bölüsaati, nereden nereye gimünden kayıt olarak sisteme sunduğu fikirler, TTNET’in dileceği ve tahmini gidiş süreleri de yer ekiplerince ön değerlendirmeye alınacak. alıyor. 9.5 saniyede açılıyor Lenovo’nun bilgisayarları ‘RapidBoot’ teknolojisi sayesinde 9.5 saniyede açılıyor. Lenovo’nun Microsoft işbirliği ile geliştirdiği Windows 7 Lenovo Enhanced Experience 2.0teknolojisi ‘RapidBoot’ özelliği ile bilgisayarların açma ve kapama sürelerini 10 saniyenin altına indiriyor. Şirket Facebook üzerinden ‘9.5 saniyede Göster Kendini’ yarışması da başlattı. İran üzerindeki savaş bulutları Suriye üzerine doğru kayarken “Neocon”ların ABD’nin “alın yazısına”, küresel liderliğinin kaçınılmazlığına ilişkin savlarına, yalnızca Cumhuriyetçi Parti adayları arasında değil Obama’nın söyleminde de bir geri dönüş başladı. Geçen hafta, ABD Başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti aday adaylarından yarışı, önde götüren Matt Romney’nin 22 dış politika danışmanından 15’inin Bush dönemi “Neocon”larından, Project For New American Century ekibinden geldiğini, İran’a, Suriye’ye yönelik askeri müdahale, “rejim değişikliği” yanlısı uzmanlardan oluştuğunu aktarmıştım. Geçen hafta Financial Times ve New York Times’ta yayımlanan yorumlar, beni ABD dış politika çevrelerinde 10 Ocak’tan bu yana bu alanda sürmekte olan, çok önemli sonuçlar yaratmaya aday bir tartışmaya götürdü. Tartışma, Romney’nin ‘Neocon’ danışmanlarının en etkililerinden Robert Kagan’ın The New Republic dergisinde 10 Ocak’ta yayımlanan “The Myth of American Decline” başlıklı denemesiyle başlamış; Obama’nın 24 Ocak’taki “Birliğin Durumu” konuşmasından sonra alevlenmiş. Çünkü, bir zamanlar Irak savaşına karşı çıkmış olmayı bir madalya gibi taşıyan Obama, bu konuşmasında, Irak savaşının en büyük savunucularından Kagan’ın makalesine tam on dakika ayırmış. Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon’un PBS’de Charlie Rose’a söylediğine göre, Obama Kagan’ın makalesini dikkatle okumuş, çok sevmiş. ‘Neocon’ların dönüşü Donilon’a göre bu “entelektüel açıdan çok içerikli” bir makaleymiş. Obama da bu makaleden esinlenerek şöyle konuşmuş: “ABD’nin liderliğinin yeniden canlanması, nükleer maddelerin güvenliğini sağlamak için kurduğumuz koalisyonlardan, açlığa, hastalıklara karşı liderlik ettiğimiz mücadelelerden, düşmanlarımıza vurduğumuz darbelerden, sunduğumuz ahlaki örneğin kalıcı gücünden, dünya çapında hissedilebilir. Amerika geri gelmiştir! Kim size bunun aksini söylüyorsa, kim Amerika geriliyor ya da etkisi sönüyor diyorsa, ne dediğini bilmiyor demektir”. Böylece, Obama, Mitt Romney’nin “Obama ABD’nin gerilediğine inanıyor” eleştirisine de Romney’nin özel danışmanının savlarından hareketle cevap vermiş oluyor. Ama, bu arada da daha önceki, çizgisini de terk ederek “imparatorluk projesi”nin varsayımlarını benimsemeye başlıyor. Kagan, söz konusu makalesinde, ABD geriliyor savının aslında bir efsane (myth) oluğunu iddia ediyor, dayanaklarını çürütmeye çabalıyor. Bu amaçla örneğin ABD’nin dünya ekonomisi içindeki payının 1960’ların sonundan bu yana değişmediğini savunabiliyor. ABD’nin Irak’tan çıkarken geride bıraktığı yönetimi İran’a yaptırım uygulamaya ikna edememesi, Afganistan’ın geleceğine ilişkin tartışmaların, “yönetimi Taliban’a hangi koşullarda devredeceğiz” e kadar gelmiş, Rusya ve Çin’in daha yeni Güvenlik Konseyi’ndeki vetolarıyla kanıtladıkları, “çok kutuplu” dünyanın fiilen başlamış olması gerçeğini görmezden İmparatorluk Fantezileri, Yeniden… geliyor. Diyor ki “aslında ABD gerilemiyor. Bu gerilemeyi siyasiler arzuluyor”. Bu “içerikli” makale, ABD’nin rakipsiz gücü fantezisini, ekonomik verilere de, onları bu yönde konuşturmak için gereken işkenceyi de yaparak yeniden üretme telaşı içinde Financial Times’tan Edward Luce’un yakaladığı gibi saçmalamaya başladığının ayırdına da varamıyor. Luce “eğer ABD gerçekten gerilemiyorsa, bu tartışmanın anlamı ne? Yok bazı siyasiler ABD’yi geriletmek istiyorlarsa bunlar kimler” diye soruyor. İmparatorluk tasarımı 2.0 National Review ve National Interest gibi yüksek oktavlı muhafazakâr yayınların yorumcularının da (örneğin, V.D. Hanson, R.W. Merry) katıldığı bu tartışma, akademik kaygılardan kaygılanmıyor; pratikte yaşamsal sonuçlar üretmeye aday. Örneğin, ABD savunma çevreleri, yükselen güçlerin, “çok kutuplu” (multipolar) ya da “kutuplar arası” (interpolar) veya “kutupsuz” (nonpolar) dünyasında, gerileyen bir ABD hegemonyası ortamında yaşadıklarını düşünürlerse, ABD etkinliğini korumaya devam etmenin yollarını arayacak, “güç transferi” ya da Brzezinski’nin önerdiği, “Geniş Batı”yı (ABD, Avrupa’nın lideri ülkeler, Rusya ve Türkiye) yeniden inşa etme projeleri üzerinde yoğunlaşacak, diplomasiye, çok yönlü ittifaklara, ekonomik, kültürel liderliğe önem verecekler. Yok, “ABD aslında gerilemiyor” saptamasında ısrar ederlerse, Bush döneminde olduğu gibi, ABD’nin tek rakipsiz üstünlüğüne, asker, gücüne dayalı bir “imparatorluk projesi” peşinde koşacaklar. Bu yüzdeni Kagan, ABD’nin aslında gerilemediğini ileri sürerken, aynı anda (!?) küresel konumunu korumak için, güç kullanmaya, dayatmacı bir liderliğe daha çok dayanan bir dış politika öneriyor. Askeri harcamalarda herhangi bir kısıntı yapılmasına, Irak ve Afganistan’dan çekilmeye karşı çıkıyor. Kagan’ın özel danışmanlığını yaptığı başkan adayı Mitt Romney de, Rumsfeld’i anımsatan bir söylemle, “Ben öyle güçlü bir ordu istiyorum ki kimse onun karşısında durmaya cesaret edemesin” diyor ve ekliyor: “Bunun için gereken tüm harcamaları yapacağım.” Romney’ye göre “Amerika, olağanüstü ve özel bir alınyazısı olan bir ülke”. Bu olağanüstülük ve alın yazısı da tüm dünyaya liderlik etmeye karşılık geliyor. Kagan’ın, danışmanlığı Romney’yle sınırlı değil. Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Donilon da Kagan’ı sık sık tartışma toplantılarına çağırıyormuş. Kagan’ın karısı Victoria Nuland da geçen yazdan bu yana Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın sözcülüğünü yapıyormuş. Bu tartışmalar, bildik ‘Neocon’, Project For The New American Century savlarının, “imparatorluk projesinin” ABD üst yönetiminde yeniden alıcı bulmaya başladığını gösteriyor. Belli ki bu savların realiteyle bir ilgisini kurmak bu tipler için önemli değil. Bunlar, 2004’te Bush’un danışmanlarından Karl Rove’un Donald Suskind’e dediği gibi “Biz imparatorluğuz, kendi realitemizi kendimiz yaparız” fantezisinin peşinden gidiyorlar. Yeter ki ellerinde herkesi yıldıracak büyüklükte bir yıkım makinesi olsun. Buradan çok uzun bir sıçrama yaparak Türkiye’de yaşanmakta olan “garip olaylara”, ‘Siyasal İslam’ın bünyesinde başladığı ileri sürülen “iktidar savaşları”na gelirsem, taraflarla gözlemcilere bir uyarıda bulunmak isterim. Eğer, Kagan çizgisi egemen olursa, ABD dış politikasında İsrail’in etkisi artar; bölgede ulusal, yerel çıkarlara dayalı liderlik hesapları yapanlar, “ulusalcıların”, radikal İslamın yanına, yeni “şüpheli şahıslar” olarak yazılırlar. “Ulusalcılara” ve radikal (İslamcı ya da seküler) eğilimlere karşı ABD çizgisine, İsrail’in duyarlılıklarına sadık olduklarını kanıtlayanlar, “İmparator” adına yönetmeye layık bulunur, aldıkları destekle rakiplerini tasfiye ederler. Bugün “her şeye kadir” olduklarına inanalar, yarın kendilerini “kaybolan aracı” konumunda bulabilirler. Bu imparatorluk projesi de bir önceki gibi iflas etmeden önce kimi ülkeleri yıkarken... Baykal, Büyükanıt kriptosu C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle