18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 TEMMUZ 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 Devrimin kültür sorumluluğunu yansıtan mimari özen tüm ayrıntılarıyla belgelendi Cumhuriyetin mirası... 1 2 imarlar Odası’nın merkez ve şubeleriyle yoğunlaştığı çalışmalar arasında “Cumhuriyet Dönemi Mimarlık Mirası”mızın ülke düzeyinde belgelenmesi ve yaşatılmasına yönelik çabalar da var. Cumhuriyetin sadece siyasal ve sosyal alanda değil, kültür alanında da kolları sıvadığını ve özellikle mimaride “kimlikli çağdaşlık” ilkesine gösterdiği özeni belgeleyen bu çalışmalar, 3 yıl önceki sempozyumun da konusuydu. 2627 Şubat 2009’da Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki sempozyumun gerekçesi ise çağrı metninde şöyle özetlenmişti: “Mimarlar Odası, Cumhuriyet’in mimari mirasının korunma ve değerlendirilme olanaklarını araştırmak ve yapıcı öneriler geliştirmek üzere ‘Cumhuriyetin Mimarlık Mirası’ konulu bir sempozyum ve sergi düzenliyor. Etkinliğin önemli bir bölümü Mimarlar Odası şubelerinin bulunduğu yerlerdeki örnekler üzerine kur M 3 1 lk vakıf apartmanları... Bugünle kıyaslayın... 2 Amasya’ya Cumhuriyet armağanı... Valilik binası... 3 Cumhuriyetin sivil mimarlığı... Ulusal Değerler Bağlamında, İdeoloji ve Koruma Bağlamında, Cumhuriyet Mimarlığının Tasarımcıları Bağlamında, Yapı Türleri ve Yapım Teknikleri Bağlamında Cumhuriyetin Mimari Mirasının Karşı Karşıya Bulunduğu Sorunlar”, “Yasal, Parasal ve Yönetsel Sorunlar”, “Planlama Sorunları”, “Uygulama Sorunları”, “Cumhuriyetin Mirasının Korunması ve Değerlendirilmesi”, “İlkeler ve Yöntemler, Araçlar”, “Cumhuriyetin Mimari Mirasının Değerlendirilmesi” gibi konularda derinlemesine bilgilenme ve düşünce geliştirme olanağı buldular. Ayrıca sempozyum kapsamında düzenlenen “Yitirdiğimiz Miras” konulu poster sergisi de yurt düzeyindeki durumu belgeleyerek tartışmalara ışık tuttu... Sizin Kanınız Ne Renk?.. Önceki günkü birçok gazetede “Dayakçı erkeğe elektronik kelepçe” başlığı dikkati çekiyordu... Ardından yeni kabinenin tek kadın bakanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in açıklamaları yer alıyordu. Biraz geriye dönerek birkaç düşüncemi paylaşmak istiyorum... “Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı”nın kaldırılıp adının değiştirilip, yerine “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” denilmesi, bir zihniyeti, bu hükümetin zihniyetini ortaya koyduğu için ben hâlâ çok rahatsızım. “Kadın” sözcüğünden bile bu denli korkulması ya da kaçınılması benim anlayabileceğim şey değil. Bu isim değişikliği bile AKP zihniyetinin kadını bir birey olarak değil sadece ve sadece aile içindeki konumuyla (anne ya da ev kadını) değerlendirdiğini vurguluyor... Bunu dedikten sonra, bu bakanlığa Fatma Şahin’in getirilmesini olumlu bulduğumu belirtmeliyim. Bugüne dek kadın örgütleri bu görevi üstlenenleri sıfırdan başlayarak eğitmek durumunda kalmışlardı. Bu kez öyle değil. Kadın konularında düşünen, araştıran, bilgili ve deneyimli bir insan var karşımızda. Son yıllarda kadına yönelik şiddet öylesine tırmandı ve korkunç boyutlara ulaştı ki, sonunda (8 yıl sonra) devletin başı bile nihayet (!) bu konuda bir şey söylemek gereğini duydu ve “araştırın, inceleyin” talimatı verdi. Kadınlar Korosu’nun “Üsküdar’da Sabah Oldu” şarkısını söylediklerini duyar gibiyim... Fatma Şahin, Meclis açılır açılmaz, “Ailenin korunmasına dair” (dikkat: Kadının korunmasına dair değil) hazırlanan yeni yasa tasarısının ele alınıp yasalaşacağını belirtiyor. Hazırlanan yeni tasada benim dikkatimi çeken, kadına yönelik şiddetin nedenlerinden çok, şiddet olayından sonraki sonuç, cezalandırma üzerinde durulması... Şiddet olayı bütüncül olarak ele alınmadıkça, nedenleri ortadan kaldırılmadıkça fazla ilerleme sağlanamaz. Kadına yönelik şiddette, cezalandırma elbet caydırıcı bir öğe olarak önemli, ancak cezalandırma kadar koruma, korumaya ilişkin altyapı oluşturmaya gerek var. Bunlar için çooook çok geç kalındı! Önce devlet, sonra AKP hükümeti bugüne dek bu konuda parmağını oynatmadı. Altına imza attıkları uluslararası sözleşmeleri yok saydı. Şimdi bence elektronik kelepçe imalatçılarını ya da ihracatçılarını zengin edeceğimize, bir an önce kadın kuruluşlarını da tasarıyı tartışmaya dahil ederek bir seferberlik ilan edilmeli... gulanıyor. Şubeler, bir olumlu, bir de olumsuz yapı örneği içerecek şekilde 2 poster hazırlayacaklar. Mimarlar Odası Kültürel Miras Komitesi tarafından değerlendirilerek seçilecek ve olumsuz örnekleri içerecek 5 poster ilk gün, olumlu örnekleri içerecek 5 poster ise ikinci gün bildiri olarak sunulacak, diğer katılımlar ise poster sunuşu olarak sergilenecek. Bu örnekler hem kültürel mirasımıza ilişkin bir arşivin başlangıcı olacak, hem de bu mirasın güncel durumunun tartışılmasına olanak sağlayacak.” Cumhuriyet ve sanat tarihimiz açısından önem taşıyan bu buluşmaya katılanlar, iki gün boyunca “Cumhuriyete Genel Bakış”, “Cumhuriyet Mimarlığı Üzerine Değerlendirmeler”, “Cumhuriyetin Mimari Mirasını Koruma Nedenleri”, “Evrensel ve Söz uçar, yazı kalır Bütün bu konular ve irdeleyen uzmanların konuşmaları o denli heyecan vericiydi ki hemen tüm katılımcıların ortak dilekleri şöyleydi: “Sempozyum, hazırlık sürecinden sunuş ve tartışmalara kadar, hatta posterleri de içerecek şekilde mutlaka kitaplaşmalı. Yurdun dört bir yanında Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki ‘mimari özen’i belgeleyen yapıların kültür mirası olarak korumaya alınmalarına öncülük etmeli. Bundan sonra da aynı yapıların birer ‘devrim mirası’ olarak yaşatılmaları bilincinin güçlenmesine katkıda bulunmalı.” İşte bu dilekle Mimarlar Odası’nın en onurlu çalışmaları arasında yer alacak “Cumhuriyetin Mimarlık Mirası” kitabı artık elimizde... Emre Madran ve Ali Haydar Alptekin’in yayına hazırladıkları kitabın ilk baskısı Nilgün Kara Babacan’ın başarılı tasarımıyla Haziran 2011’de mimarlık ve kültür dünyamıza armağan edildi. Ferhat Babacan’ın uygulaması ve MiKa Matbaacılığın özenli çalışmasıyla da konusunda en nitelikli bir belgesel gerçekleşti. Sempozyumun ve kitabın emektarlarından Emre Madran ve Ali Haydar Alptekin, Cumhuriyet mirasımızın neden “yeterince” korunmadığı konusunda diyorlar ki; “İlgisizlikten tahrip olan mimari mirasımızın en kolay ve kaygısızca yok edilen bölümü Cumhuriyet dönemi yapılarıdır. Nedenleri arasında koruma mevzuatımızdaki eksikliklerin yanı sıra, aynı yapıların korunacak değere sahip olmadığı; yakın geçmişte inşa edilmeleri; üst düzeyde mimari, sanat ve estetik değerler içermedikleri; her yerde ve çok sayıda bulundukları gibi savların etkisi vardır. Bunların hiçbirinin geçerli olmadığı mimarlarca bilinse de korumadan sorumlu kadrolar aynı bilinçte değillerdir. Bu nedenle 2009 sempozyumu ve bu kitap, en önemli kültürel mirasımızın farkına varılarak yaşatılmasına önemli katkıda bulunmaktadır.” Dönemin Oda Genel Başkanı Bülend Tuna da şunu ekliyor: “Mimarlar Odası, Cumhuriyet dönemine ait tüm yapıların koruma kurullarınca tescil edilerek değerlendirilmelerini savunuyor.” Nitekim sempozyuma katılanlar arasındaki Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen’in de benzer gözlemleriyle Cumhuriyetin mimarlık mirasına sahiplenmek gerektiğini belirtmeleri, yüreklere su serpen vurgulamalar arasında... Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu kitaptan edinerek özellikle Koruma Bölge Kurullarındaki üyeleri ve uzmanları “dikkate almaları” dileğiyle iletmesini bekliyoruz. OPERA FEST VAL ROSSINI’N N ESER YLE SON BULUYOR stanbul’da bir talyan kızı let Opera ve Kültür Servisi Dev tarafından lüğü Balesi Genel Müdür rarası İstanbul enen 2. Ulusla düzenl ezayir’de Bir İtalOpera Festivali, “C la sona eriyor. ay yan Kızı” adlı oper ra” sloganıyla kese Ope Bu yıl “Her valin son eseri, hayata geçirilen festi Sütlüce Haliç da bu akşam saat 20.30’ sahnelenecek. Kongre Merkezi’nde stecisi Gioaccbe Ünlü İtalyan opera ezayir’de bir i’nin “C hino Rossin ı, Karlsruhe İtalyan Kızı” operas aş yorumuyçağd Devlet Operası’nın buluşacak. la sanatseverlerle l’u opera sahneÜç haftadır İstanbu lde, son eserle va sine dönüştüren festi ^ânda sekiz opetı farklı mek birlikte al temsil ve Elina ra prodüksiyonu, 18 gerçekleştirildi. eri Garanca gala kons iz hiç anneannenize kan aradınız mı? Birkaç gün önce “Medyatava”da okuduğum bir haber kanımı dondurdu. Yazar, gazeteci Ece Temelkuran, ameliyat olan anneannesi için internet ortamından yararlanarak kan arıyordu... Siz hiçbir yakınınız için kan aradınız mı? Korkunçtur. Kimi zaman hiç yanıt gelmez... Kimi zaman bulundu denir bulunmaz... Tamam ben gelip kan veririm diyen gelmez... Kimi zaman aranan o kan bulunamaz... Ve siz bir değil binlerce kez ölürsünüz o süreçte. Kanınız donar, kanınız çekilir... Ece’ye gelen yanıtlar arasında “Kürtler versin, beter ol...” diyen de vardı, “Sana kanı Ermeniler versin” diyen de... Dostlar, düşmanlar, insanlar, bu ülkenin insanları... Ne oldu size... Ne oldu bize... İnsanlığımızı nasıl, hangi dişliler arasında böylesine un ufak edip parçaladık, yok ettik... Sahi sizin, bizim, Kürt’ün, Türk’ün, Ermeninin, Yahudinin, Müslümanın kanı ne renk... Merak etmeyin, Ece’nin anneannesine gerekli kan bulundu. (Acil şifalar diliyorum) Kürt’ten mi, Ermeni’den mi, Sünniden mi, yoksa Aleviden mi inanın bilmiyorum ama rengi kırmızıydı. S DEVLET T YATROLARI, KURULUŞUNDAN BU YANA ‘TÜZÜK’ BEKL YOR Tüzük yoksa özerklik de yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür SanatSen) Genel Başkanı Yavuz Demirkaya, yıllardır “kördüğüm haline gelen” Devlet Tiyatroları (DT) tüzüğünün bir an önce çıkarılması gerektiğini belirterek, “DT Genel Müdürlüğü, kuruluş yasasında yer alan özel yasası, tüzüğü ve ilgili yönetmeliklerini çıkarmayarak, özerk idari yapısının bakanlığın idari vesayeti altına girmesine neden olmaktadır” dedi. DT kuruluşundan bu yana, çalışanların haklarının belirlendiği bir tüzüğe sahip değil. Çeşitli sivil toplum kuruluşları bu konuda kerelerce tüzük çalışmaları gerçekleştirmiş ve bu çalışmalar Kültür ve Turizm Bakanlığı’na da sunulmuştu. Sorun en son DT’nin 2008 yılı koordinasyon toplantısında genel müdürlüğe iletilmiş, geçen yıl 24 Mart’ta hazırlanan taslak da genel müdürlüğe ulaştırılmıştı. Ancak genel müdürlükten olumlu bir yanıt alınamadı. Kültür SanatSen Genel Başkanı Demirkaya, dün Mülkiyeliler Birliği’nin bahçesinde gerçekleştirilen basın toplantısında konuya açıklık getirerek “Genel Müdürlük, aradan 9 ay geçtikten sonra sendikamız ve meslek kuruluşlarını toplantıya davet etmiş, bazı maddeler üzerinde kuşku ve kaygıları olduğunu dile getirmiş, bu maddelerin hangileri olduğunu, kaygı ve kuşkularının nedenlerini 20 gün içinde aktaracağını bildirmişti. Ardından Genel Müdürlük, yaklaşık 3 ay sonra sendikamıza eposta yoluyla tüzük taslağıyla ilgisi olmayan, İş Kanunu hükümlerine göre istihdam edilen ‘Hizmet Sözleşmesi’ akdi esasları uyarınca hazırladıkları bir taslak gönderdi. Bakanlar Kurulu kararı uyarınca hazırlanan bu taslak, yetkili sendika ve meslek kuruluşlarıyla bir arada çalışma sözünü geri çekme yönünde bir gösterge olduğu gibi, DT Genel Müdürlüğü’nde sanat ve sahne uygulatıcıları pozisyonunda çalışan personelin kazanılmış haklarının ihlali konusunda da bir çözüm getirmemiştir” dedi. Bu tüzük taslağının kabul edilemeyeceğini DT’ye bir yazıyla bildirdikleri halde yanıt alamadıklarına dikkat çeken Demirkaya, DT tüzüğünün ivedilikle çıkarılması gerektiğini kaydetti. Aborijin aktör öldü Kültür Servisi “The Australia” ve “Rabbit Proof Fence” gibi filmlerde rol alan Avustralya’nın en tanınmış aborijin kökenli aktörü David Ngoombujarra yaşamını yitirdi. Pazar günü bir parkta bulunan 44 yaşındaki aktörün, Avustralya’nın batı kıyıları yakınındaki Fremantle Hastanesi’nde öldüğü açıklandı. Ölüm nedeni konusunda herhangi bir bulguya rastlamayan polis, ölümün şüpheli olmadığını belirtti. Kanguru avcısını canlandırdığı filmi “Rabbit Proof Fence”, Avustralya Film Enstitüsü tarafından yılın en iyi filmi seçilmişti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle