19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 MAYIS 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) raporunda, 2010’da bir önceki yıla oranla bütçe açığında olumlu bir performans görülse de yapısal bütçe dengesinde 2006’dan itibaren bozulma yaşandığı belirtilerek “Mali duruş, olumsuz bir tablo sergilemektedir” denildi. TEPAV İstikrar Enstitüsü tarafından hazırlanan “2010 Yılı Bütçe Uygulama Sonuçları: Konjonktürel ve Yapısal Bir Bakış” başlıklı Mali İzleme Raporu yayımlandı. Raporda şunlara dikkat çekildi. “Dikkat çekici olan nokta, maliye politikasının uzun dönemli duruşunu yansıtan yapısal bütçe dengesinde son beş yıl içinde önemli bir bozulma görülmektedir. 2006’da yapısal faiz dışı bütçe fazlası GSYH’nin yüzde 5.2’si kadarken son iki yılda bu değişkende önemli bir bozulma göze çarpmaktadır. Bu da maliye politikasının uzun dönemli dina 9 www.undp.org. adresinden erişilebilecek olan insani gelişme raporları göstergeleri, yalnız toplam ve kişi başına gelir düzeyini değil, kamu kurumlarının demokratik ve etkin işleyişini, eğitimi, devletin sağlık giderlerine ulusal gelirden ayırdığı payı, işsizlik oranını; cinsiyet ya da kadınerkek eşitsizliğini; gelir eşitsizliğini; çevre sağlığını; yaşam süresi beklentisini; intihar sayılarını; rüşvet ve yolsuzluk verilerini de içerir. İnsani Gelişme Endeksi, toplumsal yaşamın niteliğiyle ilgili bu değişkenlerin etkilerinin hesaplanmasıyla bulunan ortak bir göstergedir. Bunlara, hak ve özgürlüklerin, özellikle de bilimsel ve sanatsal özgürlüklerin durumu; araştırmageliştirme harcamalarının ve araştırmacı personelin toplam işgücü içindeki payı da eklenebilir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın az önce sıralanan niteliksel değişkenleri içeren en kapsamlı araştırmalarından biri geçen aylarda yayımlanan İnsani Gelişme Raporu 2010’dur. Bu rapora göre, Türkiye, 2010 insani gelişme sıralamasında dünyanın 127 ülkesi arasında Ürdün ile Cezayir arasında ve 83. sıradadır. Seçim bildirgelerinde geleceğe, ta 2023’e bakıldığına göre, biz de geçmişi bir yana bırakalım. Yukarıda da değinildiği gibi, 2023’te toplam ulusal gelir, kişi başına gelir ya da dışsatım tutarını sayılara döken ve ekonominin dünya ekonomileri içinde en büyük 10’un içinde olacağını muştulayanların, Türkiye’nin dünyada insani gelişme sıralamasındaki yerinin de bugünkü 83.’lükten kaçıncılığa yükseleceğini de belirtmeleri gerekmez mi? Bu yapılırsa, ancak o zaman, yalnız nicel, yani yalnız sayısal genişleme değil, büyümenin niteliği de netleşir; ekonomik büyüme toplumsal gönencin güçlenmesini de içerir. Başta tam 39 yıl önce 6 Mayıs sabahı darağacına gönderilerek katledilen ‘üç fidan’ olmak üzere, gözaltına alınan, tutuklanan, işkence gören ve yargılanan devrimcilerin, solcuların ve ilericilerin özverili savunmanı; yaşamını, hukukun evrensel ilkelerinin bu topraklarda yeşermesine adayan onur anıtı Halit Çelenk’i yaşamın sonsuzluğuna uğurladık; ışıklar içinde olsun. Ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. TEPAV: Maliye politikası alarm veriyor miklerinin kötüleştiğini göstermektedir.” Raporda ayrıca, 2007’de, seçimin de etkisiyle uygulanan “aşırı” genişleyici maliye politikası anımsatıldı ve bu dönemde ekonomideki ısınmanın artmasına karşın yapısal faiz dışı bütçe dengesinde görülen önemli düşüşe dikkat çekildi. Nicel ile Nitel Bizim kültürümüz, nicel ya da sayısal büyüklüğü çok önemser; buna karşılık sıra niteliğe geldiğinde aynı oranda duyarlılık göstermez. Bu nedenle, büyüsün de nasıl büyürse büyüsün görüşü hemen her düzeyde geçerlidir. Siyasal partilerin seçim bildirgeleri, niteliğin, sayısal büyüklüğe nasıl feda edildiğinin en somut göstergeleridir. Partiler, üç seçim sonrasında, yani 12 yıl sonra, ulaşılmasını öngördükleri ekonomik büyüklükleri bir bir sergiliyor; buna karşılık, bireyin ve toplumun niteliksel gelişmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını neredeyse tümüyle bir tarafa bırakıyor. Örneğin ekonominin dünya ekonomileri içinde büyüklük bakımından 2023’te ilk ona gireceği özenle vurgulanıyor. Doğrudur, eytişimsel (diyalektik) yöntem, niteliksel değişimin belli bir nitel ya da sayısal büyüklükten sonra olacağı kuralını benimser. Ancak bu nedensellik ilişkisi tümüyle doğrusal değildir. Günümüzde, özellikle ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için, neredeyse bir önkoşul olarak, niteliksel etkenlere de önem verilmesi gerekiyor. Eğer nitel süreçler, yani kalitenin geliştirilmesi, en az sayısal büyüklükler kadar önemsenmezse, ulaşılmak istenen o sayısal büyüklüklere ulaşılamıyor. Ekonomik büyüme, gerçekte, net üretim artışı ya da ekonomik fazladır. Günümüzde ürün fazlasının kaynakları sayılarla saptanabiliyor. Bu kaynaklar, sermayedir, işgücüdür, işin örgütlenmesidir ve teknolojik yeniliklerdir. Daha doğrusu ürün fazlasını yaratan bu dörtlünün bileşimidir. Araştırmalar, teknolojik yeniliğin katkısının göreli olarak diğer etkenlerden daha fazla olduğunu kanıtlıyor. Ülkelerin uluslararası gelişmişlik karşılaştırmalarında yansız bulunan, teknik yönü yeterli bulunan ve bu nedenlerle de en çok başvurulan ve güvenilir bulunan gösterge, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın insani gelişme raporlarıdır. Bilgisayar, cep telefonu, kredi kartı ve internette gecikme cezaları yıllık yüzde 50’yi buluyor Astarı yüzünden pahalı Ekonomi Servisi İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Başkanı Yahya Arıkan, cep ve sabit telefonlar, kredi kartları, internet gibi hizmetlerde zamanında ödenmeyen faturaların gecikme faiz oranlarının aşağıya çekilmesi gerektiğini belirtti. Arıkan, yaptığı yazılı açıklamada, yıllık enflasyonun yüzde 6.4, bir yıllık mevduat faizinin yüzde 8, bir yıllık Hazine Bonosu getirisinin yüzde 9’larda olduğuna işaret ederek, böyle bir ekonomik konjonktürde aylık yüzde 4.5’leri bulan gecikme faizi cezasının anlaşılmaz olduğunu belirtti. Arıkan’a göre, özellikle cep ve sabit telefon aboneleri ile kredi Yıllık enflasyonun yüzde 6.4, bir yıllık mevduat faizinin yüzde 8’lerde olduğuna işaret eden Arıkan, böyle bir ekonomik konjonktürde aylık yüzde 4.5’leri bulan gecikme faizi cezası uygulamasının ‘fahiş’ olduğunu vurguladı. kartları kullanıcıları büyük mağduriyet yaşıyor. Arıkan, bankaların aylık yüzde 1’lerin altındaki faiz oranıyla tüketici kredisi vermek için yarıştığı bir ortamda, kredi kartında gecikme cezasının aylık yüzde 2.26, cep telefonlarında da yüzde 4.5’i bulduğu bilgisini vererek bu oranların birçok Avrupa ülkesinden çok yüksek olduğunun altını çizdi. Arıkan, araştırmalara göre faturasını gecikmeli ödeyen tüketici sayısında önemli miktarlarda artış olduğuna dikkati çekerek, GSM’de bu oranın yüzde 5’ler düzeyinde olduğunu, böylece 3.5 milyon kişinin bu durumdan mağdur olduğunun kolayca anlaşılabileceğini aktardı. Arıkan elektrik, doğalgaz ve su faturalarının geç ödenmesinde de günlük olarak hesaplanan cezaların aylık yüzde 2’ler düzeyinde olduğunu, bu oranların da düşük olmadığını ifade etti. Barut’tan 40. yılda 100 milyon Avro yatırım MURAT GÜLDEREN Başkent’te düğüm çözülüyor Başkent Doğalgaz’ın yüzde 80 hissesinin devri için tanınan ek süre bugün doluyor. Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu, süre bitmeden Başkent Doğalgaz ile ilgili ödemenin yapılmasını beklediklerini de kaydetti. Aksu, ihale bedeli olan parayı ortaklardan hangi şirket yatırırsa yatırsın Başkent Doğalgaz’ı, Çukurova ve Kazancı ortaklığına devretmiş olacaklarını belirtti. ANTALYA 40. yılında üçü beş yıldızlı olmak üzere Antalya’da toplam yedi otelle konaklama sektöründe faaliyet gösteren Barut Oteller Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Barut, sadece Antalya değil, Ege’nin farklı bölgelerinde de yeni otel yatırımları planladıklarını belirterek “Gelecek üç yıl içinde yapacağımız yeni yatırımlarla oda kapasitemizi yüzde 50’ye yakın arttırarak toplam 8 bin odanın üzerine çıkmayı hedefliyoruz. Bu sürede planladığımız yatırımların toplamının 100 milyon Avro’yu geçeceğini öngörüyoruz” dedi. Resort otelciliğe odaklandıklarını söyleyen Barut, otellerinde 2010 yılında 73 ülkeden 107 binin üzerinde konuk ağırladıklarını belirten Barut, tekrar ziyaret etme oranının yüzde 35 gibi yüksek bir düzeyde olduğunu hatırlattı. İran Molla rejimi, şaibeli 2009 seçimlerinin ardından patlak veren isyanı zorlanarak da olsa bastırmıştı. Ancak son haftalarda Devlet Başkanı Ahmedinejad’la, 2009’da onun seçim zaferini “Tanrı’nın mucizesi” sözleriyle onaylayan “dini lider” Hamaney arasında hızla derinleşen siyasiideolojik çatlak, İran’da bir “rejim krizi”nin başladığını gösteriyor. İran’da Rejim Krizi... Öyle ki, Ahmedinejad’ın ilk hükümet toplantılarından birinde, Mehdi döndüğünde, görmeye gelecek olanları misafir etmek amacıyla yeni oteller yapılmasına ilişkin bir tartışma da yaşanmış. Ahmedinejad’ın, ilk bakışta Şii teolojisine uygun görünen beklentisinin, aslında iki önemli sorunu var. Birincisi, Ahmedinejad’ın böyle konularda açıklama yapmaya, Mehdi’yi karşılamaya hazırlanmaya yetkisi yok. Bu Hamaney’in liderliğindeki ruhban sınıfının iktidar alanına giriyor. İkincisi, Mehdi’nin az sonra gelecek olması, bu ruhban sınıfını gereksizleştirmeye başlıyor. Kısacası “Mehdi geliyor” söylemi ruhban sınıfının egemenliğini tehdit ediyor. Bu yüzden ruhban sınıfı bu söylemi, hele bu sınıfın dışından, Ahmedinejad gibi sıradan biri tarafından dile getirilmesini “batıl itikat” olarak niteliyor, kendi otoritesine yönelik bir tehdit olarak görüyor. Ruhban sınıfının kendi otoritesine, hatta varlığına yönelik tehdit ve “küfür” olarak gördüğü bir şey daha var: İran ulusalcılığı. Ahmedinejad’a yakın çevreler tarafından üretilerek ülke çapında milyonlarcası dağıtılan “Zahur Nazdic Ast” (yeniden zuhur – ortaya çıkış çok yakın) başlıklı, Hizbullah lideri Nasrullah ile Hamaney’i, Mehdi gelmeden önce düşmanla 72 ay savaşacak komutanlar olarak niteleyen DVD ve Ahmedinejad’ın, Nevruz bayramında Müslümanlık öncesi İran’ı öven sözleri, ruhban sınıfının büyük tepkisini çekmiş. Şimdilik “çekilen bıçaklar”, öncelikle Ahmedinejad’ın dünürü ve başdanışmanı Meşai üzerinde yoğunlaşmış görünüyor. Çünkü DVD’nin Meşai’nin adamlarının ürünü olduğu anlaşılıyor. Ahmedinejad’ın başdanışmanı sıfatıyla devletin günlük işlerini yürüterek fiilen devlet başkanı gibi davranmakla suçlanan Meşai’nin üç “günahı” daha var. Birincisi, İran İslamının, Müslümanlığın diğer dallarından daha üstün olduğunu savunuyor. İkincisi, çok sık çıktığı dış gezilerinde Batı’yla yakınlaşmanın yeni yollarını aradığına inanılıyor. Üçüncüsü, Meşai’nin gelmekte olan “Mehdi’yle metafizik bir bağlantısı olduğunu iddia ettiği” söyleniyor. Kısacası Meşai, ruhban sınıfını tehdit eden her iki akımın da kesiştiği nokta oluyor. Hamaney, 2009’da şaibeli seçim sonuçlarına ve yükselen halk muha Yukarıda değindiğim “çatlak”, 17 Nisan’da Ahmedinejad’ın İstihbarat Bakanı Haydar Moslehi’nin istifasını kabul ettiğini açıklayınca derinleşmeye başladı. Devrim muhafızlarının eski temsilcilerinden ve Hamaney’e yakınlığıyla bilinen Moslehi, Ahmedinejad’ın personel müdürü, en yakın danışmanı Rahim Meşai’nin ofisini dinlettiği için baskı altındaydı; sonunda istifasını vermek zorunda bırakılmıştı. Ancak Hamaney, dini lider olarak yetkisini kullanıp Ahmedinejad’ın otoritesini hiçe sayarak Moslehi’yi görevine iade etti. Bunun üzerine Ahmedinejad, hükümet toplantılarını boykot ederek evine çekildi. On gün sonra yeniden ortaya çıktığında, Hamaney’le sorunlarını çözümlediğini, aralarındaki ilişkinin babaoğul gibi olduğunu ileri sürdü. Hamaney’e yakın bir Molla’nın, Ahmedinejad’ı “İmam’la öğrencisi” nitelemesiyle düzeltmesi, Ahmedinejad’ın katıldığı ilk hükümet toplantısında, istihbarat bakanlığına geri dönmüş olması gereken Moslehi’nin katılmaması krizin devam ettiğini söylüyordu. Geçen hafta Ahmedinejad’ın, özellikle de Meşai’nin yakın çevresinden kimi bürokrat ve danışmanlar, büyücülük yapmakla, ruhlarla ilişki kurmakla suçlanarak tutuklandılar. Bu sırada, Hamaney’e yakın medyada Meşai’yi cin çağırmakla, “bilinmeyen tarafla ilişki kurmakla” suçlayan, yorumlar yayımlanıyordu. On beşinci yüzyıl İspanyol Engizisyonu’nu anımsatan bu garabetin arkasında gerçek bir siyasi hesaplaşma ve modern kapitalist devletin gereksinimleriyle dini “Hakikat Rejimi”ni bağdaştırmanın olanaksızlığı var. Büyücüler, Cinler, Periler ehdi çok yakında dönüyor’ İran’daki durumu düşünürken Peygamber’in devamı olarak kabul edilen 12 İmam’a ilişkin söylem özellikle önemli. Şii teolojisi bu imamlardan sonuncusunun ölmediğini, bir gün geri dönerek dünyaya barış, düzen getirmek üzere Tanrı tarafından saklandığını söylüyor. Bu 12. ve halen saklı imamın bir diğer sıfatı da Mehdi. Söylentilere göre, Ahmedinejad ilk seçildiğinden bu yana Mehdi’nin, artık her an gelmek üzere olduğuna (zamanın sonuna gelindiğine) inanıyor. ‘M lefetine rağmen Ahmedinejad’ın başkanlığını onaylarken kimi yorumculara göre, hem Ahmedinejad’ın reformcuları bastıracağını, hem de arkasındaki şaibeli seçimleri, yerini de kendisine borçlu olduğunu düşünerek daha uyumlu olacağını hesaplıyordu. Buna karşılık Ahmedinejad, Hamaney’in gündelik siyasete karışarak yıpranmasına, reformcularla arasında büyük bir uçurum oluşmasına bakarak dengeleyici bir başka güçten de yoksun olduğuna inanıyordu, böylece ruhban sınıfının etkisini azaltarak kendi “Mehdici” ve ulusalcı gündemini uygulamaya koyacaktı. Ancak bu iki hesap boş çıkacak, Ahmedinejad’la Hamaney arasında neredeyse “Bonapartist” olarak niteleyebileceğimiz denge oluşacak, bu dengeden de bir üçüncü güç, devrim muhafızları ve Basici milisleri yararlanacaktı. Ahmedinejad’ın biyografisini yazan Kasra Naji’ye göre, Ahmedinejad iktidara gelir gelmez, ülkede çoktan bir ekonomik güç haline gelmiş olan Devrim Muhafızlarının şirketlerine devlet projelerini ihale almaya gerek duymadan dağıtmaya başladı. Devrim Muhafızları ve Basici milisleri de bu borçlarını, 2009’da patlak veren ayaklanmayı bastırarak ödediler. Ancak Ahmedinejad ile Hamaney arasındaki çatışma sertleşmeye başladığında Devrim Muhafızları bu kez Hamaney’in dağıttığı projelerden yararlanmaya başladılar. Basici milislerinin başkanı Mohamed Rıza Naghdi “Gelecek fesat yaratma girişimlerinin doğası 2009’dakilerden farklı olacak. 2009’da kolayca tanıyabildiğimiz insanlar vardı. Bu kez dostla düşmanı ayırmak çok zor olacak... Bu kez karşımıza Kuran’la, dualarla, yüzeysel bir adalet ve ‘Mehdi’ci söylemle çıkacaklar” dedikten, esas düşmanın “İslamdan sapanlar” olacağını saptadıktan sonra, Devrim Muhafızlarının, 1500 devlet projesini yöneten en büyük yatırım şirketi Khatam ol Anbia’ya günde 19 milyon kübik metre kapasiteli iki dev doğalgaz kaynağını geliştirme hakkı ihalesiz verildi (A.P., 01/05/011). 2012’de meclis, 2013’te de başkanlık seçimleri var. İyice yaşlanmış olan Hamaney’in yerini kimin alacağını da saptamak gerekecek. Hiyerarşik olarak sırada özel sermaye kesimlerinin temsilcisi, şekillenen “yeni orta sınıfa” yakın, Batı’ya karşı uzlaşmacı bir yaklaşımdan yana olduğuna inanılan, ruhban sınıfı içinde yeterli destekten yoksun Rafsancani’nin olması, sürecin iyice karmaşıklaşacağını gösteriyor. Bu koşullarda rejim krizi derinleştikçe, Devrim Muhafızları’nın ve Basici milislerinin “kral yapıcı” olarak gücünün ve militaristleşmenin daha da artmasını bekleyebiliriz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle