19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 2 MAYIS 2011 PAZARTES 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kültür Bakanının Sorumluluğu... Yapılmayan Hesaplar KİMİLERİNCE gerçekleştirilen bir sayıma göre, ülkedeki “dershane” sayısı okul sayısını geçmiş. Böyle bir sayım ne denli doğrudur bilinmez ama, kent ve kasaba caddelerimizdeki dershane levhalarının çokluğu bu sonucu doğrular gibi. Bilmediğimiz bir olgu değil bu: Aileler evlatlarının iyi okuyup iyi yetişmeleri için her özveriye katlanıyor. Dershane parası bu katlanışın olsa olsa ancak bir bölümünü oluşturur. Daha neler var neler. Tuhaf olan, şu güne kadar bir iktisatçının ya da eğitimcinin çıkıp da eğitim için toplam aile özverisinin hesabını tam yapmamış olması. Yani, devletin ortaöğretime ayırdığı bütçe yanında, insanlarımız evlatlarını okutup iyi yetişmesi ve sonrasında iş güç sahibi olabilmesi için bir yılda toplam kaç lira harcamaktadır, bilmiyoruz. Evet, paralı okul, dershane, kurs gibi giderler ya da parasız denen okulda bağış, ısınma ve kırılan sınıf camının onarılması için ödenenler de dahil, ev halkının bütçesinden ne çıkmaktadır? İzlenim odur ki, ailelerin evlatlarını okutmak için harcadıklarının toplamı devletçe harcananın üstündedir. unu bilmek niçin önemli? Bu tam olarak bilinirse, ortaöğretim reformu diyebileceğimiz atılım ya da açılım için kaynak oluşturma ve katkı düzenleme işi daha doğru, inandırıcı ve kolay olacak. Çünkü, ailelerin özverisi yanında, gerekli gereksiz ve son örneklerle bir kez daha görüldüğü gibi çoğu zaman yanlış olarak yükseköğrenime geçiş ya da yükselme amacıyla başvurulan sınav ya da seçme gibi işlere ayrılan paralar da hiç küçümsenmeyecek bir israf kapısı yaratmakta... O zaman, şu soruyu kendi kendimize sormadan ve yanıta göre mutlaka bir şeyler yapmadan seyirci kalmak müthiş bir sorumsuzluk değil midir? Aile özverileriyle ve yönetim hatalarıyla yanlış kanallara akıtılan paraları doğru havuzlarda biriktirmek ve ortaöğretimi daha doğru, etkin ve yararlı biçimde düzeltme işi için kullanmak sağlanabilse fena mı olur? rneğin, iyi öğretmen yetiştirmeye, öğretmenlerin yaşama ve öğrenme düzeylerini yükseltmeye, ortaöğretim okullarının niteliğini düzeltmeye ayrılacak yeni para kaynağını şimdiye kadar yanlış ve gereksiz alanlara akıtılmış paralarla oluşturmak bütün vatandaşlara güven verici bir yaklaşım olacaktır. Elbet israf önleyici böyle bir yaklaşım, zaten değişik biçimlerde katlanılan, ama iyi kullanılmayan, hatta yanlışlar için kullanılan toplam özveri miktarını aşmayacağı için halkın desteğini de kazanacaktır. Hüner, bu aktarımı insanlara yeni yük yüklemeden, vergilendirme politikalarında ve maliye mekanizmalarında gerekli ustalığı gösterebilmektir. Aslına bakılırsa, Türkiye bu konularda da iyi yetişmiş deneyimli kadrolara sahiptir. Yeter ki, hesaplar doğru yapılsın ve uzmanlar doğru işler için doğru görevlerde doğru kullanılabilsin. Çağdaşlık ilimdir, kültürdür, sanattır, eğitimdir... Kültür bakanının görevi ve sorumluluğu da bu kavramları yerli yerine oturtmak, sahiplenmek, bilinçli bir sorumluluk duygusuyla gelişmesine destek olmaktır. Ülkemizin talihsizliklerinden biri de ne yazık ki, gereken yerlerde doğru insanların olmamasıdır. Deniz BANOĞLU ir Kültür bakanının kültür ve sanat bağlamında görevi ve sorumluluğu nedir ya da ne olmalıdır? Kültür bakanımıza soralım; kendisinden önceki dönem ve yıllarda sanat kültür adına nelerin yapıldığını ya da yapılmadığını araştırıp bir bilgibelge arşivi oluşturmuş mudur? Böyle önemli bir görevi üstlenip bakanlık koltuğuna oturduktan sonra, ülkesinin kültür sanat ortamına ne gibi yenilikler kazandıracağına, bu alanda var olan hangi eksikleri, yetersizlikleri gidereceğine dair ciddi bir programı var mıdır ya da en azından böyle bir programı tasarlamış mıdır? Dahası, acaba bir Kültür bakanı olarak, ülkesinin sanatına ekleyebileceği, getirebileceği daha ilginç yenilikleri, birikimleri yaşama geçirmek gibi bir ideali var mıdır? Bu soruların yanıtını verecek olan kuşkusuz Kültür bakanının kendisidir, ben ancak olması ve yapılması gerekenleri düşleyebilirim. Ancak üzücü olan, yapılması gerekenler ve hayal edilenlerle yapılanlar ve gerçekler çoğu kez ve hiçbir zaman aynı değildir, yapılması gerekenler hep hayalde kalır, yapılanlar ise çoğu kez yapılmak istenenler değildir. Bu sadece Kültür Bakanlığı için değil, ne yazık ki siyasetin pek çok dalı için söz konusudur. Gelelim konumuz olan Kültür Bakanlığı’na… Sosyal demokrat geçmişten gelen ama kabuk değiştiren bakanımız Sayın Ertuğrul Günay, bugüne kadar kendi alanını ilgilendiren konularda acaba somut olarak neleri gerçekleştirmiştir? İzleyebildiğim kadarıyla şöyle sıralanabilir: Açılış konuşmaları, açılış ziyaretleri, ödüller, kimi saman övgüler, bazen yergiler, bir üst kademenin yanlışlarını (1) düzeltmeler, koltuğunun ve iktidarının zoruyla olsa gerek sanattan değil, bireyden yana tavır koymak vs. Neden şaşırıyoruz?.. Küreselleşme, yenilenme, değişim söylemleriyle toplumsal yaşamın toptan yön değiştirdiği, magazinleştiği, yozlaştığı, yozlaştırıldığı bir ortamda, sanat ve kültür de kuşkusuz bundan B payını alacaktı. Ve sanat ve kültürün gelişimine destek, yön verecek Kültür bakanımız da elbette bu kervana katılacaktı. Şimdi soruyoruz sayın bakanımıza, siz İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin 50. yılı nedeniyle yayımlanan anı kitabında şöyle beyan buyurmuşsunuz: “Evrensel çoksesli sanat müziğini, opera ve baleyi ülkenin her yerinde tanıtmayı ve sevdirmeyi amaçlayan Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü bugüne kadar sanatseverlere dünya repertuvarından ve çağdaş Türk bestecilerinden örnekler sunarak misyonunu devam ettirmektedir.” Tabii yazmak ve beyan etmek kolay. Ama soruyoruz sayın bakana, acaba devlet opera balesinin İstanbul’da bu “misyonunu” hangi koşullar altında sürdürdüğünü biliyor mu? Büyük harcamalar ve tantanalarla Dünya Kültür Başkenti etkinliklerinin yapıldığı bu tarihi kentin yüz akı AKM, şimdi Taksim’de adeta kömürleşmiş yüzüyle bir utanç abidesi gibi yükselirken, acaba Kültür Bakanı olarak ne yapmıştır? Seçimlerden sonra şimdiki iktidarın tekrar iktidar olup Taksim’in altının üstüne getirmesini ve binanın yıkılmasını mı beklemektedir?.. B Ö MUSA KART [email protected] Operanın misyonuna devam ettiğini söyleyen bakanımız, acaba opera elemanlarının hangi zorluklar altında, provalar başka yerde, giysiler başka, çalgılar başka yerde, orkestra çukurunun olmadığı bir mekânda adeta çadır tiyatrosu misali çalıştığından acaba habersiz midir? (İyi ki Süreyya Opera binası var da). Yazmak söylemek konuşmak kolay; ama davanın arkasında durmak savunmak, gerçekleştirmek zor sayın bakanımız!.. Ya tiyatromuzun hali? Haksız yere yerden yere vurulan Cumhuriyet döneminin, tiyatrosundan, bugün geriye ne kaldığından acaba sosyal demokrat bakanımızın bir bilgisi var mıdır? Kaç tiyatronun kapısının kapandığından?.. Altı milyon, on milyon nüfuslu Avrupa ülkelerindeki görkemli tiyatro binaları varken bir dünya kenti olmakla övünen 14 milyonluk İstanbul’da tiyatronun alışveriş merkezleri salonlarında, iyi ki varlar dediğimiz, özel kurumların ve kimi belediyelerin çabalarıyla yapılan mekânlarında, gezginci misali sergilendiğini görüp içi sızlamıyor mu? Örneğin bir Ahmet Leventoğlu tiyatrosunun Vanya Dayı oyununu, bugün burada, yarın bir başka yerde, zengin dekorları, giysileri oradan buraya taşıyarak türlü zorluklar ve büyük bir sanat aşkı ve özverisiyle tiyatrosunu nasıl devam ettirdiğini hiç düşündü mü? Son söz olarak, ileri demokrasinin, gelişmişlik ve çağdaşlığın göstergesi, doğanın katledilerek gökdelenleri dikmek, geçmiş mirası yok ederek TOKİ’lerle göz boyamak, alışveriş merkezleri ile tüketimi körükleyip birilerinin kazanç hanesini kollamak, öz değerlerimizi yabancılara satmak değildir. Çağdaşlık ilimdir, kültürdür, sanattır, eğitimdir... Kültür bakanının görevi ve sorumluluğu da bu kavramları yerli yerine oturtmak, sahiplenmek, bilinçli bir sorumluluk duygusuyla gelişmesine destek olmaktır. Ülkemizin talihsizliklerinden biri de ne yazık ki, gereken yerlerde doğru insanların olmamasıdır. Gerekli ve önemli mevkilerde doğru kişileri getirmek de biz vatandaşlara düşen bir görev ve sorumluluktur. Seçimlere böyle bir bilinçle gidersek belki her şey çok başka olabilir. Kim bilir? Çağdaş Bilim ve slam Vecihi T MUROĞLU ‘Çılgın Proje...’ Prof. Dr. Mete TAPAN ğin, düşünce dizgelerini özgürleştiren bir İslam felsefesi oluşamadı. amanyolu Televizyonu’nda il tir. İslam dünyasında hukuk, bir uy Oluşamadı diyoruz, çünkü İslamın ginç bir dizi var. Bir televizyon garlık kurumu olan “bilim”in öncü inanç dizgesi, bilimsel düşüncenin gekanalı, toplumun ezilen ke lüğünü engellemiştir. Dinsel düşün lişmesine yol vermiyor. Kurumlar, düşünsel ilerlemenin, bisimlerinde araştırmalar yapıyor. Ge ce, bilimsel düşünceyi egemenliği allimsel düşüncenin oluşmasının işnellikle aile içi sorunlardan kaynak tına aldığından düşünce özgürleşelikleridir (laboratuvar). İslam dünlanan olaylar ele alınıyor. Örneğin, medi. yasının bilim öğretimi kurumu “medeşiyle birleşerek anasını sokağa atan asaları hukuk belirlemeli rese”dir. İslam medreselerinde, “çağbir evladın haksızlığı ya da sevgilisiyle birleşerek çocuklarını sokağa Halkımızın oylarıyla kabul edilen daş bilim”in doğmasına yönelik çaatan bir babanın sorumsuzluğu vb... “anayasa”mız, hukuk devrimine lışmalar olmamıştır. Bilimsel düşüncenin gelişmesinde Yargıç, çağdaş bilimin tüm olanak izin vermiyor. Yazık ki hâlâ, yasayı en önemli kurumlardan biri, “hularını kullanarak karar veriyor. Ör hukuk sayıyoruz, oysa hukuk belirneğin, gizli kameralarla elde edilmiş lemeli yasaları. Hukuk dizgeleri, in kuk”tur. İslam hukuku, düşüncenin belgeleri izleyerek ve izleterek varı san ilişkilerinin biçimlendirilmesin özgürleşmesine bugüne değin izin yor karara. de tartışma geleneklerine, Ksenop vermedi. “Mutezile”, Tanrı’yı ve Sanıklara da sık sık, artık çağın ile hanes’ten (M.Ö. 6.5. yy) bu yana Kuran’ı tartıştığı için yasaklandı. ri teknikbiliminin yararlarını anım egemendir. Batı, eski Yunan toplu Hâlâ da yasak. İslam öğretisi, salt, düsatıyor. Kararını açıklamadan önce de munun tartışma geleneğine saygılı şüncenin özgürleşmesini değil, inbilimsel düşünceye ters düşen me dır. Oysa İslam dünyası, tartışmayı ve sanın anlıksal (anlama gücü, müdriseller anlatarak ahlak öğütleri veriyor. eleştiriyi yasaklamıştır. Bilim, do ke) ve duyumsal etkinlik biçimlenBu tutum, toplumumuzun çağdaş ğanın temel yapılarını doğanın do mesini de sınırlamıştır. Müziği, salt insan sesiyle sınırlayan laşma yolunda çok sorunları oldu ğasını ve değişim süreçlerini araştırıp İslam, resmi, bezemeye tutsak etmiş. ğunu gösteriyor. belirlemeyi başarınca, tanrıbilim ve Çağdaş bilimin köklerinin ince dinsel düşünce dizgelerindeki kar Genç kızın sevdası, bir çorap bezeğinde, kese ağzında, kilenmesi, “açık toplum”, limde ya da yastık başınanlatım özgürlüğü ve emeHukuk ve yasa düşüncesi, akılcı değilse, kurumsal yapılar, da renk renk, oya oya ğin sorunlarının barışçıl çözümleri yolundaki bile çağdaş bilimi ve bilimsel düşünceyi desteklemez. Örneğin, yansımıştır. Yontu ise bile şenleri hakkında önemli din öğretimi, anayasal bir zorunluksa, öncelikle düşünceyi sözlüklerde “küfr”ün göstergesi olan düşünler verebilir. Çağdaş “put”la açılanmıştır. Kıözgürleştiremezsiniz. bilime varabilmek için, sası, İslam öğretisi, insaegemen sınıfın hukuk ve nın anlıksal ve duyumsal yasa düşüncesi, öncelikle akılcı ol maşa, düzensizlik, çelişkiler ortaya malıdır. çıktı. Çağdaş bilimin gelişmesiyle, gelişmesini sınırlamıştır. Batı müziToplumun dinsel ve felsefesel bi dinsel düşüncede yerleşik doğa, ev ği, Batı düşüncesinin ve duyarlığının rikimi, aklın önünü tıkamamalı. Ben, ren ve insan kavramları, kökten bir akılsallaştırılmış etkilerinin yansıözdekçi öğretiye sahip biri olarak, ev sarsıntı geçirdi. Çağdaş bilim, doğa masıdır. Kısası, çağdaş bilim, akılreni akılla kavrayamayacağımı bili nın akla uygunluğu tasarımıyla bir cılığın “ete kemiğe bürünüp” marim, ama toplumların dinsel ve özel likte, insanın akılsal yeteneklerinin sı tematik gösterimle yaşama geçirillikle doğayı kavrama yolunda geliş nırsızlığını da ortaya koymuştur. Bu mesidir. Mustafa Kemal Türkiyesi de yarı tirdikleri felsefesel birikim, akılcılı saptama, bilimin ve anlaksal (ziğı beslememişse, hâlâ bu yolda di hinsel) yaşamın gelişmesini göster yolda kaldı. Düşünmemiz gereken bu. Bir de şu var: Bilimsel düşüncenin reniyorsa, “çağdaş bilim”e vara mesi açısından önemlidir. evrenselleştirilmesi, bilimsel dille mayacağını da bilirim. Hukuk ve yaolanaklıdır. Bilim, kavramlarla düağımsız düşünce sa düşüncesi, akılcı değilse, kurumşünmeyi seçti. Sözcükleri şairlere bısal yapılar, çağdaş bilimi ve bilimsel dizgeleri’ düşünceyi desteklemez. Örneğin, Çağdaş bilim, Batı’da doğdu. Bun rakıp sıradan insanlarla arasındaki endin öğretimi, anayasal bir zorunluk da kuşku yok. İslam dünyasında, geli yıktı bilim insanı. Buna karşın İssa, öncelikle düşünceyi özgürleşti birçok aydın, Batı’nın “Yunan ge lam, Tanrı’nın yasalarını, gizlerini koremezsiniz. leneği”ne saygı duymasına bozulu rumayı önemsedi. Yahudiler de Batı sanayisinin kaBatı’da, Doğu’da ve Uzakdoğu’da, yor. Ne ki çağdaş bilimin gelişmehukuk farklı roller oynamıştır. Ba sinde önemli etkenlerden biri olan nı olan petrole bekçilik etmeleri için, tı’nın toplumsal, siyasal ve düşünsel “bağımsız düşünce dizgeleri”ni ya koltuklu bir devlete kavuşturuldu. deneyimlerinin biçimlenmesinde, ratan felsefe dizgeleri, “eski Yunan Koltuklu, çünkü sömürgecilerin ilehukuktaki devrimler öncülük etmiş geleneği”nin kendisidir. Bugüne de ri karakolu. S Y ncelikle, bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın seçime çok yakın bir süre kala, İstanbul’la ilgili büyük bir projeyi ortaya atmasına çok sevindiğimi belirtmek isterim. Anlaşılıyor ki, İstanbul’u kendine dert edinmiş bir Başbakan kentin sorunları nasıl çözülür diye projeler geliştirmek için çalışmalar yaptırıyor. Ancak bu çalışmaların detaylarını bizlerin yeterince öğrenme olanağının olduğunu şu anda zannetmiyorum. Dolayısıyla, projeyle ilgili uzmanların veya uzman olmayanların yaptıkları yorumlar şimdilik spekülasyondan öteye geçmiyor. Ayrıca, Sayın Başbakan’ın böyle bir projeyi seçim propagandasında kullanmasını da pek kabul etmek istemiyorum. İki yıl araştırmaları, etütleri sürecek ve belki hayata geçme süresi 510 yıl olacak bir projenin yaklaşık 45 gün sonra yapılacak bir seçimde Başbakan’ın partisine büyük bir yarar sağlayacağına da inancım tam değil… Uzun vadeli projelerin seçimlerde ne denli etkili olabileceği konusunda büyük kuşkularım olduğunu burada belirtmek isterim. Ö Ayrıca, bu yorumların bir bölümünü seçim ortamında egemen olan kamplaşma psikosunun sonucu olduğu düşüncesindeyim. “Bu çok olumlu bir projedir”, “Başbakan bunu da becerir” gibi, söylemlerde ne denli nesnel ve bilimseldir tartışılması gerekir. Gerçek proje değil Her projenin iyi veya kötü tarafları vardır. Önemli olan sistematik bir yaklaşımla ve kent biliminin esasları koşutunda bu projeyi değerlendirmektir. Söz konusu proje henüz gerçek bir proje değildir. Sunulan öneri, Sayın Başbakan’ın bir hayali olup üzerinde bilim kurullarının, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının çalışmasıyla gerçek bir projeye dönüştürülebilir. Önemli olan, hayali gerçekleştirirken hata yapmamaktır. İstanbul’un sorunlarının çözümünü günlük politikalara kurban etmemiz gerekir. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sinin yaşadığı bir kentin sorunlarının çözümü politik stratejiler için bir araç olmamalıdır. Yıllardır mesleğim ve deneyimlerim gereği, bir proje geliştirirken İstanbul’un kuzeyini, oradaki ormanlarımızı ve su havzalarının korunmasının en önemli hedeflerimizden biri olduğuna inanıyorum. Yine inandığım konulardan biri de antik İstanbul’un nüfusu nasıl azaltılabilir diye projeler üretmemiz gerektiğidir. 2023’te, “ben İstanbul’un nüfusunu acaba on milyona nasıl indirebilirim” diye düşünmemiz daha doğru olmaz mı?.. Depremde binaların yıkılmamasını ve ulaşım sorunlarının çözümünü sağlayacak projelerin hayalini düşünmek herhalde daha iyi olmaz mı? Yine, İstanbul’u planlamadan önce, ülke planlamasını, daha sonra da bölge planlamasını hazırlamak daha doğru bir yaklaşım değil mi? Yine de Sayın Başbakan’ın “çılgın projesi” hepimizi bir kez daha enine boyuna İstanbul’la ilgili düşünmeye sevk etti, kendisine teşekkür ederiz. Boğaz trafiği İstanbul Boğazı’nın yükünü azaltmak ve boğaz trafiğini daha güvenli kılmak amaçlı olarak bu proje, İstanbul için olumludur veya olumsuzdur demek için, kentin planlamasını, imarını, kent yaşamını, kent tarihini, kent ekolojisini ve kent ekonomisini nasıl etkiliyor biçiminde soruların cevabını bilmek gerekir. Yukarıda saydığım disiplinlerde veya daha başka disiplinlerde çok etraflı, bilimsel çalışmalara, analizlere, varsayımlara gerek vardır. Çeşitli modellerin geliştirilmesi, farklı varsayımlara göre bu modellerin revizyonları, bilimsel dataların ortaya konması gibi daha birçok çalışmalardan sonra kesin değerlendirmeler yapmak olanaklıdır. “Bu bir rant projesidir” veya “Bu İstanbul’u yüceltir de batırabilir de” “ilk bakışta olumsuz tarafı daha fazla görünüyor” gibi yorumlara kuşku ile bakıyorum. ‘B C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle