23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 OCAK 2011 SALI CUMHURİYET DİZİ SAYFA 9 Talabani, Kürtlerin Irak devleti içinde haklarını elde etmeleri hakkında görüş birliğini açıklıyor HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR ‘Özal bizi destekliyor’ alabani’nin açıklamaları sürüyor: “Görüşmelerde Irak’taki diktatörlüğün devrilmesi gerektiği, Kürtlerin de birleşik Irak devleti içinde federe, konfedere ya da özerk bir yapı içinde haklarını elde etmeleri gerektiği konusunda görüş birliğine vardık. Cumhurbaşkanı Özal da bunu destekliyor.” Dostum, Dostum Uluslararası ilişkilerde her şeyin sanıldığı gibi zeytin dalı uzatma gösterileriyle bir sonuca varmadığı Erzurum’da bir kez daha ortaya çıktı. Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun, Türkiye’nin Kıbrıs’taki “işgal”ini sürdürdüğü sürece Avrupa Birliği’ne giremeyeceğini söylemesi hem de konuk olarak ağırlandığı Erzurum’da, “dostum Erdoğan” hitapları arasında pek hoş olmadı. Başbakan Erdoğan’ın Papandreu’ya verdiği cevabın yeterince sert olup olmamasının hiçbir önemi yok bana göre. Erdoğan, İsraillilere yaptığı gibi sert konuşsa da, Erzurum’daki gibi doğruları sakince anlatsa da, en yumuşak tavrıyla nükteler de yapsa bir şey değişmez. Kıbrıs konusunda önce yıllar boyu Türkiye’nin uzlaşmaz taraf olduğu, Denktaş politikalarının çözümsüzlük ürettiği ve sorunun bu yüzden çözülemediği söylendi. Bu görüşe bizden de katılanlar çok oldu. Sonra Denktaş gitti Talat geldi. Uzlaşma ve barış söylemiyle yola çıkıldı. Ne oldu? Hiçbir şey değişmedi. Ne Birleşmiş Milletler’in ne de Türkiye’nin önerileri, Rum tarafı ve Yunanistan’ın gelmiş geçmiş hiç değişmeyen görüşlerinde bir farklılık yaratabildi. Kılıçdaroğlu, Başbakan’ı, Papandreu’nun “Kıbrıs’ta işgalcisiniz” sözlerine “Türkiye adaya, uluslararası garantörlük haklarını kullanarak müdahale etti” demeyerek gereken cevabı veremediği yönünde eleştirdi. 1974’ten bu yana Türkiye bunu dile getirdi de bir şey mi değişti? Hani dostluk rüzgârları esmişti, yeni hükümetle birlikte de Kıbrıs’ta izolasyonlar kalkacaktı? Papandreu, Erzurum’da bu konuşmayı yaptı ve el üstünde ağırlanmaya devam edildi. Ne bir gösteri oldu ne bi rşey. Yeni yayımlanmaya başlanan Sultan Süleyman dizisi kadar bile tepki görmedi. Halbuki Papandreu bu konuşmayı yaptığı halde kendi ülkesinde Türkiye’ye geldiği için eleştiriliyor. Aynı konuşmayı Erdoğan Yunanistan’da yapsa sokaklarda bayraklarla protesto edilirdi. Geçenlerde yazdım. Kıbrıs’ta bile, Türk tarafına gelip giden Rumlarla ilgili en küçük sorun yaşanmazken, Rum tarafına giden Türkler saldırıya uğruyor, dostluk ve barış festivaline katılanlar canını zor kurtarıyor. İsrail’e gösterilen tepkinin binde birini, üstelik bizi çok daha doğrudan ilgilendirdiği halde nedense bu olaylar karşısında gösteren yok. Yunanistan harika bir strateji ve halkla ilişkiler programıyla yıllardan beri Ege, Batı Trakya ve Kıbrıs konusunda bütün sorunları çıkartanın ve barış istemeyip çözümsüzlüğü dayatanın Türkiye olduğunu dünyaya kabul ettirmiş durumda olduğu için bu plandan geri adım atmayacak. Çünkü bu stratejiyle, olmayacak bir şekilde Kıbrıs Rum kesimini Avrupa Birliği’ne soktu. Patrikhane’yi öne çıkardı. Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’yi dışarıda bırakan politikalarda başı çekti. Dostum, kardeşim söylemleri demek ki sandığımız gibi bir işe yaramıyor. Yaraması da beklenemez, çünkü yıllardan beri kimin hangi politikalarla başarılı çıktığı apaçık ortada... kursatbasar63@gmail.com T ABD’nin tam desteği var diye kimi sanılar yayılıyor Çankaya’dan. Oysa, resmi açıklamalar Kürtlerle ilişkileri ‘onaylamıyor’. Demirel’den, ilk tepkisine ek yeni tepkiler aldım: “Kürt liderlerle konuşmak ihtiyacı nereden çıkmış? Abdullah Öcalan’la konuşmak isterse ne yapacağız? Doğu Anadolu’da devlete bağlı insanlar var, bunları da kaybedeceğiz.” Söylediğine göre, ANAP milletvekilleri Erzurum’da halkın içine çıkamıyormuş. ABD’nin Avrupa’daki şubesi sayılan İngiltere’den yankılanan görüş, Batı’nın Kürt sorununa bakış açılarını da beraberinde getiriyor: İngiltere Hükümeti Dışişleri Bakanı Douglas Hurd, parlamentoda Kürt sorununa ilişkin olarak yöneltilen sorulara şu yanıtları verdi: “Irak’ın şu anda dünya ulusları topluluğuna tekrar katılması ve hatta ülkesini yeniden inşa etmesi sürecini ayrıntılı olarak görmek çok zor. Özellikle Sad dam iktidarda olduğu sürece. Biz, bölgede barış ve istikrarın yeniden gerçekleştirilmesi sürecinde ‘Kürt azınlığın daha geniş bir otonomi ve ulusal özlemlerinin daha yüksek bir düzeyde garanti edildiğini görmek isteriz.’ Bu aşamada bağımsız bir Kürt devleti gerçekçi değildir. Ancak gerçekçi olan şudur ki, Kürtler yaşadıkları ülkelerin sınırları içerisinde insanca bir yaşama düzeyine ve politik haklarını kullanma özgürlüğüne sahip olmalıdır lar.” (1718 Mart 1991) Kuzey Irak’ta çeşitli biçimlerde tarif edilen Kürt modeli, doğal olarak Türkiye’deki Kürtlerin bağımsızlığına kayıyor. Özal’ın açtığı yol, Kuzey Irak Kürtlerine sonunda bu tartışmayı gündeme taşıma fırsatını veriyor. Talabani’den sonra Paris’teki Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nazari de eski bir plağı çalmayı sürdürüyor, öteki Kürt liderleriyle aynı yolda ilerlemeye girişiyor. erip geliyorlar’ “Özal 100 bin ya da 1 milyon Türkmen için Araplarla, Kürtlerle federasyon öneriyor ama, Türkiye’deki 12 milyon Kürt için ‘V aynı fikri niçin geçersiz sayıyor?” içerikli demeçler veriyor. Özal’ın ektiği tohum belki 1991 yılında filiz vermemiş ama, sonraki yıllar?.. Özal bu filizlerin yeşermesini istiyor mu acaba? Bağımsız Kürt devletine karşı mı? Devletimize karşı mı? Ama geleceğin neler getireceğini kestirmek olanaksız. Gündem yavaş yavaş, Özal’ın ABD gezisine ısınıyor. Demirel, “Colomb’dan beri Türkiye her yıl bir kez ABD’ye gidiyor. Ne alıp geliyorlar, ayrı mesele. Ama verip geliyorlar” diyor ve Özal’ların Amerikan Başkanı’nın dinlenme merkezi Camp David’de Bush’la birlikte olmasına Türkiye açısından kuşkuyla bakıyor. ‘Federasyonun karşısındayım’ 991’de Turgut Özal’ın PKK ile ilgili girişimlerine geçmeden önce Güneydoğu ve terörle ilgili görüşlerini, bir Kürt devleti kurulup kurulamayacağına ilişkin değerlendirmeleri aktarmak gerekiyor. Turgut Özal’ın Anıları kitabındaki anlatımlarda sözünü ettiğimiz konularla ilgili oldukça geniş açıklamalar yapıyor. Özal’ın açıklamaları aşağıda: “Güneydoğu meselesini ele almaya gelince... Bunu, terörle mücadeleden ayırmak kolay değil... Kim Güneydoğu insanı ve kim terörist diye ayırmanın zorluğu var... Çünkü terörist, zemine ve zamana uyuyor... Gündüz vatandaş kılığına giriyor, gece terörist oluyor... Ancak bunu ayırmak için, elimizden geleni yapmalıyız... Güneydoğulu vatandaşı terörist, teröristi de masum vatandaş olarak görmemek için yollar bulmalıyız... Geçenlerde bir konuşmamda da, artık Türk toplumunun, meseleleri çarpıtmadan ele almasının zamanı geldiğini söyledim... Mesela, birisi ‘federasyon’ diye bir laf çıkardı ortaya... Ben bunun karşısındayım... Federasyonun karşısındayım, dedim. Ama kimse buna bakmadı... Benim demek istediğim, kim ne fikir atarsa atsın, bu tartışılmalı... Federasyonun da bir çözüm olmadığı, tartışılarak bulunur... Tartışmasız yasaklarsanız, bazılarının aklında, federasyon sanki bir çözümmüş gibi kalır. Bakın şimdi, devletin Güneydoğu’ya yaptığı yatırım, oradan alınan verginin ve bütün gelirlerin çok üzerinde... Bir federasyona gidilirse, kim böyle bir kaynağı o yöreye aktarır? 1 Özal, Kuzey Irak sınırında incelemelerde bulunuyor. ‘Kışkırtıcılara alet olmamalıyız’ “Ama şunu da düşünmek lazım. Tabii ki o insanlar da bizim insanlarımız. Bir kavganın, memleket içinde bir büyük mücadelenin hiçbirimize fayda getirmeyeceğini çok iyi bilelim. Kışkırtıcılara da kimse alet olmasın. Bazen böyle kışkırtıcılar çıkıyor: ‘Vuralım, kıralım, işi bitirelim.’ Hangi işi bitiriyorsunuz? Neyi vurup kırıyorsunuz, neyi götürüyorsunuz? Bugünkü modern devrede 21. asra gelirken böyle şey olur mu? Bu da çok önemlidir. Bu havaları da ben görüyorum. Zaten kızdığım noktalardan bir tanesi de bu. Bir an için düşünün. Bu mücadele devam ederse, zaten bizimle uğraşan çok kimse var dışarıda, bu iş daha kötü olmaz mı? Ama ben şunu iyi biliyorum; sabırla, kararlılıkla ve biraz da zamanla bu mesele, kendiliğinden demeyeceğim, aldığımız tedbirlerle, başka ülkenin problemine benzemeden çözülecektir. Kuzey İrlanda meselesi din meselesidir. Farklı mezhep meselesidir. Biri Katoliktir, diğeri Protestandır veya Anglikandır. Oradan çıkıyor mesele. Sadece etnik farklılık değil. Ama bizde böyle şey yok, biz asırlardır beraber yaşamışız, kız alıp vermişiz. Kimin ne olduğu da belli olmuyor. Ama bir yanlışımız var. Bir fobiye düşmüşüz. Açıkça söyleyeyim. Osmanlı’da bu fobi yokmuş. Bizim bir fobimiz var. ‘Şeyh Said isyanını İngiliz desteklemiş’ diye. Bunlar çok sarih değil. Bunlar incelenmemiş. Ben şöyle olduğunu tahmin ediyorum: İngiliz desteklemese bile, desteklediğini bize kabul ettirmiş. Neden? Çünkü bir Kürt devleti kurulması fobisi bizde var. O sırada da bütün dünya Türkiye’de İstiklal Harbi ile yapılan büyük mücadelenin, bilhassa Müslüman dünya bunun peşinde, bütün dünyaya yayılacak. Biraz dışarı çıksak, bu ateş, bir devrim ateşi yayılacak. Ondan da İngiliz çok korkuyor. Bu sefer içeride çıkan bir isyanı, başka bir sebeple belki, onu da bilmiyoruz... Bunların aslında hepsinin tarihte incelenmesi lazım. Maalesef bu dokümanlarımız yok elimizde, hâlâ gizli bunlar. O vakit şunu tahmin ediyorum. İngiliz yardım etmiş gibi gözükmüş. Orada yardım etmesi mümkün değil. Dersim isyanına Fransız nasıl yardım edecek? Kolay mı bu iş? Şu kadar katık, silah göndermekle mi olacak? Bu da mümkün değil. Ama Türkiye’nin yumuşak karnı Kürt devleti ise, biz onu biraz itmiş gözükelim diyorlar. Biz kendi yumuşak karnımızı gösteriyoruz. Diyoruz ki, gelin, buraya vurun. Yanlışımız burada. Halbuki İran bundan korksun, Irak korksun. Orada büyük ayrılık var. Onlar entegre olmaz, Kürtler sadece bir bölgede yaşıyor. Entegre olmuyorlar. İşte Irak da öyle, kaç senedir aynı şekilde. Ama bizde olduğu gibi batıya geçiyor. Her gün ne kadar adam geliyor İstanbul’a düşünüyor musunuz?” ölgedeki yatırımlar Geçenlerde İstanbullu işadamları toplantısında bana bu meseleyi sordular. Siz de oradaydınız ve cevabımı kaydetmiştiniz... Orada ne dedim? Ne tarihi tam inceledik, ne de fobilerimizi yenebildik... Güneydoğu Anadolu insanının dertleri var, size onu söylemeliyim. Gidip de görmeniz lazım o bölgeyi. Ben çok gittim. Fevkalade zor şartlar var. O dağlık bölgeye gidin, bu insanlar nasıl burada yaşıyor diyebilirsiniz. Türkiye’nin bugünkü haliyle, o insanların yaşaması çok güç... Hatta, göçü bir parça kolaylaştırmak lazım. Bu yüzden Güneydoğu Anadolu Projesi’ni hazırladık ki, ovalarda daha iyi yaşansın, diye. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Fırat’la Dicle arasında Yukarı Mezopotamya’dır. Mümbit topraklardır. Dümdüz topraklardır. İki üç ürün alınabilen topraklardır. Oraya büyük masraflarla sulama getirmemizin sebebi, o insanları biraz daha mutlu edebilmektir. Başka bir sebebi yok. Yoksa ben şunu çok iyi biliyorum. Doğu’ya veya Güneydoğu’ya yapacağınız yatırımı Batı’ya getirin, üç misli verim alırsınız. Size açık söyleyeyim. Hatta GAP projesi de dahil. Bu hep yanlış biliniyor. Burada devlet bu yatırımı esas itibarıyla oradaki insanların mutluluğu için yapıyor. Yoksa o dağlara ne elektrik gider, ne telefon gider, ne yol gider, açık söyleyeyim. Çok pahalı yatırımlar olmuştur ve sonunda da şu olacaktır, onu da biliyoruz. O köylerin hepsi boşalacak. Ne olacak o vakit, yol yatırımınız, elektrik yatırımınız, telefon yatırımınız, hepsi sıfır. Ama, belli bir süre alacağı için onun da bu imkândan istifade etmesi lazım diye bu yatırımı oraya da yapıyor. Gidin, Kuzey Irak’a bakın. Gidin, İran’a bakın. Hem de İran’ın batısına bakın. Hayat şartlarına bakın. Benim demin beğenmediğim Doğu ve Güneydoğu’nun dağlık bölgelerinden çok daha kötü şartlar var. Biz hiç olmazsa büyük bir ülkeyiz ki, oralara bu yatırımları götürebilmişiz. Fırat Vadisi’nin içerisine ben girdim, Karakaya’ya giderken Pötürge’ye giden kanyon içerisinde inanılmaz yol yapmışız. 34 evlik yerlere elektrik, telefon gitmiş, mümkün değil bunlar. En zengin ülkelerde de yapmak zor. Ama bu meselenin çözümü için yapılmış. Bir de terörün sebebi bu değil. Hiçbir zaman kimse ‘Geri kaldık, onun için biz bunu yapıyoruz’ diyemez, buna hakkı yok. Çünkü bu memleket bu yatırımı yapmış.” B Yaşar Seyman yeniden başkan Haber Merkezi Banka ve Sigorta işkolunda örgütlü BASİSEN Ankara ve İç Anadolu Bölgesi 8 Ocak’ta Ankara 9. Olağan Kurultayı’nı gerçekleştirdi. Kurultayda Global Union tarafından “Avrupa’nın Başarılı Kadın Sendikacısı” seçilen Seyman yeniden başkan oldu. Seyman 21 yıldır rakipsiz olarak başkan seçiliyor. ‘CHP, iftira mezarlığı oldu’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanı Beşir Atalay, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İçişleri Bakanlığı, yolsuzluk mezarlığına döndü” açıklamasına yanıt verdi. Atalay, “Ben aslında CHP’yi bu tür iftira dosyalarının bir mezarlığı olarak görüyorum ve ileride de öyle kalacaklar, asla iktidar olamayacaklar” dedi. ÖZAL: ‘KÜRT DEVLETİ KURULAMAZ’ “Netice itibarıyla bu mesele çözülecektir. Ama birtakım fobileri de üzerimizden atmak lazımdır. Ben şunu söylemek istemiyorum: ‘Bir Kürt devleti kurulsun, bir şey olmaz!’ Yo, hayır. Biz istemedikten sonra kurulması mümkün değildir. Bu kadar da kendimizi küçük görmeyelim. 60 milyonluk bir Türkiyeyiz. Orada 3.5 milyonluk insan var. Ve fevkalade geri durumdalar. Sizin ekmeğinize muhtaç bunlar. Onlar devlet kuracak, Türkiye’den parça koparacaklar, bizim elimiz bağlı duracak. Yok böyle şey olmaz. Bunu düşünmek için komplo teorilerini üreten merkezlerin olması lazım. Ama var bu düşünceler. Siz hayır dedikten sonra, orada mümkün değildir. Ama şunu da düşünün. Oradaki insanların da daha iyi yaşamaya hakları yok mu? İnsan olarak düşünün. Ezilmişler, Saddam’ın altında kalmışlar, daha evvelki Iraklıların altında kalmışlar, zehirli gaz yemişler, adam yeni çıkmış Kuveyt harbinden, sonra buna rağmen iki tane tümenini yollamış. 600 bini bizim hudutlara gelmiş, 1 milyonu da İran’a kaçmış. Siz bugün gitseniz, kaçıramazsınız onları. Mücadele ederler, ama Saddam’dan korkmuşlar. Neden? Zehirli gaz kullanıyor da onun için. O korku zehirli gazdan geliyor. Bunu ben biliyorum. Bir üzerimize atarsa, çoluk çocuk Halepçe’deki hadise bir daha olacak demişler. Hakikaten çarpışmasını bilen, savaşmasını bilen insanlar kaçtılar. Şimdi bunların daha iyi bir hayat yaşamaya hakkı yok mu? Hatta bizim bir parça burada ‘moral obligasyonumuz’ yok mu, diye düşünüyorum. Bunlar, hudut biraz daha aşağıdan gitseydi hepsi içimizde olurdu... ‘Eskiden Musul bizim elimizdeydi’ dedik, gürültü koptu.” “Musul vilayeti olsaydı, bunların hepsi Türkiye içerisinde olurdu. Ne farkı var? Hakkâri’de oturanlar, Şırnak’ta oturanlar, bunlar akraba. Aynen sizin Bulgaristan’daki soydaşlarınız gibi. Bunları da düşünmek lazım. İlk önce iğneyi kendimize, sonra çuvaldızı başkasına batıralım. Biraz da böyle düşünmekte fayda var. Ben meselenin çözüleceğine adım gibi inanıyorum. Ama hiç telaşa, heyecana lüzum yok. Büyük bir ülke olduğumuzu hiçbir zaman unutmayın. Kayıp vereceksek vereceğiz. Ama gördünüz işte, geçenlerde o aşağıda Derecik galiba, uçaklar, helikopterler gitti, temizledi. 200’den fazla zayiatları var, öyle geliyor haberler. Belki daha fazla. Çok büyük kayıp vermişler. Şimdi bir de kendi aralarında olan çarpışmalarda da büyük kayıpları var. Bu işin sonu yoktur. Oradan gözüküyor zaten. Ama biz akıllı uslu siyaset götürelim. Oradaki insanları niye kendimize düşman edelim? 3.5 milyon insan, biz biraz daha dost davransak daha iyi değil mi? Ve şimdiye kadar da dost davrandığımız için bir netice alıyoruz, yoksa orası daha kötü bir yuva olur bizim için.” Son soygununda yakalandı İstanbul Haber Servisi Küçükçekmece’de PTT şubesine soygun için gelen G.Ö (27), artan soygun olayları nedeniyle şubede önlem alan güven timlerince suçüstü yakalandı. G.Ö’nün Küçükçekmece’de bir banka, PTT Şubesi ve BEDAŞ’ı soyduğunu itiraf ettiği ve Güngören’deki PTT soygununu da kabul ettiği öğrenildi. Sınırdaki köylere kameralı takip EDİRNE (AA) Edirne’nin İpsala ilçesindeki 22 köy ve beldeye, yasadışı sınır geçişlerinin önlenmesi ve suç oranlarının azaltılması için MOBESE sistemi kurulacak. İpsala Kaymakamı Mehmet Ali Gürbüz, sistemin öncelikle Sarıcaali, Ahırköy ve Turpçular gibi sınır köylerine kurulacağını söyledi. Gürbüz, sistemin maliyetinin köyler ve kaymakamlıkça karşılanacağını ifade etti. Hırsızın ‘pes’ dedirten pişkinliği İZMİR (AA) İzmir Urla’da A.Ş’ye ait eve giren Ş.D. (26), evden çok sayıda eşyayı aldıktan sonra A.Ş’yi uyandırdı. A.Ş’den 500 lira isteyerek ölümle tehdit eden Ş.D, A.Ş’nin karşı koyması üzerine kaçtı. Alkollü olduğu belirlenen Ş.D. kısa sürede yakalanarak mahkemece tutuklandı. YARIN: KÜRT OLMAK On Numara çekildi 11, 13, 14, 20, 22, 26, 30, 39, 40, 43, 47, 52, 56, 59, 62, 63, 64, 68, 70, 71, 72, 73 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle