15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 KASIM 2010 CUMARTESİ KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 Alman galericilerden Contemporary İstanbul’un uluslararası bir çekim merkezine dönüşebilmesi için öneriler Sanat için ‘serbest bölge’ Alman galericiler, fuarın uluslararası bir nitelik kazanabilmesi ve İstanbul’un sanat piyasasında bir çekim merkezi haline gelebilmesi için fuarda sergilenen sanat ürünlerine yönelik “serbest bölge” oluşturulması gerektiğini düşünüyorlar. ÖZGÜR ULUSOY Fotoğraf: VEDAT ARIK SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Koltuk Değnekleri Çatmadan Genç fuarın genç sanatçıları Fuar öncülüğünde galerilerin yurtdışındaki fuarlara katılmasının önündeki engellerle ilgili bir girişim yapılacak CEREN ÇIPLAK Contemporary İstanbul yarın sona eriyor. Pek çok galerinin, genç sanatçıların ilginç ve dinamik çalışmalarıyla renklendiği izleyiciyle buluştuğu Contemporary İstanbul Sanat Fuarı yarın sona eriyor. Genç ve yeni sanatçıların ağırlıkta olduğu, katılımcı galerilerin arttığı fuara yurtdışından da katılım önceki senelere oranla daha fazla. Ziyaretçi profiline baktığımızda da uluslararası seyircinin çoğaldığı dikkat çekiyor. Türk galericiler, aynı anda yüzlerce eseri görme imkânı sağlayan fuarların, artık ülkemizde giderek daha hareketli ve etkin bir ortamda gerçekleştiğini düşünüyorlar. Ancak galerilerin yurtdışındaki fuarlara katılmasının zorluğundan da hayli şikâyetçiler. Fuarın Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli, galerilerin yurtdışındaki fuarlara katılmasının önündeki engelleri ve kolaylaştırma yöntemlerini fuar sonrası Contemporary İstanbul öncülüğünde Türk galericilerle toplanarak çözüm yolu arayacaklarıını söylüyor. Yurtdışından 37, Türkiye’den de 43 galerinin katıldığı fuardaki çalışmalar iki kata yayılan mekânda izlendi. Alanı kısıtlı bulan fuar yetkilileri seneye daha geniş bir mekânda çalışma yapacaklarını da söylediler. İran, Ermeni ve Arap çağdaş sanat dünyasından isimlerin buluştuğu konferanslar da fuarın ilgiyle izlenen etkinliklerindendi. Bilge Karasu, kendi 50. yaşı üstüne yazdığı bir yazıda, “Yaşam durmadan çözülüp bağlanan, dağılıp toparlanan, bununla birlikte aynı biçimden, kalıptan, karşılıklı konum düzeninden bir ikinci kez geçmeyen bir gidişse, anılarımızı pehpehleyelim, anlatalım, kullanalım canımız istiyorsa; ama onlardan koltuk değnekleri çatmayalım kendimize” diyor. Kimi kitaplar beni de geçmişe götürüyor zaman zaman, anılarımdan söz ediyorum... Onlardan koltuk değnekleri çatmadan kendime. Contemporary İstanbul Sanat Fuarı’nın konuklarından biri de “Berlin’den Sanat” şemsiyesi altında fuara katılan galeriler. Alman galericiler, fuarın uluslararası bir nitelik kazanabilmesi ve İstanbul’un sanat piyasasında bir çekim merkezi haline gelebilmesi için fuarda sergilenen sanat ürünlerine yönelik “serbest bölge” oluşturulması gerektiğini düşünüyorlar. Bu yıl fuara ikinci kez katılan Berlinli galericilerle, İstanbul’un uluslararası sanat piyasasında merkez olma potansiyelini ve bunun önündeki engelleri konuştuk. Fuara katılan beş Alman galericiden Werner Tammen, grubun temel amacını, sanat piyasası için gittikçe daha fazla önem taşıyan kentlere gitmek olarak tanımlıyor. Aynı zamanda Berlin Galeriler Birliği Başkanı olan Tammen’e göre, İstanbul bu kentlerden birisi. İstanbul, Berlin’le olan özel ilişkisi açısından da önemli. “Geçen yıl ilk kez katılmak bizim için tam bir maceraydı ve sonunda başarılı bir deneyime dönüştü. Gençlerin sanata ilgisi bizi etkiledi, kendi yerel pazarlarının dışında uluslararası sanatla tanışmak istediklerini gözlemledik” diyen Tammen, fuarlar aracılığıyla genç galericilerin de yeni pazarlarla tanıştığını belirtiyor. Tammen, İstanbul’la Berlin arasındaki sosyal, ekonomik ilişkilerin sanat alanına taşınmasını istediklerini de ifade ediyor. Tammen fuardaki en büyük so Galereciler Birliği Başkanı Werner Tammen (solda) ile birliğin genel müdürü Anemone Vostell, Berlinli sanatçı Christa Frieda Vogel’in, ‘İstanbul Sanatçılar ve Onların Şehri’ adlı sergisinde yer alan fotoğrafların önünde. runu gümrük vergileri olarak tanımlarken Berlin Galeriler Birliği Birliği Genel Müdürü Anemone Vostell de, “sanat piyasasında serbest bölge oluşturulmasının önemine” dikkat çekiyor. Eserleri getirirken çok yüksek düzeylerde vergi ödediklerini belirten Vostell, sözgelimi Hong Kong’da sanat fuarında serbest bölge uygulamasının bulunduğunu söylüyor: “İstanbul sanat fuarı giderek uluslararası olma iddiasında. Bu yıl daha fazla uluslararası galeri var. Ama yalnızca iç pazara bakarsanız o zaman uluslararası kimlik oluşturamazsınız. Oysa, sanat piyasası küreseldir.” Tammen ve Vostell, fuar düzenleyicilerinin bu konunun farkında olduğunu ve bu konuyu geçen yıldan beri müzakere ettiklerini ekliyorlar. Vostell, eserlerin yalnızca Türkiye vatandaşı olan veya Türkiye’de oturma izni bulunan kişilere satıl Küresel sanat piyasası ması zorunluluğunu da şu sözlerle eleştiriyor: “Bu çok tuhaf! Çünkü sanat piyasası uluslararası. Ama burada sadece Türk vatandaşlarına satabiliyorsunuz. Peki ya İranlı bir alıcı çıkarsa. O zaman eser Almanya’ya gidiyor, oradan tekrar İran’a. Bu uygulama hiç pratik değil.” Galerici Boris Brockstedt, gümrüğe bırakılan paranın önce Avro’dan TL’ye, ardından tekrar Avro’ya çevrildiğine dikkati çekerek, bunun pratik bir uygulama olmadığını söylüyor. Brockstedt’e göre, İstanbul fuarı, ABD’den, Londra’dan büyük galerilerin katıldığı uluslararası bir fuar olma iddiasındaysa, bu sorunun çözülmesi gerekir. Bir başka Alman galerici Marcus Deschler ise “Pazarı korumak, uluslararası sanat sergisi için iyi bir fikir midir bilmiyorum” sözleriyle tartışmayı noktalıyor. Pazarı korumak adına... Bilge Karasu dedim, anı dedim, öyleyse Bilge Karasu’yla ilgili bir anıyla başlayayım: Yayınevi yöneticiliği yaptığım dönem. 1979 Şubat’ında bir gün ziyaretçim olduğunu söylediler. Bilge Karasu gelmiş. “Buyursun” dedim hemen. Çok, ama çok uzun süredir görüşmemiştik Bilge’yle. Kucaklaştık. Birer çay söyledik. Neler yaptığımızdan söz ettik. “Yeni bir şeyler var mı?” diye sordum. Utanarak güldü. “Ben de onun için gelmiştim” dedi. “Bir kitabım var. ‘Göçmüş Kediler Bahçesi’. İlgilenir misin?” Elindeki dosyayı aldım hemen. “Bu mu?” “Evet” dedi. Kitabını önermekten sıkıldığı belliydi. “Bir oku istersen.” “Yahu” dedim, “nesini okuyacağım! Senden okuyacağım kadar okudum. Bunu da kitap olarak çıkınca okurum.” “Basacak mısın yani?” dedi Bilge. “Bugün doğum günüm” dedim. “Bana bundan güzel bir doğum günü armağanı verilemezdi. Sağ ol.” Kitabı çok kısa sürede yayımladık. Daha sonraki yıllarda, ölünceye kadar doğum günümü hiç unutmadı sevgili Bilge, en azından bir kartla hep kutladı. Bugün olsa, yine tek kelimesini okumadan yayımlardım Bilge’nin kitabını. Çünkü o, daha önce yazdıklarıyla bunu hak etmişti. Melih Cevdet’in, Attilâ İlhan’ın, Oktay Akbal’ın, Çetin Altan’ın hak ettiği gibi. (Onların kitaplarını da yayımlamadan önce okumadım.) Bir TRT toplantısını hatırlıyorum. Cem Duna döneminde, önerilen senaryoları değerlendirmek için oluşturulan kurula, artık nereden estiyse, beni de seçmişlerdi. Çoğu ipe sapa gelmez güldürü (!) senaryolarını okuyor, “olur” ya da “olmaz” diyorduk. Lütfi Akad kısa bir İstanbul belgeseli yapmak istemiş. Senaryoyu göndermiş. Toplantıda sıra ona geldi. “Okuyalım” dediler. “Nesini okuyacağız? Kabul!” dedim. Şaşkınlıkla yüzüme bakanlar oldu. “Lütfi Akad’ın önerisi TRT’ye ancak onur verir” dedim. “Kötü bile olsa ret mi edeceğiz? Lütfi Bey bugüne kadar yarattıklarıyla, yapıtının sorumluluğunu tek başına üstlenmeyi hak etmiştir. Kötü bir şey yapmayı da... Sonuç onu ilgilendirir. Sorumluluk onundur.” Öneri hemen kabul edildi. Şimdi bir dergi çıkarıyor olsam... Ataol Behramoğlu da bir şiir gönderse... Yayımlamak için şiirin iyi ya da kötü olduğuna mı bakacağım! Çok kötü olduğunu düşünsem bile yayımlarım. Çünkü Ataol geçmişiyle bu hakkı kazanmıştır. Arada bir kitaplarını raftan indirip yeniden okuyorum Bilge Karasu’yu. Onu ne kadar özlediğimi fark ederek. Hem dost, hem yazar olarak. Bu nitelikli yazarın “Troya’da Ölüm Vardı”sını, “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”nı, “Göçmüş Kediler Bahçesi”ni, “Kısmet Büfesi”ni henüz okumadıysanız, “yılın yazarları”nı birazcık unutun, bir “Bilge Karasu arası” verin derim. Ahmed Arif Müzesi açılıyor Kültür Servisi Şair Ahmed Arif’in adı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kararıyla kendi memleketi Diyarbakır’da açılacak edebiyat müzesine verilecek. Sur ilçesinde bulunan Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi yakınlarındaki tarihi bir Diyarbakır evinin onarılarak müze haline getirileceği ve Mart 2011’de törenle hizmete açılacağı belirtildi. Müzede, 1991 yılında yaşamını yitiren şairin eserlerinin yanı sıra, hakkında yazılanlar ve koleksiyonları sergilenecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı, başka şehirlerde, Mehmet Âkif Ersoy, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal ve halk şairi Emrah’ın adlarının verileceği müzelerin de açılacağını duyurdu. ÖZEL TİYATROLARIN BORÇLARI AST acil yardım bekliyor SELDA GÜNEYSU Doha’da onur konuğu Türkiye Kültür Servisi Katar’ın başkenti Doha’da önceki gün başlayan ve bu yıl 21.’si düzenlenen “2010 Doha Kitap Fuarı”nın onur konuğu Türkiye. 4 Aralık’a dek sürecek fuara Türkiye Ulusal Organizasyon Komitesi’nce hazırlanan etkinlik programı kapsamında Türkiye’den yazarlar, yayıncılar ve telif ajansları katılıyor. “Türkiye Ulusal Standı”nda Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları’ndan örnekler ile Türkiye yayınevlerince son dönemde yayımlanmış eserler yer alıyor. Fuar kapsamında ayrıca Ali Ural, Ayfer Tunç ve Ece Temelkuran gibi yazarların katılımıyla bir panel de düzenlenecek. ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca her yıl özel tiyatrolara verilen destek yardımları imza aşamasına geldi. Bakanlık bütçesinden bu yıl 3.5 milyon TL’yi özel tiyatrolara ayırdı. Ancak vergi borçları bulunan tiyatrolar bu yardımdan yararlanamayacak. Bu tiyatrolar içinde Ankara Sanat Tiyatrosu da (AST) var. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hangi tiyatrolara, ne kadara para dağıtılacağı pazartesi günü belli olacak. Bu yıl bakanlık 3.5 milyon TL’yi özel tiyatrolara ayırırken en yüksek yardım bedelini 80 bin TL olarak belirledi. En yüksek bedel 80 bin TL yardım alan tiyatrolar arasında Kenter Tiyatrosu ve Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu bulunuyor. Bakanlık bu yıl aralarında çocuk ve amatör tiyatrolar da olmak üzere 64 özel tiyatroya yardımda bulundu. 80 bin TL yardım almaya hak kazanan tiyatrolar arasında AST’ın da olduğu öğrenildi. Ancak bakanlık bu yıl önceki yıllardan farklı olarak, tiyatrolara özel yardım için vergi borçlarını ödemesi koşulunu getirdi. Bakanlık, vergi borçlarını ödeyebilmeleri için tiyatrolara 10 Aralık’a kadar süre verdi. AST’ın da vergi borcu olduğu biliniyor. Eğer başta AST olmak üzere Ankara’daki özel tiyatrolar vergi borçlarını ödeyemezlerse yardımdan faydalanamayacak. Onlara bakanlık tarafından verilen yardımlar Hazine’ye aktarılacak. Para sıkıntısı nedeniyle 10 gündür yeni oyununun provalarını durdurmak zorunda kalan AST bu parayı alamazsa kapanma tehlikesi ile karşı karşıya. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle