Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                CMYB  C M Y B  EVET   HAYIR  OKTAY AKBAL  Nail Çakırhan ın 100.  Yaşını Andık...  Nail V. yüz yaşında...  Birkaç yıl kalmıştı. 95 e geldiğinde bir  kutlama yapılacaktı. İstemedi.  Yüze  geleyim sonra  dedi. Ama gelemedi!  Ama biz gelmiş saydık... İçimizdeydi,  aramızdaydı şiirleriyle, yapıtlarıyla. En  başta da unutulmaz anılarıyla.  Akyaka artık uluslararası bir köy oldu,  daha doğrusu köyden çıktı, küçük bir kent  oldu. Her yaz, ilkyaz, sonyaz, hatta kış  mevsimlerinde yabancı turistlerden  geçilmez. Ama Akyaka yı Akyaka yapan  kim? Bir köy kendiliğinden değişmez,  güzelleşmez. Bir öncü, bir yol gösterici  gerek. Akyaka yı Nail V. yarattı. Ulalı Nail  V... önce şiirleriyle, sonra da mimarlık  sanatının etkinliğiyle değişik bir güzellik  kattı bu köye... O kadar ki sınırları aştı  yarattığı güzellik, ta Ağa Han a kadar gitti.  Mimar olmayan, gerçek bir mimar Nail  Çakırhan, Ağa Han Ödülü nü aldı. Birçok  mimarın şaşkınlığına karşın!.. Öğrenimsiz  mimar mı olurmuş dediler, eski komünist,  eski solcu, eski mahkum Nail i  çekemediler. Ama unuttular koskoca  Mimar Sinan ın mimarlığını, Nail V nin de  ikinci bir Mimar Sinan olduğunu...  9 Ekim Nail Çakırhan ın yüzüncü doğum  yıldönümüydü. Akyaka nın sanata, kültüre,  güzelliğe tutkun insanları, Belediye  Başkanı Ahmet Çalca, Kültür Sanat  Derneği Başkanı Aydın Turunç ve Yücelen  Oteli nin, Yücelen Hastanesi nin kurucusu  ve Nail in yakın dostu Hamdi Yücel  Gürsoy un girişimiyle büyük bir anma  töreni gerçekleştirildi. Çakırhan ın sanatı  konusunda, Yüksek Mimar Oktay Ekinci,  Prof. Dr. Şadan Gökovalı, Devrim gazetesi  sahibi Ünal Türkeş ve Ertuğrul Aladağ,  Melih Güneş gibi genç mimarlar  tarafından aydınlatıcı konuşmalar yapıldı.  Zeliha Berksoy un Nail V nin şiirlerinden  en güzellerini okuması da, Selçuk İnaç ın  Çakırhan ın yaşamını bir tiyatro oyunu gibi  sahnelemesi de, toplantıya ayrı bir renk  kattı.  Bir insan ölmekle yok olmaz. Nail  Çakırhan bunu kanıtladı.  Bizler için başka bir güzellik de  Çakırhan ın sevgili eşi Halet Çembel in  Adana dan, Karatepe deki uğraşlarını  bırakıp Akyaka ya gelmesiydi. Prof. Dr.  Halet Çembel ileri yaşına karşın h l   bilimsel, toplumsal çalışmalarını  sürdürmektedir. Yaşamını yararlı  çalışmalara adamış sayısı çok az  insanlarımızdan biridir. Yıllardan beri Nail le  birlikte yarattıkları Karatepe de yaşamını  sürdürüyor...  Güzel bir kutlama oldu. Nail Çakırhan  aramızda gibiydi. Halet Çambel ile birlikte  olmak da bizler için büyük bir sevinç oldu.  PENCERE  CanavarlaşmaSüreci!..  Yol kenarında bir uyarı:   Trafik canavarı olmayın.   Tam o sırada yanımızdan hışım gibi bir araba  geçiyor; herif gazı öylesine köklemiş ki motor  bar bar bağırıyor; maganda kasıldıkça  kasılıyor.  İçimizden biri:   Araştırma yapmışlar dedi, trafikte  canavarlaşan erkeklerin çoğunda cinsel  yetersizlik varmış...   Ya kadınların?..   Direksiyon başında canavarlaşan kadın var  mı?.. Bu marifet erkeklere özgü!..   Peki, gerdek gecesi damadı öldüren gelin  var mı?..   Ben duymadım.  Damat ilk gecenin geriliminde başarısız  kalınca, sınavda çaktığını kimse öğrenmesin  diye zavallı kızı boğuyor ya da bıçaklıyor;  sonra ne diyor:   Kız çıkmadı, namusumu temizledim.  Çoğu romanda, öyküde, filmde en acımasız  Nazi subaylarının cinsel ilişkilerde  o biçim   olduğu işlenir...  Sekiz on jandarma, bir genç kızı ortalarına  almışlar; vuran vurana...  Televizyonda insanın tüylerini ürpertip  yüreğini daraltan sahneleri toplum izliyor; hiç  gereği yokken bir genci öldüresiye dövmeye  başlıyor polis...  Peki, neden?..  İnsanın benliğindeki hangi dürtü durup  dururken kişiyi canavarlaştırır?.. Ruh  hekimlerinin bu konuyu inceleyip  açıklamalarında yarar var.  Evet, canavarlaşıyoruz.  Anadolu nun binlerce yıllık toprağına yine  canavarlık tohumları serpiliyor.  Peki, kim canavar?..  Polis mi?..  Jandarma mı?..  Asker mi?..  Hayır...  Canavarlığın soyu sopu, ulusu, ırkı, mesleği,  yaşı, adı yok!.. İnsan içinde yaşadığı ortamda  canavarlaşıyor; bir öğrenci sıradan insanların  gazete okuyup çay içtiği kahveye ya da  pastaneye bir gün bomba koyuyor; ölüler,  yaralılar, sakatlar, gözyaşları ve acı...  Nedir bu?..  Devrimci eylem mi?..  Hayır..  Canavarlık!..  Canavar, ölüm orucunda birbiri ardına  gözlerini yaşama kapatan gençler için dile  geliyor:   Oh olsun!..   Neden?..   Çünkü bunlar hain!.. Eli kanlı terörist!..  Hepsi geberse ne yazar?..  Konuşanın yüzüne bakıyorsunuz, senin benim  gibi bir insan görüntüsünde; ama, insan değil,  çünkü insan olan böyle konuşamaz...  O, bir canavar...  Ama canavarlığının bilincinde değil; üstelik  kendisini  iyi insan  sanıyor.  Hepimiz canavarlaşıyoruz.  Yüreklerimiz kin, düşmanlık, nefret, kötülük,  acımasızlıkla taşlaşıyor...  Canavarlaşma sürecini elbirliğiyle  durduramazsak; bir süre geçtikten sonra  aynada kendimizi tanıyamayacağız; alev dilli,  çatal kuyruklu, yarısı yılan, yarısı gergedan bir  yaratık olup çıkacağız...   28 Temmuz 1996 tarihli yazısı   S  on otuz yıldır gündemden düş  meyen  üniversiteli kızların  türbanı  konusu, son günlerde  tekrar alevlendi. Bu konu üni  versite çevrelerinde nasıl başladı?  Biz İstanbul da üniversitelerde bu konuy  la nasıl karşılaştık, ben biraz bu konuda ha  fızalarımızı tazelemek istiyorum.  Önce omuzlarını da örten büyük başörtüler  takmış çok sayıda kadının, sokaklarda do  laşması dikkat çekmeye başladı. Gruplar ha  linde birlikte gidip geliyor, sohbet toplan  tılarına katıldıkları söyleniyordu. Başörtü  sü toplumumuzda alıştığımız bir örtüdür,  ama birbirinin kopyası büyüklükteki bu ör  tüler farklıydı.  Bir süre sonra, bilimsel toplantılarımız sı  rasında, salonda dinleyiciler arasında otu  ran bir ya da daha fazla genç kızın ayağa fır  layıp bağırmalarına tanık olmaya başladık.  Kızlar ülkemizde özgürlük olmadığını söy  lüyor, üniversiteye başörtüsü ile girme öz  gürlüğünün tanınmasını talep ediyordu.  Salondaki dinleyiciler ne olduğunu anla  mıyor; toplantıyı izlemek için orada bulu  nan televizyon kameramanları koşuşturuyor  ve kızın görüntüsü ve sözleri ertesi gün ba  sında yer alıyordu. Başka üniversiteleri bi  lemem, ama benim öğretim üyesi olduğum  İstanbul Üniversitesi nde örtünme istekle  ri böyle yer almaya başladı.  Dikkat çekme yöntemi  Bu çok başarılı bir dikkat çekme yönte  mi idi. Bunu televizyonlarda ve yazılı ba  sında çeşitli tartışmaların yapılması izledi.  Tartışmalarda  genç kızların giyim öz  gürlüğü  ,  inanç özgürlüğü   gibi kav  ramlar vurgulanıyordu. Toplum bu kav  ramları sevdi ve hemen benimsedi.  Çok zaman geçmedi, İstanbul Tıp Fa  kültesi nin bulunduğu Çapa semtinde, Fa  tih ve Aksaray da sokaklarda siyah çarşaf,  siyah peçe, siyah eldiven, siyah çanta ve si  yah ayakkabılı genç kızlar gruplar halinde  dolaşmaya başladı. Söylendiğine göre, bir  kızın çarşaf giymesi karşılığında ona bin do  lar veriliyordu. On kızın çarşafa girmesini  sağlayan bir kız on bin dolar alıyordu.  Bunları doğrulama ya da yalanlama olana  ğımız yoktu.  Bu ilk sokak alıştırmalarından sonra üni  versitelerde her sınıfta beş altı kız öğrenci,  derslere, omuzlarını da örten büyük baş ör  tüsü ile girmeye başladı. Baş örtüsü ile baş  layan değişim, topuklara kadar uzun etek,  uzun kollu elbise ve bol ceket giyimi, yani  tüm bedenin örtünmesi ile devam etti. Çok  sayıda basılan dinsel içerikli kitap, gazete  ve dergilerde  Kadınların vücut hatları  nın belli olmayacak bir elbise ile örtün  mesi farzdır. İslam dini, kapanmayı em  retmiştir  sözleri tekrarlanıyordu.  Benim öğrencilerle ilişkim genellikle  iyidir, onlarla pek çok konuda konuşurdum,  problemleri için sık sık bana gelirlerdi.  Böyle bir günde son zamanlarda kapanan iki  kız öğrenciye samimiyetle neden kapan  dıklarını sorduğum zaman  Hocam size  saygımız çok. Ama biz sizinle açık ko  nuşamayız. Bizi izlerler. Özür dileriz   de  mişlerdi.  Ekonomik sıkıntılar  Sınıf arkadaşları, kapanan arkadaşlarının  bazı menfaatler sağladığından çok emindi.  Somut örnekler gösterirlerdi:  Bu arka  daşımızın ekonomik sıkıntısı olduğunu bi  lirdik. Annesi dışarda bir işte çalışırdı.  Arkadaşımız kapandığı zaman annesi iş  ten ayrıldı, daha farklı bir semtte, daha  iyi bir eve taşındılar. Bizim iyi arkada  şımızdı, ama kapandığından beri bizden  uzaklaştı   gibi. Kapanan kız öğrencilerin  artık sınıfta erkek arkadaşlarının yanına otur  madığını, erkeklerle konuşmadığını söy  lerlerdi. Kapananlar ya en arka sıralarda tek  başına oturur ya da tüm kapananlar bir ara  da olurdu...  Şimdi hastanelerde çalışan genç doktor  lara sorulduğu zaman,  Bu kapanan ar  kadaşlarımızın o zaman ekonomik olarak  desteklendiklerini biliyoruz, yaşam bi  çimlerinin değişmesi ile çok açık şekilde  belliydi   derler. Tıp fakültelerinde öğren  ci sayısı daha az olduğu ve dersler hemen  tamamen bütün gün kesintisiz devam etti  ği için, öğrenciler birbirinin yaşantısını ge  nellikle bilirler.  Kapanan öğrencilerin hepsine çeşitli im  k nlar sunulur muydu? H l  sunulur mu?  Bunu bilmemiz mümkün değil. Kuşkusuz  inançları gereği kapananlar vardır. Benim  sözlerim örtünmenin üniversitelere ilk gir  diği yıllarla ilgili... Kapanan kızlar dış gö  rünümleri itibarıyla belliydi, ama erkek  öğrencileri dıştan çok kolay ayırt edemez  diniz. Tıp fakültesinin özellikle beşinci sı  nıf dersleri çok daha küçük gruplarla yapı  lır, ders verirken ben öğrencilerin yüzüne ba  karım, bunun onların daha dikkatle dinle  melerine yaradığını düşünürüm. Ama bazı  erkek öğrencilerin ders anlatırken benim yü  züme bakmadığını, ders boyunca önüne bak  tığını fark ediyordum. Altmış yaşını çoktan  geçmiş bir kadın öğretim üyesinin yüzüne  bakmaktan kaçınan bir gençliğin yetişme  si çok acı veriyordu bana.  Tıp fakültesinde peçeli öğrenci  Sonra siyah çarşaf ve siyah peçeli kız  lar İstanbul Tıp Fakültesi nde derse girme  denemelerine başladı. Siyah çarşaflı ve  siyah peçesini ağzının altına kadar indirmiş  siyah çarşaflı üçüncü sınıf tıp öğrencisi be  nim dersime de girdi. Ben sakin bir sesle,  öğrenciden, fakülte dekanından, derse gi  rebilmesine izin veren bir yazı getirmesi  ni istedim. Öğrenci küstahça  Ben bura  ya sizin dersinizi dinlemeye geldim. Be  ni buradan çıkaramazsınız   dedi. Ben sö  zümü tekrarladım, o sözünü tekrarladı.  Bunun üzerine sınıf karıştı. Kız öğrenciler  Türkiye nin çok tehlikeli bir gidişte oldu  ğunu ve çarşafa bir kere izin verirsek hep  artarak devam edeceğini savundular. Erkek  öğrencilerin bir kısmı hemen çarşaflı kız öğ  renciye arka çıktılar.  Hocam size ne za  rarı var , onun inancı öyleyse bırakın der  se girsin   dediler. Zaten hep öyle olurdu.  Kapanma konusunda hemen kız öğrenci  leri desteklerlerdi. Diğer öğrencilerin der  sini engellememek için  Dersten sonra de  kana beraber gidelim   dedim. Çarşaflı öğ  renci  Peki  dedi. Dersten sonra beraber de  kana gittik, zabıt tutulması ve ikimizin de  imzalamamız istendi, ama o  Ben avuka  tıma sormadan bu k ğıdı imzalamam    dedi. Ve imzalamadı.  Özetle, kapanma gerçekten sadece kızla  rın giyim özgürlüğü gereği mi idi? İlahiyat  Fakültesi Felsefe Öğretim Üyesi Doçent Dr.  Bahriye Üçok bir televizyon programında  Kuran da başörtüsünün farz olduğuna dair  bir ayetin bulunmadığını ileri sürdüğü;   Dini temeller bakımından başörtüsü, ke  sinlikle dinin bir emri ya da farz ibade  ti değildir  dediği için öldürülmedi mi? Evi  ne gönderilen paketi açarken içine yerleş  tirilen bomba patlamış ve Bahriye Üçok ora  da ölmüştü. Ölümünden 15 gün önce be  raberdik.  Beni devamlı tehdit ediyorlar.  Bunlar beni öldürecekler   demişti. Ka  panmanın kızların salt  kişisel özgürlük  leri  için olduğunu savunabilir misiniz?  Bu yazıda şuna işaret etmek istiyorum.  Kapanma, sadece başa konulan bir örtü ol  manın çok ötesinde anlam ve işlev yüklü  dür. Kapanma İslami yaşam tarzının diğer  yükümlülüklerini de beraberinde getirir.  Şimdiden erkek doktorların kadın hastala  rı muayene etmemesiyle ilgili pek çok ör  nek duymuyor muyuz?  Şimdi siz kapanma etrafında çıkan prob  lemin, bazı kızların  kişisel özgürlükleri   için olduğuna inanıyor musunuz?  Bunun Adı Kapanmadır...  Prof. Dr. Aysel EKŞİ İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi  Kapanma, sadece başa konulan bir örtü olmanın çok ötesinde anlam ve  işlev yüklüdür. Kapanma İslami yaşam tarzının diğer yükümlülüklerini de  beraberinde getirir. Şimdiden erkek doktorların kadın hastaları muayene  etmemesiyle ilgili pek çok örnek duymuyor muyuz?  A  nayasa değişikli  ği yapıldı. İleriye  değil, geriye gö  türen düzenlemeler da  yatıldı.  Şimdi yargı, tarihsel  yazgısının şiirini kendi  yazacak. Ceyhun Atuf  Kansu nun, Bağımsızlık  Gülü nde dediği gibi, yar  gıçlar,  Dağların dibin  de kaynayan damarını  ortaya koyacak . Ne  den şiir? Şiir temizdir,  içten duyuşları döktürür.  Ozan olmaya gerek yok.  Yaşamda belki tek kez de  olsa, hepimizin şiir yaz  mak istediği bir gün var  dır. Türk yargısı için, o  gün gelmiştir.  Türkiye de on iki bin  yargıç ve savcı, H kimler  ve Savcılar Yüksek Ku  rulu na, aralarından üye  seçmek için oy kullana  cak. Bu kez, belki de ya  kın tarihimizin en bilinçli  seçmenleri, sadece kendi  yapılanmalarında değil,  ulusun geleceğinde de  söz sahibi olacaklar. Çün  kü, bir ülkede yargı erki  doğru yerde ve ellerde  ise, yargı sağlam yapıla  nırsa devlet de, vatandaş  da, taşı toprağı ile kurdu  kuşu ile çocukları ve ge  leceği ile korumadadır.  Yeter ki en son çalınacak  kapılar yani mahkeme  kürsüleri, hepsinin sesini  duyabilsin ve doğru ses  verebilsin. O zaman, han  gi siyasi görüş ve inanış  ta olursa olsun, kimse  korkmasın. Adaletten za  rar gelmez.  Tarihin kara sayfaları  hep yargının soluğunun  duyulmadığı zamanlar  da yazılmıştır. Alman  ya da imparatorluk dö  neminde, bir değirmenci,  krala karşı açtığı davayı  kazanmıştır.  Berlin de  h kim var  hukuk ter  minolojisine bu nedenle  simgesel bir deyiş olarak  girmiştir. Ama seçimle  başa gelmiş Hitler döne  minde, insanlar evlerin  den toplanıp, çoluk çocuk  Grunewald Tren İstas  yonu ndan bilinmezliğe,  zulme ve ölüme, katar  katar gönderilirken, Ber  lin de h kim yoktu işte!  Yargının elinin ve sesinin  özgür ve güçlü olmadığı  hiçbir ülkede yaşanamaz,  her varlık tehlikededir.  Berlin de Grunewald tren  istasyon binasının ve şim  di duvarlarına anısal ni  telikte plaketler takılmış  olan, katledilenlerin ev  lerinin yüzünde, h l   utanç okunabilmektedir.  Bu sadece bir örnek...  Dünya tarihine bakıldı  ğında, hemen her ülkenin  kara sayfaları görülür.  Bir örnek de, gine Cey  hun Atuf Kansu nun di  zeleri ile verelim:  Bir  kayın ağacının önünde,  Pirene Ormanlarında,   Bağladılar ellerini göz  lerini. Verdiler öfkenin  kurşununu...  Adı Jose  Pablo Castiella. Fran  ko nun candarması.   Karanlık yasasını dik  tatörün, Bekler Pirene  Dağlarında.  Yargı ele  geçirilmeden zulüm ger  çekleştirilemez. Yargı  kendi şiirini yazamazsa  işte, gerçek ozanlar, zul  mün şiirini böyle ya  zarlar.  Tam da bu nedenle,  Türkiye de on iki bin  yargıç ve savcı kullana  cakları oylarla, dik ve  hür, bilgili ve cesur bir  yapılanmanın yolunu aça  bilirler. Büyük bir kısmı,  bıkkın ve yılgın olan  Türk halkına karşı h   kim ve savcılar tarihsel  görevlerini yaparak, teş  kilata günışığını taşıya  bilirlerse, gerçekten yar  gının şiirini yazmış ola  caklar.  Yargı yapacağı doğru  seçimlerle, sert ve kırıcı  rüzg rlara göğüs gere  cektir. Ülkede birçok in  san tabiat içerisindeki  varlığından hoşnutsuz,  gelecekten umutsuz. On  yıl önce insanlar böyle  değildi. Ben geçmişte,  bu ülkede yaşadığı için  umutsuz olan insanlar  hatırlamıyorum. Toplum  psikolojisi hiç bu kadar  karamsar olmamıştı.  Hintli ozan R. Tagore,   Elbet sabah olacak bi  liyorsun.  Karanlık toz  olup dağılacak.  Sesin  göğe erecek,  Biliyor  sun.  Altın ırmaklar  gibi yeryüzüne akacak  gökten. ,  Çiçek olup  fışkıra, Kopmuş top  raktan,  Senin ezgindir,   Senin sözlerindir  de  miş. Hepimiz, Türk h   kim ve savcılarının oyla  rı ve sesi ile adil hukukun  topraktan fışkırakoma  sını beklemek hakkına  sahibiz.  H kimler ve Savcılar  Yüksek Kurulu na doğru  insanları seçmek, h kim  ve savcıların, kendi ka  lelerini sağlam ve ülkenin  geleceğini güvenli kur  malarını sağlayacaktır.  Kimsenin kuşkusu ol  masın, onlar kendi ço  cuklarına duyarlı, onurlu,  güvenilir bir yargı yapı  lanması bırakmak istek  ve kararlılığında olacak  lardır. Hiçbir siyasi görüş   iktidar ya da muhale  fet  veya inanış, çıkar  veya hesap, hatır veya  gönül, Türk h kim ve  savcılarının doğru yöne  liminde etkili olmaya  caktır. Türkiye nin h   kim ve savcıları,  HSYK ye seçecekleri  üyelerle, geleceğe tarih  sel yükümlülüklerinin  onurunu taşımayı yeğle  yeceklerdir.  Gine R. Tagor dan söy  lüyorum,  Ellerinin do  kunurluğudur, çevreyi  düzenleyip, türküle  yen.  On iki bin h kim  ve savcıya, tüm ulustan  selamlar, ellerinin has  sas dokunurluğunu bek  leyerek...  Yargının Şiiri  Sevgi ATALAY Emekli yargıç  SAYFA CUMHUR YET 14 EK M 2010 PERŞEMBE  2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
            
    
