20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 21 EYLÜL 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK OVP 2010-2012 Hükümet gelecek üç yıl boyunca izleyeceği eko- nomi politikasının ana noktalarını geçen hafta or- tasında Orta Vadeli Program (2010 -2012) (OVP) ile açıkladı. OVP, 2009’da ekonominin yüzde 6.0 daralacağı- nı, sonra, gelecek yıl yüzde 3.5, izleyen 2011 ve 2012’de de sırasıyla yüzde 4.0 ve 5.0 büyüme oranları öngörüyor. Yine de “ne toplam ne de kişi ba- şına gelir” 2012’de bunalım öncesinin düzeyine çı- kamıyor; birincisi 723 milyar, ikincisi de 9 bin 732 do- larda kalıyor. Eğer bu büyüme oranları yakalanırsa, üç yılda is- tihdam edilenlerin sayısının bir milyon 250 bin kişi ar- tacağı; ekonominin iç ve dış dengelerinin daha sağlıklı bir yapıya kavuşacağı, sayılarla da destek- lenerek, vurgulanıyor. Ancak bu amaca ulaşılması için uygulanacak olan politikalar, yalnızca iç ve dış sermaye kesimle- rine güvence vermeye yöneliktir ve IMF önerileriyle çok benzeşiyor. OVP’de de açıklandığı gibi (s.3), çok ağır bunalı- ma karşın, “dünya ekonomisi” ortalama olarak 2009’da yalnızca yüzde 1.4 daralacaktır. Ekonomi- lerin daralma oranı, bunalımın kaynağı olan ABD’de yüzde 2.6; Avro bölgesinde de yüzde 4.8 olacaktır. Türkiye ekonomisi ise 2009’da bunlardan çok daha fazla, yüzde 6.0 daralacaktır. Ancak, OVP ağır daralmanın “bize özgü” neden- lerini irdeleme yoluna gitmiyor. Türkiye ekonomisi bu yıl “neden” dünya ortalamasının altı, ABD’nin de iki katından fazla daralmaktadır? Bu “büyüme farkının” kaynağı nedir? Yalnızca dış nedenlere bağlanama- yacağına göre, bu sonuç, ülke ekonomisinin yöne- timinden mi yoksa politika yanlışlarından mı kay- naklanmaktadır? OVP’de bu soruların yanıtı yoktur; bu durumu, OVP’yi tamamıyla anlamsızlaştırıyor. Bu genel yetersizliğe bir başka eksikler ekleniyor. OVP, ülke ekonomisinin, “özel sermayeci ekono- mi mantığına” bile uymayan kimi yapısal bozukluk- larının düzeltilmesini öneremiyor. Örneğin, ekonomide “kayıt dışılığın” oranının ortalama yüzde 40’ın üzerinde olmasına çok dolaylı olarak, kamu yatırımları bağla- mında yaklaşılıyor; bu konuda somut adımlar atılmıyor. Kamu mal ve hizmet alımı ve yapım işlerinde reka- betçi bir ortamın oluşturulması yoluna gidilmiyor. Çok büyük boyutlara ulaşan kentsel rantların kamuya mal edilmesi sorunu bir yana bırakılıyor. Vergi yapısı veri alınıyor; vergilerin en adaletsiz tü- rü olan dolaylı vergilerin, yani satış ve işlem vergile- rinin toplam vergiler içindeki payının, demokrasi ile yönetilen hemen hiçbir ülkede görülemeyecek ka- dar yüksek, yüzde 70’lerde bulunması, görmezlikten geliniyor. Kendisinden önceki politika belgeleri gibi bu OVP de “sosyal ayaktan” yoksundur. Bunalımdan çıkış için diğer ülkeler tersini yaparken bizde devletin ekono- mideki yeri daha da daraltılacak ve eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik giderleri giderek artan oranda bu hiz- metleri kullanan halk tarafından karşılanacaktır. Sayısal öngörüleri ve kimi politika önerilerine ek ola- rak OVP’nin yakından izlenmesi gereken üç önermesi şöyle özetlenebilir: Bunlardan biri teknik. OVP kapsamlı bir yapısal re- form programıyla “mali kural” uygulamasına geçile- ceğinin, yani orta ve uzun dönemde kamu açığı/top- lam ulusal gelir oranının “sürdürülebilir” bir borç ya- pısına uygunluğu özellikle vurgulanıyor. İkincisi, yatırımların finansmanında “kamu-özel işbirliği” yaklaşımının yaygınlaştırılmasıdır. Anlaşılan geleneksel “kamudan özele” sermaye aktarımı için yeni araçlar kullanılacaktır ki bu da yapılacak yasal düzenlemelere bırakılıyor. Üçüncüsü, özelleştirmenin elektrik dağıtımı ve şe- ker üretiminde “tamamlanacağı”; telekomünikasyon ve liman işletmeciliğinde kamu payının azaltılacağı ve Ziraat Bankası’nın ortaklık paylarının bir kısmının halka satılmasının çalışmalarına başla- nacağı açıklanıyor. OVP, saydamlık, etkinlik, demir ve deniz yollarına önem verilmesi gibi, programların geleneksel süs tüm- celerini de yerleştiriyor. Önemli bir nokta daha var: “Kamu maliyesine iliş- kin istatistiklerin daha kapsayıcı ve kaliteli hale geti- rilmesi sağlanacaktır.” Özellikle vergilerin kimler- den toplandığının açıklık kazanması büyük önem ta- şıyor. Nasıl olsa “az ile yetinmeye” alıştırılan bir top- lumuz. OVP bunu başarırsa, bu bile yeter. Bayramınızı kutlarım. [email protected] ABD’nin Çin imalatı oto lastiği it- halatına yüzde 35 vergi koyması, ge- çen hafta korumacılıkla ilgili tartış- maları aniden yoğunlaştırdı. Tartış- malara katılanların hemen hepsinin ak- lında,1930’ların önce uluslararası ti- careti sonra da barışı dinamitleyen ko- rumacılık dalgası vardı. Korumacı eğilimlerde yine bir artış var Bir “aşırı üretim” krizine karşı alı- nan önlemlerin mali piyasalarda ya- rattığı balon patlayınca, kapasite faz- lası, talep yetersizliği sorunu yeniden gündeme gelirken işsizlik hızla art- maya başlıyor. Böylece hükümetler, “artık bir şey yap” diyen, giderek güçlenen bir siyasi basınç altına giri- yorlar. Prof. Williamson’un, bu kriz- den önce, birçok kez aktardığım, son iki küreselleşmeyi karşılaştıran, bir öncekinin 1930’larda çöküş neden- lerinden dersler çıkartmayı amaçlayan çalışmasında vurguladığı gibi, hükü- metler bu basınca dayanamayarak, iş- sizliği, kapasite sorunlarını “ihraç edecek”, korumacı, merkantilist, hat- ta emperyalist uygulamalara yöneli- yorlar. Diğer bir deyişle iç piyasayı ko- ruma, dış piyasalara, maliyet düşürücü kaynaklara ulaşma çabaları giderek hızlanıyor. Bu süreçte hükümetlerin yolları kesişiyor, ekonomik rekabet, si- yasi gerginliklere, hatta savaşlara açılabiliyor. Bu kez de benzer eğilimler güçle- niyor. Serbest piyasa ayetullahları çiklet, balon satıp, fal açıp, rüya ta- birleriyle avunmaya çalışadursunlar, resesyon hafifler gibi olurken ekono- mik krizin yapısal derinliklerinden gelen dinamikleri işlemeye, bu ne- denle de “iki dipli (‘W’ tipi) resesyon” korkusu varlığını korumaya devam ediyor. Financial Times, “Dünya eko- nomik gerilemenin merkezindeki so- runları halledemedi, yeniden reses- yona düşebilir”(14/09/09) diyor... Stig- litz’e göre “gereken dersler alınama- dı”… “Obama Wall Street’e boyun eğdi… risk alma her zamankinden da- ha fazla” (The Guardian 14/09/09). Ekonomik toparlanmanın, işsizlikteki azalmanın çok yavaş ve zayıf olma- sı bekleniyor. Geçtiğimiz 15 yılda, ama esas ola- rak 2002-2007 arasında tüketim gü- cünü (refah düzeyini), üretimi, yatı- rımları ayakta tutan mali genişleme sönmeye başlayınca, önceki para- grafta değindiğim eğilimler yine ken- dilerini dayatmaya başladılar. Kredi pi- yasaları tıkandı, tüketim, üretim, ya- tırımlar hızla geriledi, dünya ticaretinde görülmemiş bir daralma yaşandı. Ay- nı anda önce mali, sınai, sonra da ti- cari korumacılık eğilimleri hızla gün- deme gelmeye başladı. “Ekonomik ulusalcılık” denen bir olguyu daha ön- ce birçok kez konuşmuştuk. Hükü- metler, stratejik sanayilerini, banka- larını, şirketlerini krizden korumak, ayakta tutabilmek için çeşitli mali yasal desteklemeleri gündeme getir- meye başlamışlardı. Örneğin, ser- best piyasa hurafesine (pardon ku- rallarına diyecektim) göre, iflas ede- rek piyasa payını rakibine bırakması gereken otomotiv şirketlerinin, ban- kaların kurtarılması, kurtarma paket- lerinde verilen mali yardımların, o ül- kede üretilen mallara yönlendirilme- si, ya da yalnızca o ülkenin şirketle- rine verilmesi, yararlanabilmek için ül- ke ekonomisine geri dönme şartı konması, devletten devlete mali yar- dım gibi önlemlerin hepsi, rekabet dengelerini bozan korumacılık ön- lemleri kategorisine giriyorlar. Dünya Bankası’nın küresel “dam- ping” (ihracatta aşırı fiyat kırma) veri bankası, korumacılık girişimlerinin, 2008 yılında yüzde 44 arttıktan son- ra bu yılın ilk yarısında da, 2008’in ay- nı dönemine göre yüzde 18.5 arttığı- nı gösteriyor (Washington Post, 15/09/09). Dünya Ticaret Örgütü ve Küresel Ticaret Uyarı örgütünün yayımladığı bir rapor da, her üç gün- de bir ortalama bir G20 üyesi ülkesi- nin “korumacılık yapmayacağız” va- atlerine aykırı davrandığını gösteriyor (Financial Times, 15/09/09). Bu kez farklı Bu tip, çoğu kez genel, hatta pasif tedbirleri, herkes kendi ülkesinde gücü yettiğince almaya çalışıyor; bunlar çok fazla siyasi gerginlik ya- ratmıyor, ticaret savaşlarına yol aç- mıyorlar. Giderek gündeme gelmeye başlayan, doğrudan ithalatı engelle- meye yönelik, hatta belli ülkeleri he- def alan korumacılık uygulamalarıy- sa ticaret savaşlarına yol açma po- tansiyeli taşıyor. ABD’nin Çin kaynaklı lastiklere koyduğu yüzde 35 ithalat vergisi, doğrudan bir ülkeyi hedef alıyor. Üs- telik, Foreign Policy’den bir yorum- cunun işaret ettiği gibi, Obama’nın it- halat vergisi, Çin’in DTÖ’ye girme ko- şullarındaki bir yasal boşluktan ya- rarlandığından, diğer ülkelerce de benimsenerek hızla metastaz yapma potansiyeli taşıyor. Belli bir ülkeyi hedef aldığından, siyasi açıdan geri adım atma şansı bırakmıyor, Çin’in, hemen DTÖ’ye başvurması, ABD’de tarım lobisi açısından önemli bir ihraç malı olan tavuk ürünlerini hedef al- ması, bu uygulamaya misilleme yap- maya kararlı olduğunu gösteriyor. Her iki ülkede de güçlü bir koruma- cı, milliyetçi basınç yükseliyor (14/09/09). ABD’yle Çin arasındaki bu anlaş- mazlığın bu kadar ilgi çekmesinin bir başka nedeni daha var. Çin her- hangi bir ülke değil; ABD’nin strate- jik rakip olarak gördüğü, dahası bu re- sesyondan güçlenerek çıkması bek- lenen, yükselen bir güç. Diğer bir de- yişle ilgi ve kimi kaygılar, Zachary Ka- rabell’in The New Republic’de işaret ettiği gibi, dünya ekonomisinin mer- kezinin yer değiştirmeye başla- masıyla ilgili (17/09/09). Geçmiş re- sesyonlardan farklı olarak bu kez dünya ekonomisine ABD değil Çin lokomotiflik yapıyor, halen demir, ba- kır ve diğer hammadde piyasaların- daki güçlü talebin arkasında Çin eko- nomisinin büyüme hızı yatıyor. Bu bü- yüme hızı ABD’nin, Procter Gamble, General Electric, Caterpillar gibi güç- lü, iş yaratma kapasitesi yüksek şir- ketlerini de besliyor. Dahası Çin her ay en az 20 milyar dolar değerinde ha- zine kâğıdı olarak ABD’ye borç veri- yor. Newsweek editörü Fareed Zaka- ria’nın da işaret ettiği gibi, Çin, krize bütçe fazlasıyla giren tek ülke. Çin’in ekonomik büyüme hızı bu yılın ilk dört aylık döneminden yüzde 6.1 olmuş- tu, ikinci dört aylık dönemde yüzde 7.8’e yükseldi. 600 milyar dolarlık, “ekonomiyi canlandırma” paketi, “ikin- ci dalga” Çin kentleri için mükemmel bir altyapı kurarak, gelecek 20 yılı gü- vence altına alıyor (Chinaview, 17/09/09). Financial Times’dan Gideon Rach- man’ın vurguladığı gibi Çin önümüz- deki dönemin lider ülkesi olmaya ka- rarlı. Daha şimdiden Almanya’yı ge- çerek dünyanın birinci ihracatçısı, ABD’yi geçerek en büyük otomotiv pazarı olmuş durumda. Dünyanın en büyük, 2 trilyon doların üzerinde, dış kaynak rezervine sahip. Çin dünya ekonomisinin en önemli kredi kaynağı olmuş durumda. Çin, ABD’deki eko- nomik yavaşlamanın da yardımıyla, hız- la dünyanın en büyük ekonomisi ol- maya doğru gidiyor 1930’lardaki büyük bunalımdan önce ABD çıkmış, ekonomik mo- deliyle dünya ekonomisini de peşin- den sürüklemiş, hegemonik ülke ko- numuna yükselmişti. Bu kez gözler Çin’in üzerinde. Ancak iki noktayı göz önüne almakta yarar var. Birincisi henüz Çin’in geliştirdiği, herkese ör- nek olacak yeni bir sermaye birikim modeli yok. İkincisi, bir önceki kriz- den çıkışta ABD’nin ekonomik ön- derliği kadar, askeri gücü, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım da rol oy- namıştı… Kriz ve ‘Geleceğe Dönüş’ DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Sõkõ denetim için arayõş sürerken yükselen ekonomilerin yeni dünya düzenine damgasõnõ vurmasõ bekleniyor Küreselsisteminkadertoplantõsõ Dünyada daha denetimli bir mali piyasanõn kurgulanmasõna yönelik düşünce birliği olmasõna karşõlõk bunun hangi yollarla yapõlacağõ henüz netlik kazanmadõ. 24 Eylül’de ABD’nin Pittsburgh kentinde yapõlacak olan G20 liderler zirvesinde konuya ilişkin sorularõn netlik kazanmasõ bekleniyor. Bankacõlarõn yüksek ikramiyeleriyle ilgili kõsõtlamalar, bankalarõn gelecekte ne kadar borçlanabilecekleri, IMF’nin yapõsal reformlara duyduğu ihtiyaç ana gündem maddeleri arasõnda. AB liderleri, bankacõlõk önlemlerinde uzlaşõrken gelişmekte olan ülkelere IMF’de daha çok söz hakkõ tanõyacak kriz sonrasõ yol haritasõ çizilecek. PELİN ÜNKER NUR BANU KOCAASLAN ABD’de konut sektöründeki kredi balonuyla başlayan ekonomik krizin ardõndan uluslararasõ kuruluşlar finan- sal sisteme uluslararasõ standartlar ge- tiren yeni bir mekanizma oluşturmaya hazõrlanõyor. Londra’da düzenlenen G20 maliye ba- kanlarõ toplantõsõnda BRIC ülkeleri olarak adlandõrõlan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin, gelişmekte olan ül- kelerin, IMF ve Dünya Bankasõ gibi kü- resel finans kuruluşlarõ üzerinde daha et- kili olmasõ konusunda görüş birliğine varmõştõ. 24-25 Eylül tarihlerinde Ame- rika’nõn Pittsburgh kentinde düzenle- necek olan G20 liderler zirvesi toplan- tõsõnda bu konunun da çözüme kavuş- turulmasõ bekleniyor. NELER GÖRÜŞÜLECEK? Küresel mali krizin birinci yõlõnda fi- nansal sistemi yeniden oluşturacak ta- sarõlar çeşitli uluslararasõ kuruluşlarda gündeme gelmeye başladõ. Londra’da toplanan G20 maliye bakanlarõ toplan- tõsõnda finansal istikrar kurulundan ban- kacõlarõn yüksek ikramiyeleriyle ilgili kõ- sõtlamalar ve kimi mali düzenlemeler içeren bir çalõşma planõ talep edildi. Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği li- derleri de krizi tetiklemesi sebebiyle ban- kacõlarõn yüksek risk içeren işlemlerde bulunmasõna karşõ bankacõlara ödenen yüklü ikramiyelere getirilecek sõnõrlan- dõrmalar üzerinde ortak tutum belirle- diklerini açõkladõ. Pittsburgh’da ger- çekleşecek G20 zirvesinde önerilecek düzenlemeye göre bankacõlara ödenen ikramiyeler bankalarõn performansõna göre belirlenirken ödeme şekli de uzun vadede yöneticinin performansõna göre ayarlanacak. Öte yandan Hollanda Bankalarõ Ku- ruluşu’nun kararõna göre 2010’dan iti- baren yurtiçi ve yurtdõşõndaki Hollandalõ banka yöneticileri bir yõllõk maaşlarõnõ geçecek yüksek primleri alamayacak. Bankacõlõk alanõndaki yeni düzenle- melerden biri de bankalarõn gelecekte ne kadar borçlanabilecekleri ile ilgili ola- cak. Basel Bankacõlõk Gözetim Komi- tesi’ni oluşturan banka ve regülatör grubu Avrupa’daki birçok bankanõn sermaye tamponlarõnõn yarõsõnõ öz var- lõklar ve dağõtõlmamõş kârdan oluştur- masõ yönünde karara vardõ. Buna göre Avrupa bankalarõnõn yõl sonuna kadar onlarca milyar Avro sermaye birikimi- ne gitmesi gerekiyor. Uluslararasõ toplantõlarda üzerinde durulan bir diğer konu da kriz sonrasõnda IMF’nin yapõsal reformlara duyduğu ih- tiyaç. Türkiye, Çin, Brezilya gibi ülke- lere öncelik tanõyacak yeni bir kota sisteminin oluşturulmasõ bekleniyor. G7’DEN GÜÇLÜLER BRIC (Brazil, Russia, India, China- Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkeleri son yõllarda büyük çõkõş yakaladõ. 2009-2010 döneminde dünya büyümesine damgasõnõ vuracak olan BRIC ülkeleri, kõsa zamanda en gelişmiş ül- kelerden oluşan G7’den daha büyük olacak. Küresel finansal krizin etkisiyle sarsõlan Amerika ve Avrupa ekonomileri krizden çõ- kõşõ bu ülkelerde görürken özellikle Çin’in yükselişinin ardõndan bu ülkelerde yaşana- bilecek herhangi bir ekonomik aksaklõk da diğer ülkelerin korkulu rüyasõ... Söz konusu ülkelerin liderleri Lula da Silva (Brezilya), Dmitry Medvedev (Rusya), Manmohan Singh (Hindistan), Hu Jintao (Çin) küresel finans kuruluşlarõnda daha etkin olmak ko- nusunda görüş birliğine varmõşlardõ. Rusya ve Çin kendi para birimleri ile altõnõn IMF sepetinin bir parçasõ olmasõnõ istiyor Yeni dönemin büyük oyuncuları BRIC (Brazil, Russia, India, China) ifadesi ilk olarak Amerikan yatõrõm bankasõ Goldman Sachs’ta 2001 yõlõnda büyümeye başlayan eko- nomileri tanõmlamak için kullanõldõ. İlk toplantõsõnõ bu yõlõn haziran ayõnda gerçekleştiren BRIC ül- keleri, küresel krize karşõ ortak hareket etmek ve ülke çõkarlarõnõ korumak adõ- na neler yapõlabileceğini tartõştõ. Ge- lişmekte olan piyasalar için IMF ve Dün- ya Bankasõ gibi uluslararasõ kurumlar ile Birleşmiş Milletler’de (BM) daha fazla rol talep edildi. Çin ve Rusya ekonomi- de dolarõn rolünü sorgularken başta Rus- ya olmak üzere, tüm BRIC ülkeleri, ku- rumsallaşmõş uluslar- arasõ örgütlere bir alternatif yaratõlma- sõna yönelik istek- lerini dile getirdi. Rusya, Çin ile bir- likte, Rus Rublesi, Çin Yuanõ ve altõnõn IMF sepetinin bir parçasõ olmasõnõ is- tiyor. Orta ve düşük gelirli ülkelerin, kri- zin şiddetini karşõla- mada ve yeni dünya ekonomik düzenine uyum sağlamadaki zayõf kapasiteleri yüzünden olasõ herhangi bir eko- nomik düzelme sürecinden geri kaldõğõna işaret eden ülkeler, uluslararasõ finans kurumlarõnda re- form yapmanõn istikrarlõ ve dengeli küresel eko- nomiyi sağlamada hayati öneme sahip olduğuna dikkat çekiyor. Ülkeler, IMF`de yüzde 7 ve Dünya Bankasõ`nda yüzde 6 olan kotalarõnõn de- ğiştirilerek gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ara- sõnda oy hakkõ dağõlõmõnõn eşit olmasõnõ talep edi- yor. Ülkelerle ilgili veriler özetle şöyle: ? BRIC ülkeleri 60.7 trilyon dolarlõk küresel ekonominin yüzde 15’ini oluşturuyor. Goldman Sachs’õn araştõrmasõna göre 2050 yõlõnda dünya- nõn 5 büyük ülkesinden 4`ünün BRIC ülkelerinin olacağõ tahmin ediliyor. ? Yabancõ döviz rezervinin yaklaşõk 3 trilyon dolarlõk bölümünü bu ülkeler kontrol ediyor. ?Çin’in nüfusu 1.3 milyar, Hindistan’õn 1.1 mil- yar, Brezilya’nõn 200 milyon, Rusya’nõn 150 mil- yon. (ABD 300 milyon, Almanya 85 milyon, Fran- sa ve İngiltere 60’şar milyon.) ? Çin son yõllarda üst üste yüzde 9 dolayõnda, Hindistan yüzde 7 dolayõnda, Rusya ve Brezilya yüzde 5 dolayõnda büyüdü. (Batõ’da sanayileşmiş ülkeler krizden önce yüzde 2-4 oranõnda büyü- yebiliyordu.) ? Çin’de kişi başõ milli gelir 3.300 dolar, Hin- distan’da 2.700 dolar, Brezilya’da 6.600 dolar, Rusya’da 10 bin dolar dolayõnda. (ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere’de ki- şi başõ milli gelir 44-46 bin dolar dolayõnda.) ? OECD’nin ekono- mik toparlanmayõ ifade eden bileşik göstergelerine göre, geçen yõla göre düşük kalsa da Çin 1.5, Hindistan, Rusya 1.3, Brezilya 0.2 puan yükseldi. Bu arada Goldman Sachs Küresel Ekonomik Araştõrma Başkanõ ve “BRIC” deyimi- nin yaratõcõsõ Jim O’Neill, birkaç yõl önce “Sonraki 11” diye yeni bir tanõm ya- rattõklarõna değinerek, “Bunlardan hiçbirinin gerçek bir BRIC olma po- tansiyeli olmasa da Endo- nezya, İran, Nijerya, Türki- ye ve Meksika’nın çok daha büyük olma potansiyelinin bulunduğuna” dikkat çekti. Çin ve Rusya ekonomide dolarõn rolünü sorgularken başta Rusya olmak üzere, tüm BRIC ülkeleri, kurumsallaşmõş uluslararasõ örgütlere bir alternatif yaratõlmasõna yönelik isteklerini dile getirdi. İZLANDA’NIN GERİSİNDEYİZ OVP kredi notunu yükseltebilecek LONDRA/ANKARA (AA) - Türkiye’nin kredi (reyting) notu, son ekonomik gelişmeler- le yükselme trendine girdi. Türkiye, Orta Vade- li Programõ (OVP) ciddi bir şekilde uygulama- sõ ve Mali Kurala geçmesi halinde, kredi notu “güvenle yatırım yapılabilir” anlamõna gelen “BBB” düzeyine yükseltilebilecek. Türkiye’ye göre 20 kat borçlu, 2 kat fazla ca- ri açõk veren İzlanda iflas etti. Reyting kuruluş- larõ hemen not düşürdü ama İzlanda’ya yine ya- tõrõm yapõlabilir ülke notu verildi. Türkiye tüm olumlu verilere rağmen spekülatif sayõlõyor. Üç rating kuruluşundan Moody’s İzlanda’yõ BAA1, S&P BBB-, Fitch ise BBB- olarak dere- celendiriyor. Derecelendirmenin en hassas konularõ, ödeme isteği ve kabiliyeti olarak belirtiliyor. Genellik- le AAA veya Aaa gibi üç tane A en güvenilir ola- nõ, Baa3 ya da BBB- olanlar ise alt derece de ol- sa, “Güvenle yatırım yapılabilir” anlamõna ge- liyor. Düşük kredibilitede olan spekülatif ülke ve ku- ruluşlara BB ya da Ba1’den B3 ve B-’ye kadar derece derece not veriliyor. Türkiye’nin, halen, Moody’s’den Ba3, Standard and Poor’s ve Fitch reyting kuruluşlarõndan BB(-) notu bulunuyor.  
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle