Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
21 EYLÜL 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
OVP 2010-2012
Hükümet gelecek üç yıl boyunca izleyeceği eko-
nomi politikasının ana noktalarını geçen hafta or-
tasında Orta Vadeli Program (2010 -2012) (OVP)
ile açıkladı.
OVP, 2009’da ekonominin yüzde 6.0 daralacağı-
nı, sonra, gelecek yıl yüzde 3.5, izleyen 2011 ve
2012’de de sırasıyla yüzde 4.0 ve 5.0 büyüme
oranları öngörüyor. Yine de “ne toplam ne de kişi ba-
şına gelir” 2012’de bunalım öncesinin düzeyine çı-
kamıyor; birincisi 723 milyar, ikincisi de 9 bin 732 do-
larda kalıyor.
Eğer bu büyüme oranları yakalanırsa, üç yılda is-
tihdam edilenlerin sayısının bir milyon 250 bin kişi ar-
tacağı; ekonominin iç ve dış dengelerinin daha
sağlıklı bir yapıya kavuşacağı, sayılarla da destek-
lenerek, vurgulanıyor.
Ancak bu amaca ulaşılması için uygulanacak
olan politikalar, yalnızca iç ve dış sermaye kesimle-
rine güvence vermeye yöneliktir ve IMF önerileriyle
çok benzeşiyor.
OVP’de de açıklandığı gibi (s.3), çok ağır bunalı-
ma karşın, “dünya ekonomisi” ortalama olarak
2009’da yalnızca yüzde 1.4 daralacaktır. Ekonomi-
lerin daralma oranı, bunalımın kaynağı olan ABD’de
yüzde 2.6; Avro bölgesinde de yüzde 4.8 olacaktır.
Türkiye ekonomisi ise 2009’da bunlardan çok daha
fazla, yüzde 6.0 daralacaktır.
Ancak, OVP ağır daralmanın “bize özgü” neden-
lerini irdeleme yoluna gitmiyor. Türkiye ekonomisi bu
yıl “neden” dünya ortalamasının altı, ABD’nin de iki
katından fazla daralmaktadır? Bu “büyüme farkının”
kaynağı nedir? Yalnızca dış nedenlere bağlanama-
yacağına göre, bu sonuç, ülke ekonomisinin yöne-
timinden mi yoksa politika yanlışlarından mı kay-
naklanmaktadır?
OVP’de bu soruların yanıtı yoktur; bu durumu,
OVP’yi tamamıyla anlamsızlaştırıyor.
Bu genel yetersizliğe bir başka eksikler ekleniyor.
OVP, ülke ekonomisinin, “özel sermayeci ekono-
mi mantığına” bile uymayan kimi yapısal bozukluk-
larının düzeltilmesini öneremiyor. Örneğin, ekonomide
“kayıt dışılığın” oranının ortalama yüzde 40’ın üzerinde
olmasına çok dolaylı olarak, kamu yatırımları bağla-
mında yaklaşılıyor; bu konuda somut adımlar atılmıyor.
Kamu mal ve hizmet alımı ve yapım işlerinde reka-
betçi bir ortamın oluşturulması yoluna gidilmiyor. Çok
büyük boyutlara ulaşan kentsel rantların kamuya mal
edilmesi sorunu bir yana bırakılıyor.
Vergi yapısı veri alınıyor; vergilerin en adaletsiz tü-
rü olan dolaylı vergilerin, yani satış ve işlem vergile-
rinin toplam vergiler içindeki payının, demokrasi ile
yönetilen hemen hiçbir ülkede görülemeyecek ka-
dar yüksek, yüzde 70’lerde bulunması, görmezlikten
geliniyor.
Kendisinden önceki politika belgeleri gibi bu OVP
de “sosyal ayaktan” yoksundur. Bunalımdan çıkış için
diğer ülkeler tersini yaparken bizde devletin ekono-
mideki yeri daha da daraltılacak ve eğitim, sağlık ve
sosyal güvenlik giderleri giderek artan oranda bu hiz-
metleri kullanan halk tarafından karşılanacaktır.
Sayısal öngörüleri ve kimi politika önerilerine ek ola-
rak OVP’nin yakından izlenmesi gereken üç önermesi
şöyle özetlenebilir:
Bunlardan biri teknik. OVP kapsamlı bir yapısal re-
form programıyla “mali kural” uygulamasına geçile-
ceğinin, yani orta ve uzun dönemde kamu açığı/top-
lam ulusal gelir oranının “sürdürülebilir” bir borç ya-
pısına uygunluğu özellikle vurgulanıyor.
İkincisi, yatırımların finansmanında “kamu-özel
işbirliği” yaklaşımının yaygınlaştırılmasıdır. Anlaşılan
geleneksel “kamudan özele” sermaye aktarımı için
yeni araçlar kullanılacaktır ki bu da yapılacak yasal
düzenlemelere bırakılıyor.
Üçüncüsü, özelleştirmenin elektrik dağıtımı ve şe-
ker üretiminde “tamamlanacağı”; telekomünikasyon
ve liman işletmeciliğinde kamu payının
azaltılacağı ve Ziraat Bankası’nın ortaklık paylarının
bir kısmının halka satılmasının çalışmalarına başla-
nacağı açıklanıyor.
OVP, saydamlık, etkinlik, demir ve deniz yollarına
önem verilmesi gibi, programların geleneksel süs tüm-
celerini de yerleştiriyor.
Önemli bir nokta daha var: “Kamu maliyesine iliş-
kin istatistiklerin daha kapsayıcı ve kaliteli hale geti-
rilmesi sağlanacaktır.” Özellikle vergilerin kimler-
den toplandığının açıklık kazanması büyük önem ta-
şıyor. Nasıl olsa “az ile yetinmeye” alıştırılan bir top-
lumuz. OVP bunu başarırsa, bu bile yeter.
Bayramınızı kutlarım.
yakupkepenek06@hotmail.com
ABD’nin Çin imalatı oto lastiği it-
halatına yüzde 35 vergi koyması, ge-
çen hafta korumacılıkla ilgili tartış-
maları aniden yoğunlaştırdı. Tartış-
malara katılanların hemen hepsinin ak-
lında,1930’ların önce uluslararası ti-
careti sonra da barışı dinamitleyen ko-
rumacılık dalgası vardı.
Korumacı eğilimlerde yine
bir artış var
Bir “aşırı üretim” krizine karşı alı-
nan önlemlerin mali piyasalarda ya-
rattığı balon patlayınca, kapasite faz-
lası, talep yetersizliği sorunu yeniden
gündeme gelirken işsizlik hızla art-
maya başlıyor. Böylece hükümetler,
“artık bir şey yap” diyen, giderek
güçlenen bir siyasi basınç altına giri-
yorlar. Prof. Williamson’un, bu kriz-
den önce, birçok kez aktardığım,
son iki küreselleşmeyi karşılaştıran, bir
öncekinin 1930’larda çöküş neden-
lerinden dersler çıkartmayı amaçlayan
çalışmasında vurguladığı gibi, hükü-
metler bu basınca dayanamayarak, iş-
sizliği, kapasite sorunlarını “ihraç
edecek”, korumacı, merkantilist, hat-
ta emperyalist uygulamalara yöneli-
yorlar. Diğer bir deyişle iç piyasayı ko-
ruma, dış piyasalara, maliyet düşürücü
kaynaklara ulaşma çabaları giderek
hızlanıyor. Bu süreçte hükümetlerin
yolları kesişiyor, ekonomik rekabet, si-
yasi gerginliklere, hatta savaşlara
açılabiliyor.
Bu kez de benzer eğilimler güçle-
niyor. Serbest piyasa ayetullahları
çiklet, balon satıp, fal açıp, rüya ta-
birleriyle avunmaya çalışadursunlar,
resesyon hafifler gibi olurken ekono-
mik krizin yapısal derinliklerinden
gelen dinamikleri işlemeye, bu ne-
denle de “iki dipli (‘W’ tipi) resesyon”
korkusu varlığını korumaya devam
ediyor. Financial Times, “Dünya eko-
nomik gerilemenin merkezindeki so-
runları halledemedi, yeniden reses-
yona düşebilir”(14/09/09) diyor... Stig-
litz’e göre “gereken dersler alınama-
dı”… “Obama Wall Street’e boyun
eğdi… risk alma her zamankinden da-
ha fazla” (The Guardian 14/09/09).
Ekonomik toparlanmanın, işsizlikteki
azalmanın çok yavaş ve zayıf olma-
sı bekleniyor.
Geçtiğimiz 15 yılda, ama esas ola-
rak 2002-2007 arasında tüketim gü-
cünü (refah düzeyini), üretimi, yatı-
rımları ayakta tutan mali genişleme
sönmeye başlayınca, önceki para-
grafta değindiğim eğilimler yine ken-
dilerini dayatmaya başladılar. Kredi pi-
yasaları tıkandı, tüketim, üretim, ya-
tırımlar hızla geriledi, dünya ticaretinde
görülmemiş bir daralma yaşandı. Ay-
nı anda önce mali, sınai, sonra da ti-
cari korumacılık eğilimleri hızla gün-
deme gelmeye başladı. “Ekonomik
ulusalcılık” denen bir olguyu daha ön-
ce birçok kez konuşmuştuk. Hükü-
metler, stratejik sanayilerini, banka-
larını, şirketlerini krizden korumak,
ayakta tutabilmek için çeşitli mali
yasal desteklemeleri gündeme getir-
meye başlamışlardı. Örneğin, ser-
best piyasa hurafesine (pardon ku-
rallarına diyecektim) göre, iflas ede-
rek piyasa payını rakibine bırakması
gereken otomotiv şirketlerinin, ban-
kaların kurtarılması, kurtarma paket-
lerinde verilen mali yardımların, o ül-
kede üretilen mallara yönlendirilme-
si, ya da yalnızca o ülkenin şirketle-
rine verilmesi, yararlanabilmek için ül-
ke ekonomisine geri dönme şartı
konması, devletten devlete mali yar-
dım gibi önlemlerin hepsi, rekabet
dengelerini bozan korumacılık ön-
lemleri kategorisine giriyorlar.
Dünya Bankası’nın küresel “dam-
ping” (ihracatta aşırı fiyat kırma) veri
bankası, korumacılık girişimlerinin,
2008 yılında yüzde 44 arttıktan son-
ra bu yılın ilk yarısında da, 2008’in ay-
nı dönemine göre yüzde 18.5 arttığı-
nı gösteriyor (Washington Post,
15/09/09). Dünya Ticaret Örgütü ve
Küresel Ticaret Uyarı örgütünün
yayımladığı bir rapor da, her üç gün-
de bir ortalama bir G20 üyesi ülkesi-
nin “korumacılık yapmayacağız” va-
atlerine aykırı davrandığını gösteriyor
(Financial Times, 15/09/09).
Bu kez farklı
Bu tip, çoğu kez genel, hatta pasif
tedbirleri, herkes kendi ülkesinde
gücü yettiğince almaya çalışıyor;
bunlar çok fazla siyasi gerginlik ya-
ratmıyor, ticaret savaşlarına yol aç-
mıyorlar. Giderek gündeme gelmeye
başlayan, doğrudan ithalatı engelle-
meye yönelik, hatta belli ülkeleri he-
def alan korumacılık uygulamalarıy-
sa ticaret savaşlarına yol açma po-
tansiyeli taşıyor.
ABD’nin Çin kaynaklı lastiklere
koyduğu yüzde 35 ithalat vergisi,
doğrudan bir ülkeyi hedef alıyor. Üs-
telik, Foreign Policy’den bir yorum-
cunun işaret ettiği gibi, Obama’nın it-
halat vergisi, Çin’in DTÖ’ye girme ko-
şullarındaki bir yasal boşluktan ya-
rarlandığından, diğer ülkelerce de
benimsenerek hızla metastaz yapma
potansiyeli taşıyor. Belli bir ülkeyi
hedef aldığından, siyasi açıdan geri
adım atma şansı bırakmıyor, Çin’in,
hemen DTÖ’ye başvurması, ABD’de
tarım lobisi açısından önemli bir ihraç
malı olan tavuk ürünlerini hedef al-
ması, bu uygulamaya misilleme yap-
maya kararlı olduğunu gösteriyor.
Her iki ülkede de güçlü bir koruma-
cı, milliyetçi basınç yükseliyor
(14/09/09).
ABD’yle Çin arasındaki bu anlaş-
mazlığın bu kadar ilgi çekmesinin
bir başka nedeni daha var. Çin her-
hangi bir ülke değil; ABD’nin strate-
jik rakip olarak gördüğü, dahası bu re-
sesyondan güçlenerek çıkması bek-
lenen, yükselen bir güç. Diğer bir de-
yişle ilgi ve kimi kaygılar, Zachary Ka-
rabell’in The New Republic’de işaret
ettiği gibi, dünya ekonomisinin mer-
kezinin yer değiştirmeye başla-
masıyla ilgili (17/09/09). Geçmiş re-
sesyonlardan farklı olarak bu kez
dünya ekonomisine ABD değil Çin
lokomotiflik yapıyor, halen demir, ba-
kır ve diğer hammadde piyasaların-
daki güçlü talebin arkasında Çin eko-
nomisinin büyüme hızı yatıyor. Bu bü-
yüme hızı ABD’nin, Procter Gamble,
General Electric, Caterpillar gibi güç-
lü, iş yaratma kapasitesi yüksek şir-
ketlerini de besliyor. Dahası Çin her
ay en az 20 milyar dolar değerinde ha-
zine kâğıdı olarak ABD’ye borç veri-
yor.
Newsweek editörü Fareed Zaka-
ria’nın da işaret ettiği gibi, Çin, krize
bütçe fazlasıyla giren tek ülke. Çin’in
ekonomik büyüme hızı bu yılın ilk dört
aylık döneminden yüzde 6.1 olmuş-
tu, ikinci dört aylık dönemde yüzde
7.8’e yükseldi. 600 milyar dolarlık,
“ekonomiyi canlandırma” paketi, “ikin-
ci dalga” Çin kentleri için mükemmel
bir altyapı kurarak, gelecek 20 yılı gü-
vence altına alıyor (Chinaview,
17/09/09).
Financial Times’dan Gideon Rach-
man’ın vurguladığı gibi Çin önümüz-
deki dönemin lider ülkesi olmaya ka-
rarlı. Daha şimdiden Almanya’yı ge-
çerek dünyanın birinci ihracatçısı,
ABD’yi geçerek en büyük otomotiv
pazarı olmuş durumda. Dünyanın en
büyük, 2 trilyon doların üzerinde, dış
kaynak rezervine sahip. Çin dünya
ekonomisinin en önemli kredi kaynağı
olmuş durumda. Çin, ABD’deki eko-
nomik yavaşlamanın da yardımıyla, hız-
la dünyanın en büyük ekonomisi ol-
maya doğru gidiyor
1930’lardaki büyük bunalımdan
önce ABD çıkmış, ekonomik mo-
deliyle dünya ekonomisini de peşin-
den sürüklemiş, hegemonik ülke ko-
numuna yükselmişti. Bu kez gözler
Çin’in üzerinde. Ancak iki noktayı
göz önüne almakta yarar var. Birincisi
henüz Çin’in geliştirdiği, herkese ör-
nek olacak yeni bir sermaye birikim
modeli yok. İkincisi, bir önceki kriz-
den çıkışta ABD’nin ekonomik ön-
derliği kadar, askeri gücü, II. Dünya
Savaşı’nın yarattığı yıkım da rol oy-
namıştı…
Kriz ve ‘Geleceğe Dönüş’
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Sõkõ denetim için arayõş sürerken yükselen ekonomilerin yeni dünya düzenine damgasõnõ vurmasõ bekleniyor
Küreselsisteminkadertoplantõsõ
Dünyada daha denetimli bir mali piyasanõn kurgulanmasõna
yönelik düşünce birliği olmasõna karşõlõk bunun hangi yollarla
yapõlacağõ henüz netlik kazanmadõ. 24 Eylül’de ABD’nin
Pittsburgh kentinde yapõlacak olan G20 liderler zirvesinde konuya
ilişkin sorularõn netlik kazanmasõ bekleniyor.
Bankacõlarõn yüksek ikramiyeleriyle ilgili kõsõtlamalar, bankalarõn
gelecekte ne kadar borçlanabilecekleri, IMF’nin yapõsal reformlara
duyduğu ihtiyaç ana gündem maddeleri arasõnda. AB liderleri,
bankacõlõk önlemlerinde uzlaşõrken gelişmekte olan ülkelere IMF’de
daha çok söz hakkõ tanõyacak kriz sonrasõ yol haritasõ çizilecek.
PELİN ÜNKER
NUR BANU KOCAASLAN
ABD’de konut sektöründeki kredi
balonuyla başlayan ekonomik krizin
ardõndan uluslararasõ kuruluşlar finan-
sal sisteme uluslararasõ standartlar ge-
tiren yeni bir mekanizma oluşturmaya
hazõrlanõyor.
Londra’da düzenlenen G20 maliye ba-
kanlarõ toplantõsõnda BRIC ülkeleri
olarak adlandõrõlan Brezilya, Rusya,
Hindistan ve Çin, gelişmekte olan ül-
kelerin, IMF ve Dünya Bankasõ gibi kü-
resel finans kuruluşlarõ üzerinde daha et-
kili olmasõ konusunda görüş birliğine
varmõştõ. 24-25 Eylül tarihlerinde Ame-
rika’nõn Pittsburgh kentinde düzenle-
necek olan G20 liderler zirvesi toplan-
tõsõnda bu konunun da çözüme kavuş-
turulmasõ bekleniyor.
NELER GÖRÜŞÜLECEK?
Küresel mali krizin birinci yõlõnda fi-
nansal sistemi yeniden oluşturacak ta-
sarõlar çeşitli uluslararasõ kuruluşlarda
gündeme gelmeye başladõ. Londra’da
toplanan G20 maliye bakanlarõ toplan-
tõsõnda finansal istikrar kurulundan ban-
kacõlarõn yüksek ikramiyeleriyle ilgili kõ-
sõtlamalar ve kimi mali düzenlemeler
içeren bir çalõşma planõ talep edildi.
Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği li-
derleri de krizi tetiklemesi sebebiyle ban-
kacõlarõn yüksek risk içeren işlemlerde
bulunmasõna karşõ bankacõlara ödenen
yüklü ikramiyelere getirilecek sõnõrlan-
dõrmalar üzerinde ortak tutum belirle-
diklerini açõkladõ. Pittsburgh’da ger-
çekleşecek G20 zirvesinde önerilecek
düzenlemeye göre bankacõlara ödenen
ikramiyeler bankalarõn performansõna
göre belirlenirken ödeme şekli de uzun
vadede yöneticinin performansõna göre
ayarlanacak.
Öte yandan Hollanda Bankalarõ Ku-
ruluşu’nun kararõna göre 2010’dan iti-
baren yurtiçi ve yurtdõşõndaki Hollandalõ
banka yöneticileri bir yõllõk maaşlarõnõ
geçecek yüksek primleri alamayacak.
Bankacõlõk alanõndaki yeni düzenle-
melerden biri de bankalarõn gelecekte ne
kadar borçlanabilecekleri ile ilgili ola-
cak. Basel Bankacõlõk Gözetim Komi-
tesi’ni oluşturan banka ve regülatör
grubu Avrupa’daki birçok bankanõn
sermaye tamponlarõnõn yarõsõnõ öz var-
lõklar ve dağõtõlmamõş kârdan oluştur-
masõ yönünde karara vardõ. Buna göre
Avrupa bankalarõnõn yõl sonuna kadar
onlarca milyar Avro sermaye birikimi-
ne gitmesi gerekiyor.
Uluslararasõ toplantõlarda üzerinde
durulan bir diğer konu da kriz sonrasõnda
IMF’nin yapõsal reformlara duyduğu ih-
tiyaç. Türkiye, Çin, Brezilya gibi ülke-
lere öncelik tanõyacak yeni bir kota
sisteminin oluşturulmasõ bekleniyor.
G7’DEN GÜÇLÜLER
BRIC (Brazil, Russia, India, China- Brezilya,
Rusya, Hindistan, Çin) ülkeleri son yõllarda
büyük çõkõş yakaladõ. 2009-2010 döneminde
dünya büyümesine damgasõnõ vuracak olan
BRIC ülkeleri, kõsa zamanda en gelişmiş ül-
kelerden oluşan G7’den daha büyük olacak.
Küresel finansal krizin etkisiyle sarsõlan
Amerika ve Avrupa ekonomileri krizden çõ-
kõşõ bu ülkelerde görürken özellikle Çin’in
yükselişinin ardõndan bu ülkelerde yaşana-
bilecek herhangi bir ekonomik aksaklõk da
diğer ülkelerin korkulu rüyasõ... Söz konusu
ülkelerin liderleri Lula da Silva (Brezilya),
Dmitry Medvedev (Rusya), Manmohan
Singh (Hindistan), Hu Jintao (Çin) küresel
finans kuruluşlarõnda daha etkin olmak ko-
nusunda görüş birliğine varmõşlardõ.
Rusya ve Çin kendi para birimleri ile altõnõn IMF sepetinin bir parçasõ olmasõnõ istiyor
Yeni dönemin büyük oyuncuları
BRIC (Brazil, Russia, India, China) ifadesi ilk
olarak Amerikan yatõrõm bankasõ Goldman
Sachs’ta 2001 yõlõnda büyümeye başlayan eko-
nomileri tanõmlamak için kullanõldõ. İlk toplantõsõnõ
bu yõlõn haziran ayõnda gerçekleştiren BRIC ül-
keleri, küresel krize karşõ ortak hareket
etmek ve ülke çõkarlarõnõ korumak adõ-
na neler yapõlabileceğini tartõştõ. Ge-
lişmekte olan piyasalar için IMF ve Dün-
ya Bankasõ gibi uluslararasõ kurumlar ile
Birleşmiş Milletler’de (BM) daha fazla
rol talep edildi. Çin ve Rusya ekonomi-
de dolarõn rolünü sorgularken başta Rus-
ya olmak üzere, tüm BRIC ülkeleri, ku-
rumsallaşmõş uluslar-
arasõ örgütlere bir
alternatif yaratõlma-
sõna yönelik istek-
lerini dile getirdi.
Rusya, Çin ile bir-
likte, Rus Rublesi,
Çin Yuanõ ve altõnõn
IMF sepetinin bir
parçasõ olmasõnõ is-
tiyor. Orta ve düşük
gelirli ülkelerin, kri-
zin şiddetini karşõla-
mada ve yeni dünya
ekonomik düzenine
uyum sağlamadaki
zayõf kapasiteleri yüzünden olasõ herhangi bir eko-
nomik düzelme sürecinden geri kaldõğõna işaret
eden ülkeler, uluslararasõ finans kurumlarõnda re-
form yapmanõn istikrarlõ ve dengeli küresel eko-
nomiyi sağlamada hayati öneme sahip olduğuna
dikkat çekiyor. Ülkeler, IMF`de yüzde 7 ve
Dünya Bankasõ`nda yüzde 6 olan kotalarõnõn de-
ğiştirilerek gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ara-
sõnda oy hakkõ dağõlõmõnõn eşit olmasõnõ talep edi-
yor. Ülkelerle ilgili veriler özetle şöyle:
? BRIC ülkeleri 60.7 trilyon dolarlõk küresel
ekonominin yüzde 15’ini oluşturuyor. Goldman
Sachs’õn araştõrmasõna göre 2050 yõlõnda dünya-
nõn 5 büyük ülkesinden 4`ünün BRIC ülkelerinin
olacağõ tahmin ediliyor.
? Yabancõ döviz rezervinin yaklaşõk 3 trilyon
dolarlõk bölümünü bu ülkeler kontrol ediyor.
?Çin’in nüfusu 1.3 milyar, Hindistan’õn 1.1 mil-
yar, Brezilya’nõn 200 milyon, Rusya’nõn 150 mil-
yon. (ABD 300 milyon, Almanya 85 milyon, Fran-
sa ve İngiltere 60’şar milyon.)
? Çin son yõllarda üst üste yüzde 9 dolayõnda,
Hindistan yüzde 7 dolayõnda, Rusya ve Brezilya
yüzde 5 dolayõnda büyüdü. (Batõ’da sanayileşmiş
ülkeler krizden önce yüzde 2-4 oranõnda büyü-
yebiliyordu.)
? Çin’de kişi başõ milli gelir 3.300 dolar, Hin-
distan’da 2.700 dolar, Brezilya’da 6.600 dolar,
Rusya’da 10 bin dolar dolayõnda. (ABD, Almanya,
Fransa ve İngiltere’de ki-
şi başõ milli gelir 44-46 bin
dolar dolayõnda.)
? OECD’nin ekono-
mik toparlanmayõ ifade
eden bileşik göstergelerine
göre, geçen yõla göre düşük
kalsa da Çin 1.5, Hindistan,
Rusya 1.3, Brezilya 0.2 puan
yükseldi.
Bu arada Goldman Sachs
Küresel Ekonomik Araştõrma
Başkanõ ve “BRIC” deyimi-
nin yaratõcõsõ Jim O’Neill,
birkaç yõl önce “Sonraki
11” diye yeni bir tanõm ya-
rattõklarõna değinerek,
“Bunlardan hiçbirinin
gerçek bir BRIC olma po-
tansiyeli olmasa da Endo-
nezya, İran, Nijerya, Türki-
ye ve Meksika’nın çok daha
büyük olma potansiyelinin
bulunduğuna” dikkat çekti.
Çin ve Rusya ekonomide dolarõn
rolünü sorgularken başta Rusya
olmak üzere, tüm BRIC ülkeleri,
kurumsallaşmõş uluslararasõ örgütlere
bir alternatif yaratõlmasõna yönelik
isteklerini dile getirdi.
İZLANDA’NIN GERİSİNDEYİZ
OVP kredi notunu
yükseltebilecek
LONDRA/ANKARA (AA) - Türkiye’nin
kredi (reyting) notu, son ekonomik gelişmeler-
le yükselme trendine girdi. Türkiye, Orta Vade-
li Programõ (OVP) ciddi bir şekilde uygulama-
sõ ve Mali Kurala geçmesi halinde, kredi notu
“güvenle yatırım yapılabilir” anlamõna gelen
“BBB” düzeyine yükseltilebilecek.
Türkiye’ye göre 20 kat borçlu, 2 kat fazla ca-
ri açõk veren İzlanda iflas etti. Reyting kuruluş-
larõ hemen not düşürdü ama İzlanda’ya yine ya-
tõrõm yapõlabilir ülke notu verildi. Türkiye tüm
olumlu verilere rağmen spekülatif sayõlõyor.
Üç rating kuruluşundan Moody’s İzlanda’yõ
BAA1, S&P BBB-, Fitch ise BBB- olarak dere-
celendiriyor.
Derecelendirmenin en hassas konularõ, ödeme
isteği ve kabiliyeti olarak belirtiliyor. Genellik-
le AAA veya Aaa gibi üç tane A en güvenilir ola-
nõ, Baa3 ya da BBB- olanlar ise alt derece de ol-
sa, “Güvenle yatırım yapılabilir” anlamõna ge-
liyor.
Düşük kredibilitede olan spekülatif ülke ve ku-
ruluşlara BB ya da Ba1’den B3 ve B-’ye kadar
derece derece not veriliyor. Türkiye’nin, halen,
Moody’s’den Ba3, Standard and Poor’s ve Fitch
reyting kuruluşlarõndan BB(-) notu bulunuyor.