19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 20 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Demokrasinin Doğum Sancıları mı? Türkiye demokratikleşemiyor. Var olan siyasal yapılanma demokratikleşmeye olanak vermiyor. Oysa demokratikleşme, siyasetin sorun değil çözüm üretmesi için gereklidir. Siyaset, rayına otur- mayınca da yeni siyasal arayışlar, kıpırdanmalar yaşanıyor. Kıpırdanmaların demokrasinin do- ğum sancıları olmasının vazgeçilmez önkoşulla- rı var. Eğer 1965-70 dönemi bir yana bırakılırsa, as- lında kör-topal işleyen demokrasinin üzerinden 12 Eylül faşizan tankı geçti. Bu tarihten sonra körlük ve topallık iyice kalıcılaştı. O kadar ki, 12 Eylül’ün ne uygulamalarının nesnel bir değerlendirmesi ya- pılabiliyor ne de tüm kurum ve yasalarıyla yerini demokratik bir yapıya bırakması sağlanabiliyor... Partiler, bir çuvala doldurulmuş kediler gibi, 12 Eylül çuvalının içinde, kısır, verimsiz, ilkel ve çö- zümsüz bir kavganın ötesine geçemiyor. Ağırla- şan sorunlar toplumu bunaltıyor. Böyle olunca da, merkez sağda ya da solda ye- ni arayışlar sürekli olarak gündeme geliyor. Var olan 40 dolayında partinin yetersiz kaldığı kanısı toplumu sarıyor ve bu durum kaçınılmaz olarak yeni parti girişimlerine kitlesel dayanak hazırlıyor. Çözümsüzlüğün temelinde, 12 Eylül’ün pekiş- tirdiği ve egemen kıldığı bir demokrasi dışı uy- gulama var: Partilerin milletvekili adaylarını genel başkanları saptıyor. Çok partili yaşama geçilme- sinden 60 yıl sonra yaşanan çoklu şefliklere, de- mokrasi diye alkış tutuluyor. Bu tekel uygulamasının, demokrasi kavramıy- la uzaktan yakından bir akrabalığı kurulamaz. Ön- celikle bu nesnel gerçekliğin teslim edilmesi ge- rekir. Bu gerçeğin en tehlikeli sonucu, yasama, yar- gı ve yürütme güçleri arasında yaşanan denge- sizliktir. Oysa, demokrasinin varlığının olmazsa ol- maz önkoşulu, güçler arasında karşılıklı denge ve denetimdir. Yürütme gücü, hiçbir biçimde mutlak ya da de- netimsiz alınamaz. Yürütmenin yaptıklarının de- netimi, yasama ve yargının işidir. Milletvekili adaylarını saptayan parti genel baş- kanı çoğunluğu sağlayıp iktidara geldiğinde, yü- rütme erki, yasamayı tam anlamıyla avucuna alı- yor. Erkini ya da gücünü başbakana, diğer par- tilerde de genel başkana bırakan bir yasama or- ganı oluşuyor. Yasamanın yürütmeyi denetimi yok oluyor. Yasama organını tek seçici olarak saptayan par- ti genel başkanı, aday seçimini kendisine bağlı- lığa göre yapıyor; kendisine oy vermeyenleri ko- varak bir bağımlı suskunlar topluluğu yarattığı için de başarılı bulunuyor, alkışlanıyor. Ağustos başında yasama organının, yani TBMM’nin başkanı seçilecek. Yasamanın yürüt- meden bağımsızlığına bakın; yeni TBMM başka- nının kim olacağına Başbakan karar veriyor! Yasamayı yutmuş bulunan yürütme erki, yargıyı da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle elin- de tutuyor. Başbakan, artık bunlarla da yetinmi- yor; basın yayından üniversiteye, sendikalardan oda ve birliklere ve giderek yasalarına göre hü- kümetten bağımsız olması gereken kurumlara, toplumun örgütlü her hücresini kendi denetimin- de görme eğilimine giriyor. Başbakan gerçekte, “tek adam” olmasının gereklerini yerine getiriyor. Yaşanan bu siyaset süreci, toplumun, çözümü kişilerde araması sonucunu veriyor. Toplum, bu siyasal yapının yarattığı kaçınılmaz bir sonuç ola- rak, kurtarıcı arıyor. Ne program, ne örgüt, ne de kadro önemlidir.. toplum; güvenilir, dürüst ve ken- disinden biri saydığı kişi arayışındadır. Yerel se- çimler sırasında ve şimdilerde yaşanan siyasal olu- şumlar bunu kanıtlıyor. Oysa başka kanıtlar da var; tek başına kişiler- den, kalıcı umut olmuyor. Toplum, bu anlayış ne- deniyle nesillerini tüketti; umudumuz diye diye baş- tacı ettiklerinin 12 Eylül karanlığıyla nasıl uyum- lu yaşadığına tanıklık etti. Pek çok parti, kişilerle başladı, yine onlarla sonlandı. Yeni arayışların, bunlar ister eski parti yapıla- rının üzerinde yükselsin, istenirse tümüyle yeni par- ti girişimi olsun, başarılı olmaları, var olan siyasi parti yapılarının yerine demokratik bir işleyişi önermelerine ve uygulamalarına bağlıdır. Çünkü, parti içi demokrasi, ülkedeki demok- rasinin aynasıdır. Bu nedenle parti içi demokrasinin tam işlediği, katılımcı, gençlik ve kadın kollarıyla güçlü bir ör- güt; örgütle iç içe sağlam bir kadro; seçimle ge- len il ve ilçe yönetimlerinin seçimle gitmesi gibi bir parti yapılanması; milletvekili adaylarının -ve di- ğer adayların- önseçimle belirlenmesi ilkesi gibi, demokrasi sahasının çimlerinin güçlendirilmesi, eğer yeni yaklaşımların başarılı ve kalıcı olması is- teniyorsa, bir altyapı olarak, büyük önem taşıyor. Sancısız doğum olmuyor; yalnız her sancı da sağlıklı bir doğumla sonuçlanmıyor. [email protected] Çarşamba günü, uygarlığımızda kı- sa bir ufuk turu yaparken iki konu özellikle dikkatimi çekmişti. Geleceğin Durumu 2009 başlıklı, 2700 uzmanın katılımıyla hazırlanan 6700 sayfalık ra- porun arkasındaki kurumların arasında ABD Ordusu’nun da adı geçiyordu. Michael Vlahos, ABD savunma çev- relerinin önemli dergilerinden The Na- tional Interest’te yayımlanan “Batı’nın Son Direnişi” başlıklı denemesinde, “artık insanlığı kurtarmak yerine, in- sanlığın gelmekte olan dönüşümünde ayakta nasıl kalacağımızı düşünüyoruz” diyordu. ABD’de, gelecek yılın başında ya- yımlanması gereken dört yıllık savun- ma stratejisi gözden geçirme raporu- nun (Quadrennial Defence Review – QDR- 2010) hazırlanmasına ilişkin tar- tışmaların yoğunlaşmaya başladığı bir dönemde, yukarıda değindiğim iki ko- nu arasında doğrudan bir ilişki kurula- bilir diye düşünüyorum. Yeni stratejik yönelim Bence, ABD savunma çevreleri Ge- leceğin Durumu Raporu’nda dile geti- rilen “Şiddetli işsizliğin, su, gıda, ener- ji tedarikindeki daralmanın, küresel ısınmanın birikimli etkileri ile birleşme- si sonucunda, gelecek on yılda dünya nüfusunun yarısı şiddet olaylarından ve toplumsal kargaşalardan etkilenecek” şeklindeki öngörüleri benimsiyorlar. Ancak, bu krizleri engellemeye ya da yön vermeye güçlerinin olmadığını dü- şünerek, geleceğin realitesi olarak ka- bul ediyor, içinde ayakta “kalma stra- tejileri” üzerinde yoğunlaşıyorlar. QDR 2010, bu öngörüleri ve stratejik yöne- limi yansıtacak gibi görünüyor. Pantegon tarafından hazırlatılan ik- lim değişikliği raporundan (Schwartz & Randall, Ekim 2003) bu yana, elimize geçtikçe aktarmaya çalıştığımız gibi, ABD savunma çevreleri, enerji, gıda, su krizleri etrafında şekillenmekte olan kaynak savaşlarının, göç hareketlerinin, toplumsal, siyasi askeri etkileriyle, ya- bancı, topraklarda sivil halk içinde, onunla ya da ona karşı yaşanacak “gayri nizami savaş” koşulları üzerine çalışmalar üretiyorlar. Bu sırada 1948’den bu yana, esas olarak değiş- meden gelen savunma doktrinini de gözden geçirmeye başladılar (Mary Kaldor, Open Democracy 25/09/08). Bu gözden geçirme, dört yıllık “baş- tan aşağı değerlendirme” raporlarıyla (QDR) gerçekleştiriliyor. Bush yö- netiminin 9/11’in hemen ertesinde yayımladığı QDR 2001’e kadar savunma doktrini, ABD’nin Çin ya da Rusya gibi bir rakiplerinden kaynaklanacak bir büyük hege- monyacı savaşa hazır olmanın ya- nı sıra aynı anda iki yerel savaşı bir- likte yürütebilme kapasitesini ko- rumayı amaçlıyordu. QDR 2001, uluslararası terorizmle savaş stra- tejisi altında bu doktrinde, kon- vansiyonel olmayan savaşların ağırlık kazanmasına yol açacak yönde değişiklikler başlatmıştı. QDR 2010’la ilgili tartışmalar, Sa- vunma Bakanı Roberts Gates’in, onun adına gözden geçirmeyi yürüten yar- dımcısı Michele Flournoy’un “Özel Harekâtlar ve Düşük Yoğunluklu Ça- tışmalar” konusuyla ilgilenen Savunma Bakan Yardımcısı Micheal Vickers’in açıklamaları, şimdi savunma doktrini- nin bu konvansiyonel olan ve olmayan savaşlar ayrımının ötesine geçen bir “hibrid savaşlar” kavramı üzerinde oluşturulmakta olduğunu gösteriyor. Savunma teorileri uzmanı Thomas Barnett’e (Pentagon’un Yeni Haritası, 2003) göre, “böylece ABD savunma doktrini, ABD’nin kuruluşundan küresel güç olana kadar geçen dönemde ege- men olan, sınır genişletmeye, bü- tünleştirmeye (sanırım kavram ilhak’ın kibarcası - EY) yönelik anlayışa geri dön- müş oluyor” (abç) (Esquire, 29/06) QDR 2010 ve hibrid savaşlar Yakın zamana kadar Pentagon, QDR hazırlanırken dörtlü bir şemaya daya- nıyormuş (The New York Times, 23/06/09): (1) Geleneksel, konvansi- yonel savaşlar; (2) gayri nizami savaş- lar, isyancılar, terorizm vb; (3) haydut devletlerden ve teröristlerden gelebi- lecek büyük hasar yaratacak saldırılar; (4) ABD’nin üstünlüklerini etkisizleşti- rebilecek ileri teknolojilere dayanan “bozucu” saldırılar. Gates, Pentagon’da yaptığı bir basın toplantısında, bu ayrımların artık geçerli olmadığını, şimdi bu ikisi arasında bi- rinden öbürüne kolaylıkla geçebilen hib- rid bir yapının kurulması gerektiğini söy- lemiş. Flournoy da dörtlü şemanın ar- tık geçerli olmadığını, çok daha esnek çok amaçlı ve çok işlevli yapılanmala- ra gerek olduğunu vurguluyor. Flournoy’a göre ABD’nin, bir taraftan savaşçıların sivil halkın arasına karışa- bildiği, yol kenarına konulan bombalı saldırılar, intihar eylemleri ve benzer tak- tikleri kullanabildiği düzensiz savaşla- ra hazır olması gerekiyor. Diğer taraftan yükselen yerel güçle- rin haydut devletlerin yüksek teknolo- jiye dayanan yöntemler (uydulara, ge- milere ve uçaklara karşı silahlar/füze- ler, kitle imha silahları ve sanal uzayı - internet ağlarını- hedef alan saldırılar) kullanarak bazı kritik bölgeleri ABD erişim ve dene- timine kapatması olasılığına karşı da hazır olması gerekiyor. (American Forces Press Servi- ce, 04/05/09) Bu yeni yaklaşım Afganistan ve Irak savaşlarının deneyim- lerine ek olarak Atlantic Coun- cil editörlerinden ve ABD Deniz Savaşları Koleji’nden Prof. De- rek Reveron’un işaret ettiği gi- bi; Rusya’nın Gürcistan’ı iş- gali sırasında tankları getirme- den önce internet ağlarına yö- nelik olarak gerçekleştirdiği kapsamlı saldırının, 2006 yılında Hizbullah’ın İs- rail’in saldırısına verdiği cevabın, Ko- lombiya uyuşturucu kartellerinin mini- denizaltılar gibi ileri teknolojileri kul- lanmaya başlamasının oluşturduğu ör- neklerden çıkarılan derslere dayanıyor (18/05/09). Kolombiya örneği önemli, çünkü dünyada büyük tepki çeken “El Salva- dor modelinin” (yerel güçler içinde -yar- gısız infazlar vb…- çalışan küçük ve uz- man timler) önemli uygulayıcılarından Vickers de “QDR 2010”un oluşması sı- rasında, özellikle hâlâ konvansiyonel sa- vaşlara öncelik vermek isteyen (bunlara Çinciler deniyor) gruba karşı tezlerin sa- vunulmasında önemli görevler üstlen- miş görünüyor (Policy 18/03/09). Geleceğin durumu ve savaşları… QDR 2010’un arkasındaki tartışma- lar, ABD savunma çevrelerinin dik- katlerinin büyük çaplı hegemonya sa- vaşlarından kaynaklara erişim sorun- larına doğru kayma eğilimi hızlanırken giderek, yeni ve tutarlı bir savunma doktrininin, buna uygun bir kurumsal- laşmanın da şekillendiğini düşündürü- yor. Pentagon gelecek dönemde, kay- naklara erişimin, kıtlıktan, siyasi istik- rarsızlıktan, uyumsuz rejimlerin diren- cinden dolayı giderek zorlaştığı ya da engellendiği bölgeleri, her türlü, kon- vansiyonel ve gayri nizami/asimetrik di- renişi gidererek ele geçirebilecek, elde tutabilecek, kullanıma açabilecek bir ko- numda olmak istiyor. Ancak, geleceğin dünyasında kaynak kıtlığı salt ABD’nin değil, Avrupa bölgesi, Çin, Hindistan gibi yükselmekte olan güçlerin de önemli bir sorunu olacak. Pentagon, bu ülkelerden gelecek eko- nomik, siyasi ve askeri rekabeti de göz önüne almak zorunda olduğunu dü- şünüyor. Diğer bir deyişle Pentagon, “QDR 2010”la askeri yapısını teknolojik, ku- rumsal önceliklerini, bölge ele geçir- meye, yerel direnişlere karşın elinde tu- tabilmeye, diğer güçlerin erişimini en- gellemeye, ilgilerini caydırmaya, eski bir kavramı kullanırsak “sömürgeciliğe ve paylaşım savaşlarına” uygun bir yön- de biçimlendirmeyi amaçlıyor. QDR 2010’a Doğru [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ŞİRKETLERDEN Arçelik’ten tasarruflu LCD Arçelik, ekopanel teknolojisi sayesinde yüzde 45 daha az elektrik harcayan LCD televizyonunu tüketicilerin beğenisine sundu. Aynõ zamanda dünyada bir ilk olarak Standby’da iken sõfõr enerji tüketen LCD TV’leri üreten Arçelik, Ekopanel 504 LCD TV ile hem enerji hem de ekonomik açõdan tasarruf sağlõyor. McDonald’s eğlendirdi McDonald’s’õn ilköğretim okullarõ arasõnda gerçekleştirdiği ‘Çevremizi Koruyalõm’ başlõklõ resim yarõşmasõnda dereceye giren öğrenciler, Bolu’da gerçekleşen yaz kampõnda doğayla baş başa bir hafta geçirdi. Kamp süresince çocuklar profesyonel eğitim kadrosu tarafõndan hazõrlanan etkinliklerle eğlendi. En çok turist çeken ülkelerden Fransa, krize karşõ vergi indirerek sektörü desteklerken Türkiye tersini yaptõ Turizmde yüksek KDV işsiz bõrakõr TÜROFED Başkanõ Barut “KDV’nin 10 puanlõk artõşõ çok önemli değilmiş gibi gösterilse de vergi indirimi nasõl Fransa’ya 40 bin yeni istihdam yaratacaksa eşdeğer büyüklükte bir ülke olarak bizde de tam tersi 40 bin kişiyi işinden edebilir” uyarõsõnõ yaptõ. Ekonomi Servisi - Türkiye Otelciler Fe- derasyonu (TÜROFED) Başkanõ Ahmet Ba- rut, turizmde 10 puanlõk KDV artõşõnõn bin- lerce kişiyi işsiz bõrakabileceğini belirtti. TÜROFED Başkanõ, “Krizin etkilerini azaltmak ve piyasayı hareketlendirmek için diğer sektörlerde KDV indirimine gi- dilirken turizmde KDV artışı, hükümetin turizmi stratejik sektörler arasında gör- memesiyle ilgilidir” diyerek bu politikayõ eleştirdi. Barut, yazõlõ açõklamasõnda Türkiye’deki res- toranlarda KDV’nin “trajikomik bir şekil- de” yüzde 8’den 18’e çõkarõldõğõnõ, oysa dünyanõn en çok turist ağõrlayan ülkesi olan Fransa’da bar ve restoranlardaki oranlarõn 1 Temmuz’dan itibaren yüzde 19.06’dan yüz- de 5.05’e düşürüldüğünü anõmsatarak şöyle de- vam etti: “Fransa’da bu KDV indirimi ile hedef- lenen de önümüzdeki 2 yıl içinde Fransa’da 40 bin kişilik yeni istihdam yaratmaktır. Doğal olarak krizden az etkilenmek için Fransız hükümeti en kolay ve en ucuz is- tihdam yolu olarak turizme daha da önem vermiştir. Fransa’nın bu yaklaşımı, küre- sel krizin çıktığı ilk günden beri ‘krizden az etkilenmenin yolu başarõlõ bir turizmdir’ di- yen TÜROFED’in söylemini teyit etmek- tedir. Restoranlardaki KDV’nin 10 puan- lık artışı çok önemli değilmiş gibi gösteril- se de, nasıl Fransa’ya 40 bin yeni istihdam yaratacaksa eşdeğer büyüklükte bir ülke olarak bizde de tam tersi 40 bin kişiyi işin- den edebilir. Bunun yanı sıra KDV artışı sa- dece belgeli restoranları kapsadığı için yüksek standartlı restoranlar cezalandı- rılmıştır. Ayrıca bu uygulama restoranlar arası fiyat farkları yaratacaktır.” Alõşveriş ve yaşam merkezi Forum İstanbul’da, Türkiye’nin ilk dev akvaryumu “Turkuazoo”, eylülde meraklõlarõyla buluşacak. Yazõlõ açõklamada, dünyada bir alõşveriş merkezi içinde yer alan ilk akvaryum olma özelliği de taşõyan Turkuazoo’nun, eğlenceli vakit geçirmek isteyenlere, sualtõ dünyasõna dair unutulmaz bir deneyim sunmayõ vaat ettiği belirtildi. Dev akvaryum yatõrõmõ ve işletmeleri konusunda faaliyet gösteren Global Aquarium firmasõnõn Türkiye temsilcisi İstanbul Sualtõ Dünyasõ A.Ş. tarafõndan işletilecek olan Turkuazoo’nun Genel Müdürü Philip Crane, sektörde yirmi yõlõ aşkõn tecrübesinin yanõ sõra dünyaca bilinen pek çok ünlü akvaryumunun da kurucusu olma özelliğini taşõyor. Global Aquarium’õn Turkuazoo projesi için planladõğõ yatõrõm 17 milyon Avro. ALKE ÜRETTİ Mobil hastane Afrika yolunda ANKARA (AA) - Alke Şirketler Grubu tarafõndan üretilen Türkiye’nin ilk mobil hastanesi, ay sonunda Birleşmiş Milletler (BM) yönetimindeki Sudan’õn batõsõndaki Darfur’a gönderilecek. Nijerya Savunma Bakanlõğõ tarafõndan Darfur’a gönderilmek üzere sipariş edilen iki adet 40’ar yataklõ mobil hastane, Alke Grubu bünyesindeki Turmaks ve M.C.C Project Şirketleri tarafõndan imal edildi. Mobil hastaneler, tam teşekküllü bir hastanenin sahip olduğu tüm özellikler mevcut. Konuyla ilgili açõklama yapan Turkmaks İnşaat ve M.C.C Project Genel Müdürü Dr. Ali Kemaloğlu, “Şu anda birçok Afrika ülkesinde ve dünyanın en güçlü ordularıyla da benzer projeler geliştirmekteyiz” dedi. ‘Cep’te ucuza ilgi arttı ANKARA (AA) - Küresel krizin etkisiyle mobil telefon pazarõndaki daralma, yapõlan kampanyalara rağmen, bu yõlõn ilk çeyreğinde de devam etti. GFK Türkiye araştõrma şirketinin araştõrmasõna göre, mobil telefon pazarõ yõlõn ilk çeyreğini, 2008’in ilk çeyreğine göre adetsel olarak yüzde 20, ciro bazõnda da (Avro) yüzde 41 kayõpla kapattõ. Pazarda, Çin markalarõnõn payõnda ise bir artõş gözlemlendi. Buna göre bu kategorideki markalarõn adetsel payõ bu yõlõn ilk çeyreğinde yüzde 10’lara yükseldi. 2008 yõlõnda başlayan yoğun operatör kampanyalarõ ile fiyatlarõ oldukça düşen cep telefonlarõna da ilgi arttõ. Geçen yõlõn ilk çeyreğinde payõ yüzde 15.7 olan ve fiyatõ 50 Avro’ya kadar olan cep telefonlarõna talep, 2009’un ilk çeyreğinde artarak yüzde 28.6 seviyesine ulaştõ. ANKARA (ANKA) - Maliye Bakanlõğõ, belediyelerin ruhsat verdiği işletmelerde “birinci sınıf” ifadesinin yer almadõğõnõ unutunca, KDV uygulamalarõ açõsõndan “belediye ruhsatlı” lokantalar ile “turizm belgeli” işletmeler arasõnda haksõz rekabet oluştu. Maliye Bakanlõğõ’nõn, belediyeden ruhsat alan işletmelerin ruhsatõnda “birinci sınıf” ibaresinin bulunmadõğõnõ atlamasõ sonucunda, üst gelir grubuna hitap etmesine karşõn, aldõğõ ruhsat ve belgesinde birinci sõnõf lokanta olduğu yazmayan lokanta ve işletmelerde yüzde 8 KDV alõnõrken, Turizm Bakanlõğõ’ndan belgeli birinci sõnõf lokanta olarak anõlan işletmelerde yüzde 18 KDV alõnmasõ söz konusu oldu. Maliye Bakanlõğõ’nõn yapõlan hatayõ Bakanlar Kurulu Kararõ’nõn Resmi Gazete’de yayõmlanõp, yürürlüğe girmesinin ardõndan fark ettiği iddia edildi. İddialara göre bu hafta toplanacak olan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda birinci sõnõf lokanta ve işletmelerde KDV’yi yüzde 18’e çõkaran düzenlemeden geri adõm atõlmamasõ halinde, Maliye Bakanlõğõ’nõn söz konusu düzenlemeyi tüm birinci sõnõf işletme ve lokantalarõ da kapsayacak şekilde yeniden yorumlamasõ bekleniyor. Bakanlar Kurulu kararı ile birinci sınıf lokantalar, işletme belgesine sahip yerler, 3-4-5 yıldızlı oteller, tatil köyleri ve benzeri tesislerin bünyesinde yer alan lokantalarda verilen hizmet bedellerine uygulanacak KDV oranı 15 Temmuz’dan itibaren yüzde 18’e çıkarılmıştı. KDV artışının sektörde şikâyet konusu olabilen her şey dahil sistemine talebi arttırması bekleniyor. Sezon ortasında 10 puanlık KDV artışı gerek yerli gerek yabancı turistlerin ödeyeceği faturayı kabartıyor. Birkaç gün önce KDV artışı için “düzeltilsin” çağrısı yapan Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) gibi TÜROFED de açıklamasında hükümetin geri adım atmasını “KDV artışından elde edilecek ek gelir bu kadar büyük riski almaya değmeyecek, atılan taş da ürkütülen kuşa değmeyecektir. Biz, 22 Temmuz’da yapılacak olan EKK toplantısından sonra bu yanlış uygulamadan dönüleceğini umuyoruz” sözleriyle istedi. ATILAN TAŞ, ÜRKÜTÜLEN KUŞA DEĞMEZ Maliye’nin hatası haksız rekabet getirdi DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA 17 milyon Avro’luk dev akvaryum geliyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle