22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 7 EKİM 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 S õcak bir ağustos öğle sonrasõ Şam otogarõna varõp da rehberimi bula- mayõnca, bu kadar kõsa sürede Arapça öğreneceğimi bilmiyordum doğ- rusu... Daha önce birkaç kez yaptõğõm gi- bi kõrõk-dökük İngilizcemle menzile (‘menzil’ Arapça) ulaşabileceğimi bilme- nin güveniyle otobüsten inip de Filistinli rehberim Ebu Mutasım’õ bulamayõnca, pek tedirgin olmadõm... Lazkiye’den gele- rek Şam’da buluşacağõmõz Mehmet Ka- rasu’ya cep telefonundan ulaşamayõnca da bir sõkõntõ yaşamadõm. Doğrusu biraz şaşõrdõm ama farklõ bir gerçekliği yaşaya- rak da rahatladõm. İlk aradõğõmda Kara- su’nun telefonundan yanõt alamadõm... Ancak, bizdeki gibi mekanik sesli bir ba- yan operatörün Arapça bir şeyler söyledi- ğini duydum... Söylediklerinden iki söz- cüğü yakalayõverdim tuhaf biçimde: “...gayrı müstamel...” diyordu operatör... Türkçeye de girmiş olan bu iki sözcüğün anlamõ “kullanım dışı”ydõ... Arapçayõ sökmenin keyfi bir yana, Ebu Mutasõm’õ göremememin tedirginliği hiç de az değil- di o sõra... Büyük olasõlõkla ne aradõğõmõ, kimi beklediğimi soran bazõ “seyyid”ler- le ne Arapça, ne İngilizce anlaşabilmek oldukça sõkõntõ vericiydi... Yapayalnõz bir dilsizin umarsõzlõğõnõ böyle anlõyor insa- noğlu demek ki... Arapçayõ da böyle böy- le öğreniyor olmalõ... “seyyid”in beyefen- di, “seyyide”nin hanõmefendi olduğunu böylece öğrendim çünkü... Neyse az sonra Ebu Mutasõm geldi de rahatladõm... İngilizce-Arapça-tarzanca karõşõk bir dille otele gidene dek söyleştik böylece... Daha sonra Arap dostlarla ede- biyat söyleşisi yaparken “edeb-ül muka- vama”nõn “mukavemet edebiyatı/dire- niş edebiyatı”, “hareke”nin “hareket”, “haliç”in “körfez” anlamõna geldiğini öğrenip üstüne bir de otomobil plakala- rõndan rakamlarõ sökünce hõzlõ Arapça öğrenimindeki başarõmla bayağõ kõvan- dõm hani... Yolculuk Ürdün’eydi... Bu yõl ilk kez düzenlenen Ürdün Kültür-Sanat Festiva- li’ne TYS ekibi olarak aynõ zamanda Tür- kiye’yi temsilen gidiyorduk... 2009 yõlõ için Ürdün’de “Kültür Başkenti” ilan edilen Karak kentinde 5-9 Ağustos tarih- leri arasõnda, festival kapsamõnda düzen- lenen Türkiye-Ürdün Kültür Haftasõ’nda edebiyatçõlarla, edebiyatseverlerle buluşa- caktõk. İlk buluşma noktamõz Şam’dõ... 10 kişi- lik ekip üç etapta Şam’da oluştu... Benim Antakya’dan geçtiğim gün Mehmet Ka- rasu, Ümit Yaşar Işıkhan ve Selma Me- likoğlu Lazkiye’den geldiler Şam’a. Erte- si akşamüzeri de meslektaşõm gazeteci- yazar Rahmi Emeç, öykücü Vicdan Efe, eşi karikatürist Hasan Efe, şair-öykücü Bilsen Başaran, İstanbul Üniversite- si’nden Doğu dilleri ve edebiyatõ uzmanõ Prof. Dr. Ali Güleryüz ile şair Ferhad Zidani geldiler Şam’a. Gece yarısı Amman’da şiir okumak Ekip tamamlanõnca ver elini Amman dedik... Yola çõktõğõmõzda güneş çoktan Akdeniz’i aşmaya çalõşõyordu, ancak Or- tadoğu’nun ne o ünlü çölünü, kumunu, güneşini, görebildik, ne de çöl soğuğuyla üşüdük... Dolmuş otomobillerle hõzlõ sa- yõlacak bir yolculuk yapsak da sõnõr kapõ- sõ çilesi gibi bir nedenle meydana gelen gecikme sonucu Amman’a ancak gece yarõsõ ulaşabildik. İlk durağõmõz Filistinli şair Meryem el Sayfi’nin eviydi. El Sayfi, Filistin direnişinin sembol isimlerindendi... Eşi İsrail’de alõkonul- muş, çocuklarõnõn her biri bir yere dağõl- mõş kadõn şair olarak Çukurova Sanat Günleri’nden tanõyorduk onu... Am- man’daki evine vardõğõmõzda görece mut- lu gördük onu... Eşi Yakup el Sayfi İsra- il’den gelmiş, aile toparlanmõştõ. Bir kül- tür merkezi haline getirdiği evinde Am- manlõ şair ve yazarlar bizim için buluş- muştu. Sayfiler’in evine vardõğõmõzda saat 24.00’ü gösteriyordu... Bizim gece yarõsõ diye tanõmladõğõmõz o saat, Arap dünyasõ için ilk akşam; sözün, söyleşinin kõvama geleceği bir saat sayõlõyordu... Akşam ye- meği biraz gecikmiş olsa da, çöldeki sõrt- üstü uykusunu pek seven Arap dünyasõ için pek önemli değildi; atlõ mõ kovalõyor- du insanõ, yan gelip öğleye dek yatmanõn, kahvaltõdan sonra gelen siestanõn kime ne zararõ vardõ... zaman sünmüş, randevular sarkmõş, kimin umurundaydõ... Meryem Hanõm’õn onca emek ve harca- mayla pirinç dağõ üzerine çõkardõğõ fõrõn tavuklar, yorucu yolculuğun üzerine do- ping etkisi yaptõ, herkesin uykusu kaçtõ... Az sonra, biraz ite kaka da olsa zaman hõzlandõrõlarak şiirler de okundu, edebiyat üzerine birkaç çift söz de edildi... Yola koyulduğumuzda saat sabaha doğ- ru 02.00’yi geçiyordu... Üç gün süreyle kalacağõmõz Karak’a vardõğõmõzda sabah ezanõ okunuyordu... Ürdün denilince Türkler sempatiyle yaklaşõrlar genellikle... Bunda, büyük olasõlõkla kral ailesinin anneden Türk olmasõ denli, kardeş halk Çerkezlerin Ürdün’ü neredeyse ikinci vatan kabul etmesi, bir de vatansõz halk Filistinlilere duyulan sempati rol oynar... Bu sempatinin gizi de Ürdün Kültür Bakanõ Sabri Erbahat’õn vurguladõğõ “kültürel mayamõz”dan kaynaklanõr... Bu yõl ilk kez düzenlenen 1. Ürdün Festivali’ne TYS’yi temsilen 10 kişilik bir ekiple katõlmak üzere gittik Ürdün’e. Gezimiz, Ortadoğu ve dünyada birçok şeyin değişmeye yüz tuttuğu sürece denk düştü... Bir kez, ABD Irak’tan çekilme hazõrlõğõ yapõyordu. Birkaç ay önce bölgeyi gezen Obama, sõcak mesajlar vermiş, bunun üzerine gerek bölgesel, gerekse küresel anlamda hõzlõ bir diplomasi trafiği başlamõştõ... Bütün bunlarõn yanõ sõra Ürdün’ün sorunlarõ açõsõndan da Türkiye’yle benzerlikleri vardõ... Gazeteci olduğunu hiçbir zaman, hiçbir koşulda unutmayan biri olarak daha geziye başlarken bu benzerliklerden ders çõkarmak, oradaki gelişmeler hakkõnda bilgi sahibi olarak, bunlarõ Türk insanõna aktarmak gibi bir sorumlulukla yükümlü olduğumu düşündüm... Bu düşünceden yola çõkarak bu çalõşmayõ yapmam gerektiğine inandõm... Okuyacaklarõnõz, olanaklar açõsõndan oldukça kõsõtlõ, özellikle zaman açõsõndan sõkõşõk bir program kapsamõnda kotarõldõ... Buna karşõn söyleşiye katõlanlardan ciddi şeyler öğrendiğimi düşünüyorum... Esenlikle... SUNUŞ Höyük kale Karak bir uygarlõk anõtõ K arak’ta kalacağõmõz otel ünlü Karak Kalesi’nin yanõ başõndaydõ... Otele var- dõğõmõzda Karak Kalesi’ni böyle ünlü kõ- lan yanõ neresi diye bayağõ şaşõrdõm... Görünüşe göre yõkõlmak üzere olan bir duvardan başka bir şey yoktu ortada... Yabancõlarõn en küçük tarihsel kalõtõ abartmayõ nasõl böyle başardõklarõnõ dü- şünerek, gelsinler Adana-Kozan’daki bizim kaleleri görsünler de kale nasõl olurmuş anla- sõnlar diye geçirdim içimden... Ne var ki Karak bu haksõzlõğõ hak etmiyordu. Sabah kahvaltõdan sonra yaptõğõmõz birkaç sa- atlik geziyle, ancak yerin (höyüğün) altõndaki üç katõ gezebildik... Arkeologlarõn ilgisine muhtaç dört kat daha varmõş aşağõda. Karak Kalesi MÖ 860 yõlõnda Meysa al Muabi tarafõndan kurulmuştu. Bir yüzünden ba- kõnca yõkõlacakmõş gibi görünen duvarlar, öbür yüzünden bakõnca öyle kolay yõkõlacağa ben- zemiyordu... Meysal taşõ denilen taşlarla örülen kale duvarlarõnõn kalõnlõğõ kimi yerde 4-5 met- reyi buluyordu... O duvar taşlarõna büyüklüğü- nü ve biçimini, kaleyi yaptõran Meysa al Mua- bi verdiği için Meysal taşõ diye anõlõyordu... Önce Roma, Bizans, 1142-1188 arasõnda Haçlõlar, 1263-1517 döneminde de Memluklar, daha sonra da Osmanlõlar tarafõndan onarõlarak yeni eklemeler yapõlan kalenin 15 km. uzunlu- ğunda kaçõş tünelleri varmõş... Yahudilerin “Girilemeyen Kale” adõnõ ver- diği Karak Kalesi, deniz yüzeyinden 1100 m. yükseklikte... Onu ilginç kõlan bir başka yönü ise kale burçlarõndan batõda uzanan vadiye ba- kõldõğõnda, yaklaşõk 40 km. uzakta bile olsa de- niz yüzeyinden tam 470 m. aşağõdan turkuvaz õşõnlar saçan Lut Gölü’nün (Ölü Deniz) görün- mesi olsa gerek... Karak’taki Ergenekon izleri Dõşardan bakõlõnca pek bir şeye benzetilme- yen Karak, öyle gezmekle bitirilecek bir yer de- ğil... Bize kaleyi ve müzeyi bizzat gezdiren İl Kültür Müdürü Naif Navayse, Karak’õn 800 yõl önce İslam dünyasõnõn merkezi olduğunu anlattõ. Müzede, bir miktar kafatasõ ve insan kemiğinin sergilendiği galerinin önüne geldiğimizde ise gi- zi henüz çözülememiş “Makbara Bab-ı Dır- ra” mezarlõğõndan söz etti... Geçmişi 5 bin yõl öncesine dayanan bölgede tam 500 bin mezar bulunmuştu... İşte Karak Müzesi’nde sergilenen insan kemikleri o mezarlõğa aitti... Naif Navayse bunlarõ anlatõnca, hõnzõr hõnzõr gülümseyen arkadaşlardan biri, “İyi ki bu me- zarlar Türkiye’de bulunmadı. Yoksa Erge- nekon kapsamına alınır, böylece davanın son- suza dek sürmesi sağlanırdı” diye mõrõldan- dõ... Karak’ta bir Kahramanmaraşlı İnsan ülkesinden uzak bir yere gidince, ül- kesini çağrõştõran, ilgilendiren şeylere daha bir duyarlõ oluyor... Halkõnõza, ülkenize gösterilen her ilgi de o ölçüde dikkatinizi çekiyor. Öğleden sonra çarşõda Diyarbakõrlõ Şeyh- mus’la tanõşacağõmõz Karak’taki ilk günümüz- de bizi önce kale bekçisi Ahmet Derviş el Şi- razi şaşõrttõ. Türk olduğumuzu öğrenince kõrõk- dökük Türkçesi, ama bütün içtenliğiyle bizi ku- caklayarak kendisinin de Kahramanmaraş kö- kenli olduğunu anlattõ bir güzel. Dedesi, Abdülhamit zamanõnda asker olarak Filistin’e gelmiş ve bir daha dönmemiş... Evlenip kalmõş orada... 10 yaşõna dek güzel Türkçe ko- nuştuğunu, ama zamanla unuttuğunu söylüyor, El Şirazi. 58 yaşõnda, 3 oğlu bir kõzõ varmõş... Kõz medresede, oğlanlarsa askermiş... Karak Kültür Başkenti Karak’taki ilk günümüz, Arap edebiyatçõ ve sa- natçõ dostlarõn yoğun ilgi gösterdiği, akşamüze- ri yapõlan etkinlikle sürdü. Etkinlik, koordinatö- rümüz, TYS Hatay Temsilcisi Mehmet Kara- su’nun, “Dünyada hiçbir halk, Türk ve Arap halklarının yakınlığı kadar birbirine yakın de- ğildir; biz iki bedene girmiş tek ruh gibiyiz” söz- leriyle bayraklaşõrken, gece Arap rakõsõyla taç- landõrõldõ. Gezimiz sõrasõnda konakladõğõmõz iki merkez- den biri olan Karak, bu yõl Ürdün’ün “Kültür Baş- kenti”ydi. Kültür Bakanõ Erbahat’õn söylediği gi- bi Ürdün yönetimi Kültür Başkentleri Kudüs’e sa- hip oluncaya dek her yõl bir kenti kültür başken- ti ilan ediyordu. Böylece Ürdün’de her kent, ken- tin halkõ Kudüs’le özdeşleştirilip “Her Kent Kudüs’tür” denilerek Kudüs politikasõ canlõ tu- tulmuş oluyor. Bu yõl Türkiye’nin de katõldõğõ 1. Ürdün Kültür- Sanat Festivali’ne evrilen etkinlikler 3 yõldõr dü- zenleniyor. Ürdün Kültür Bakanlõğõ danõşmanla- rõndan Intisar Abbas’õn verdiği bilgiye göre, her kent, bir proje hazõrlayarak Kültür Bakanlõğõ’nõn açtõğõ yarõşmaya katõlõyor. Yarõşmayõ kazanan kent o yõl için Ürdün’ün “Kültür Başkenti” seçiliyor. Kültür anahtarõnõ tö- renle alan kente 100 bin Ürdün Dinarõ (130 bin ADB Dolarõ) bir bütçe veriliyor. O bir yõl içinde müzik, tiyatro, dans, fotoğraf ve resim sergileri, film gösterilerinin yanõ sõra o kenti anlatan bir kitap ba- sõlõyor, haftalõk bir gazeteyle aylõk bir dergi ya- yõmlanõyor. O kenti anlatan bir de oyunun sahnelendiği et- kinlikler, dünyanõn her yerinden gelen kültür tem- silcilerinin katõldõğõ, görevlilerin ellerinde meşa- leler, bayraklar ve flamalarla katõldõğõ, olimpiyat açõlõşlarõnõ anõmsatan bir törenle açõlõyor. Ürdün Kültür Bakanlõğõ Genel Sekreteri Jeryes Samavi, etkinlikleri Cumhuriyet’e anlatõrken, “Kültürel gelişimi başkent ilan edilen kentten çevreye taşımayı, insanlarımızın kültürel bi- rikimini geliştirmeyi amaçladık. Bu çalışma- larla kültürel gelişimi sürekli kılmayı, kültür ve sanatın yaygınlaşmasını sağlamayı amaç- lamış bulunuyoruz” diye konuştu. Kupkuru bir beyazlõk R ehberimizin zamanõ rasyonel kullanamamasõ sonucu, Ür- dün’de görülmeye en değer, şu anda bütün dünyanõn gözünü üzerine çeken bir yer olan Petra’yõ göreme- yince, bir Ölü Deniz ya da Lut Gölü gezisiyle yetindik... Ölü Deniz, dünyanõn en çukur ye- rindeki deniz... Ölü Deniz havzasõna inerken ben- deki ilk izlenim, uçağõn alçalma sõra- sõnda basõnç nedeniyle kulakta mey- dana gelen çõnlamanõn benzerini du- yumsamak oldu... Dönüşte de uçağõn kalkõşõnda duyumsanan kulak çõnla- masõnõ yaşadõm... İkinci dikkat çeken şey, inanõlmaz bir beyazlõğõn ege- men olduğuydu... kuru bir beyazlõktõ bu, dudak çatlatan türden... Doğa bu beyazlõğõ Ölü Deniz’in tuzundan alõ- yormuş... Çünkü, tuzluluk oranõ yüz- de 30’un üzerindeydi... Suyu gitgide kuruyan Ölü Deniz kõyõlarõnda, önle- rinde kõpkõrmõzõ havuzlarõyla tuz fab- rikalarõ, potasyum tesisleri sõra sõra di- zilmişti... Tesislere ters yönde, kuzey kõyõla- rõnda ise beş yõldõzlõ turistik tesisler sõ- ralanõyordu... Ölü Deniz suyu, çamu- ru bu tesislerde güzellik iksiri olarak pazarlanõyordu. Havzada doğa adõna şaşõrtõcõ zõtlõklar dikkati çekiyordu... Her şeyi kurutan, beyazlatan, tuz, verimsiz, kõraç toprak, kurumuş kara çalõ ağaçlarõ, yanõ sõra yeşil kara çalõ koruluklarõna karşõn gümrah yeşiliyle iri akasyalar, kara- biber ve palmiye ağaçlarõ, mimozalar, zakkumlar, muz bahçeleri, üzüm bağlarõ bakõşõnõzõ kucaklõyor- lardõ. Ölü Deniz, adõnõn hakkõnõ veren bir deniz... ne bir balõk, ne yosun, ne sazlõk dikkati çeki- yor... kõyõda martõ da yok, ba- lõkçõl da... birkaç karga miskin miskin pinekliyor kõyõdaki ka- raçalõ dallarõnda... Su öyle ağdalõ ki, altõ sandal kõvrõmõnda üre- tilmiş, kar ayakkabõsõ benzeri bir pabuçla insan su üstünden yü- rüyebilirmiş gibi görünüyor... Kõyõnõn bu yanõ Ürdün ya, karşõ ta- rafõ Filistin ve İsrail... Bölgedeki Türk büyükelçilikleri de bu durumu anlatõrcasõna çalõşõyor sanki... Ölü Deniz kõyõsõnõn Karak’a yakõn böl- gesinde “Amman’a hoş geldiniz” mesajõ alõrken kuzeye çõktõğõmõzda bu kez “İsrail’e hoş geldiniz” mesajõ al- dõk... SÜRECEK Amman’ın modern yüzünden bir görünüş. Kahramanmaraş kökenli Ahmet Derviş el Şirazi ile birlikte. Bu yõl ilki düzenlenen kültür sanat festivalinde TYS, edebiyatçõlar ve edebiyatseverlerle Karak kentinde buluştu Ürdün’de bir kültür başkenti
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle