Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2009 ÇARŞAMBA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Papandreu Sayfası
BEKLENEN oldu. Üçüncü Papandreu yeniden Yu-
nanistan’ı yönetir duruma geldi.
Konstantin Karamanlis’in bu seçimi kaybetme-
si kaçınılmazdı. Özgen Acar’ın dün ayrıntılarıyla be-
lirttiği gibi, olağan iktidar yıpranışına eklenen bütçe
açığının artması, işsizlerin çoğalması, sokak göste-
rilerinde polisin ölçüsüz davranışları, orman yangı-
nını söndürmedeki beceriksizlikler, Aynaroz arsala-
rıyla devlet arsaları arasında değiş-tokuş hikâyeleri
gibi bir yığın sorunun ardından seçim kazanılamaz-
dı elbette.
Değişmeyen tek konu vardı: Türkiye. Yunan poli-
tikasının bu “olmazsa olmaz”ında da Papandreu, Ka-
ramanlis’in gerisinde kalmamıştı. O da Kıbrıs, Pat-
rikhane, Heybeliada ve Rum vakıfları konularında ay-
nı şeyleri söylemişti.
Böyle olduğu içindir ki, Atina’daki iktidar değişik-
liğinin Türk-Yunan ilişkilerine önemli bir değişik-
lik getireceğini düşünmek pek gerçekçi olmaz. Şim-
diye kadarki en büyük değişiklik zaten bu Yorgi Pa-
pandreu’nun geçen iktidarı döneminde gerçekleşmiş
ve Yunanistan, Ankara’nın AB’ye yönelişini sürekli en-
gellemek ve neredeyse veto etmekten vazgeçmiş, yüz
seksen derecelik bir dönüşle tam üyelik konusundaki
Türk başvurusunun Brüksel’deki en ateşli destekle-
yicilerinden biri durumuna geçmişti.
Bu dönüşü, rahmetli Cem, büyük saflıkla, içten-
likli bir değişiklik olarak algılamıştı. Oysa, bir sirtaki
oyununun ciddi sonuçlar vereceğine inandırılmak gö-
rüntü gerisindeki gerçeği görmekten alıkoymamalıydı
onu. Gerçek, Atina’nın AB konusunda yaptığı akıllı-
ca bir hesaba dayanır: Hesaba göre, Batılılardaki sar-
sılmaz Grek sempatisi Avrupa çemberine girmiş bir
Türkiye’yi her türlü ödüne zorlamaya yeter de artar
bile. Bu, yakın tarihteki Yunan diplomasisinin temel
kuralı olmuştur. Papandreu’nun kurala istisna geti-
receği düşünülemez.
Ne yazık ki, bu hesabın da gerisinde o ülkeyi yö-
netenlerin zihinlerini meşgul eden bir saplantı ya-
tar: Günün birinde bir Türk saldırısına uğrama en-
dişesi. Bunun hangi psikolojiden kaynaklandığı da
açık: Kıbrıs harekâtı ve onun sonrasında Atina’daki
Albaylar Cuntası’nın çaresiz kalışı. O zamandan be-
ri Yunanistan’ın bütün iktidarları ve muhalefetleri ay-
nı çaresizliği yaşamamak için askeri harcamalar uğru-
na ülke olanaklarının zorlanmasında beis görmezler.
Ama Kıbrıs’ın yakın tarihini ve 20 Temmuz 1974’ün
Sampson’la Atina’nın akıl almaz bir kumpas kurmaları
üzerine yaşandığını bilenler için bunları anlamak hiç
zor değildir ve hep şu soru sorulur: Yunanistan’ı şim-
di yönetenler kendi cenahlarında yine buna benzer
bir densizlik daha yapılabileceğini mi düşünmekte-
ler ki, Türkiye’nin aynı tepkiyi göstereceğini hesap
ederek silahlanıp durmaktadırlar?
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Makyavelsıfat...
Hayvanlar çok saftır, en kurnazları tilki, insanın
yanında solda sıfırdır.
Hayvan tek boyutludur; deve kin tutar, tavşan
korkaktır, bülbül güzel şakır, karga uzun yaşar,
köpek sadıktır, at ürkektir, boğa kösnüktür, ya-
rasa ışıktan kaçar, sırtlan leş yer, kaplumbağa ya-
vaştır, koyun aptaldır, akrep zehirlidir, yılan so-
ğuktur, maymun taklitçidir, kedi nankördür...
Hepsinin bir niteliği var; ancak iki ayaklı insan
renkten renge, kişilikten kişiliğe girebilir, sağı so-
lu hiç belli olmaz...
Ne diyorlar:
- Babana bile inanma!..
Hele günümüzde sağıma soluma sobe!..
Hepimiz öyle akıllandık ki şeytana külahını ters
giydirebiliriz.
Eskiden bir ara İran’a gitmiştim, Tahran’ın
büyük bir lokantasında dostlarla yemek yiyecektik,
sordular:
- Ne yiyeceksin?..
- Sen seç!..
Yanımdaki Azeri dost, garsona döndü:
- Beye bir bukalemun!..
Bozuldum:
- Ben bukalemun yemem!..
Güldü Azeri:
- Bizim burada hindiye bukalemun denir...
- Peki, bukalemuna ne denir?..
- Makyavelsıfat!..
Sonra açıkladı:
- Vaktiyle bir politikacı varmış; yerine, durumuna
göre renk değiştirirmiş, bir bakarsın liberal, bir ba-
karsın sosyalist, ertesi gün kapitalist!.. Bukalemun
da yerine ve zamanına göre renk değiştirdiğin-
den bu hayvana makyavelsıfat adını vermişiz...
Harika bir açıklama değil mi!..
O yıllarda bu öyküyü konu edinen bir yazı yaz-
mıştım; bukalemun çok sevimsiz bir hayvandır.
Ya insan?..
İnsanlara göz atınca içlerinde makyavelsıfatlar
hemen belli oluyorlar...
Adama bir bakıyorsun, akrepleşiyor, fırsat bu-
lunca sokmaya çalışıyor...
Sırasında ödü kopuyor, tavşanlaşıyor...
Ya köpekleşene ne dersiniz?..
Karşınızda finolaşıp kuyruk sallayandan korkun,
bir süre sonra yılanlaşabilir...
Peki, eşekleşene ne diyeceksin?..
Timsahlaşıp gözyaşı dökenlere de mukayyet ol,
hayat bir tiyatrodur, ağlamasına kanma!..
Zamanımızda insan çok akıllandı, zekileşti, kur-
nazlaştı; siyaset kirlendikçe, ekonomi pislendik-
çe, medya kokuştukça çürüyüp yozlaşan ortamda
yetişenlerin yüzü makyavelsıfata dönüştü...
Ağlayalım mı?..
Gülelim mi?..
Dövünelim mi?..
Hayat sürüyor, sokaklarda kalabalıklar dalga-
lanıyor, yaşamın kahredici itici gücünde nasıl bir
gizem var ki insan ancak insanla birlikte yaşa-
yabiliyor, birbirimizi yiyerek doymaya çalışıyoruz,
Makyavel bugün aramızda olsaydı, amatör ka-
lırdı; hepimiz bu yolda öylesine ustalaştık ki bu-
kalemun yanımızda halt etmiş!..
Ne dersiniz, sözlükteki “insan” sözcüğünü si-
lip yerine “makyavelsıfat” yazalım mı?..
(20 Şubat 2002 tarihli yazısı)
T
ürk işçi hareketi olmasõ gere-
ken yerin çok gerisindedir ve
bunun da nedeni 12 Eylül
sonrasõnda çõkarõlan, 1980 ön-
cesi yaşanan olaylarõn fatura-
sõnõ işçi sõnõfõna ve işçi sendikalarõna çõ-
karan, işçi sendikalarõnõ kâğõttan kaplana
dönüştüren 2821 ve 2822 sayõlõ sendikal
yasalardõr.
Türkiye salt bu yasalar yüzünden ulus-
lararasõ platformlarda haklõ olarak eleş-
tirilmiş, hükümetler bu eleştirilere uyum
sağlamak için bu yasalarda değişiklikler
yapmõş, fakat yamalõ bohçaya dönen ya-
salar günün gerçekleri ve uluslararasõ il-
kelerle bir türlü örtüşmemiştir.
AKP hükümeti AB müktesebatõ çerçe-
vesinde AB yetkililerine verdiği Sendi-
kalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasalarõnõ de-
ğiştirmek sözünü yaşama geçirmek için
ekim ayõnda düğmeye basmak kararõn-
dadõr. Şu anda TBMM Sağlõk ve Sosyal
İşler Komisyonu’ndan geçmiş olan tasa-
rõ Meclis gündemine alõnmayõ bekle-
mektedir.
Hükümet ekim ayõ içinde endüstriyel
ilişkiler düzeninin sosyal taraflarõ ile bu
konuda bir mutabakat arayõşõna girecek ve
sonrasõnda bu tasarõyõ Meclis gündemine
getirecektir. Sosyal taraflarõn bu konuda
bir mutabakat sağlamalarõ olanaksõzdõr,
çünkü iki tarafõn istekleri arasõnda köklü
çelişkiler vardõr.
Türk işçi hareketi güçsüz
Bugünkü konumu ile Türk işçi hareke-
ti güçsüzdür. Türk-İş Genel Sekreteri
Sayõn Mustafa Türkel’in verdiği bilgi-
lere göre Türk-İş’in 587 bin, Hak-İş’in
(AKP’nin katkõsõ ve zorlamasõ ile) 71 bin
ve DİSK’in 47 bin ödenti veren üyesi var-
dõr. Bir iş sözleşmesine dayanarak çalõ-
şan yaklaşõk 13 milyon işçinin varlõğõ kar-
şõsõnda 705 bin sendika üyesi işçi ancak
yüzde 5.54 oranõnda bir örgütlenme tab-
losu ortaya çõkarmaktadõr ki bu dünya sõ-
ralamasõnõn bir hayli aşağõsõnda, zayõf bir
işçi hareketinin varlõğõnõ ortaya koy-
maktadõr.
Türk işçi hareketi güçsüz olduğu için de-
mokrasi yörüngesine oturamamõştõr ve
sosyal adaletin yokluğu, sõnõflar arasõ
refah uçurumu ürkütücü boyuttadõr. Bu ne-
denle çõkarõlmasõ düşünülen sendikal ya-
salar sosyo-ekonomik dengeler açõsõndan
son derece önemlidir.
Yetkiyi kötüye kullanma
Türk-İş’in bir bilim kuruluna hazõrlat-
tõğõ gerçekçi ve uluslararasõ ilkelerle de ör-
tüşen tasarõsõ Çalõşma Bakanlõğõ tarafõn-
dan kabul görmemiştir. Bakanlõk, Meclis
gündeminde bulunan, AKP’li milletve-
killerinin hazõrladõğõ tasarõnõn sosyal ta-
raflarca esas alõnmasõnõ istemektedir. Biz
bu yazõda satõrbaşlarõ ile yapõlmasõ gere-
ken değişikliklere değinmek istiyoruz.
Öncelikle Türk sendikacõlõğõ Çalõşma
Bakanlõğõ ve bürokratlarõnõn siyasi etki-
lere ve tercihlere çok açõk boyunduru-
ğundan kurtarõlmalõdõr. Çalõşma Bakan-
lõğõ, yetkisinin nasõl kötüye kullanõlabi-
leceğinin örneğini en son, bir işkolunda
çoğunluğu olmadõğõ halde, Hak-İş Kon-
federasyonu’na bağlõ bir sendikaya yetki
vermekle göstermiştir.
Türk sendikacõlõğõnda yandaş sendika
yaratõlmasõnõ önlemek ve sendikalarõn
siyasi partiler önünde bağõmsõzlõğõnõ ko-
rumak için işkolu tespiti ve toplusözleş-
me yapma yetkisi konularõnda karar ver-
mek üzere Bakanlõk dõşõnda sosyal taraf-
larca bir Toplu İş İlişkileri Kurulu ku-
rulmalõ ve bu yetkiler Çalõşma Bakanlõ-
ğõ’ndan alõnmalõdõr.
Bakanlõk toplusözleşme yapabilme yet-
kisi için Ekonomik ve Sosyal Konsey üye-
si veya en az 80 bin üyeli bir konfede-
rasyona üyeliği yeterli görmekte, işkolu
barajõnõ kaldõrmak istemektedir. Bu
DİSK’in tasfiyesi ile sonuçlanabilecek ve
sendika enflasyonu yaratabilecek sakõn-
calõ bir yaklaşõmdõr.
Yetki için işkolunda yüzde 3 üye sa-
hibi olma koşulu daha sağlõklõ olacaktõr.
Sendika aidatlarõna ve yöneticilerin
ücretlerine sendika genel kurullarõ karar
vermelidir. Bugün üye sayõsõ az fakat 25
bin lira aylõk alan sendika yöneticileri, büt-
çesinin yüzde 80’ini yönetici aylõklarõna
ayõran sendikalar vardõr. Dayanõşma ai-
datlarõnda sendikanõn onayõ aranmalõ ve
bu aidat sendika üyesinin ödediği aidat-
la eşdeğerde olmalõdõr.
Sendikalarõn ticaret yapma yasağõ kal-
dõrõlmalõ ve sendikalar üyelerinin satõn al-
ma gücünü ayakta tutabilmek için “eko-
nom”lar açabilmelidir. Sendika yöneti-
cilerinin yerel meclislere ve TBMM’ye se-
çilmeleri durumunda görevden ayrõlma zo-
runluluğu kaldõrõlmalõdõr. Sendikalar rad-
yo istasyonu kurabilmelidir.
Grev yasaklarõ mutlaka daraltõlmalõ,
noter, banka, eğitim işkollarõnda grev hak-
kõ tanõnmalõdõr.
İşveren kuruluşlarõ aidatlarõn kaynakta
kesilmesi (check-off) görevinin işveren-
lere verilmesine karşõdõr ve bunun kaldõ-
rõlmasõnõ istemektedir. Toplusözleşme
yapan sendikalar bu zorunluluğu toplu-
sözleşme hükmü haline getirebilirler ama
birçok sendika yok olma tehlikesi ile
karşõ karşõya kalabilir. Bu nedenle bu-
günkü uygulama muhafaza edilmelidir.
Tarih onları affetmez
Almanya seçimlerinden sonra AKP’nin
sendikal yasalarda değişiklik yapmak is-
teyip istemeyeceği tartõşõlmaktadõr, çün-
kü Merkel ve Sarkozy AKP’nin AB ha-
yalinin önüne kesin bir duvar örmüştür.
AKP kendini AB’ye verdiği sözlerin ye-
rine getirilmesi baskõsõndan kurtulmuş sa-
nabilir.
Türk-İş yöneticilerinin çoğunluğu, ken-
di geleceklerini güvenceye almak için
AKP ile çelişmek korkusundan kurtulmak
zorundadõr. Bu ülkede demokrasinin ek-
siksiz uygulanmasõ ve sosyal dengelerin
kurulmasõ için güçlü sendikalar vazgeçi-
lemez, olmazsa olmaz kurumlardõr ve bu
kurumlar kişilerin bencil kaygõlarõndan
çok daha önemlidir.
Bu nedenle Türk-İş, demokratik hak-
larõnõ kullanarak 2821 ve 2822 sayõlõ ya-
salarõn mutlaka işçi ve toplum yararõna
değiştirilmesi için, gerektiğinde, tribün-
lerden inmeyi düşünmelidir. Bunu yapmaz
ve olaylara seyirci kalõrlarsa tarih onlarõ
asla affetmeyecektir.
AKP’nin Sendika Sõnavõ...
Dr. Engin ÜNSAL Tek-Gõda İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ
Türk-İş yöneticilerinin çoğunluğu, kendi geleceklerini
güvenceye almak için AKP ile çelişmek korkusundan kurtulmak
zorundadõr. Bu ülkede demokrasinin eksiksiz uygulanmasõ ve
sosyal dengelerin kurulmasõ için güçlü sendikalar vazgeçilemez,
olmazsa olmaz kurumlardõr ve bu kurumlar kişilerin bencil
kaygõlarõndan çok daha önemlidir.
Aşiyan’da...
Dediler ki õssõz kalan
türbende, / Vahşi güller
açmõş!.. Görmeye gel-
dim;
O hücra cennetin ha-
kine ben de, / Hasretle
yüzümü sürmeye gel-
dim.
F
ikret’in ölümün-
den (19 Ağustos
1915) birkaç haf-
ta sonra onun Eyüp’te-
ki mezarõna giden Rıza
Tevfik, yukarõdaki di-
zelerin yer aldõğõ uzun
bir şiirde acõsõnõ dile
getirdi. Rõza Tevfik,
Tevfik Fikret’in ölüm
yõldönümlerinde evin-
de anõlmasõ geleneğini
başlatarak bir ilke de
imza attõ.
Her 19 Ağustos’ta
Fikret’in yakõnlarõ, ar-
kadaşlarõ, öğrencileri,
aydõnlar, gazete ve hü-
kümet temsilcileri Aşi-
yan’da toplanarak anõ-
larõnõ tazeler, dahasõ
Rõza Tevfik’in uzadõk-
ça uzayan konferansla-
rõnõ da dinlemek zo-
runda kalõrlardõ.
İlk üç törenin içinde
en görkemlisi 1918’de-
ki oldu. Ülkenin içinde
bulunduğu savaş koşul-
larõ, umutsuzluk günün
aydõnlarõnõ Fikret’in
Aşiyan’õn da bir araya
getiriyor, getirebiliyor-
du.
O gün törene döne-
min pek çok ünlüleri
katõldõ. Ruşen Eşref,
Halide Edip, Dr. Ad-
nan (Adõvar), Dr. Ab-
dullah Cevdet, İbra-
him Alaettin ve…
Anafartalar Kahra-
manõ Mustafa Kemal
Paşa...
O, Bebek yokuşunu
tõrmanõrken “İnkõlap
ruhunu Fikret’ten” al-
dõğõnõ söylemişti. Ka-
põda, Paşa Rõza Tevfik
ve Ruşen Eşref tara-
fõndan Fikret’in eşi Na-
zime hanõma takdim
edildi. Mustafa Kemal
Paşa, Nazime hanõma
buraya daha önce gel-
mek istediğini fakat za-
man bulamadõğõnõ söy-
ledi. Bundan anlaşõldõ-
ğõna göre Paşa, Fikret’i
sağlõğõnda evinde gör-
mek istemişti. Ne yazõk
ki Fikret de “Bizi Ça-
nakkale’de bir kayma-
kam kurtarmõş” dediği
kahramanõ göremedi.
Mustafa Kemal Pa-
şa’nõn etrafõnõ geniş
bir kalabalõk çevirdiği
için Nazime hanõmla
konuşmasõ kõsa sürdü.
Herkes Çanakkale’de
destan yaratan bu kah-
ramanõ yakõndan gör-
mek, tanõmak istiyor-
du. O günkü törene ka-
tõlanlarõn imzalarõ, anõ-
larõ bugün Fikret’in
yatak odasõndaki ca-
mekânda bulunan kõr-
mõzõ kaplõ küçük bir
defterde saklõ.
Elbette Mustafa Ke-
mal’in de keskin imza-
sõ da “Fikret hayranla-
rõnõn...” sayfalarõ ara-
sõnda yer alõyor.
Pek çok ünlü arasõn-
da Robert Kolej Mü-
dürü Gates, tanõnmõş
Osmanlõ tarihi uzmanõ
A.H. Lybyer’in de im-
zalarõ yine bu defterde
bulunuyor. Lybyer,
Fikret’e olan hayranlõ-
ğõnõ düştüğü notta dile
getirmiş.
Aşiyan, ikinci kez
daha büyük bir kalaba-
lõğa 19 Ağustos
1945’te, bu kez müze
olarak ev sahipliği yap-
tõ. Törende, Rõza Tev-
fik başta olmak üzere
Fikret’in yaşayan ar-
kadaşlarõ da vardõ. Mil-
li Eğitim Bakanõ Ha-
san Âli Yücel, Fikret’i
edebiyat ve yenileşme
tarihimizde, dönemin
koşullarõ içinde yerli
yerine oturtan bir ko-
nuşma yaptõ. Müzeyi
kamuoyuna en iyi tanõ-
tan yazõlar da Aziz Ne-
sin’in imzasõnõ taşõ-
yordu.
Son yõllarda Fikret’in
ölüm yõldönümünde bu
törenler yine yapõlõyor.
Mezarõ da 1961 yõlõnda
buraya taşõndõğõ için
evi, onunla bütünleş-
miş durumda.
Ben her yõl buraya
gelirim. Kimi zaman
bir iki dakika konuştu-
ğum da olur. Fakat bu
yõl 19 Ağustos’ta Aşi-
yan’da çok farklõ bir
program uygulandõ ve
bundan ötürü yaklaşõk
yüz kişi burada topla-
nabildi.
Galatasaraylõlar Der-
neği Fikret’in, Galata-
saray Lisesi Müdürlü-
ğü’ne getirilmesinin
yüzüncü yõldönümünde
bir dizi etkinlik düzen-
lemiş bulunuyor. İlk
durak, Fikret’in ölüm
yõldönümünde anõlma-
sõ… Aralõklõ olarak sü-
recek diğer etkinlikler
23 Aralõk’ta yani
Fikret’in doğum gü-
nünde noktalanacak.
Dernek bir de ücretsiz
dağõtõlan Sultani Tev-
fik Fikret Özel Sayısı
çõkarmõş. “Fikrimiz Fi-
kret’e Hasret” ilkesiy-
le yola çõkan dergide
çok değerli yazõlarõn
yer aldõğõnõ belirtmek
gerekir.
19 Ağustos’ta Aşi-
yan’da yapõlan törende
Fikret’in devrimciliği-
ni, çağdaşlõğõnõ, dü-
şüncelerini, Atatürk’le
bağlantõsõnõ dile getiren
konuşmalar yapõldõ.
Dernek başkanõ Vol-
kan Karsan’õn sunu-
culuğunu yaptõğõ prog-
ramda Atila Alpöge,
Hıfzı Topuz, Orhan
Karaveli, Prof. Dr. Er-
doğan Teziç söz aldõlar
ve bu yõlki anma töre-
nine çok önemli bir
katkõda bulundular.
Aşiyan, bugün ülke-
mizin en önemli bellek
yerlerinden biridir. Bu
gerçeği, yõllar önce yu-
karõda sözünü ettiğim
deftere düştüğü notta
dile getiren Yücel, ba-
kõn ne diyor:
“Bu ev bir milletin
sayõsõz yetiştirdiği in-
sanlardan birinin,
Fikret’in her yerinde
hayatõnõn bir anõ devam
eden güzergâhõdõr. Bir
durak, daha doğrusu
bir uğrak... Biz ondan
bu kadar şey saklaya-
bildik. Bizden sonra
gelecekler, büyükleri-
nin ölümünden otuz yõl
sonra vazifelerini yap-
mak ihmalinde bulun-
masõnlar… Fikret’i ve
onun gibi milli varlõk-
larõmõzõ öldürmemek,
sağ olanlarõn elinde-
dir. Elinde, vicdanõnda
ve mesuliyetindedir.”
Zeki ARIKAN
19 Ağustos’ta Aşiyan’da yapõlan törende Fikret’in devrimciliğini,
çağdaşlõğõnõ, düşüncelerini, Atatürk’le bağlantõsõnõ dile getiren
konuşmalar yapõldõ. Dernek başkanõ Volkan Karsan’õn
sunuculuğunu yaptõğõ programda Atila Alpöge, Hõfzõ Topuz,
Orhan Karaveli, Prof. Dr. Erdoğan Teziç söz aldõlar ve bu yõlki
anma törenine çok önemli bir katkõda bulundular.