25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Merak Ediyorum... Olayı duymuşsunuzdur. Diyarbakır’ın Lice il- çesine bağlı Şenlik köyü mezrasında koyun ot- latan 13 yaşındaki bir kız çocuğu bedenine isa- bet eden, “ne olduğu bilinmeyen” bir nesney- le parçalandı, öldü. Basında önce “ne olduğu bilinmeyen” patlayıcı nesnenin mezranın yakı- nında bulunan Tabantepe Taburu’ndan atılan bir “havan mermisi” olduğuna ilişkin haberler yer alsa da bu haberler asker tarafından ya- lanlandı. Daha sonra PKK’nin döşediği bir “mayın” den- di; fakat yapılan incelemelerde mayın patla- masının açtığı bir çukura rastlanmaması, ço- cuğun bedenindeki ölümcül hasarın karında meydana geldiği, bacaklarının parçalanma- mış olması vb. nedenlerle bu olasılık da orta- dan kalktı. Uzmanlar, ölümün bomba ya da mayın gibi bir patlayıcıyla oynanması sonucu olasılığının da bulunmadığını, çünkü el ve kollarda ölüm- cül hasar saptanmadığını söylüyorlar. Geriye çocuğun karnına bir ağır silah mer- misinin isabet etmesi sonucu öldüğü olasılığı ka- lıyor. Öyleyse bu mermi kimin tarafından atıldı? Merak ediyorum. Bir PKK baskını mı? Olayın gerçekleştiği Şen- lik köyü mezrası askeri Yayla Karakolu’na 10, Abalı Karakolu’na 12, Tabantepe Taburu’na 3 kilometre uzaklıkta. Dolayısıyla bölge Türk Si- lahlı Kuvvetleri’nin kontrolünde ve herhangi bir güvenlik sorunu olmaması gerekiyor. Ayrıca olay gündüz vakti gerçekleşiyor; as- kerin görüş mesafesinde ve güpegündüz bir PKK baskını söz konusu olabilir mi? Sanmı- yorum. Ceylan Önkol’un cesedi tam 6 saat ortada kalıyor; Lice savcısı, “güvenlik gerekçesiyle” olay yerine ancak üç gün sonra gidiyor! Sayın savcıya tamamen askerin denetimin- de olan bir bölgede güvenliğin olmadığı bilgi- sini kim veriyor? Kim savcının Şenlik köyü mezrasına gelme- sini, yerinde ve zamanında incelemelerde bu- lunmasını istemiyor? Kim olay yeri inceleme tutanağının tutulma- sını delillerin usulünce toplanmasını istemiyor? Merak ediyorum. Diyarbakır’da tam donanımlı bir Adli Tıp Merkezi varken çocuğun cesedi Abalı Kara- kolu’na götürülüyor, nizamiyede “bir stajyer he- kim ve temizlik işçileri” eşliğinde “otopsi” ya- pılıyor. Cesedin Adli Tıp Merkezi’ne götürül- memesinin nedeni nedir? Buna kim karar verdi? Cesedin Diyarbakır’a götürülmesini kim istemedi? Merak ediyorum. Ceylan Önkol 13 yaşında bir Kürt kızıydı. Bu toprakların çocuğuydu, bizim çocuğumuzdu. Öl- dürüldü. Neyle ve nasıl öldürüldüğü 28 Eylül’den bu ya- na geçen 16 günde açıklığa kavuşmadı. Bir gö- rev ihmaliyle mi karşı karşıyayız? Yoksa bu ci- nayetin açıklığa kavuşmasını istemeyenler mi var? Varsa kimler? Merak ediyorum? Medya niçin alçakça bir cinayete kurban gi- den Münevver Karabulut’un katillerinin peşi- ne düştüğü gibi bu cinayetin faillerinin de pe- şine düşmüyor? Olayın aydınlanması için aynı çabayı göstermiyor? Göstermemesi için bir ne- den mi var? Merak ediyorum. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Geleceğin tarihçileri bugün- lerin Türkiye’sini tanõmlarken kim bilir ne kadar zorlanacak- lar... Başta “adalet” ve “kal- kınma” olmak üzere, “demok- rasi”den “bilim”e ne kadar çağdaş kavram varsa, günde beş vakit söylenerek “tersi”nin ya- põlmasõna ne denebilir ki?.. Özellikle de şu “demokratik açılım” sürecindeki, topluma ve gelecek kuşaklara ait ulusal değerleri “pazarlama yasala- rı”nõn nasõl adlandõrõlacağõnõ keşke bilebilseydik. Böylece köklü “üniversite”lerimizin bi- le kimi “rektör”lerce “satış”a hazõrlanmasõna ne söyleyece- ğimizi de öğrenmiş olurduk... YTÜ’de kara bulutlar Devletimizi “tapusuz” bõ- rakma politikasõnda sõranõn tarihi “okul”larõmõza geldiği biliniyor. Bazõ “üniversite”lerin bulun- duğu arsa ve binalarõn artõk “bi- lim” yerine “rant”õn hizmetine sunulacağõ ise şimdiye kadar “duyum” halindeydi... Ne var ki Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (YTÜ) yaşananlar, bu duyum- larõn “gerçek”leşeceğinin de ilk işaretleri... Çünkü “en çok oyu alma- dı”ğõ halde Cumhurbaşkanõ’nõn atadõğõ Rektör Prof. Dr. İsmail Yüksel, bir süredir “satılacağı” söylenen tarihi yerleşkedeki Sa- nat ve Tasarõm Fakültesi bina- larõnõn hemen boşaltõlarak “Da- vutpaşa’ya taşın”(!)malarõnõ emretti!.. Üniversitenin “demokratik” organlarõna danõşmadan, hatta fakülte kurulu ve senato bile dõş- lanarak; üstelik tam da yeni öğ- renim yõlõnõn başlangõcõnda “çı- kın gidin” denmesi ne anlama geliyor? Arkadaşõmõz Orhan Bursalı, YTÜ’nün kullandõğõ saray bi- nalarõna geçen yõllardan beri “göz kondu”ğunu; Sanat ve Tasarõm Fakültesi’nin de sarayõn Agavat (Saray ağalarõ) ve Kiler- i Hümayun (Saray mutfağõ) bi- nalarõnda bulunduğunu; Bülent Arınç’õn da TBMM Başka- nõ’yken önceki Rektör Ayhan Alkış’tan saray binalarõnõn boşaltõlmasõnõ istediğini anõm- satarak şunu yazdõ: “...aslında AKP iktidarı, YTÜ’yü oradan tamamen atmak istiyor...” (Cumhuriyet- 01 Ekim 2009) Kimi YTÜ’lü akademisyenler ise aynõ binalar için ünlü bir hol- dinge söz verildiğini belirtiyor- lar. Dahasõ sadece YTÜ’nün de- ğil; örneğin Mimar Sinan Gü- zel Sanatlar Üniversitesi’nin bulunduğu Fındıklı sahilindeki tarihi Meclis-i Mebusan bina- larõnõn, hatta Özal döneminde otele çevrilmek istenen İTÜ’ye ait Taşkışla’nõn da henüz “açık- lanmayan” gizli pazarlama lis- telerinde bulunduklarõndan söz ediliyor. Başkentteki kandırmaca Demokratik açõlõm tarihi bilim yuvalarõmõzõn para uğruna sön- dürülmesiyle mi gerçekleşecek? Ankara’daki 7. Cadde için Büyükşehir yönetiminin sakin- ler arasõnda düzenlediği “trafik anketi” de “bilim dışı demok- rasi”nin yeni bir örneğiydi... Medyaya pek yansõ- mayan asõl neden ise Çankaya Belediye- si’nin “yayalaştırma” kararõnõ sözde “halk desteği”yle geçersiz kõlmaktõ. Nitekim anketin 12 sorusu da “araç”larõn sõnõrlanmasõ duru- mundaki “düzenleme”lere ait- ti. Çankaya Belediye Başkanõ Şehir Plancõsõ Bülent Tanık’õn, bu tür sorulara “halk bilgilen- dirilmeden” yanõt istemenin “yanıltıcı” olacağõnõ açõklama- sõ ise bir uzman itirazõ yerine, sõ- radan siyasi muhalefet olarak an- laşõldõ... Oysa asõl sorgulanmasõ gere- ken, caddenin sadece “ora”nõn değil, tüm “kent”in olmasõ; tra- fik düzeninin ne olacağõna da yi- ne sadece “ora”da oturanlarõn değil, tüm kentlileri gözeten ve tüm Ankaralõlarõ temsil eden kurullarca kabul görecek “kent- sel planlama”yla karar veril- mesi gereğinin “unutulması” değil midir? Nitekim bu “unutturma”nõn “kandırık” sorularõnõ yanõtlayan 1831 sakinden 1003’ünün “araçlar da geçsin” demesi üzerine Büyükşehir Başkanve- kili Ali İhsan Ölmez bakõn na- sõl sevinivermiş: “Karar An- karalılara hayırlı olsun...” (ntvmsnbc-27 Eylül 2009) Söyler misiniz; önemli bir caddenin “işlev”ini şehircilik biliminin “kentsel bütünlük ilkeleri”ni çiğneyerek birkaç milyon kentli adõna 1000 kişinin kararõyla belirleyen bir “de- mokrasi”yi, geleceğin tarihçileri nasõl tanõmlayacaklar? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Demokratik’ Entrikalar... ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 7 Ekim 7 EKİM 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Cehennem Hamza Saykan: “Türkiye güvencesiz iş cenneti olmuş. İşçi için ise cehennem!” Ozanlar Doğan Kapkıner: “95 ozan Sıvas’a gidiyormuş. Ne olur ne olmaz, yanlarına yangın söndürücü alsalar iyi olur!” Bilgi notu Soner Önal: “AKP’nin Erzurum Valisi bir kadına otomobilde bilgi notu gösterirken yakalanmış. Seçmen de AKP’ye bilgi notunu sandıkta gösterecek!” Emperyalizme karşı yaman çelişki BAŞTA Türk (daha doğrusu Türkiyeli) Tabipleri Birliği, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği gibi bazı meslek kuruluşları ile Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu gibi bazı işçi örgütleri, Uluslararası Para Fonu’nun ve Dünya Bankası’nın İstanbul’daki yıllık toplantılarına olumlu bakmadılar, pek onaylamadılar. Zaten desteklemeleri beklenemezdi. Çünkü İstanbul’da toplantı yapanlar emperyalizmin temsilcileriydi... Bizimkiler ise demokrasiye gönül vermiş, varlarını yoklarını demokrasiye adamış, demokrasi denince akan suları durduran kişilerdi. Ceyhun Balcı işte tam bu noktada konuya girip ilginç bir soru yöneltiyor: “Bir yandan emperyalizmin siyasi mutfaklarında Türkiye için özel olarak hazırlanmış ‘Kürt açılımı” ve ‘Ermeni açılımı’ gibi albenili elma şekerlerini kabullenip zevkle çiğnemek... Diğer yandan emperyalizmin finansal görünümlü silahsız işgal güçlerine karşı ‘Diren İstanbul’ çağrısıyla görüntüyü kurtarmaya yönelik gösterilere alkış tutmak... Bu ne denli dürüst bir yaklaşımdır ve ne yaman bir çelişkidir?” Yanıt verelim: Dürüst bir yaklaşımdır ve çelişki yoktur; çünkü tamamen duygusaldır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” DAMDAKİ mizahçı arkadaşımız Cihan Demirci “bir hedefi tutturma yazısı” yazmış: “Hiçbir konuda özgün bir toplum olamadığımız için hep sağdan-soldan kopya çektik yıllar yılı. Bu kez de Iraklı bir gazeteciden esinlendik. Esinlendik esinlenmesine ama gene tutturamadık hedefi! Ne de olsa uzun yıllardır böylesi resmi ortamlarda en ufak demokratik eylemden bile uzak bırakılmış, bu anlamda müthiş baskılar yaşamış, eylem acemisi haline gelmiş ürkek bir toplumuz. Bu nedenle elimize fırsat şey pardon ayakkabı geçince de hedefi öyle birden tutturamıyoruz. IMF Başkanı’na Bilgi Üniversitesi’nde acemice ayakkabısını fırlatan öğrenci arkadaşımız da bu sorunlu geçmişin kurbanı oldu tabii ki. Öylesine kibar, öylesine ölçülü bir eylemdi ki, yaptıklarından ötürü her şeye hazırlıklı olan IMF Başkanı bile çok kibar buldu, çok ince buldu bu eylemi! Konuşmasının sonuna kadar beklediği için teşekkür bile etti genç arkadaşımıza. Ama Başbakan böylesi acemice, kibar bir eylemi bile ‘saldırı’ olarak görüp her zaman ki üslubuyla kestirip attı. Bu kopya eylem de bize gösterdi ki, çok çalışmamız lazım genç arkadaşlar. Çünkü uzun yılların ayakkabı fırlatamamışlığı var üzerimizde. Bırakın ayakkabıyı, kötü olan neyi atabildik ki hayatımızdan? İktidara geldiklerinde devraldıkları yüksek enflasyonu, kendilerine özgü palavradan hesaplamalarla düşmüş gibi göstererek halkına yalan üstüne yalan söyleyenler bugün ülke tarihinin en büyük işsizlik rakamlarıyla karşı karşıya. Düşen enflasyon filan olmadı düşen aslında bir koca cahil halktır bu ülkede... Halkını yitiren bir ülkedir aslında düşen. Düşen bu ülke insanının yaşam onurudur, ahlakıdır, namusudur. Bunlar düşmüştür yedi yılı bitiren AKP iktidarında yerlere. Lakin Başbakan, üniversiteye gitmenin bile iş bulmak için anlamı olmadığını söylüyor artık açık açık. Çünkü o da biliyor ki atılacak ayakkabı bile kalmadı ayakta. Cepler boşaldı, kredi kartları şişti. Başbakan çok rahat; biliyor ki sonuçta perişan da olsa, sürünse de gene zararı kendine ve yakın aile çevresine veren, her şeyi ‘Allahlık’ bir toplum var karşısında. Böylesi bir toplum zaten ayakkabısızdır. Camiye girerken bıraktığı yerden çaldılar ne de olsa altı delik ayakkabısını. O yüzden çocuklar; çok çalışmamız gerek çok. Yalanlarla yönetilen böylesi bir ülkede ‘hedefi tutturmak’ için önce ‘palavracı’ olarak işe başlayabiliriz örneğin!” Hedef SESSİZ SEDASIZ (!) IMF: Bir yıl sonra kriz arkamızda kalacak. Şimdi neremizde! YağmurDeniz BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir üniversi- tenin bulundu- ğu alan ve ya- põlar. 2/ Karak- ter... Bataklõk- larda ya da su- lak çayõrlarda yetişen, sapla- rõnõn ucunda çok dekoratif kadifemsi bir bölüm bulunan kamõş. 3/ Yap- raklarõ güzel kokulu bir bitki... İlaç. 4/ Tu- nus’un plaka imi... Safran, amber ve misk karõştõrõlarak ya- põlan güzel bir koku. 5/ Bir renk... Üstün bir yetkinin gücünü sim- geleyen değnek. 6/ Bir konuyu en ince noktalarõna kadar göz- den geçirerek anlatmak. 7/ Yasal olmayan cinsel iliş- ki... Çivit rengi, mavi. 8/ Tanrõ bağõşlamasõndan yok- sunluk... Bir zaman birimi. 9/ Kuzu sesi... İrkilerek toparlanma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Arsõz, edepsiz, küstah. 2/ Fethiye ilçesinde, ka- yak merkezi olan bir dağõn adõ... Zahmet, sõkõntõ. 3/ Demiryolu... Bõkma, usanma. 4/ Bütün vücudu sa- ran, kolsuz bir üst giysisi. 5/ “Çok uzaklardan --- kuş- larõ geçiyor/Tüyleri diken diken” (B.R. Eyüboğlu)... Rütbesiz asker. 6/ Utanç verici, alçakça... Yapõsõna girdiği sözcüğe “karşõ, karşõt” anlamõ katan yaban- cõ önek. 7/ Kripton elementinin simgesi... İstanbul’un bir semti. 8/ Büyük erkek kardeş... Sucuğa benzer bir yiyecek. 9/ Ramazanda oruca başlama zamanõ- nõ yerel saate göre gösteren çizelge. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M A Ğ L O V A U A V Ö D E M İ Ş E Ş İ K D O B İ S A D E K A R İ T A Ş I O K R R E E S E F E O V A A N O N A İ B İ S B O Y O N A T Ç İ T A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Kurnaz”lığın “daniska”sı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle