Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
17 EKİM 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected]
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
HARBİ SEMİH POROY
17 Ekim
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Küresel Bunalımdan Sonra
Dünya Bankası ve Para Fonu (IMF) toplantıları ile
bu toplantılardan önce düzenlenen Uluslararası
Finans Enstitüsü (IIF) konferansı, bunalımın
geleceği ile ilgili görüşler, genellikle iyimserdi; geçişi
kolaylaştırabileceğine inanılan önlemlerle ilgili
tartışmalarla doluydu. Geçen haftaki yazı, bunalım
sonrasında artması beklenen finansal pazarların
denetim ve gözetimi ile ilgili olan görüşleri ele
almıştı. Bu yazı, konferansların makro ekonomik
gelişmeleriyle ilgilidir.
Bu toplantılarda, bunalımın beklenenden daha
erken ve daha hızlı sona ereceği konusundaki
görüşler çoğunluktaydı. Konuşmacılar, gelişmiş
ülke finansal pazarlarının bu yılın sonuna doğru
normale dönmeye başlamış olduğu konusunda
sanki görüş birliği içindeydiler. Hatta Çin, Hindistan
ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler,
beklendiğinden çok daha çabuk ve daha yüksek
oranda büyüme eğilimleri içinde bulunmakta idiler.
Onlara göre, 2009’da dünya milli geliri (küresel
GSYH) yüzde 1.4 oranında küçülecek olmakla
birlikte, 2010 yılında büyümenin, önceden tahmin
edildiğinden daha yüksek oranda (yüzde 3’ün
üstünde) olması bile beklenebilirdi. Hatta ABD milli
gelirinin, 2009’un üçüncü çeyreğinde küçülmesi
beklenirken yüzde 3.5 oranında büyümesi
gerçekleşmişti. ABD’nin büyümeye başlaması,
2010 yılı için çok daha iyimser olmayı olağan
yapmaktaydı. Bununla birlikte, toplantılarda,
bunalımdan çıkarken büyük sorunlarla
karşılaşılması olasılıkları da önemle üzerinde
durulan konulardandı ve çıkış yolunda aşılması
gereken büyük güçlükler vardı:
? Bunalımdan etkilenen tüm ülkelerde,
bunalımdan çıkmayı kolaylaştırmak için, büyük
devlet bütçesi açıkları birikmesine izin verilmişti.
Bunalım içinde ekonomisini iyi yönettiği övgüsü
alan ülkemizde ise bütçe açığı Milli Gelir’in yüzde
6,6’sı düzeyine yükselmişti. Öteki ülkelerin oranları,
çoğunlukla, yüzde 1,5-2,5 arasındaydı. Bunalımın
yarattığı talep düşüklüğü ortamında fazla enflasyon
baskısı yaratmamış olan bütçe açıklarının, üretimler
ve gelirler artmaya başladıktan sonra yüksek
enflasyon baskıları yaratması kaçınılmaz olacaktı.
Ekonomiler canlanırken, bütçe açıklarının
kapatılması için vergilerin ve genel olarak devlet
gelirlerinin arttırılması kolay olmayacaktı.
? Bunalımdan çıkışı kolaylaştırmak için,
dolaşımdaki para miktarları da olağanüstü hızda
arttırılmıştı. Bunalımdan çıkarken para arzındaki
şişkinliklerin azaltılmasında da güçlüklerle
karşılaşılması beklenmeli ve bu konuda önlem
alınmalıydı.
? Karşılaşılması beklenen üçüncü büyük sorun,
kamu yetkililerinin denetim ve gözetim boşluklarının
giderilmesiyle ilgiliydi. Hatta birçok uzmana göre,
bunalımın doğuşu ve bu ölçülerde büyümesi ve
yaygınlaşmış olması, bu kural eksiklerinin doğal
sonucuydu. Özel işletmelerin, bunalım sonrasında
kamu yetkilileri tarafından hangi kanun ve kurallarla
kontrol edilmeleri gerektiği konusunda henüz söz
birliği bile yoktu.
? Özel yatırım fonları ile türev ürünlerin, nasıl
değerleneceği, nasıl kontrol edileceği ve hangi
kurallarla denetim altına alınabileceği konusunda
da uzlaşma yoktu. Ancak, önümüzdeki dönemde,
kamu kurumlarınca yeni ve daha geniş kapsamlı
kurallar yaratılması ve uygulanması gereği ile ilgili
görüşler çoğunluktaydı. Uygulanmakta muhasebe
standartlarında bunalımdan sonra yapılacak
düzeltmeler konusunda uzlaşma ve çalışmalar
henüz başlamıştı. Şirketlerin varlık değerleri arasına
“zehirli varlıklar”ın girmesinin nasıl önleneceği
konusu, henüz bir çözüme bağlanmış değildi.
? Bunalımın etkilediği tüm ülkelerde büyük çaplı
devletleştirmeler ortaya çıkmıştı. Bu işletmelerin
etkili yönetim, gözetim ve denetim biçimleri
üzerinde tam bir uyum sağlanamadığı gibi, bunların
bunalımdan sonra eski sahiplerine geri verilmesi
yöntemlerinde de uzlaşma yoktu.
Bunalımdan çıkarken uygulanacak ekonomi
politikaları ile ilgili tartışmaların gelecek günlerde
yoğunlaşması kaçınılmaz olacağa benzemektedir.
[email protected] [email protected]
AB Komisyonu İlerleme Rapo-
ru’nda, Ermeni ve Kürt açılımlarının
baş aktörü Abdullah Gül “dış politi-
kada oynadığı aktif rol” nedeniyle öv-
güye değer bulundu.
Avrupa’nın “dış politikada aktif
rol”den ne anladığını öğrenebilmek
için tarihin tozlanmamış raflarına yol-
culuk yapmak gerek. Bu küçük se-
ferde bize Erol Ulubelen’in “İngiliz
Gizli Belgelerinde Türkiye” kitabı yar-
dımcı olabilir:
25 Haziran 1919 (ABD Başkanı
Wilson’un evindeki toplantı): İngiliz
Başbakanı Lloyd George, Wilson’a
Türklerin İstanbul’da kalıp kalmaya-
caklarını sordu. Wilson, “Eğer benim
kararım isteniyorsa, Türkler Avru-
pa’da çok uzun zaman kaldılar ve ora-
dan tamamen temizlenmelidirler” de-
di.
26 Mart 1920 (İngiliz Yüksek Ko-
miseri Amiral de Robeck’ten İngiliz
Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a):
“Kürdistan Türkiye’den tamamen ay-
rılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürt-
lerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz.”
11 Nisan 1920 (Amiral de Ro-
beck’ten Lord Curzon’a): Sadrazam
Damat Ferit 7 Nisan’da bana geldi,
milli hareketi bastırmak için her çe-
şit moral baskıyı kullanacağını söy-
ledi.
19 Nisan 1920 (San Remo Kon-
feransı): Lord Curzon, esas Kürtlerin
Türklerle beraber yaşamaya alışmış
olduğunu, Türklerle Kürtleri birbirin-
den ayırmanın çok zor olduğunu, an-
cak İngiliz ve Fransızların manda
yoluyla bu işi başarabileceklerini,
Musul’da yaşayan Kürtlerin İngiliz
mandasına girdiğini söyledi.
23 Nisan 1920 (San Remo Kon-
feransı): Lloyd George, “Eğer Erzu-
rum’suz Ermenistan olacaksa bu hiç-
bir zaman bir Ermenistan olmayacaktır
anlamına gelir” dedi.
16 Mayıs 1920 (İngiltere’nin Was-
hington Büyükelçisi Sir A. Ged-
des’ten Lord Curzon’a): Amerikan hü-
kümeti, Ermenistan’ın Adana da da-
hil korunmasını istiyor. Amerikan hü-
kümeti, resmen Ermenistan man-
dasını kabul etmiyorsa da, sınırları her
türlü garanti altına almaktadır.
28 Temmuz 1920 (Amiral de Ro-
beck’ten Lord Curzon’a): Damat Fe-
rit bana geldi. “Sulh anlaşmasına
göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklar-
dır, Kürt liderleri Mustafa Kemal’i
sevmezler, çünkü o Bolşevikliği ge-
tirmek istiyor. Siz Mustafa Kemal’den
nefret ediyorsunuz, çünkü o sizin
yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor, o
halde Kürtleri Mustafa Kemal’e kar-
şı birlikte kullanalım” dedi.
10 Ağustos 1920 (Sevr Antlaş-
ması): 62. madde - Suriye ve Irak ile
Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin
sayıca üstün bulunduğu bölgelerin
yerel özerkliğini, 6 ay içinde, İngiliz,
Fransız ve İtalyan hükümetlerinin
oluşturduğu bir komisyon hazırlaya-
caktır. 88. madde - Türkiye, öteki,
müttefik devletlerin yapmış oldukla-
rı gibi, Ermenistan’ı özgür ve bağımsız
bir devlet olarak tanıdığını bildirir. Tür-
kiye ile Ermenistan arasındaki sınırın
saptanması işi ABD Başkanı’nın ha-
kemliğine bırakılmıştır.
Ve bugün: Aktif dış politika denen
şey, aşağı yukarı aynı. Nefret edilenler
de -Türkler, ulusalcılar, Kemalistler-
aynı. Görüşenlerin, konuşanların, im-
zacıların ve sırtı sıvazlananların ismi-
ni değiştirin, yeter...
ABD’nin üç PKK
liderini
“uyuşturucu
kaçakçısı” ilan
etmesi,
Ermenistan
açılımının hemen
ertesine denk
geldi.
Genel kuraldır:
Kullanılanın son
kullanma tarihi,
bir başka
kullanılan
bulunduğu zaman
biter.
Deniz Baykal’ın Başbakan’a
gönderdiği mektup, CHP’nin
omuzlarında taşıdığı tarihsel
sorumluluğun ayrımında olduğunu
gösterdi.
Ne dedi Baykal, anımsayalım:
“Türkiye’de vatandaşlarımızın
anadillerini özgürce kullanmaları,
etnik kimliklerini ve kültürlerini
özgürce yaşamaları, bütün etnik
kimliklerin aynı derecede saygıdeğer
olduğu, herkesin kendi etnik
kimliğiyle şeref duyma hakkına sahip
olduğu, tartışmasız şekilde kabul
görmüştür.”
Baykal’ın kurduğu tümce, ta
Erzurum ve Sıvas kongrelerinde
alınan kararlarla birebir örtüşür.
Dahası, o kongrelerin ışığında 1920
Ocak ayında Osmanlı Meclis-i
Mebusanı’nın kabul ettiği Misak-ı
Milli andındaki ruha uygundur.
Sıvas Kongresi bildirisinin birinci
maddesi, Mondros Mütarekesi
imzalandığı tarihteki sınırlar içinde
kalan Müslüman çoğunluğunun
bulunduğu bölgelerin “bölünmez ve
hiçbir şekilde ayrılık kabul etmez bir
bütün” olduğu kabul edilir. Bildiri, bu
bölgelerde yaşayan Müslüman
unsurların “birbirlerinin ırki ve sosyal
özelliklerine tümüyle saygılı özkardeş”
olduklarını da kayda alır.
Misak-ı Milli andında da benzer
ifadeler yer alır:
“Mondros Mütarekesi hattı içinde
ve dışında, dini, soyu, istekleri bir
olan ve birbirlerine karşılıklı saygı ve
fedakârlık duyguları taşıyan, sosyal ve
sosyal haklarıyla çevre kurallarına
uymuş bulunan Osmanlı İslam
çoğunluğunun oturduğu bölgelerin
tümü fiilen ve hükmen ve hiçbir
sebeple ayrılamaz bir bütündür.”
Bunun dışında yapılacak her türlü
açılım, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşunun temel harcı olan bu
belgelere aykırı olacaktır.
CHP lideri Baykal’ın mektubunda
dile getirdiği gibi, asıl kaygı da budur:
“Açılım politikasının gerçek
hedefinin, bölgede yaşayan Kürt
kökenli vatandaşlarımızın temel
sorunlarının çözümü olmadığı, milli
bir ayrışma peşinde koşan terör
örgütünün siyasal amaçlarına yönelik
bir açılımla karşı karşıya olduğumuzu
göstermektedir.”
Kimse, böylesi bir açılıma “devlet
politikası” nitelemesi yapamaz.
Çünkü sonuç, devletin
parçalanmasıdır.
Ortada bu nitelemeyi dillendiren bir
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan,
istihbarat teşkilatı yöneticisi ya da
ordu komutanı varsa eğer, bir tarihsel
yanlışın ve sorumluluğun altında
ezilmeye mahkûmdur.
Tarihsel Sorumluluk
Küresel Isınma
Zirvesine Doğru…
SADIK ÇELİK
Gündelik hayatımızda
kullandığımız elektrikli ev
aletleri, ulaşımı sağlayan
benzinli, dizel araçlar bir
taraftan hayatımızı
kolaylaştırırken diğer taraftan
da küresel ısınmaya katkı
sağlayarak çevreyi ve doğayı
sinsice tüketip dünyanın
sonunun hazırlanmasına
yardımcı oluyorlar.
Bir süre önce Boğaziçi
Üniversitesi Çevre Bilimleri
Enstitüsü tarafından yapılan
araştırmanın sonucu yukarıda
söylediklerimizi açıkça ortaya
koymaktadır. Bu araştırma
küresel ısınmaya yol açan en
önemli sera gazlarından olan
karbondioksitin açığa
çıkmasında günlük yaşamda
kullandığımız elektrikli ev
aletlerinin ve motorlu araçların
azımsanmayacak ölçüde ne
denli etkili olduğunu
gösteriyor. Yapılan bu
araştırmaya göre evimizde
kullandığımız çamaşır kurutma
makineleri, elektrikli fırınlar ve
şofbenler karbon kirliliğinin ilk
üç sırasını paylaşırken
gündelik yaşamda ulaşım ve
taşımacılıkta kullanılan toplu
taşıma araçları, otomobiller,
kamyonlar, TIR’lar ve benzeri
araçlarda çevremiz için çok
daha ciddi risk faktörleridir.
Yapılan bu araştırmada;
İstanbul’da toplu taşıma
araçları içinde en çok karbon
salımı kilometre başına 20 bin
882 gram ile deniz otobüsüne
ait. Deniz otobüsünü kilometre
başına 15 bin 97 gram ile
yolcu vapuru, 1961 gram ile
metro, 1855 gram ile hafif
metro, 1578 gram ile körüklü
otobüs takip ediyor.
Evlerimizde kullandığımız
elektrikli aletler de saldıkları
karbon miktarları ile ne kadar
küresel ısınma dostu(!) cihazlar
olduklarını kanıtlıyorlar.
Elektrikli fırınlar saatte 1643
gram, şofbenler saatte 1590
gram, kettle (su ısıtıcı) 1139
gram, fritöz 901 gram, jakuzi
795 gram, elektrikli soba 742
gram, bulaşık makinesi 702
gram, saç kurutma makinesi
680 gram, mikrodalga fırın 651
gram, ütü 569 gram, tost
makinesi 540 gram, elektrikli
süpürge 477 gram, çay
makinesi 437 gram, blender
238 gram, çöp öğütücüsü 225
gram karbon salımı yapıyor.
Evdeki en az karbon üreten
araç ise saatte ürettiği 2.7
gram karbondioksit ile saat
oluyor. Dizüstü bilgisayarlar
21.2 gram ile en az karbon
üreten cihazlar arasında yer
alırken masaüstü bilgisayarlar
saatte 119 gram karbon
üretiyor. Buzdolabı, lamba ve
televizyonların ürettiği karbon
ise modellerine göre değişiklik
gösteriyor. No frost
buzdolapları bir saatte 265
gram karbondioksit açığa
çıkartırken normal buzdolabı
159 gram karbon açığa
çıkarıyor. Plazma televizyonlar
da LCD televizyonlara göre
daha çok karbon salımı
yapıyor. En az beş lambalı
avizeler en çok karbon üreten
aydınlatıcı oluyor.
Geleceğimizi tehdit eden
sorumsuzca sürdürdüğümüz
yaşam biçimi için geleceği
kurtarmak adına bizlerin
atacağı küçük adımlar ve
vereceğimiz küçük kararlar
büyük bir değişimin başlangıcı
olabilir ve aynı zamanda bu
konuyla ilgili büyük kararlar
alacaklara cesaret verebilir,
onları zorlayabilir, mecbur
bırakabilir.
Birçoğumuz yaşanan doğa
felaketlerinin nedeninin
farkında değilken başta
Birleşmiş Milletler olmak üzere
Greenpeace ve çeşitli çevreci
sivil toplum örgütleri bizler
adına bu zorlu mücadeleyi
kamuoyunun dikkatini çekmek
ve bizlere fark ettirmek için
yapıyorlar. Ban Ki-Moon
insanlığın geleceği için tüm
liderlere iklim değişikliği
konusunda bir kez daha acil
olarak harekete geçmeleri
çağrısında bulundu. Kuzey
Kutup bölgesinde Norveç’in
denetimindeki adaları
ziyaretinde ise Ban Ki-Moon,
şimdiki iklim politikalarının
sürdürülmesinde ısrarlı
olunursa otuz yıl içinde
kutuplarda hiç buz
kalmayacağını söyledi.
Aralıkta Kopenhag’da
yapılacak ve sera gazının
sınırlandırılmasıyla ilgili
kapsamlı anlaşmanın ele
alınacağı BM zirvesine desteği
arttırmayı amaçlayan Ban Ki-
Moon’a göre, zirvede
görüşülecek anlaşma 2012’de
sona erecek Kyoto
Protokolü’nün devamı olma
niteliğinden dolayı önem arz
etmektedir.
Çin’in başkenti Pekin’deki
Dünya Tapınağı Parkı 100
buzdan heykele ev sahipliği
yapıyor. Yeşil Barış
(Greenpeace) örgütünün
aralıkta Kopenhag’da
yapılacak BM Çevre Zirvesi’ne
dek açık kalacak sergideki
100 çocuk heykeli Yangçe
nehrinin eriyen buzullarından
yapıldı. Heykeller iklim
değişikliğinin yol açtığı
susuzluk yüzünden ölüm
tehlikesiyle karşı karşıya
kalacak olan bir milyardan
fazla Asyalıyı simgeliyor.
Yazının başında tek tek
sıraladığımız ev aletlerinin ve
motorlu taşıtların karbon
salımlarını yapılan
araştırmalardan örneklerle
verdik. Bunlar ve daha
bunların ötesinde günlük
lüzumsuz ve müsrifçe yapılan
tüketim alışkanlıklarımızın
neden olduğu karbon
salımları sizleri ürkütüp
belirsiz bir gelecek adına
önlem alma vaktinin geldiğini
bildirmiyor mu?
[email protected]
Aktif Dış Politika
Kul
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Marmara ve
Ege bölgelerinde
yetiştirilen, sulu
ve hoş kokulu bir
kavun cinsi. 2/
İşsiz, aylak... Ir-
maklarõ geçmek
için kullanõlan
sal. 3/ Evlere,
çeşmeden su ta-
şõmayõ iş edinmiş
olan kimse... Te-
mel niteliği bir
olan dil, hayvan ya da
bitki topluluğu. 4/ Ka-
ramsar ve kaderci özel-
liğiyle ayõrt edilen mü-
zik türü. 5/ Neon ele-
mentinin simgesi...
Yapõlan iş; icraat... Pa-
rola. 6/ Bir tarikatõn
asõl ve büyük tekkesi-
ne verilen ad. 7/ Sanat,
hüner... Bir etkinliğin
geçici olarak durdurulduğu süre. 8/ Uyulan ilke,
sistem... Japon inanõşõnda pirinç tanrõçasõ. 9/ Bir tür
yabani turp... İsrail’in plaka imi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Malatya yöresine özgü bir kayõsõ türü. 2/ “Oldum
ilimden --- / Beni burda eğler misin” (Yunus Em-
re)... Kötü dikiş nedeniyle kumaşta oluşan büzül-
me. 3/ Kõrklareli’nin Demirköy ilçesinde, “tabiatõ
koruma alanõ” kapsamõna alõnan bir göl... En küçük
sosyolojik birim. 4/ Mimarlõkta girişik bezemeye
verilen ad. 5/ Bir soru sözü... “ --- ile Büdü / Şaki-
re Dudu” (Deyim)... İşaret. 6/ İstanbul’un eski ad-
larõndan biri. 7/ Destana özgü, destansõ... Renk renk
parlak tüyleri olan, iri gövdeli bir papağan. 8/ Se-
naryosunu Yılmaz Güney’in yazdõğõ ve Şerif Gö-
ren’in yönettiği, 1982 Cannes Film Şenliği’nde
“Altõn Palmiye” ödülünü kazanan film... Finlandi-
ya’da bir göl. 9/ Samsun’un bir ilçesi... Vilayet.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Ç I V G I N N O
Ü R E R E D İ F
T A R L A K O Z
R N A K A R A T
E K İ M H U E
A K İ D E Ö Z
A V N E T İ C E
S A P A N F E N
A S İ T K A Ş E
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]