21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 17 EKİM 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 17 Ekim GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Küresel Bunalımdan Sonra Dünya Bankası ve Para Fonu (IMF) toplantıları ile bu toplantılardan önce düzenlenen Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) konferansı, bunalımın geleceği ile ilgili görüşler, genellikle iyimserdi; geçişi kolaylaştırabileceğine inanılan önlemlerle ilgili tartışmalarla doluydu. Geçen haftaki yazı, bunalım sonrasında artması beklenen finansal pazarların denetim ve gözetimi ile ilgili olan görüşleri ele almıştı. Bu yazı, konferansların makro ekonomik gelişmeleriyle ilgilidir. Bu toplantılarda, bunalımın beklenenden daha erken ve daha hızlı sona ereceği konusundaki görüşler çoğunluktaydı. Konuşmacılar, gelişmiş ülke finansal pazarlarının bu yılın sonuna doğru normale dönmeye başlamış olduğu konusunda sanki görüş birliği içindeydiler. Hatta Çin, Hindistan ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, beklendiğinden çok daha çabuk ve daha yüksek oranda büyüme eğilimleri içinde bulunmakta idiler. Onlara göre, 2009’da dünya milli geliri (küresel GSYH) yüzde 1.4 oranında küçülecek olmakla birlikte, 2010 yılında büyümenin, önceden tahmin edildiğinden daha yüksek oranda (yüzde 3’ün üstünde) olması bile beklenebilirdi. Hatta ABD milli gelirinin, 2009’un üçüncü çeyreğinde küçülmesi beklenirken yüzde 3.5 oranında büyümesi gerçekleşmişti. ABD’nin büyümeye başlaması, 2010 yılı için çok daha iyimser olmayı olağan yapmaktaydı. Bununla birlikte, toplantılarda, bunalımdan çıkarken büyük sorunlarla karşılaşılması olasılıkları da önemle üzerinde durulan konulardandı ve çıkış yolunda aşılması gereken büyük güçlükler vardı: ? Bunalımdan etkilenen tüm ülkelerde, bunalımdan çıkmayı kolaylaştırmak için, büyük devlet bütçesi açıkları birikmesine izin verilmişti. Bunalım içinde ekonomisini iyi yönettiği övgüsü alan ülkemizde ise bütçe açığı Milli Gelir’in yüzde 6,6’sı düzeyine yükselmişti. Öteki ülkelerin oranları, çoğunlukla, yüzde 1,5-2,5 arasındaydı. Bunalımın yarattığı talep düşüklüğü ortamında fazla enflasyon baskısı yaratmamış olan bütçe açıklarının, üretimler ve gelirler artmaya başladıktan sonra yüksek enflasyon baskıları yaratması kaçınılmaz olacaktı. Ekonomiler canlanırken, bütçe açıklarının kapatılması için vergilerin ve genel olarak devlet gelirlerinin arttırılması kolay olmayacaktı. ? Bunalımdan çıkışı kolaylaştırmak için, dolaşımdaki para miktarları da olağanüstü hızda arttırılmıştı. Bunalımdan çıkarken para arzındaki şişkinliklerin azaltılmasında da güçlüklerle karşılaşılması beklenmeli ve bu konuda önlem alınmalıydı. ? Karşılaşılması beklenen üçüncü büyük sorun, kamu yetkililerinin denetim ve gözetim boşluklarının giderilmesiyle ilgiliydi. Hatta birçok uzmana göre, bunalımın doğuşu ve bu ölçülerde büyümesi ve yaygınlaşmış olması, bu kural eksiklerinin doğal sonucuydu. Özel işletmelerin, bunalım sonrasında kamu yetkilileri tarafından hangi kanun ve kurallarla kontrol edilmeleri gerektiği konusunda henüz söz birliği bile yoktu. ? Özel yatırım fonları ile türev ürünlerin, nasıl değerleneceği, nasıl kontrol edileceği ve hangi kurallarla denetim altına alınabileceği konusunda da uzlaşma yoktu. Ancak, önümüzdeki dönemde, kamu kurumlarınca yeni ve daha geniş kapsamlı kurallar yaratılması ve uygulanması gereği ile ilgili görüşler çoğunluktaydı. Uygulanmakta muhasebe standartlarında bunalımdan sonra yapılacak düzeltmeler konusunda uzlaşma ve çalışmalar henüz başlamıştı. Şirketlerin varlık değerleri arasına “zehirli varlıklar”ın girmesinin nasıl önleneceği konusu, henüz bir çözüme bağlanmış değildi. ? Bunalımın etkilediği tüm ülkelerde büyük çaplı devletleştirmeler ortaya çıkmıştı. Bu işletmelerin etkili yönetim, gözetim ve denetim biçimleri üzerinde tam bir uyum sağlanamadığı gibi, bunların bunalımdan sonra eski sahiplerine geri verilmesi yöntemlerinde de uzlaşma yoktu. Bunalımdan çıkarken uygulanacak ekonomi politikaları ile ilgili tartışmaların gelecek günlerde yoğunlaşması kaçınılmaz olacağa benzemektedir. [email protected] [email protected] AB Komisyonu İlerleme Rapo- ru’nda, Ermeni ve Kürt açılımlarının baş aktörü Abdullah Gül “dış politi- kada oynadığı aktif rol” nedeniyle öv- güye değer bulundu. Avrupa’nın “dış politikada aktif rol”den ne anladığını öğrenebilmek için tarihin tozlanmamış raflarına yol- culuk yapmak gerek. Bu küçük se- ferde bize Erol Ulubelen’in “İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye” kitabı yar- dımcı olabilir: 25 Haziran 1919 (ABD Başkanı Wilson’un evindeki toplantı): İngiliz Başbakanı Lloyd George, Wilson’a Türklerin İstanbul’da kalıp kalmaya- caklarını sordu. Wilson, “Eğer benim kararım isteniyorsa, Türkler Avru- pa’da çok uzun zaman kaldılar ve ora- dan tamamen temizlenmelidirler” de- di. 26 Mart 1920 (İngiliz Yüksek Ko- miseri Amiral de Robeck’ten İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a): “Kürdistan Türkiye’den tamamen ay- rılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürt- lerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz.” 11 Nisan 1920 (Amiral de Ro- beck’ten Lord Curzon’a): Sadrazam Damat Ferit 7 Nisan’da bana geldi, milli hareketi bastırmak için her çe- şit moral baskıyı kullanacağını söy- ledi. 19 Nisan 1920 (San Remo Kon- feransı): Lord Curzon, esas Kürtlerin Türklerle beraber yaşamaya alışmış olduğunu, Türklerle Kürtleri birbirin- den ayırmanın çok zor olduğunu, an- cak İngiliz ve Fransızların manda yoluyla bu işi başarabileceklerini, Musul’da yaşayan Kürtlerin İngiliz mandasına girdiğini söyledi. 23 Nisan 1920 (San Remo Kon- feransı): Lloyd George, “Eğer Erzu- rum’suz Ermenistan olacaksa bu hiç- bir zaman bir Ermenistan olmayacaktır anlamına gelir” dedi. 16 Mayıs 1920 (İngiltere’nin Was- hington Büyükelçisi Sir A. Ged- des’ten Lord Curzon’a): Amerikan hü- kümeti, Ermenistan’ın Adana da da- hil korunmasını istiyor. Amerikan hü- kümeti, resmen Ermenistan man- dasını kabul etmiyorsa da, sınırları her türlü garanti altına almaktadır. 28 Temmuz 1920 (Amiral de Ro- beck’ten Lord Curzon’a): Damat Fe- rit bana geldi. “Sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklar- dır, Kürt liderleri Mustafa Kemal’i sevmezler, çünkü o Bolşevikliği ge- tirmek istiyor. Siz Mustafa Kemal’den nefret ediyorsunuz, çünkü o sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor, o halde Kürtleri Mustafa Kemal’e kar- şı birlikte kullanalım” dedi. 10 Ağustos 1920 (Sevr Antlaş- ması): 62. madde - Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, 6 ay içinde, İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinin oluşturduğu bir komisyon hazırlaya- caktır. 88. madde - Türkiye, öteki, müttefik devletlerin yapmış oldukla- rı gibi, Ermenistan’ı özgür ve bağımsız bir devlet olarak tanıdığını bildirir. Tür- kiye ile Ermenistan arasındaki sınırın saptanması işi ABD Başkanı’nın ha- kemliğine bırakılmıştır. Ve bugün: Aktif dış politika denen şey, aşağı yukarı aynı. Nefret edilenler de -Türkler, ulusalcılar, Kemalistler- aynı. Görüşenlerin, konuşanların, im- zacıların ve sırtı sıvazlananların ismi- ni değiştirin, yeter... ABD’nin üç PKK liderini “uyuşturucu kaçakçısı” ilan etmesi, Ermenistan açılımının hemen ertesine denk geldi. Genel kuraldır: Kullanılanın son kullanma tarihi, bir başka kullanılan bulunduğu zaman biter. Deniz Baykal’ın Başbakan’a gönderdiği mektup, CHP’nin omuzlarında taşıdığı tarihsel sorumluluğun ayrımında olduğunu gösterdi. Ne dedi Baykal, anımsayalım: “Türkiye’de vatandaşlarımızın anadillerini özgürce kullanmaları, etnik kimliklerini ve kültürlerini özgürce yaşamaları, bütün etnik kimliklerin aynı derecede saygıdeğer olduğu, herkesin kendi etnik kimliğiyle şeref duyma hakkına sahip olduğu, tartışmasız şekilde kabul görmüştür.” Baykal’ın kurduğu tümce, ta Erzurum ve Sıvas kongrelerinde alınan kararlarla birebir örtüşür. Dahası, o kongrelerin ışığında 1920 Ocak ayında Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın kabul ettiği Misak-ı Milli andındaki ruha uygundur. Sıvas Kongresi bildirisinin birinci maddesi, Mondros Mütarekesi imzalandığı tarihteki sınırlar içinde kalan Müslüman çoğunluğunun bulunduğu bölgelerin “bölünmez ve hiçbir şekilde ayrılık kabul etmez bir bütün” olduğu kabul edilir. Bildiri, bu bölgelerde yaşayan Müslüman unsurların “birbirlerinin ırki ve sosyal özelliklerine tümüyle saygılı özkardeş” olduklarını da kayda alır. Misak-ı Milli andında da benzer ifadeler yer alır: “Mondros Mütarekesi hattı içinde ve dışında, dini, soyu, istekleri bir olan ve birbirlerine karşılıklı saygı ve fedakârlık duyguları taşıyan, sosyal ve sosyal haklarıyla çevre kurallarına uymuş bulunan Osmanlı İslam çoğunluğunun oturduğu bölgelerin tümü fiilen ve hükmen ve hiçbir sebeple ayrılamaz bir bütündür.” Bunun dışında yapılacak her türlü açılım, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temel harcı olan bu belgelere aykırı olacaktır. CHP lideri Baykal’ın mektubunda dile getirdiği gibi, asıl kaygı da budur: “Açılım politikasının gerçek hedefinin, bölgede yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın temel sorunlarının çözümü olmadığı, milli bir ayrışma peşinde koşan terör örgütünün siyasal amaçlarına yönelik bir açılımla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.” Kimse, böylesi bir açılıma “devlet politikası” nitelemesi yapamaz. Çünkü sonuç, devletin parçalanmasıdır. Ortada bu nitelemeyi dillendiren bir Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan, istihbarat teşkilatı yöneticisi ya da ordu komutanı varsa eğer, bir tarihsel yanlışın ve sorumluluğun altında ezilmeye mahkûmdur. Tarihsel Sorumluluk Küresel Isınma Zirvesine Doğru… SADIK ÇELİK Gündelik hayatımızda kullandığımız elektrikli ev aletleri, ulaşımı sağlayan benzinli, dizel araçlar bir taraftan hayatımızı kolaylaştırırken diğer taraftan da küresel ısınmaya katkı sağlayarak çevreyi ve doğayı sinsice tüketip dünyanın sonunun hazırlanmasına yardımcı oluyorlar. Bir süre önce Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü tarafından yapılan araştırmanın sonucu yukarıda söylediklerimizi açıkça ortaya koymaktadır. Bu araştırma küresel ısınmaya yol açan en önemli sera gazlarından olan karbondioksitin açığa çıkmasında günlük yaşamda kullandığımız elektrikli ev aletlerinin ve motorlu araçların azımsanmayacak ölçüde ne denli etkili olduğunu gösteriyor. Yapılan bu araştırmaya göre evimizde kullandığımız çamaşır kurutma makineleri, elektrikli fırınlar ve şofbenler karbon kirliliğinin ilk üç sırasını paylaşırken gündelik yaşamda ulaşım ve taşımacılıkta kullanılan toplu taşıma araçları, otomobiller, kamyonlar, TIR’lar ve benzeri araçlarda çevremiz için çok daha ciddi risk faktörleridir. Yapılan bu araştırmada; İstanbul’da toplu taşıma araçları içinde en çok karbon salımı kilometre başına 20 bin 882 gram ile deniz otobüsüne ait. Deniz otobüsünü kilometre başına 15 bin 97 gram ile yolcu vapuru, 1961 gram ile metro, 1855 gram ile hafif metro, 1578 gram ile körüklü otobüs takip ediyor. Evlerimizde kullandığımız elektrikli aletler de saldıkları karbon miktarları ile ne kadar küresel ısınma dostu(!) cihazlar olduklarını kanıtlıyorlar. Elektrikli fırınlar saatte 1643 gram, şofbenler saatte 1590 gram, kettle (su ısıtıcı) 1139 gram, fritöz 901 gram, jakuzi 795 gram, elektrikli soba 742 gram, bulaşık makinesi 702 gram, saç kurutma makinesi 680 gram, mikrodalga fırın 651 gram, ütü 569 gram, tost makinesi 540 gram, elektrikli süpürge 477 gram, çay makinesi 437 gram, blender 238 gram, çöp öğütücüsü 225 gram karbon salımı yapıyor. Evdeki en az karbon üreten araç ise saatte ürettiği 2.7 gram karbondioksit ile saat oluyor. Dizüstü bilgisayarlar 21.2 gram ile en az karbon üreten cihazlar arasında yer alırken masaüstü bilgisayarlar saatte 119 gram karbon üretiyor. Buzdolabı, lamba ve televizyonların ürettiği karbon ise modellerine göre değişiklik gösteriyor. No frost buzdolapları bir saatte 265 gram karbondioksit açığa çıkartırken normal buzdolabı 159 gram karbon açığa çıkarıyor. Plazma televizyonlar da LCD televizyonlara göre daha çok karbon salımı yapıyor. En az beş lambalı avizeler en çok karbon üreten aydınlatıcı oluyor. Geleceğimizi tehdit eden sorumsuzca sürdürdüğümüz yaşam biçimi için geleceği kurtarmak adına bizlerin atacağı küçük adımlar ve vereceğimiz küçük kararlar büyük bir değişimin başlangıcı olabilir ve aynı zamanda bu konuyla ilgili büyük kararlar alacaklara cesaret verebilir, onları zorlayabilir, mecbur bırakabilir. Birçoğumuz yaşanan doğa felaketlerinin nedeninin farkında değilken başta Birleşmiş Milletler olmak üzere Greenpeace ve çeşitli çevreci sivil toplum örgütleri bizler adına bu zorlu mücadeleyi kamuoyunun dikkatini çekmek ve bizlere fark ettirmek için yapıyorlar. Ban Ki-Moon insanlığın geleceği için tüm liderlere iklim değişikliği konusunda bir kez daha acil olarak harekete geçmeleri çağrısında bulundu. Kuzey Kutup bölgesinde Norveç’in denetimindeki adaları ziyaretinde ise Ban Ki-Moon, şimdiki iklim politikalarının sürdürülmesinde ısrarlı olunursa otuz yıl içinde kutuplarda hiç buz kalmayacağını söyledi. Aralıkta Kopenhag’da yapılacak ve sera gazının sınırlandırılmasıyla ilgili kapsamlı anlaşmanın ele alınacağı BM zirvesine desteği arttırmayı amaçlayan Ban Ki- Moon’a göre, zirvede görüşülecek anlaşma 2012’de sona erecek Kyoto Protokolü’nün devamı olma niteliğinden dolayı önem arz etmektedir. Çin’in başkenti Pekin’deki Dünya Tapınağı Parkı 100 buzdan heykele ev sahipliği yapıyor. Yeşil Barış (Greenpeace) örgütünün aralıkta Kopenhag’da yapılacak BM Çevre Zirvesi’ne dek açık kalacak sergideki 100 çocuk heykeli Yangçe nehrinin eriyen buzullarından yapıldı. Heykeller iklim değişikliğinin yol açtığı susuzluk yüzünden ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacak olan bir milyardan fazla Asyalıyı simgeliyor. Yazının başında tek tek sıraladığımız ev aletlerinin ve motorlu taşıtların karbon salımlarını yapılan araştırmalardan örneklerle verdik. Bunlar ve daha bunların ötesinde günlük lüzumsuz ve müsrifçe yapılan tüketim alışkanlıklarımızın neden olduğu karbon salımları sizleri ürkütüp belirsiz bir gelecek adına önlem alma vaktinin geldiğini bildirmiyor mu? [email protected] Aktif Dış Politika Kul BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Marmara ve Ege bölgelerinde yetiştirilen, sulu ve hoş kokulu bir kavun cinsi. 2/ İşsiz, aylak... Ir- maklarõ geçmek için kullanõlan sal. 3/ Evlere, çeşmeden su ta- şõmayõ iş edinmiş olan kimse... Te- mel niteliği bir olan dil, hayvan ya da bitki topluluğu. 4/ Ka- ramsar ve kaderci özel- liğiyle ayõrt edilen mü- zik türü. 5/ Neon ele- mentinin simgesi... Yapõlan iş; icraat... Pa- rola. 6/ Bir tarikatõn asõl ve büyük tekkesi- ne verilen ad. 7/ Sanat, hüner... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 8/ Uyulan ilke, sistem... Japon inanõşõnda pirinç tanrõçasõ. 9/ Bir tür yabani turp... İsrail’in plaka imi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Malatya yöresine özgü bir kayõsõ türü. 2/ “Oldum ilimden --- / Beni burda eğler misin” (Yunus Em- re)... Kötü dikiş nedeniyle kumaşta oluşan büzül- me. 3/ Kõrklareli’nin Demirköy ilçesinde, “tabiatõ koruma alanõ” kapsamõna alõnan bir göl... En küçük sosyolojik birim. 4/ Mimarlõkta girişik bezemeye verilen ad. 5/ Bir soru sözü... “ --- ile Büdü / Şaki- re Dudu” (Deyim)... İşaret. 6/ İstanbul’un eski ad- larõndan biri. 7/ Destana özgü, destansõ... Renk renk parlak tüyleri olan, iri gövdeli bir papağan. 8/ Se- naryosunu Yılmaz Güney’in yazdõğõ ve Şerif Gö- ren’in yönettiği, 1982 Cannes Film Şenliği’nde “Altõn Palmiye” ödülünü kazanan film... Finlandi- ya’da bir göl. 9/ Samsun’un bir ilçesi... Vilayet. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç I V G I N N O Ü R E R E D İ F T A R L A K O Z R N A K A R A T E K İ M H U E A K İ D E Ö Z A V N E T İ C E S A P A N F E N A S İ T K A Ş E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle