28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 2008 PERŞEMBE 14 KÜLTÜR CMYB C M Y B YUNAK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN (AİLE MAHKEMESİ SIFATIYLA)/BAŞBAKANLIĞI’NDAN ESAS NO: 2007/459 Esas DAVALI: SYLVİE FREDERİC - 25.07.1972 doğumlu Belçika uyruklu Konya ili Yunak ilçesi Piribeyli / Cumhuriyet Mah. Nüf. kayõtlõ Davalõ Mehmet Maya tarafõndan aleyhinize açõlan Boşanma (Evlilik Birliğinin Te- melinden Sarsõlmasõ Nedeni ile Boşanma (Çekişmeli) davasõnõn yapõlan yargõlama- sõnda; Mahkemenizce dava dilekçesinde belirtilen adresinize duruşma gününü bildirir da- vetiye çõkarõlmõş olup, adresinizden ayrõldõğõnõz gerekçesiyle tebligat yapõlamamõştõr. Adres araştõrmasõndan da bir netice alõnamadõğõndan dava dilekçesi ve duruşma gü- nünün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Duruşma Günü: 17.09.2008 günü saat: 10.25’te duruşmada bizzat hazõr bulunma- nõz, veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, aksi taktirde HUMK’nin 3156 sayõlõ yasa ile değişik 213/2 maddesi uyarõnca yargõlamaya yokluğunuzda devam olunaca- ğõ hususu, dava dilekçesi ve duruşma günü yerin geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olu- nur. 07.08.2008 Basõn: 46613 FETHİYE 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2008/386 Davacõ Fortisbank AŞ vekili Av. Sema Betül Gencel tarafõndan mahkememize açõlan, Finans Bankasõ Fethiye Şubesi, 343932 nolu hesaba ait 5.6.2007 düzenleme ta- rihli keşidecisi Teslim Yantõr olan 2,047 YTL bedelli çe- kin kaybolduğundan bahisle iptali için dava açõlmõş olup, ilk ilan tarihinden itibaren üç ay içerisinde nitelikleri be- lirtilen çeki elinde bulunduranlarõn, mahkememizin yu- karõda esas numarasõ yazõlõ dava dosyasõna ibraz etmele- ri, ibraz etmedikleri takdirde çekin TTK hükümleri gere- ğince iptal edileceği ilan olunur. 25.07.2008 Basõn: 46916 İMRANLI KADASTRO MAHKEMESİ’NDEN İLAN ESAS NO: 2006/124 Davacõ İbrahim Meşeci vekili Av. Hasan Baş tara- fõndan davalõlar Mustafa Çiftçi ve müşterekleri aley- hine mahkememize açõlan kadastro tespitinin iptali ve tescili davasõnõn mahkememizde yapõlan açõk yargõla- masõ sõrasõnda verilen ara kararõ gereğince, Davalõlar Sivas ili, İmranlõ ilçesi, Arõk köyü nüfu- suna kayõtlõ Ali kõzõ Nergiz Çiftçi, Ali oğlu Rõza Çift- çi, Ali kõzõ Yõldõz Çiftçi (Yõldõrõm), Ali oğlu Mehmet Çiftçi, Aziz oğlu Çiftçi, Ali oğlu Cafer Çiftçi’nin tüm aramalara rağmen bulunamamõş ve duruşma için çõ- kartõlan davetiyeler tebliğ edilememiş olduğundan adõ geçene ilanen tebligat yapõlmasõna karar verilmiştir. Bahse konu davanõn duruşmasõnõn 24.09.2008 tari- hi saat: 13.55’e bõrakõlmõştõr. Yukarõda isimleri belirtilen davalõlara tebliğ yerine geçmek üzere ilan olunur. Basõn: 47006 ADANA 4. AİLE MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ’NDEN Esas No: 2007/565 Karar No: 2008/614 Davacõ Canan Demirtaş vekili Av. Salim İnce tarafõndan davalõ Neşet Demirtaş aley- hine açõlan boşanma davasõnõn yapõlan yargõlamasõ sonunda verilen kararõ aşağõya çõ- kartõlmõştõr. Davanõn kabulü ile; Muğla ili, Marmaris ilçesi, Osmaniye Köyü, Cilt: 13, Hane N: 17’de nüfusa kayõtlõ bulunan Necatõ ve Semiha’dan olma Adana 14/09/1967 doğum- lu 21640034156 TC Kimlik No’lu Canan Demirtaş (Kõzlõk Soyadõ Kanlõ) ile aynõ ha- nede nüfusa kayõtlõ Şükrü ve Hanife’den olma Marmaris 05/06/1976 doğumlu 55216392586 TC kimlik No’lu Neşet Demirtaş’õn Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi hükmü uyarõnca boşanmalarõna. Davacõ tarafõn, davalõ taraftan tedbir ve yoksulluk nafakasõ, Medeni Kanun’un 174. maddesi manasõnda maddi-manevi tazminat, yargõlama gideri ile vekâlet ücreti talep- leri olmadõğõndan bu konularda karar verilmesine yer olmadõğõna. İlam harcõ 0.90.-YTL harcõn davacõdan tahsiline. Dair, davacõ vekilinin yüzüne karşõ, taraf asillerinin yokluğunda temyizi kâbil olmak üzere karar verilmiş olup kararõn davalõya gazetede ilan edildiği tarihten itibaren 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayõlacağõ, davalõ tarafça süresinde yasal yollara başvurul- madõğõ takdirde hükmün kesinleşeceği davalõ Neşet Demirtaş’a karar yerine kaim ol- mak üzere ilanen tebliğ olunur. 12/08/2008 Basõn: 46621 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Düşündürülmeyen Gençliğe Mektuplar (7): Hayatın Anlamı… Bu, son mektup. Adı ‘düşünmek’ olan konu, burada bitmiyor elbet. Tarih boyunca da bitmemiş. ‘Bittiği’ ya da ‘bitirildiği’, belki daha doğru bir deyişle, ‘bitirilebildiği’ yanıl- samasının egemen kılınmak istendiği zamanlar ve toplumlar olmuş. Ama o zamanların ve toplumların vardıkları nokta da hep aynı: Kimi zaman çok baş- tan çıkartıcı görünümlere de bürünse, adı ‘kölelik’ olan bir nokta. “...isterseniz biraz ‘farklı’ düşünelim. Yani aslında, düşünmeye başlayalım ve ışığı beklemek yerine, ken- dimiz yakmayı deneyelim. Ne dersiniz?” Geçen haftaki mektubumu böyle noktalamıştım. Bir öneriydi sadece. Aslında şöyle seslenmek iste- miştim sizlere, sevgili düşündürülmeyen gençler: Dü- şünmeden yaşamanın ne olduğunu, kuşaklardır bi- liyorsunuz artık. Hatta kimilerinizin bundan yakın- dığı da oluyor. O zaman? Evet, o zaman, madem- ki yakınmalarınız bile var, artık bir de farklı yolu de- neseniz, hani şöyle deseniz mesela: “Dur yahu! Ta- mam, bunca zamandır beni düşündürtmek isteme- yenlere kulak verdim. Hatta, düşündürülmediğim için düşünmemenin rahatını (!) da yaşadım. Ama bir şey- ler var içimde beni rahat bırakmayan! Sanki eksik bir şeyler var!” Doğru söylemiş olursunuz böyle derseniz. Var, ger- çekten de var! Beynin düşünme mekanizması, siz onu uyuşturmaya, felce uğratmaya kalkıştığınız zaman bile, size rağmen işlemeyi sürdürdüğünden, size ‘sanki’ bir şeylerin eksik olduğunu sürekli algı- latmaya çalışmakta. Ve inanın ki, o, yalan söylemi- yor. Yanılmıyor. Gerçekten de var eksik olan bir şey- ler. Yola böyle, yani sizi düşündürmek değil, dü- şündürmemek isteyenlere kulak vererek devam et- tiğiniz sürece de, hep olacak. Peki, nedir o, biliyor musunuz? Yani şu ‘eksik olan‘? Söyleyeyim: Sizde eksik olan, sizsiniz! Yani as- lında bir anlamda varsınız elbette. Yüz göz olarak. Ses olarak. Soluk olarak. Et ve kemik olarak. Var- sınız. Ama çoğunuz birer ben olarak, yoksunuz iş- te! Çünkü çoğunuz, kendinizi bilmiyorsunuz ki! Da- ha çok erken yıllardan başlayarak, birileri: “Al bak, işte busun sen!” diye etiketlemiş sizi. Ve ardından bütün hayatınız, daha doğrusu ‘hayatım’ diye nite- lendirdiğiniz sürükleniş, özünde o başkalarınca yapıştırılmış etiketlere layık olma çabalarıyla geçi- yor. Ve siz, elbette ki siz olamadığınız ölçüde ve ola- madığınız için, böylesine ‘yaşamak’ diyorsunuz! Oysa, böylesiyle yetiniyorsanız eğer, gerçekte yok- sunuz! Sokrates ve Descartes... Birer başlangıç ve varış noktası. İlki, giderayak, belki de baldıran kadehini dudaklarına götürmezden hemen önce, ölümün eşiğinde hayatı tarif ediver- miş: “Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanma- ya değer bir hayat değildir!” İkincisi, yani Descar- tes ise, sözü daha kısa tutmuş. Sokrates’ten ken- disine uzanan yüzyılları bilgeliğin hamuruna dönüştürerek, sanki düşünce tarihinin, düşünme ey- leminin tarihinin özetini verivermiş: “Cogito, ergo sum!” (“Düşünüyorum, öyleyse varım!”). Yani: Düşünmüyorsanız, öyleyse yoksunuz! İskele babalarına yapışan, sular alçaldığında kurumaya yüz tutan, ama istedikleri kadar kurusunlar, eylem adı- na hiçbir şey yapmayan istiridyeler ile aranızda hiç- bir fark yok! Yani, düşünmüyorsanız eğer! Bir sağlama yapmak ister misiniz? O zaman bir defa, yalnızca bir defa kalabalıklardan ayrılın, hani ne diyeyim, şöyle bir yarım saatliğine kuytu, yalnız kalabileceğiniz bir yerlere çekilip, kendinize varol- maktan ne anladığınızı sorun! Ama cevabı da ne olur, bir defa, yalnızca bir defa kendiniz verin! Ha, bir de şu var: Kendinizle hesaplaşmak için ge- rekli olan yalnızlıktan korkmayı bırakın artık! Dü- şünmeyen ve düşündürülmeyenler olarak, bu kadar kalabalık yaşamaktan bıkmadınız mı daha? Yalnızlıktan kimler korkar? Yanına alabileceği, yoldaşı kılabileceği bir ben’i olmayanlar! Evet, hoşça kalın. Benim gitmem gerek. Çün- kü evimin kuytuluğunda, kitaplarımın ve yazıla- rımın arasına yerleşmiş olan ‘ben’, beni uyarıyor - kalabalıkların içinde daha fazla zaman kay- betmeyeyim diye! [email protected] K uruluşunun 20. yõlõndaki “Özel Çevre Koruma Kurumu” (ÖÇKK), asõl so- rumlu olduğu “doğa” yerine sadece “imar”la ilgileniyor. “Varlık” nedeni “fau- na”mõzõ ve “flora”mõzõ korumak olmasõna rağ- men, yegâne derdi “yapılaşma” kurallarõnõ be- lirlemek... “ÖÇKK” deyince akla artõk her yere “imar planı” yapmak; “inşaat izinleri”ni vermek, da- hasõ binalarõn pencere şekillerine kadar “mima- rilerini tanımlamak” geliyor. O kadar ki çevre koruma bölgelerinde kalan SİT’lerde, bu alanlarõn asõl yasal sorumlusu olan “Koruma Kurulları”nõ bile “yetkisiz” sayabi- liyor. Aynõ kurullarca SİT ilan edilen ve bu ne- denle “koruma planlaması” şartõ bulunan yer- lerdeki planlarõ bile “kurul onayı olmadan” yü- rürlüğe koymaya başlamõş! Örneğin Muğla’da, çoğu yõllar önce ilan edil- miş SİT’lere ait koruma planlarõnõ özel şehirci- lik bürolarõna yaptõrdõktan sonra, bir kopyasõnõ da kurula görüş almak için değil, sadece “haberi ol- sun” diye gönderiyor... Bunlardan tarihi Kayaköyü SİT alanõndaki ünlü “Kayaçukuru” ovasõna ait koruma planõ- nõ da Koruma Kurulu’na sadece “bilgi” için gön- dermesin mi? Bu kadarõna artõk dayanamayan ku- rul, geçenlerde özetle şu kararõ almõş; “SİT ala- nında görüşümüz sorulmadan onaylanan plan geçersizdir....” Şimdi Kayaçukuru çevresindeki köylerde ya- şayanlar, ovaya bağ evi yapmak ya da köy arsa- larõndaki imar haklarõnõ kullanabilmek için Ko- ruma Kurulu’nun haklõ olarak geçersiz ilan etti- ği ÖÇKK planlarõ karşõsõnda şaşkõn durumdalar? Aynõ yörelerdeki ilgi bekleyen “ekolojik de- ğerler” ise ÖÇKK’nin imar düşkünlüğünü bõ- rakõp, “asıl görevi”ne dönmesini bekliyorlar... ‘ÖZENSİZ’ PLANLAR ÖÇKK’nin SİT’lerde yaptõrdõğõ imar planla- rõnda, Kültür Bakanlõğõ’nõn “koruma planlaması koşulları”na da uyulmuyor. Bu planlar kültürel ve doğal değerlerin bulun- duğu yörelerde “koruma öncelikli” imar ko- şullarõnõ tanõmladõğõndan, plancõlarõn yanõ sõra mi- mar, sanat tarihçisi, arkeolog, peyzaj mimarõ gi- bi ilgili uzmanlarõn da katõlõmlarõyla üretilmek zo- runda... ÖÇKK’nin şehircilik bürolarõna ihale ettiği plan- larda ise bu yasal kural işlemediği gibi, “tasarım rehberi”, “geleneksel ev tipolojileri” vb. gibi zo- runlu mimari ekler de bulunmuyor. İşte böylesine yetersiz ve özensiz bir planlama anlayõşõyla ülkenin en değerli SİT’lerinde “yet- ki benim, imarına da ben bakarım” dayatma- sõ içinde çalõşan ÖÇKK’nin “egemenliğini ilan ettiği” özel çevre koruma bölgelerimiz ise bakõn nereler: Muğla ilinde Fethiye, Göcek ve tüm koylar, Dalyan, Köyceğiz, tüm Datça ve Bozburun ya- rõmadalarõ, Gökova Körfezi ve Akyaka... Ayrõca değişik Bakanlar Kurulu kararlarõyla Ak- deniz’de Belek, Göksu Deltasõ, Kaş, Kekova, Pa- tara; Kuzey Ege’de Foça; Ankara’da Gölbaşõ; Ka- padokya’da Ihlara Vadisi; Denizli’de Pamukka- le ve çevresi; Karadeniz bölgesinde Uzungöl ve İç Anadolu’da Tuz Gölü de ÖÇKK’nin imar ka- rarlarõnõ verdiği diğer özel çevre koruma bölge- leri... Bunlar arasõndaki zaten SİT kararlarõyla ko- runmakta olan ve çoğu belediyelerle yönetilen “kentsel yerleşme”lerin, asõl amacõ imarcõlõk bi- yolojik çeşitliliği korumak olan bir çevre kuru- muna “alın siz planlayın” denerek teslim edil- mesi acaba ne anlama geliyor? Örneğin Foça bugünlerde susuzluk içinde kõv- ranõr, kente günde 6 saat su verilmezken, ÖÇKK hâlâ “su kaynakları”yla değil “plan değişik- likleri”yle ilgileniyor... Ya Tuz Gölü’ne ne demeli? 1987’de hiç değilse 92 bin hektarken, şimdi 32 bin hektara inmiş! Pe- ki, acaba ÖÇKK ne yapmõş; neden var? (21 Ağus- tos 2008-gazeteler) Kaş, Belek vb. gibi imar rantõ yüksek turistik yörelerin de yine ÖÇKK’ye emanet edilmesi kar- şõsõnda örneğin Kars-Ardahan Yaylasõ’ndaki sa- yõsõz belgesele konu olan Çõldõr Gölü’nün neden “özel çevre” sayõlmadõğõnõ insan merak ediyor. Üstelik bu gizemli gölümüz, son zamanlarda ar- tan zehirli yosunlar nedeniyle balõklarõnõ da yi- tirmeye başlamõş; ÖÇKK neden Doğu Anado- lu’yu da “çevre” gündemine almõyor? ‘CARETTA’LARDAN ‘BİNA’LARA... Bütün bu sorular için öncelikle geçen 20 yõlõn “seyri”ne bakmak gerek.... ÖÇKK, kendi resmi belgelerine göre de 1976 tarihli “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunma- sı için Barselona Sözleşmesi”ne göre 1988’de kuruldu; 1989’da da Başbakanlõk’a bağlõ “Baş- kanlık” oldu. Derken 1991’de Çevre Bakanlõğõ’na bağlanõnca, 2003’te çevre ve orman bakanlõklarõnõn birleş- mesiyle bu yeni bakanlõğa katõlmõş oldu. Barselona sözleşmesi ve çevre yasasõ, bu ör- gütlenmenin temel gerekçesini özetle şöyle vur- gular; “ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik öne- me haiz olan, çevre kirlenme ve bozulmaları- na duyarlı alanların, doğal güzelliklerinin ge- lecek nesillere ulaşmasını güvenceye almak...” Yani şehircilikte değil, “doğa bilimleri”nde yoğunlaşmak... Nitekim başlangõçta da “Caretta caretta” denizkaplumbağalarõnõn Dalyan-İztuzu’ndaki yumurtlama kumsallarõ; ekolojik önemiyle Gök- su Deltasõ; yaşamõn sürmesi gereken Köyceğiz Gölü gibi “çok hassas” doğal alanlar belirlene- rek çevrecilerin yüreklerine de su serpilmişti... Ne var ki ilerleyen yõllarda yeni yasalarla “imar ve planlama yetkileri” devreye girince, kaplumbağalar unutuldu, binalar öne çõktõ... Bugün, özel çevre bölgelerinde yaşayanlar ÖÇKK’yi doğayõ korumak bir yana, sadece “in- şaat izni kurumu” olarak tanõyorlar. Ege sula- rõnda ne “laos”, ne de “orfoz” kaldõ; balõk çift- likleri mavi yolculuklarõn cennet koylarõnõ yok et- ti; ÖÇKK ise sözde “çevre” planlarõnda turistik balõk lokantalarõna inşaat alanõ ayõrmakla meşgul... Kültür ve Turizm Bakanlõğõ ile Çevre ve Or- man Bakanlõğõ, bu aymazlõğa son vermelidirler. ÖÇKK kendisini imara değil ekolojiye ve biyo- lojik çeşitliliğe adamalõdõr. SİT’ler de, “özerk ve bilimsel nitelikleri güçlendirilmiş” koruma kurullarõnõn kararlarõyla yaşatõlmalõdõr. Temel amacõ doğayõ korumak iken kendini imar planlarõna ve inşaat izinlerine adadõ ‘Özel Çevre’nin imar hõrsõ ‘KENTSEL YERLEŞME’LERDE ‘İMARCI ÇEVRECİLİK’!.. Özel çevre koruma bölgeleri olarak “imarına el konulan” yerler arasında Datça (1), Dalyan (2) Foça, Kaş, Kekova, Bozburun, Gölbaşı, Fethiye, Göcek, Akyaka gibi “belediyesi” bulunan yerleşme merkezleri de var... EGEMEN BERKÖZ 22 Ağustos’ta “Herkes için klasik müzik… Katıksız klasik müzik” ilkesine yüzde yüz uyan, görkemli bir konserle başlayan 4. D-Ma- rin Turgutreis Uluslararasõ Klasik Müzik Festi- vali, önceki akşam tango, müzikal ve opera ar- yalarõndan oluşan, “klasik müzik dışı” bir kapanõş konseriyle sona erdi. İzleyicileri mutlu ettiği, par- çalarõ izleyen alkõşlardan da açõkça görülen bu iz- lencenin, “klasik müziği sevdirmek, yaygın- laştırmak” amacõyla oluşturulduğunu biliyo- rum. Ancak bu yolun başarõlõ olacağõ konusun- da kuşkularõm var. Gelecek yõla kadar, biraz araş- tõrma yapõlmalõ; besteci, şef, yorumcu, eleştirmen vb.. müzik insanlarõnõn görüşleri alõnmalõ; bir de, örneğin, 80’lerde izleyici rekorlarõ kõran “Egemen Bostancı müzikalleri”nin klasik müzik konser- lerine kaç izleyici kazandõrdõğõ sorgulanmalõ.. di- ye düşünüyorum. Son günün günbatõmõ konseriyse festivalin yukarõda andõğõm ilkesine tam anlamõyla uygun, iyi bir konserdi. Kartal Akıncı (keman), Oğuz- han Kavruk (viyolonsel) ve Talia Özlem Al- pay’dan (piyano) oluşan Trio Ephesus, Brahms’õn Op.8 Si Majör Üçlü ve Rahmani- nov’un Sol Minör Ağõtsal Üçlü adlõ yapõtlarõyla Piazzolla’nõn Vivaldi’den esinlendiği “Mev- simler”inin “İlkyaz” bölümünü başarõyla ses- lendirdi. Festivalin üçüncü gününe, iki yaşõnõ he- nüz doldurmasõna karşõn yetişkinlerden oluşan bir orkestranõn olgunluğuna ulaştõğõnõ gözlediğimiz Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrasõ damgasõnõ vur- du. Önce, orkestra, Ferit Tüzün’ün “Esintiler”ini, Beethoven’in zor bir yapõt olan “Üçlü Konçer- to”sunu (yapõtõn solistleri The Trio Nota Be- ne’ydi), ardõndan da, daha da zor bir yapõtõ, Dvo- rak’õn 8. Senfonisi’ni başarõyla seslendirdi. (Ya- põt aralarõnda birer arya söyleyen İtalyan tenor Ni- cola Martinucci, Leyla Gencer’e olan hayran- lõğõnõ, kõzõnõn adõnõ Leyla koyduğunu ve bu din- letisini ona adadõğõnõ söyleyince büyük alkõş al- dõ.) Konserin sonunda da, şef Rengim Gökmen, yaşlarõ dolduğu için orkestradan ayrõlan çocuk- larõ, bu artõk “genç müzikçileri” tek tek alkõşla- tarak uğurladõ. Orkestra, gelecek mevsim kon- serlerine, yaklaşõk yarõsõ yenilenmiş bir kadroy- la çõkacak. Üçüncü günün, günbatõmõ konserinde Jü- lide Yalçın Dittgen (keman) – Ece Tokatlı Sa- yarı ikilisinin, Kreisler, Beethoven, Brahms, Fal- la, Sarasate yapõtlarõndan oluşan bir izlence sun- duğunu ekledikten sonra; Bodrumlu müzikse- verlerin festivalin Bale Festivali’yle çakõşmasõndan yakõnmalarõna katõldõğõmõ belirtmek iserim. Ben- zer çakõşmalar son yõllarda İstanbul’da da sõk sõk olmaya başladõ. Birkaç kez, bir konserin ilk ya- rõsõnõ izledikten sonra, öteki konserin ikinci ya- rõsõna taksiyle yetiştiğimi anõmsõyorum. Salon, or- kestra ve festival yöneticilerinin, yeni mevsimin izlencelerini oluştururken bu konuya da dikkat et- meleri gerekiyor sanõrõm. 4. D-Marin Turgutreis Uluslararasõ Klasik Müzik Festivali tango, müzikal ve aryalarla sona erdi ‘Katıksız’ klasik müzik... 1 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle