25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CYB C Y B 25 AĞUSTOS 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Ağır ve Yıpratıcı “Fiili Hizmet Zammı” 1 Ekim 2008’de son bulacak günümüzdeki uygulamada, 5434 sayõlõ Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandõğõ Yasasõ ile 506 sayõlõ Sosyal Sigortalar Yasasõnda, “Ağır, yıpratıcı ve zehirleyici” işlerde çalõşan iştirakçiler ile sigortalõlara ayrõ bir statü tanõnmõştõr. TC Emekli Sandõğõ Yasasõ’nõn 32. maddesinde belirtilen gö- revlerde çalõşanlara görev türüne göre, çalõşma sürelerine yõl- da 2 ay ile 6 ay arasõnda değişen bir ek süre eklenmesi ön- görülmüştür. Yasada bu ek süre “fiili hizmet müddeti zam- mı” olarak tanõmlanmõştõr. Yasanõn 33. maddesine göre bu zam emeklilik işlemlerinde fiili hizmet sayõlmaktadõr. Bu zam- larõn toplamõ ise 8 yõlõ geçemez. Ayrõca, “fiili hizmet müd- deti zammı”, emeklilik yaş sõnõrõ uygulamasõnda, bu sürenin üç yõldan çok olmamak üzere yarõsõ indirilmektedir. 506 sayõlõ Sosyal Sigortalar Yasasõ’nda aynõ nitelikteki “ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerde” çalõşan sigortalõlar için ön- görülen “itibari hizmet süresi” uygulama koşullarõ çok de- ğişiktir. 506 sayõlõ Sosyal Sigortalar Yasasõ Ek Madde 6’ya göre “ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerde” çalõşan sigortalõlarõn “itibari hizmet” süresinden yararlanabilmesi için, bu nite- likteki işlerde en az 3.600 gün (10 tam yõl) çalõşmalarõ ge- rekmektedir. Bir gün eksiği ile 3.599 gün bu işlerde çalõşan sigortalõlar “itibari hizmet” süresinden yararlanamazlar. TC Emekli Sandõğõ iştirakçisi için çalõşma süresinde bir kõ- sõtlama yoktur. Ağõr işlerde bir yõl çalõşan bir iştirakçi bu hak- tan yararlanmaktadõr. SSK sigortalõlarõ “ağır, yıpratıcı ve ze- hirleyici” işlerde en az 3.600 gün çalõşmalarõ koşuluyla ya- rarlanabildikleri “itibari hizmet süresi”, prim ödeme süre- lerine gün sayõsõ olarak eklenmez. Yalnõzca, “sigortalılık sü- resi olarak eklenir.” Olayõ örneklersek 20 tam yõl “ağır, yıpratıcı ve zehirle- yici” işlerde çalõşan Emekli Sandõğõ iştirakçisi, 20 yõl (7.200 gün) kesenek ödediğinde, sigortalõlõk süresi 20’den 25 yõla yük- selmekte, kesenek gün sayõsõ da 7.200’den 9.000’e ulaş- maktadõr. Buna karşõlõk, yine aynõ “ağır, yıpratıcı ve ze- hirleyici” işlerde yine 20 yõl (7.200 gün) çalõşan SSK sigor- talõsõnõn prim ödeme gün sayõsõ 9.000’e yükselmeyip, 7.200 günde kalmakta, yalnõzca 20 yõllõk sigortalõlõk süresi 25 yõ- la yükselmektedir. Tartõşmalõ olan bu konu, 16 Mayõs 2000 günlü Resmi Ga- zete’de yayõmlanan Yargõtay İçtihatlarõ Birleştirme Büyük Ge- nel Kurulu’nun 18.2.2000 tarih, 1997/1 Esas, 2000/1 Kara- rõ bu uygulamaya kesinlik getirmiştir. “ÖZET: 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’na 11.8.1977 tarih ve 2098 sayılı yasayla getirilen Ek 5. maddesinde dü- zenlenen itibari hizmet süresinin; anılan yasanın 108. mad- desinde öngörülen sigortalılık süresine eklenebileceğine, ayrıca sigortalının prim ödeme gün sayısına ekleneme- yeceğine ilişkindir. (...) SONUÇ: 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın Ek 5. maddesinde öngörülen itibari hizmet süresinin salt si- gortalılık süresine eklenmesi gerekeceğine ve ayrıca bu sü- renin fiili prim ödeme gün sayısına eklenmesinin söz ko- nusu olamayacağına, 18.2. 2000 tarihinde ve ilk oturu- munda üçte iki çoğunlukla karar verildi.” 1 Ekim 2008’de yürürlüğe girecek 5510 sayõlõ yasada ise, 1 Ekim 2008’den sonra “ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerde” geçecek çalõşmalar için, SSK sigortalõlarõ ile TC Emekli San- dõğõ iştirakçilerine eşit uygulama yapõlacaktõr. Bu uygulamada: Sigortalõlarõn prim ödeme gün sayõlarõna ağõr ve yõpratõcõ İşlerde geçen çalõşma sürelerinin her 360 günü için belirle- nen gün sayõlarõ, “fiili hizmet süresi zammı olarak” ekle- necektir . Ayrõca, 360 günden eksik sürelere ait fiili hizmet süresi zammõ, 360 gün için eklenen fiili hizmet süresi ile oran- tõlõ olarak belirlenecektir. Bu zamlar 360 çalõşma günü için en az 60 (altmõş) gün, en çok 180 (yüz seksen) gün olaraK fii- li hizmete eklenecektir. Fiili hizmet süresi zammõ, üç yõlõ geçmemek üzere yarõsõ emeklilik yaş hadlerinden indirilecektir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 25 Ağustos SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Petersburg’dan Çeşme Koyu! “Taht salonu” ile “Arz salonu”... baştan sona “Çeşme tablolarıyla” çevrili! “Çeşme” derken, rasgele Çeşme manzarasından söz etmiyorum… Osmanlı donanmasının “Çeşme” önlerinde yakıl- masının (1770) resimleri bunlar. Ama ne resimler? Her biri, büyük bir evin oturma odasını boydan boya kaplayacak ebatta. Bu bü- yüklükteki tablolardan 12’sini bir arada düşünün. “Rus Çarlarının Versailles’ı” diye tanımlanan “Peterhof”un arz salonunu” böyle çepeçevre kuşatan bir düzine tab- loyla yüz yüze geldiğinizde; nutkunuz tutuluyor. Osmanlı donanmasını etkisiz kılmak amacıyla Baltık kıyılarından savaş gemilerini Ege’ye yollayan II. Katerina; bu tabloları bizzat, saraya giren çıkan herkesin nutku tutulsun diye ısmarlamış: Dosta/düş- mana ibret/gözdağı olsun diye. Avrupa saraylarında İnebahtı yenilgisinin çok res- mini gördüm. Ama böylesine canlı tasvir edilen bozgun tablolarıyla hiç karşılaşmadım. Zeminden tavana; bitişik düzen, yan yana, çifter kat istiflenmiş bu dehşet tablolarına bakarken; Türk do- nanmasını tutuşturan ateşin dumanını hissediyorsunuz. Fotoroman gibi sahne sahne tasvir edilen bir ye- nilgi bu. Volga Sularında Tarih Geçen yazıda anlattığım Dinyeper gezisinin bir ben- zerini bu yaz Volga’da yaptım. Moskova’da başlayan, Saint Petersburg’da son bulan bir tarih-nehir yol- culuğu oldu. Moskova’ya hareket ederken tam Gürcistan krizi çık- tı. “Krizi Rusya’dan izlemek için daha iyi fırsat mı olur?” düşüncesiyle uçağa bindim. Ama güncelden çok; “Türk- Rus savaşları ve tarihi” üzerinde uzmanlaşarak döndüm. Rusya’da -her yerde yeniden dirildiği hissedilen- Çarlık tarihini izlemek kolay; günceli izlemek zor. Ya- bancı dilde gazete yok bir defa! Satılmıyor. Beş yıldızlı oteller dışında; Moskova, Petersburg gibi turistik kentlerin en merkezi noktalarında dahi, yabancı dilde gazete bulamıyorsunuz. Büyük otellere dağıtılan “Moscow Times” dışında, “Herald Tribune”u ele geçirebilirseniz, mücevher alır gibi “10 dolar” to- ka ediyorsunuz. Dış kaynaklara erişmenin tek yolu “in- ternet”. O da yabancı gazeteler gibi, inanılmaz pa- halı. Oteller internet kullanımı için dakika başı yak- laşık “1 dolar” talep edebiliyor! “Çar Putin”in devreye soktuğu “bilgilenme-habe- ralma politikası”(!) bu. Kafkaslar’daki gelişmeleri Rus halkının, Moskova çizgisi dışında izleme şansı hiç yok bu durumda. Haberalma araçları tümden Moskova’ya endeksli. “Ağustos savaşını” bu nedenle kime sorsanız hep aynı cümleler, aynı kalıp ve sözlerle papağan gibi ay- nı cevabı alıyorsunuz: “Batı emperyalizmi!” “Rus emperyalizminden ne haber?” diyecek olsanız en fazladan aldığınız yanıt: “Rusya işgalci konuma girmiş olabilir. Ama bu işgal düzenini Irak ve Afga- nistan’da bizden önce ABD başlatmadı mı?” oluyor. Kısasa kısas. Göze göz, dişe diş! ‘Çar Putin’ II. Katerina Gibi... Rusya’da güçle esen bu “göze göz, dişe diş” ha- va yüzünden belki, St. Petersburg’daki Çarlık sara- yı Peterhof’un “Çeşme Salonu” tabloları; bana böy- lesine canlı ve sahici geldi… Düşünsenize? II. Katerina -Karadeniz kıyısında- ki hasmı Türkleri sıkıştırmak adına- o dönemde şeytanın aklına gelmeyecek bir şey yapıyor. Baltık’tan yola çıkarttığı gemilerle, Ege’de Osmanlıyı gafil av- lıyor! Baltık nere? Ege nere? 18. yüzyılın savaş filoları, sırf Karadeniz’in öte yanına geçmek adına; üç ay açık denizlerde kalmayı, kıtanın bir ucundan diğer ucu- na seyrüsefer yapmayı göze alıyor… “Şoka” giren Osmanlı donanması dumura uğruyor. Katerina’nın gemilerine bu şokla direnç göstereme- diği için, bulunduğu koyda cayır cayır, çıra gibi ya- kılıyor. Yenilgiyi, Osmanlı parçalanmasının başlangıcı olan 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması izliyor. Rus- ya, Karadeniz’de değişmeyen politikasını o gün bu- gün aşılmaz “kırmızı çizgilerle” koruyor. “Çar Putin”in arkasındaki tarihi anlamak, günlük ga- zetelerde çıkan yazıları izlemekten gerçekte daha il- ginç. Bizlerin unuttuğu tarih Çarlık saraylarında zira “dün” gibi sergileniyor. Petersburg’un kuruluşunun 2003’teki 300. yıldö- nümü adına “Çeşme tabloları” örneğin baştan sona restore edilerek, elden geçmiş. Bizzat bir St. Pe- tersburg’lu olan Putin, bu tablolarla çevrili “Peterhof” salonlarında tertip ettiği “kutlamalarda”; dünyanın dört bir yanından gelen 45 hükümet ve devlet başkanını âlâ vâlâyla ağırlamış. II. Katerina’nın saltanat döneminde yaptığı gibi tıp- kı... İnsan Kalmak Yeterli Rifat Mutlu, hem hekimdir, hem siyasetçi, hem de karikatürist. Hep aklımızdaydı, “Her üçünü nasıl örtüştürebiliyor?” sorusu. Sorduk, öncelikle hekimlik ile siyaset ilişkisini ele almayı seçti. Rifat Mutlu’ya göre hekim yalnızca bir teknisyen gibi “insan tamirciliği” yapmakla kendini sınırlamamalı. Hekim, yalnızca hastalıklarında değil, sağlıklı iken de sağlıklarını yitirmemeleri için insanlarla ilgilenmek, onları bilgilendirmek zorunda. Dolayısıyla insan odaklı, çağcıl siyasetten yana taraf olmak durumunda. Hekim niyeti bozup taraftarlıktan sıkılıp maça girmek isterse ne olacak peki? İşte orada işler karışıyor. Rifat Mutlu’nun anlattıklarından çıkardıklarımıza bakılırsa, işler karışmıyor aslında, özellikle karıştırılıyor: “Hekim, eğitimi ve sonucunda kazanmış olduğu yetiler ile insanlarla ilişki sorunu yaşamaz. Hastasının gözlerine bakmaktan korkan, çekinen bir hekim olabilir mi? Onun konusu insandır, insan sağlığıdır. Bu nedenle insanların güvenini nasıl sağlayabileceğini iyi bilir. Bunlar ve diğer meslek olanakları çoğu kez aynı siyasi oluşum içinde bulunan rakiplerini korkutur ve önlem almaya iter. Hedef olma olasılığı çok yüksektir.” Mutlu’ya göre karikatürcünün hekim olması da bir şans unsuru. Çünkü hekimin mesleğinde başarılı olabilmesi için ayrıntıları atlamaması, gözlem yeteneğini geliştirmesi gerekiyor. Hekimlik mesleğinden gelen karikatürcünün insanı tanıma şansına sorumluluk da ekleniyor ama... İnsanların hastalıklarını çizgilerinde değerlendirirken onları ucuz mizah aracı yaparak örselememe sorumluluğu örneğin: “Türk Telekom’un görüntülü telefon reklamını getirin aklınıza. Komedyen Cem Yılmaz, şaşılık hastalığı bulunan kişileri ticari amaçla ucuz mizah malzemesi olarak kullanıyordu reklamında. Deneyimlerimden biliyorum. Engelliler, reklamı izleyen bazı densizlerin alay ve şakaları ile karşılaştıkları için sokağa daha az çıktılar, toplumsal katılımcılıkları azaldı.” Rifat Mutlu’nun ulaştığı yer dikkate değer: Hekimlikte, siyasette, karikatürde, yaşamın her alanında “duyarlı” olabilmenin gizi insan olmak ve öyle kalabilmekte yatıyor... Şeker Hançeri Şeker-İş, sanayileşme atılımında önemli yer tutan pancar şekeri pazarının giderek daraldığını belirlemiş: “Türkiye’deki toplam kaçak miktarının (yurtiçi kaçak üretim ve satışlar dahil) 800 bin-1 milyon ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu da yaklaşık 8 milyon ton pancar ve 1 milyon ton şeker üretiminin yapılamadığı anlamına gelmektedir.” Türkiye’nin 1 milyon ton şeker üretememesinin sonuçları ne mi olacak? İşte sonuçlar: “2 milyon dönümde pancar tarımı yapılamayacak. 200 bin çiftçi ailesi pancar tarımından dışlanacak. Tarımda 1 milyon 600 bin adam/gün, sanayide 260 bin adam/gün olmak üzere 1 milyon 800 bin adam/gün istihdam kaybedilecek. Kırsal kesimde yaklaşık 1 milyar dolar gelir yitirilecek. Ayrıca ülkeye giren kaçak şeker nedeniyle Türkiye 600 milyon dolarlık döviz kaybına uğrayacak.” Şeker-İş, zararın bu kadarla bitmeyeceği kanısında: “Bu rakamlara, pazarlama olanaklarını genişletmek amacıyla yurtiçi firmaların yüzde 17-18’lere varan oranda fiyat kırarak maliyetin altında satış yapmalarından dolayı katlandıkları zararlar da eklenmelidir. Nitekim, yıllık 3 milyar dolar ekonomik büyüklüğü olan sektörde kayıt dışı faaliyetlerin sektör büyüklüğünün yarısına yaklaşması, hemen hemen 1.5 milyar dolar civarında ekonomik kayıp anlamına gelmektedir.” Arkadan, önden, yandan; her yönden hançerleniyoruz. Bile bile... Devlet küçülmüş, küçülmüş, küçülmüş, nereye girmiş; Petrol-İş’in araştırmasından öğrenelim: “Türkiye’de 1986-2007 (Haziran) döneminde toplam 29.3 milyon dolar değerindeki özelleştirme işleminin yüzde 62’si blok satış, yüzde 18’i halka arz yoluyla satış, yüzde 4.3’ü İMKB’de satış yöntemleriyle gerçekleşmiş.” Yani, ileri sürüldüğü gibi sermaye tabana değil, taban sermayeye yayılmış. “Özelleştirmelerin yoğunluk kazandığı AKP hükümeti döneminde 17.8 milyar dolar dolayında özelleştirme işlemi gerçekleştirilirken, bunun yüzde 79.2’si tahsil edilebilmiştir. 1991-2007 tarihleri arasında kamu borç ödemelerinde kullanılmak üzere özelleştirme gelirlerinden Hazine’ye, toplam 12.9 milyar dolar tutarında aktarma yapılmıştır. Bunun 9.4 milyar dolarlık kısmı (yüzde 73.2’si) 1. AKP Hükümeti’nin son iki yılında aktarılmıştır.” Neymiş? Devlet küçülür borç büyürken, devletin küçülen yanı borca gitmiş... Okumaya devam edelim: “Özelleştirme uygulamaları sonucunda, 21 bin 676 işçi işten çıkarılmıştır.” Neymiş? Özelleştirme istihdamı değil, işsizliği, haksızlığı artırmış. Öğrenmeye devam: “Kapalı kapılar ardında yapılan satış pazarlıkları, satışlardan komisyon almalar, siyaset-bürokrat- işadamı ilişkisine dayalı yolsuzluklar yoluyla siyasi yandaşlara kaynak aktarıldı. Satış sırasında yapılan usulsüzlükler, binlerce suç dosyasının oluşmasına yol açtı. Sendikal örgütlülük yok edilerek, örgütlenme özgürlüğü katledildi. Tek başına bırakılan işgücünün sömürülmesiyle kârlar büyütüldü. Anayasa, yasalar, yönetmelikler ihlal edildi. Yargı kararları uygulanmadı, hak arama yolları engellendi.” Özetle ne olmuş? Petrol-İş’in saptamasıyla: Büyük bir demokrasi suçu işlenmiş... Küçülen Devlet HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Argoda bir şarkõ- cõ ya da çalgõcõnõn yaptõğõ iş karşõlõ- ğõnda aldõğõ ücrete verilen ad... Şöhret. 2/ Rüzgâr korkusu. 3/ “Bir başõma ol- sam gam çekmez idim / Bir ben değil cümle âlem ---” (Karacaoğlan). 4/ Müzikte üç ya da daha çok sesin bir arada tõnlamasõ... Omurla- rõ birbirine birleştiren ana madde. 5/ Karagöz oyu- nunda kullanõlan kamõş düdük. 6/ Bir cetvel türü... Bir nota... Kayak. 7/ Göz- leri görmeyen... Bir gös- terme sõfatõ... Siper, hen- dek. 8/ Dondurulmuş mey- ve suyundan yapõlan bir tür pelte. 9/ “Çõkõş” anlamõn- da kullanõlan spor terimi... İskambilde bir kâğõt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Azarlama, tersleme. 2/ Nâzım Hikmet’in bir oyunu... Kütahya’nõn bir ilçesi. 3/ Garajlarda, otobüslerin hareket edeceği bölümlerden her biri... Karõşõk renkli. 4/ Deniz Kuvvetleri’nde bir rütbe... Tõpta en gelişmiş görüntüle- me tekniğinin kõsa yazõlõşõ. 5/ Yeterince aydõnlõk olma- yan... Fas’õn başkenti. 6/ Mahkemede tanõk ve sanõkla- rõn olay hakkõnda sözlü açõklamalarõ... Akõl. 7/ Damarlõ ve yarõ saydam bir taş... İlkel benlik. 8/ Eski dilde su... Kaliforniya’da yetişen büyük bir orman ağacõ. 9/ Pirin- ci kabuğundan ayõrmak ya da bulgur dövmek için kul- lanõlan dibek... Cennet bahçesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K I Z I L E R İ K A R A S V A L E S A R I K F A L İ R A T H E Y A F A R A İ Ş A L N A A Ş P A T A F A R A A T E H İ M A M Y A R I K K A Y A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com nilgun@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle