Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
H
CUMHURİYET
26 TEMMUZ 2008 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
ARADA BİR
SEVGİ ÖZEL
Diller, Yürekler
Dilenci Çanağı Gibi!
Kimi insanların çantası, kiminin de dili, işi,
uğraşı böyledir; dilenci çanağı gibi... Her şeyden
bir parça bulunur. Böyle bir dönemden geçiyoruz
işte; kimin çantasında, kimin dilinin altında ne var
belli değil. Kim çok söylüyorsa, kim daha hızlıysa,
kim daha çok kara boya kullanıyorsa gündemi o
belirliyor. Gazeteler, TV'ler, zaten karışık olan ak-
lımızı dilenci çanağından beter duruma getirmekte
yarışıyor. Her gün yeni bir sav, her an yeni bir
tehdit, her dakika yeni bir suçlama... Hukukun
üstünlüğüne, cumhuriyetimizin ilkelerinin sağlam-
lığına olan güvenimizi korumaya çalışıyoruz; ama
aklımıza, sağduyumuza sahip çıkma açısından aynı
şeyleri söyleyemiyoruz.
Gençler, neler olup bittiğini öğrenmek istiyor-
lar; "Cumhuriyet gazetesi kendi mi atmış o bom-
balan kendineT diye soruyor ve basıyorlar kahka-
hayı: "llhan Selçuk atmıştıA" öyle gülünç şeyler
üretiyorlar ki gülmemek elde değil. Birbiri ardına
şaka üreten bu gençlehn esin kaynağı son gün-
lerde ortalıktaki şeytan uçurtması gibi haberler...
Dolmuşta konu aynı; "Ben artık televizyona bak-
mıyorum, kimseyi dinlemiyonım" diyoryaşlı adam.
"Işin suyu çıktı, bakalım nasıl kurutacaklar?" diye
araya giriyor öteki. Pazarda da konu aynı; büyük
alışveriş merkezinde ve evlerde de. Ne ki konunun
ayrıntısını, özünü ve temel olan yanını kimse an-
lamış değil. Dahası kimsede olup bitenleri anla-
mak için "âkil" birini bulma çabası da yok. O za-
man aklımıza başka sorular geliyor. Bu kadar mı
umutsuz, bu kadar mı karamsar olduk?
Acaba halkımız koskoca ülkede "âkil" biri-
lerinin bulunduğuna gerçekten inanmıyor mu, akıl-
lı bildiklerinden umudu kesmiş mi? Atalarımız yan-
lış mı söylemiş; akıllı köprü arayıncaya dek deli
suyu geçer, diye. Gelin görün ki bugünlerde ne
akıllı bilenenler köprü arayışı, ne deli sanılanlar suyu
geçme çabası içinde. Daha doğrusu kim "âkil",
kim değil, ayırt etmek olanaksız gibi. En kötüsü
de bu.
Umutsuzluğu, karamsarlığı, korkuyu büyütüp de-
rinleştirmek için ne gerekirse yapılıyor; yapılanlarla
gençler gibi anlamamakta direnenler de dal-
gasını geçiyor; herkes yüzüne yansıyan sorular-
la kuyruklu yalanlar arasında bunalmış durumda,
kimse akılcı bir yanıt bulma çabası içinde görün-
müyor. Kötü olan da bu. Hangisi doğru, hangisi
yalan... Hangisi hukuksal, hangisi değil... Hangisi
insancıl, hangisi zulüm... TV'lere bakılırsa, işimiz
zor; çünkü hep aynı yüzler, hep aynı sözlerle kanal
kanal geziyor. Beyefendi gazeteciymiş; ağaran
saçlarından diline ve yüzüne santim aklık yan-
sımıyor. öfkeyle kardığı kapkara sözleri, dilenci
çanağı gibi... Cumhuriyetin temel değerleriyle
adamakıllı kavgalı, Cumhuriyet gazetesi sütten çık-
mış ak kaşık mıymış? Iğrenir gibi tıslayarak
yinelediği "laikçi"\er, "u/usa/c/"lar her bir sıkıntının
ana kaynağı... Neredeyse adı "A, c, /, u" ile
başlayan herkesin, her şeyin yasaklanmasını
söyleyecek... Topunun köküne kibrit suyu dökme
fırsatının yakalandığı bir dönemin esrikliği içinde,
olanca bilgisizliğiyle veryansın ediyor. Ortam uy-
gun, iktidar uygun, basın yayının çoğu çantada
keklik... Hazır halk şaşkınlaştırılmışken... Doğru
olana ya da bilgiye dayanmaya ne gerek var? Sal-
la sallayabildiğin kadar... Böyle kaymaklı, böyle
ballı bir hesaplaşma fırsatı kaçırılır mı? Ya bir da-
ha ele geçmezse...
"Beyefendi" deyişimiz
sözgelişi, basın yayını i-
zlediğimizde cins ayrımı
yapmamak ve "ter" ekini
kullanmak yanlış olmaz;
az değiller. Birkaç anlam-
da "az değiller"; ama un-
uttukları bir şey var: Sular
tersine akmaz! Koskoca
ülkenin salt muslukları
değil, ağzı da kurumuş
gibi; ama bu diller çözülür,
bu eller mührü yanlış yere
basmayabilir bir gün.
Doğruyu konuşup yazana
yapılan "çeteci" şakalannın
ciddiye alındığı, ilginç
adreslerin işaret edildiği,
beş parmakla kara
çalındığı, gece baskını ko-
rkusunun yoğunlaştırıldığı
bir ortamda, hem orman-
lar yanıyor, hem mideler,
hem mutfaklar... Kimin u-
murunda? Tuzu kuru nasıl-
sa gündüz gözü kara
üretenlerin. Bilmiyorlar ki,
en kötüsü vicdanlardaki
yangındır; ama vicdanı ya
da gerçekten "âkil" olanlar
için kötüdür bu yangın el-
bette.
Bu kadar mı sevgisiz
olduk; bu kadar mı in-
sancıllıktan uzaklaştık? Bu
kadar acımasız olabilmek
için yüreklerimizin yerine
ne koyduk? Eloğlu, el eliyle
sağdan gösterip sol
yanımızı budadı; görüyor-
sunuz yetmiyor; durmadan
sağımızı da kazıyor solu-
muzu da! Budanan el de
dil de bizim; tanışımız,
komşumuz, akrabamız;
kim olursa olsun, bizim;
yurtseverlik, yurttaşlık
bağlarımız bu kadar mı
köreldi? Aklı, işi, uğraşı,
düşleri dilenci çanağı gibi
olanlar için evet! Bu kadar
kara, bu kadar körmüş;
bu kadar zayıfmış ve çıkar
ipiyle bağlıymış tüm
duygular. Vicdanı gibi cüz-
danı da tertemiz olanlar,
yurtseverlik bağlarıyla yol-
unda yürüyor; dimdik
yürüyecekler korkmadan,
çekinmeden! Çünkü ne el-
leri, ne dilleri kirli! Bunlar da
geçer; yeter ki sımsıkı tu-
tunalım cumhuriyetimizin
ilkelerine ve akılcı olan her
şeye!
Anayasa Mahkemesi'ne Saldırı -i-
Doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum: Hem anayasa değişikliği ile türbanın
kamusal alanda serbest kaldığını ileri süreceksin ve hem de bunu temel veri
olarak kararına dayanak yapan Anayasa Mahkemesi'ne ateş püsküreceksin.
Bu dumm, hukuk mantığının nasıl işlediğini bilmeyen, pozitivist hukuk an-
layışını bile vulgarize edenlerin içine düştükleri hazin paradoksu yansıtmak-
tadır.
Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM
enel olarak yargı orgamna
ve özel olarak da Anayasa
•Mahkemesi'ne yönelik çir-
kin saldınları endişe ile izli-
yorum. Birkaç yıl öncesine
kadar böyle bir endişeyi lıiç duymamıştım.
Çüııkü biliyordum ki Anayasa Mahkeme-
si ve yargı, bu tür saldırılardan sonra daha
da güçlenmiş olarak çıkacak. Ama son tep-
kiler çığırından çıkmış, rejimle kavgaya
dönüşmüş durumda. Siyasal iktidar, rejimle
olan kavgasını, darbe girişimi iddialarıyla
örtmeye çalışıyor.
Oysa bımlar birbirinin tek alternatifı de-
ğildir. Çözüm, insan haklarına dayah, ulu-
sal, demokratik, laik ve sosyal hukuk dev-
leti içinde aranmahdır. Bunun temel dire-
ği ise bağımsız ve yetkin bir yargı organı-
dır. Darbe iddialan doğru bile olsa, aylardır
sürdürülen kaba hukuk ihlallerine bir ge-
rekçe teşkil edemez.
Anılan iddialarla ilgili davada bir sanığın
kendisine yapılan suçlamayı tam olarak öğ-
renemeden aylarca tutuklu kalması ve an-
cak ölüm döşeğinde serbest bırakılması bir
hukuk skandahdır. Tıpkı Van 100. Yıl
Üniversitesi Genel Sekreteri'nin intihar
etmesine neden olunması gibi.
Isabetli bir uyarı
Yargı organına yönelik tepkilerin rejimle
bağlantıh ilk örncğini Bülcnt Annç'ın
Meclis Başkanlığı sırasında yaşadık. Eski
Anayasa Mahkemesi başkanlanndan Mus-
tafa Bumin, mahkemcnin 43. kuruluş yıl-
dönümü dolayısıyla yaptığı geleneksel
konuşmada, Anayasa Mahkemesi ile
AİHM'nin laiklik ve başörtüsü konusunda
verdiği kararlara gönderme yaparak, hü-
kümeti ve yasama organını laiklik ilkesinin
bir ifadesi olan bu kararları ciddiye alma-
ya çağınmş ve yasa ya da anayasa deği-
şiklikleriyle anılan kararları etkisiz bırak-
ma yoluna gitmemeleri konusunda uyar-
mıştır.Bugün bu uyarının ne kadar isabet-
li olduğunu ibretle izliyoruz. Annç'ın bu ko-
nuşmaya tepkisi şöyle olmuştur^Mcclis
Anayasa Mahkemesi'ni de kajdınna
yetkisine sahiptir (Hürriyet, 02.03.2005).
Ülkemizde kırk beş yılı aşkın bir süredir hu-
kuk devletinin en önemli güvencelerinden
biri olarak görev yapan bir mahkemeyi kal-
dırmaktan söz etmek sağlıklı bir düşünce de-
ğildir. Ama ne yazık ki bu tepki Annç'la sı-
nırlı kalmamış, daha sonraki gelişmeler,
benzer bir anlayışın parti içinde yaygın-
laştığmı göstenniştir. Ve bu anlayış gide-
rek hukuk devletini tehdit edecek boyutla-
ra yaklaşmaktadır.
Onceki tepkilerde daha çok paradoksal bir
özellik göze çarpıyordu. lktidarda iken
Anayasa Mahkemesi kararlarma tepki gös-
teren partilerin, muhalefete düştükten son-
ra Anayasa Mahkemesi'ne yakın bir ko-
numa gelmeleri, anayasa hukukunun ya-
bancısı ohnadığı bir konudur. Ancak bugün
Anayasa Mahkemesi'nin ve genel olarak
yargı organının bağımsız varlığı tehdit al-
tındadır.
Projenin ustaları
Hedeflediği rejim değişikliği önünde
yargı organını en büyük engel olarak gören
siyasal iktidarın yargıya saldırmasını artık
yadırgamıyorum. Dcmokrasiyi çoğunluk
egemenliğinden ibaret bir rejim sayanlann,
anayasanın öngördüğü güçler ayrılığına
ve onun bir gereği olan "medeni işbirliği"
ilkesine saygı göstermesini beklemek de
safdillik olur.
Son gelişmeler göz önünde tutulduğun-
da, siyasal iktidarın, kendisine hizmet ede-
cek, kendisine bağımlı bir yargı organı ara-
yışı içinde olduğunu görmemek için, ya ba-
şını kuma gömmek ya da ABD'nin ılımlı
tslam projesine angaje olmak gerekir. Bu
projenin ne olduğunu anlamak için de
Türkiye'deki çömez ya da kuklalan değil,
projenin ustalannı okumak daha kestirme
bir yoldur. (1)
Bir de bu eğilime teknik hizmet sunan
anayasa hukukçuları var. Bunların arasın-
da AKP ile ideolojik bağı olanları anlaya-
biliyorum. Ama içlerinde AKP ile hiçbir
ideolojik bağı olmayanlar da var. Bu gibi-
lerin AKP iktidarına sunduklan teknik
hizmet, aslında dış güçler tarafından şınn-
ga edilen ılımlı tslam projesine sunulmuş
bir hizmettir. Bunlar kitaplarında ya da
derslcrinde ABD Yüce Mahkemesi 'Sup-
reme Court'un anayasada herhangi bir ku-
ral yer almadığı halde, 19. yüzyıhn hemen
başında anayasaya aykın yasalan denet-
leme yetkisini nasıl yarattığını büyük bir
iştah ve heyecanla anlatırlar; ama sıra Türk
Anayasa Mahkemesi'ne gelince anayasanın
iptal yetkisi ile donattığı bir mahkcmenin
-ki Supreme Court'un böyle bir yetkisi yok-
tur- vereceği iptal karannı anlamsız kıl-
mamak amacıyla tedbir karan vermesini
yetki alanı dışmda göstermeyi bir marifet
sayarlar.
Ya da anayasanın 10 ve 42. maddelerinde
yapılan anayasa değişikliği ile ilgili son
Anayasa Mahkemesi karannda olduğu gi-
bi, mahkemenin değişmezlik kapsamı
içinde gördüğü anayasa değişikliklerini
denetlemcsini yetki aşımı olarak nitelerler.
Bu bağlamda hemen belirtelim: Anayasa-
nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan deği-
şikliği objektıf anlamıyla anayasanın dc-
ğişmez ilke ve kuralları kapsamında gör-
müyorum.
Bunu daha önce de yazdım. Kısaca özet-
leyeyim: Değişikliğin gerekçesi maddenin
objektif anlanıına yansıtılamamışsa -ki bcn
bu görüşteyim- yorumda gerekçeye ağırlık
verilmesinin yorum ilkeleri açısından gerekli
olmadığını düşünüyorum.
Ama bu yaklaşım, yapılan anayasa de-
ğişikliğinin türbanı doğrudan serbest bı-
rakmadığı ve sorunun, objektif anlamıyla
yeni bir yasanın çıkmasına ertelendiği an-
lammı taşıyor.
Bu durumda anayasa değişikliğine da-
yanılarak çıkanlacak yeni yasa da laiklik il-
kesi açısından Anayasa Mahkemesi'nin
denetimine açık olacaktır.
Oysa böyle bir sonuç, AKP iktidarını tat-
min etmez. Anayasa Mahkemesi'nin tür-
banla ilgili olarak 09.04.1991 tarihinde
verdiği yorumlu ret karannı etkisiz kılmak
amacıyla anayasa değişikliği serüvenine gi-
rişen siyasal iktidann böyle bir sonucu be-
nimsemesi de beklenemez.
Esasen anayasanın 10 ve 42. maddele-
rinde yapılan değişikliğin türbanı 'ipso
iure' serbest kılmasını bekleyenlerin, bu
değişikliği, değişmez ilkelerin kapsamı dı-
şında görmeleri de mantıken mümkün de-
ğildir. Bu nedenle denilebilir ki, son Ana-
yasa Mahkemesi kararının hareket nokta-
sı, iktidar çevrelerinin anayasa değişikliği
ile güttüğü amaç ve buna bağlı beklenti-
lerdir. Doğrusu anlamakta güçlük çekiyo-
rum: Hem anayasa değişikliği ile türbanın
kamusal alanda serbest kaldığını ileri sü-
receksin ve hem de bunu temel veri olarak
karanna dayanak yapan Anayasa Mahke-
mesi'ne ateş püsküreceksin. Bu durum, hu-
kuk mantığının nasıl işlediğini bilmeyen, po-
zitivist hukuk. anlayışını bile vulgarize
edenlerin içine düştükleri hazin paradoksu
yansıtmaktadır.
Buııdan sonra artık malum teknik hizmet
erbabı için, tartışmayı Anayasa Mahke-
mesi'nin yetkisizliğinc çekmekten başka çı-
kar yol kalmamıştır. Anayasa Mahkeme-
si'nin anayasa değişikliklerini ancak biçim
yönünden denetleyebileceği tezi, türev ku-
rucu iktidarın yetki sınırı içinde kalan ana-
yasa değişiklikleri için doğrudur. Ancak ay-
nı tezin, anayasanın değişmez hükürnleri,
açısından da ileri sürülmesi, hukuk pozitı-
vizminde de yeri olmayan kof bir iddıadır.
Bunun gerekçesi yannki yazımın konusu-
dur.
(]) Buna bir örnek olarak CIA Türkiye Ma-
sası Eski Şefı, Graham E. FuUer 'in en ye-
ni kitabmı okumanızı tavsiye ederim. Ki-
tabın adı bile size birfikir verebilir: "Ye-
ni Türkive Cumhuriveti", Timas Yaymları
htanbul 2008.
PENCERE
Demirel'în Telefonu
Dinleniyor mu?..
Medyanın en çok satan gazetesi Posta'da dün
9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le ya-
pılan bir önemli röportaj yayımlandı...
Demirel, Hakan Çelik'in sorularını yanıtlarken, bu-
gün Türkiye'nin kilitlendiği iki konuya ilişkin görüş-
lerini de dile getirmiş..
Ergenekon..
Ve kapatma..
•
Konuşma uzun, açıklamalar kapsamlı ve ufuklu,
ben yanıtların içinden seçtiğim birkaç tümceyi ak-
tarmak istiyorum...
Süleyman Bey kapatma davasını "Mahkemenin ka-
rarı ne yönde olursa olsun dünyanın sonu değildir"
diye nitelerken diyor ki:
"- Ülkemiz demokratik ülke, ama, bunun şartla-
rından biri anayasa devleti olmasıdır. 68 ve 69'un-
cu maddeler dikkate alınmasın mı? O zaman ka-
nunlara saygı mı kalır? Başsavcı'nın açtığı davanın
antidemokratik olduğunu iddia etmek suretiyle bu-
nun kınanmasını kabullenemiyorum. Başsavcı
görevini yapıyor."
Ya Ergenekon soruşturması?..
Demirel diyor ki:
"- Darbe girişiminde bulunanların yakasına yapı-'
şılmasın diyen yok. Fakat kanunlan uygularken insan •
haklarına ve hukukun icaplanna uymaklazım. Bu id-•',,
dianın muhataplan 13ay önce tutuklandı... Adamı ne J
hale getirdiğinizi biliyor musunuz? Benim vatanda- ••
şım ağzını açmayacak mı? 'O zaman Ergenekon'a'
girersin' diye alınıp götürülme endişesi herkeste var
bugün..."
Süleyman Bey'in kendisi askeri müdahaleye mu-"
hatap olmuştur; ama, mantığı duru ve yansız, için-
de bir husumet yok; olaylara hukuksal, tarihsel ve
sosyal açıdan bilgelikle bakıyor...
Ne var ki bugünkü toplumda her iki davaya taraf
olanlann medyada yarattıkları çatışma ve kavga kap-
samında hukuk ve yasa mantığına değer veren çok
az kişi var...
•
Anayasa Mahkemesi'nde görülecek kapatma!:
davası için açılan kampanyada ileri sürülenler:
- Avrupa bu işe ne der?..
- Parti kapatılır mı?..
- Piyasaaltüst olur...
- Amerika da kapatma istemiyor...
Hiç kimse Başsavcı'nın davada ileri sürdüğü ge-
rekçelerin hukuk ve yasalar açısından ne anlam ve
değer taşıdığını tartışmıyor...
Hukuk, anayasa, kanun devleti ve yasaların canı-
cehenneme...
Medyada AKP cephesinin gözleri hırstan körleş-;
miş... ;
Türkiye'nin ne hale düşürüldüğü ise Çelik'in 9'un-..
cu Cumhurbaşkanı'na yönelttiği sorudan belli... '
bemirei - "Dün birisi söylüyprdu, ielefdri konuş--
' mşlarında azalma'olmuş..."*
Hakan Gelik - "Siz de telefon konuşmalannızı azalt-,
tınızmı..?"
Demirel - "...Benim telefonum dinleniyorsa bun-
dan memnun olurum..."
Süleyman Bey'in şakası ne kadar ciddi bir dava-;
yı vurguluyor?..
45.31O YTL'ye* arka koltuğa oturuyorsunuz!
Hem de yepyeni bir Ford Mondeo'da.
Üstelik 6O ay vadeli
Ford Finans avantajıyla.
Ford Focus
32.800 YTL** Ford Fiesta
24.640 YTL**
Tabii arka koltuğa oturunca bir şoför lazım. Yok illa ben kullanacağım
diyorsanız yeni Ford Mondeo'nun direksiyonuna geçiyorsunuz, kalitenin
ve prestijin farkını hissediyorsunuz. Otomobiliniz yoksa ya da otomobilinizi
yenilemek istiyorsanız en yakın Ford yetkili satıcısına gelin, çünkü vakti
geldi. Aynntılı bilgi için, Ford Direkt Hattı 444 3673 ya dawww.ford.com.tr
* Ford Mondeo Trend 5K 1.61 için tavsiye edilen satş fiyatıdır.
** Ford Focus Trend 5K 1.6i 115PS için tavsiye edilen satış ftyatı 32.800 YTL'dir.
*** Ford Fiesta Comfort 5K 1.4i ABS'Iİ model için tavsiye edilen peşin öderneli fiyatıdır.
Kampanya dahilindeki araçlarla fotoğrafı kullanılan araçlann donanım özellikleri farklılık gösterebilir.
Feel the difference
Koç