05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 2008 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL İktidar ve Mahkeme HUKUK politikanın onarıcısı mıdır, yoksa bir "as- If" unsuru mu? Türkiye, önümüzdeki haftalarda, yalnız kendi ta- rihinin değil, belki de dünya demokrasi tarihinin bu önemli sorununa yanıt bulabilen bir ülke olacak. Büyük oyçokluğuyla iktidar olmuş bir partinin ara- dan bir yıl geçmeden kapatma davasıyla karşı karşıya gelrniş olması üzerinde durmaya değer bir olaydır. Dünyayı şaşırtan buydu. Böyle bir partinin mahkeme kararıyla kapatıiıp kapatılamayacağı tartışması bu nedenle ilgi çekti. Önce, durumun şaşırtıcılığı dolayısıyla, olaya bir "kaza"görüntüsü verilmeye çalışıldı. "Böylebirpar- ti kendini kapatılabilir duruma sokarmı" dendi. "Ka- zara" ortaya çıkmış bir durum pekâlâ onarılabilir ve sonrasında sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna de- vam edebilirdi. Içte ve dışta ileri sürülen birçok düşüncede böy- le bir hava seziliyor. "Mahkeme kapatma karan ver- mesin, devlet ödeneğinden yoksun bırakma gibi bir kararla yetinsin; böylece hem kapatmanın yarata- cağı karmaşa önlenir hem de iktidar partisine uyarıda bulunulmuş olur" diyenler çok. Parti programlarının ve yasalara yansıyan poli- tikaların yargı denetimine tabi tutulması her ül- kede görülen bir durum değil. Ikinci Dünya Har- bi'nden sonra ortaya çıkan bir yöntem bu. Yasa- ların anayasaya uygunluğunu yargı denetimine ta- bi tutmak bile Amerika'yla başlamıştı ve harp ön- cesinde Avrupa'da ancak tek tük ömekler vardı ama, kalıcı örnekler Italya ve Almanya'dan geldi. Niçin? Çünkü bu iki ülkede faşist ve Nazi parti- ier genel oya dayanarak iktidara gelmiş ve sonra- sında iktidar üstünlüğünü kullanarak rejım değişik- liğine giderek koca kıtaya egemen olan sistemle- ri kurmuşlardı. Ikinci Dünya Harbi'ni kazanıp Avrupa'ya kurta- rıcı olarak gelen ABD, her iki ülkenin anayasaları- na yasalar için yargı denetiminin konmasını ve par- tilerin de bu denetime tabi tutulmasını ısrarla istedi. Türkiye, o çeşit diktatörlüklerden geçmedi, ama par- lamentodaki oyçokluğunu ulusal iradeyle karıştı- ran on yıllık bir iktidar döneminin ardından 27 Ma- yıs'ı ve siyasal tutumlarındaki yanlışlığın bedelini yaşamlarıyla ödeyen devlet adamlarını yaşadı. Böyle olduğu içindir ki Anayasa Mahkemesi'ni Türk demokrasisinin önündeki engel saymak kadar büyük yanlış olamaz. Tam tersine, engel değil, bir güvence söz konusudur. Demokrasi konusunda klasik ömeklerden kalkıp sonuca varmak yerine, 1961'den beri Türki- ye'deki uygulamayı da Ikinci Dünya Savaşı son- rasının "yargı denetimli demokrasi"\er\r\den biri ola- rak değişik bir kategoride ele almak daha doğru- dur. Bu kategoride yargı kararı "ikincil" bir onarım yolu değil, sistemin meşruluğuna doğrudan katkıda bulunan öz unsurlardan biri sayılmalıdır. Olaya böy- le bakınca, kapatma karannda herhangi bir "olağan- dışılık" değil, sadece bir "derece farkı" görüp so- nucu normal saymak kolaylaşır. [email protected] Lozan: Kayıtsız Şartsız Bağımsızlık... Prof. Dr. Muzaffer E R Y I L M A Z Çankaya Belediye Başkcmı, tç Anadolu Belediyeler Birliği Başkam L ozan bir büyük barıştır. Bir lüyle karşılaşır vc onunla sohbet cdcr. ulusun kcndi kaderini tayin Atatürk, tarlasıyla uğraşan köylüye düş- hakkının tanınmasıdır. Bir ulıı- manın iilkeyi işgal ettiğini söyler ve neden sun yok edilişini Sevr'ı imza- hâlâ tarlayla uğraştığını sorar. Bunun üze- latanlara anlaşma öyle değil rine tarladaki köylü Osmanlfnın son za- ulusun kendi kaderini tayin hakkının tanınmasıdır. Bir ulu- r sun yok edilişini Sevr'ı imza- latanlara anlaşma öyle değil böyle olur dedirten büyük bir ıneydan okumadır Lozan... Dünyada anlaşmalar büyük yıkımlann ve yok oluşlann sonrasında egemenlerin ve ka- zananların istemlerinin ve dayatmaları- nın yenilenlerin boyunlarına asılan idam fcnnanları gibi astıklaıı belgelerdir. Işte Sevrbizim ölüm fermanımizdi. Egemen- lerin, galip devletlerin ve onların işbirlik- çilerinin Türk ulusuna dayattıkları bir im- ha karanydı. Dünyada eşi görülmemiş, ta- rihsel bir düşmanlığın, kinin ve ncfretin ve de intikanım belgesiydi. Bu yüzden Sevr sa- deee bir imparatorluğun paylaşımı dcg.il- di. bir ulusun ve halkın tarih sahnesinden silinmesi girişimiydi. Bu nedenlcdir ki Sevr'e siyasi bir belge olarak yaklaşılamaz. Ajıadolu'nun ortasına hapsedilecek bir ulus ve egemenligi emperyalistlerin key- fıne bırakılmış bir devlet asla var olamaz- dı. Bu nedenle Sevr, Türk ulusunun ke~ miğine dayanan bir bıçaktı. Doğan Avcıoğlu Milli Kurtuluş Tarihi adlı kitabında çok anlamlı bir anıya yer ve- rir: Büyük Önder, ulusu kurtuluş için ör- gütlemek amacıyla Anadolu'da adım adını dolaşırken bir gün tarlasuıı süren birköy- manlanndaki savaşlarda kaybeltiği kar- deşlerini ve çocuğunu dile getirir ve kay- bettiklerinin, çocuklan dalıil herkesin ya- şaınak için bu taıiaya ihtiyacı olduğunu ve düşman bu tarlanın sınırına gelmedikçe sa- vaşa girmeyeceğini Büyük Önder'e akta- nr. Bu anı Anadolu'nun gerçeğini anlatır. Lo- zan insanlığın ama en çok da ezilen, sö- mürülen ve işgal edilen ulusların ortak ha- fızasıdır. Bu sebepledir ki. bugün Lozan'ı insanlığın ortak hafızasından sılmek isti- yorlar. Ömek olmaması için, kurtuluş ve ba- ğımsızlık umudu aşılamaması için... Lozan işgal edilen, sömürülen bir ulusun tarih yazımıdır. Bugün bunu hazmede- meyenler farklı teorik, siyasi ve sosyal tez- lerle Lozan'ın anlamını hafıfletmeye, onu sıradanlaştırmaya çalışmaktadırlar. An- cak nesnel bir yaklaşım, olanı bütün çıp- laklığıyla bize göstermektedir. Çünkü Lozan, emperyalistlerin keyti bir anlaşması değil, yapmak zorunda kal- dıkları bir banştır. Bu barış Lozan'da ya- pılmadı. Bu barış; lnönü'de, Sakarya'da ve Büyük Taarruz'da yapıldı, Lozan'da taç- landırıldı. Şimdi bize bu şanlı geçmişi unutturmaya çalışanlar, farklı empcryalist tezlerle bizi oyalayanlar aslında Kafkas- lar'ın, Balkanlar'ın ve Ortadoğu'nun or- tasında yer alan Anadolu'da böyle güçlii devlet istememektedirlcr. Yanı başımızda parçalanmayan ve işgal edilmeyen ülke kal- madı. Hğer bugün bu bir ve bütün Türki- yc'den korkuluyorsa Türkiye Kurtuluş Savaşı verdiği içindir. Türk ulusu, Lozan'ın anlam ve öneminı, yapıldığı koşul ve du- ruınu hiçbir zaman hafızasından çıkarma- malıdır. Bu bizim evrensel barışa inan- madığımız anlamma gelmemeli. Bizler biliyoruz ki, tarihin tekerrürü ancak tarihi unutanlann yaşadığı bir durumdıır. Biz kcn- di tarihimizi bilmek, unutmamak ve ıınut- turmamak zorundayız. Lozan'ı bilmemek ve onun anlamını kavramamak Scvr'c ka- pı açmaktır. İsıııet Paşa başkanlığında ulusumuzu Lo- zan'da temsil eden heyet masaya "Kayıt- sız Şartsız Bağımsızlık" prcnsibiyle otur- dıı ve bunu kabul eftirdi. Ancak Lozan'ın gerisinde bir büyük kurtuluş destanının ol- duğunu da hiçbir zaman unutmamak ge- rekir. üünden bugüne, bugünden yarına ulu- sumuzun bağımsızlığı bizlerin azim ve ka- rarlılığında olagelmiştir. Bu kararlılık yok- sa teslimiyet ve bağımsızlığın yitimi var- dır. Bu nedenle Lozan'ı ve onun bize bı- raktıklarını, başta Ulu Önderimiz Ata- türk'ü sonra lsmet Paşa'yı büyük şükran ve minnet duygularıyla aıımak ve haiizamız- da tutmak bizlerin asli sorumluluğudur. Suskun Anzak... Oktay Sönmez Denizci, Ya. Bahçeşehir Üniversite- si'nde, daha önce de dc- ğindiğim bu konu için düzenlenmiş bir atölye çalışma- sı vc toplantıya davet edilmiştün. Ülkemiz insanlan karmaşık, git- tikçc yoğunlaşan güncel konu- lara öylesine yönlendirilraiş, ar- tık benim gibiler için gerçekten takip edilemez, anlaşılamaz ha- le gelmiş ki olup bıtcnlerin med- yadaki akıl almaz yansımalan yanında bu yazımızın hiç mi hiç ilgi görmeyeceği düşüncesi ile bir süre kalemi elime alnıa- dım. Şimdi ncdcn mi yazıyo- rum? Biz hâlâ nelcrlc mcşgulüz başkalan nelerle, demek istiyo- rum. O insanlar dünyanın öbür ucunda, bizden sadece çok uzak bir ülkede değil, daha çok dü- şünce ve ilgilcri bakımından da apayrı bir ortamın insanlan san- ki. Bunu vurgulamak için yazı- yorum. Yıl 1915, Avustralya donan- masında AE2 isinıli bir denizal- tı var. Bu gemi Çanakkale Sa- vaşı'nın en yoğunlaştığı günle- rinde her nasılsa Çanakkalc'de- ki mayın hatlannı aşarak Mar- mara'ya geçmeyi başanruş, böy- lece çoğu, savaş ihtiyaçlarımızı taşıyan değişik tonajda 230 Os- manlı gemisini batımıış vc cep- heye yönelik lojistik ulaşımı çok daha yavaş vc güç karayo- luna zorlamıştır. Ama sonunda 30 Nisan 1915'tc Sııllanlıisaı torpido gemisi ile su üstündcy- ken giriştiğı kısa bir çaıpışmada batınlmış ve tayfasının tamamı komutan dahil esir alınmıştır, 1998 yılında, aşırı çalışkan bir deniz sevdalısı dostum Sel- çuk Kolay araştırma ve bilgile- rine dayanarak yaptığı birdahş- ta AE2'yi 60 metre derinlikte bulmıış daha sonra da deniz ar- keoloğu Dr. M. Spcnscr ve Mr. Tinı Snıith başkanhğında- ki Avustralya'dan gelen bir grup, bulunan batığın 93 yıl önce Sul- tanhisar'ın denizin dibine gön- dcrdiği düşman gemisi olduğu- nu saptamış ve teyit etmişlerdir. Olayın ön hikâyesi en kısa şekli ile bu. Ama Avustralya hü- kümeti işi ele almış durumda ve peşini bırakmıyor. Bir vakılkur- muşlar, ismi de "AE2: Suskun Anzac", konu ile ilgili bilim grupları oluşturmuşlar. (Uzaktan kumandalı denizaltı araçlan, paslanma vc gemi inşaiye uz- manlan vb) Türkiye Deniz Ar- kcoloji Ensritüsü (TINA) ile de birlikte çalışarak denizaltıyı bat- tığı yerden çıkaracaklar ya da beş ayrı opsiyonda özetlenen şekil- de koruyacaklar. Hatta gönülle- rindc galiba alıp memleketleri- nc götürmek gibi bir fantezi bi- le yatıyor. Bahçeşehir Üniversitcsi'nde- ki toplantının açılışmda bu konu ile ilgili olarak kalabalık bir gaıpla gelen Avustralya Savun- ma Bakanı Mr. Joel Fitzgibon konuşuyordu. Çanakkale Sava- şı'ndan, birçok yabancı ülkenin tarihindeki ismi ile "Gelibolu Savaşı" şeklinde söz ediyor "bu savaşın Türkiye, Yeııi Zelanda ve Avustralya ulusları için bir şeyin kesinliklc ortaya çıktığı üıu'iııli bir nokta" olduğunu vurguluyor, "Savaşın taratia- rındaki askerlerin yiğitliği, kahramanlık, cesarctle gös- terdikleri azim ve kararİılık dünyada çok iyi bilinmcktcdir. Tarilıteki bu ortak değerlen- dirıne, aynı şekilde devam edc- rek lıalklarımız arasındaki dostluk ve saygıyı güçlcndir- meyi sürdürecektir" diyoı ve aynca Avusfralya donanmasının tarihinde savaşta kaybedilcn ilk gemi olan AE2 için, o denizal- tının Mamıara'ya ulaşamaması durumunda Çanakkale Sava- şı'ııın Osmanhya karşı Boğazlaı~a saklıran Müttcfıkler için çok daha kanlı ve büyük bir trajedi olacağını da vıırguluyordu. 93 yıldır Marmara'nın derin- liklerinde yatan AE2'nin çıka- nlması başlı başına bir proje. Dosyalar, sunumlar, incelcmc- araştırma raporlan buralara sı- ğacak gibi değil. Kuşkusuz ger- çekleşmesinin bir de parasal yönü olan proje beş değişik op- siyonda açıklandı. l.'si deniz- altının olduğu yerde bırakılma- sı sadece etrafında koruma amaçlı bir yasak bölge oluştu- rulması. Tekneye hiç dokunul- mayacak olan bu projenin süresi bir yıl, maliyeti bir milyon do- lar. 2,'si 2 yıl süre içinde koru- ma sistemleri oluşturulması, paslanmayı ve su içindeki diğer kadotik etkilenmenin takibi, teknc etrafında arkeolojik bir alan oluşturulması, teknc üze- rindeki tekneye ait parçacıkla- rın toplanıp korunmasını kap- sıyor ve 31 milyon dolara mal oluyor. 3.'sü opsiyon tekııenin içine girerek vidco gözlemler ve çekim yapmanın yasaklanması, sahildc müze haline getirilme- sinden ve bazı hazırlıklardan bir süre sonra da sualtı müzesine dönüştürülmesi. Adamlar 93 yıl önce, hem de ülkelcrinden binlerce mil uzak- ta batınlmış 800 tonluk bugünkii teknolojiye göre ilkcl denilebi- lecek tekniklerlc donatılmış bir denizaltılarını 60 metre derin- liktcn çıkanp korumaya almak için neleri hesaplayıp neleri gö- ze alıyor, nasıl çalışıyorlar! Bize gelince hangisindcn başlayahm, hangisinden bitirclim. O şanlı Yavuz'u, o bir tarih olan dev ge- miyı hurda olarak sattık, sanki satmazsak iflas edcrdik. Akdeniz kıyılannın adı duyulıınca panik- lcr yaratan, o günkü adalarımızın üstünc titreyen ünlü Haınidi- ye'ye keza aynı şeyi rcva gördük. O unutulmaz insanı hasta ha- linde bağnna basan Savarona derseniz, en yakışan ycrini bul- muşken (Deniz Harp Okulu) el- den ele satıldı, otel oldu, ku- marhane oldu, şu oldu bu oldu. Bu acı veren şcylcr unutulmaz ama hadi hepsini unuttuk diye- lim. Çanakkale Savaşı'nın ka- derini değiştiren Nusret mayın gemisini de işe yaramaz bir tek- ne gibi nasıl sattık. Orasını bu- rasını kcsip budayıp yedekte çekilen sıradan bir mavna gibi Taşucunda'ki kâğıt fabrikasına tomnjk taşıtmaya nasıl gönlü- müz razı oldu!.. Bize olanlar bence hep geçmişimize salıip çıkmamamızın cezası. Insanın, "Geçmişine bunca lıor davra- nanların, geleceğinden mut- luluk beklemeye nc kadar lıak- ları olabilir'" diyeccği geliyor. PENCERE Kıyametin Ortasında Bir Mahkeme... Geçen gün dostlarla tartışıyorduk, içimizden bi- ri dedi ki: - Türkiye Cumhuriyeti'nin sonu geldi... - Nasıl?.. - Sovyetler yıkıldı, Doğu - Batı blokları ortadan kalktı, Türkiye'nin komünizme karşı 'ileri karakol' işlevi kalmadı, 1923 Cumhuriyeti zaten Batı'ya kar- şı savaşla kurulmuştu, artık icabımıza bakacak- lar... - Gerçek mi?.. - Gidişat sonumuzun geldiğini vurguluyor; Anadolu'nun batısında, Amerika'nın ve Avrupa'nın güdümünde bir ılımlı Islam devleti üzerine tasa- rım kuvveden fiile dönüşüyor; Lord Curzon Lo- zan'da lsmet Paşa'ya ne demişti... - Ne demişti?.. - Şimdi sana verdiklerimin hepsini ilerde öde- teceğim dememiş miydi?.. - Evet, buna benzer bir şeyler söylemişti... - Vakti zamanı geldi, Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü hali bir istikbal vaat etmiyor... • Gün geçtikçe böyle düşünenlerin sayısı artıyor... Gerçekten de durum parlak değil... Memleketin taşını, toprağını, bankasını, fabri- kasını, borsasını, sermayesini, şirketini, holdingini, ekonomisini yabancılara devrederek, borçlandıkça borçlanmanın kısırdöngüsünde dönendikçe ne di- yoruz: - Oh.. oh.. Küreselleşiyoruz... Siyasal iktidar tam tamına Amerika'nın Orta- doğu'daki taşeronuna dönüştü... Suyumuz ısındıkça ısınıyor... • Ya halkımız?.. Halkımız dıştan ve içten kuşatmanın daralan çemberinde soluksuz ve şaşkın... Halk ne yapabilir?.. Bizim halkımızı bir yana bırakıp soruyu sınır dı- şına taşıralım: - Irak halkı ne yapabilir?.. Denebilir ki: - Türk halkı Irak halkına benzemez, sırası gel- diğinde yapacağını yapar... Sırası ne zaman gelecek?.. Iş işten geçtikten sonra mı?.. • Şimdilik iş işten geçmedi; ama, Amerika, Is- lamcılığı kullanarak, Türkiye'yi istediği gibi çekip çevirmesini biliyor... Oyun artık açıkça oynanıyor... Son günlerde Ankara'ya gelip giden Amerika- lının bini bir para... Amaçları ne?.. ABD, AB, Feto'cular ve AKP için yakın amaç Anayasa Mahkemesi'ni etkilemek, kapatma da- vasına yön vermek, dinci siyasal iktidarı korumak, yürürlükteki tezgâhı sürdürmek... Dikkat edin!.. Dışarda ve içerde hiçbir kimse kafayı hukuka takarak kapatma davasına bakmıyor... Anayasal hukuk yitik bir değer... Dış ve iç siyasal çıkarcılar, yasaları ve hukuku çoktan bir yana itelemenin keyfiyle Türkiye üze- rinde baskıyı yoğunlaştırıyorlar... • Böylesine bir baskı karşısında ve kıyametin or- tasında Anayasa Mahkemesi ne yapabilir?.. Bilemiyoruz, ama mahkemeye ve yargıçlara saygı duyuyor, sorunun yanıtını merakla bekli- yoruz... Ülkemizde her yıl 115 bin insan sigaranın yol açtığı hastalıklardan erken yaşta ölmektedir. Sigarayı bırakmanız için daha kaç yüz bin kurban vermeliyiz? En kısa zamanda sigarayla ilişkini/i bitirin, yoksa o sizi bitirecek. Sigarayı bırakmak isteyip de bırakamıyorsanız; Sigarayla Savaşanlar size kolay yolunu öğretiyor. Tel: 0212.212 50 60 çi 15 TeıiLmuz; - 15 Ağustos arasmda İstanbul, Ankara ve İzmir'deki satış noktalarından veya Kitap Cumhuriyeti'nden alacağınız tüm kitaplarda indirim üffiüUI kitap • cumhuriyeti H'lıı»Vı Merker Prof. Nurettin Mazhar Ökîel Sokak No: 2 Şişli Tel: 0 212 343 72 74 Ankara Şube: Ahmet Rasim Sokak No:14 Çankaya Tel: 0 312 442 30 50 İzmir Şube: H. Ziya Bulvarı 1352. Sokak No: 2/3 Pasaport Tel: 0 232 441 12 20 C<Cumhuriyet Kitapları
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle