22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ2008CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL • • Öç BİZDEKİPKK kurucusunun da geçmişinde öç al- mayı gerektirici bir olay olup olmadığını bilmiyoruz. So- yadına bakılırsa, uzaktan yakından böyle bir bağlan- tı kurmak gerekiyor galiba. Belki ailenin geçmişinde yahut yakın çevreden bi- rinde. Çünkü bu çeşit şiddet olaylarının üstü kazınınca al- tından mutlaka daha eski bir şiddetin etkisi çıkar. Şim- dilerde güneydoğu Anadolu'nun ya da Kuzey Irak'ın dağlarında dolaşanlarda da buna benzer öyküler çok- tur herhalde. Ailelerde başlayan, işkence odaları ve mahpusluk koğuşlarında sürüp giden bir şiddet. Şimdi ortaya çıkan somut bilgilerden öğreniyoruz ki, konsolosluk saldırısının failleri arasında en az biri Gu- antanamo kampından geçmiştir. Yani Amerikalılann Afganistan ve Irak'tan "teröristtir" diye toparlayıp Küba adasının bir yanındaki üste kur- dukları eziyetier tutukevinden. Dünya basınının araştırıcılarından ve Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşların derlediği verilerden biliyoruz ki orada yapılanlar evrensel insan hakları hukukuna ve uluslararası sözleşmelere kesinlikle aykırıdır. Tutulanlara niçin tutuklandıklarını aylarca yıllarca bil- dirmemek. Nerede tutulduklarını yakınlarına hiç duyurmamak. Dünyayla ilişkilerini kesip onları tam bilgisizlik or- tamında bekletmek. Hepsini duyulduğu zaman yüz kızartan, vicdan sız- latan eziyetlerden geçirip doğduğuna pişman eder- cesine aşağılamak. Sonra bir gün, yıllar geçtikten sonra, birdenbire sa- lıvermek. Yine neden göstermeden, sebepsiz, özürsüz, taz- minatsız. Bunun adı, yeryüzünün en güçlü, en kudretli dev- letinin "terörle savaşı"d\r. Onun da bir başka öç adına yapıldığı söylenir. Man- hattan'da can veren bini aşkın insanın öcü. Ama ge- nellikle böyle olduğu itiraf edilmez. Söylenen, terorizmin kökünü kazımaktır. Oysa bir olayın kökünü böyle ka- zımak, yeni öç ve şiddet tohumları ekmek üzere be- yinleri kazmaktan farksızdır. Peki, söyler misiniz, Istanbul'daki olayda bir yabancı konsolosluğu saldırıdan korumaya çalışırken şehit olan üç Türk polisinin günahı neydi? Bir "/\fgan/"nin,yani Afganistan'da terör yaptı di- ye Guantanamo'ya girip çıkan ve sonuçta Türkiye'ye yolu düşen kişinin kurşunları ile çoluk çocuk ge- çindirmek için korurna nöbeti tutarken şehit düşen polislerin son nefesleri arasında nasıl bir öç bağlan- tısı vardır? Bu tarz şiddetin gözü körlüğü ve anlamsızlığı ko- nusunda daha iyi bir örnek bulunabilir mi? Şöyle bir düşünürseniz, bu öç zincirin baş halkasında yine si- lahlarının ve teknolojisinin üstünlüğüne güvenerek dün- yaya nizam vermeye kalkışan bir ülkenin parlak söz- lere büründürülmüş gizli şiddeti yatmaktadır. mumtazsoysal@gmail.com Sorgulama ve Adalet... AYDIN AYBAY Y argılama'nın son (nihai) amacı nedir? Mahkcme önündeki ya da (ccza yargı- sında olduğu gibi) yargıla- manın mahkenıe üncesi aşa- masındaki bütün işlemlere bakılarak söy- lenirse, yargılanıa, gcnel olarak. haklıyı haksızdan, suçluyu masumdan ayırmak için yapılan kamıısal bir faaliyettir. Bu taa- liyetin "yürütülnıesi" ödevi, bu ıneslek da- lı için zorunlu olan bir öğrenimden geçtik- ten sonra, staj vc uygulama ile ustalık ve maharet kazanacak olan yargı görevlileri- nindir. Bunlar, aynı zamanda "kaınu gö- revlisi" statüsünde bulunan, yargıçlar vc savcılardır. Görevlerini yaparken, yasalarla belirlenmiş kurallara ("yargılaına kural- larına") sıkı sıkn a uymaya mecburdurlar. Bütün yargı işlerinde (yönetsel yargı, askeri yargı, anayasa yargısı) bu kuralları içeren ayn yasalar vardır: Hukuk Yargılama Ka- nıımı, Ceza Yargısı Kanunu, ldare Yargı- sı Kanunu vb. Bunlar, yargılama sûrecin- de yapılacak işlemlcri ayrıntılı olarak, in- ccdcn inceye düzenleyen "nıevzuaftır. Yargıç olsun, savcı olsun, yargılama ile il- gili iş ve işlemleri bu "mcvzuat"ın çizdi- ği sınırlar içinde yaparlar. Keyfıliği önle- mek için, hakkında yargılama işlemi yapı- lacak bireyin karar aşamasından önceki ev- rede kendisini koruması ve savunması için gerekli olanakları sağlamak da yargının gör- evidir. Yargılama için gerekcndcn ve ma- kul olandan fazla işlemlere başvurmamak, yargılama ile ilgili olmayan bclgeleri (HUMK'deki terimle "münasebetsiz ev- rakı") kullanmaktan kaçııımak ve dosya- ya koymamak, sorgulamada gerçeği orta- ya çıkarma amacının dışında, sorular sora- rak, yapay bir itiraf elde etmeye çalışma- mak, özetle yargılamanm sonuçlanmasını geciktirecek ya da saptıracak tavır ve dav- ranışlardan kaçııımak hep bu kapsamdadır. Bütün bunların toplamı, yargılamanm son (nihai) amacına bağlıdır: Adil yargılama! Yargılama yasaları ile belirlenen çerçeve- den en ufak bir sapnıa, adil yargılama ama- cını zedeleyen bir davranış olur. Harcıâlem sayılacak bu hukuk bilgisini tekrar etmcmin ve anımsatmamın ncdeni, geçen bir yıla yakın bir süreden beri, ccza yargısı alanında iilkcmizde cereyan eden "si- yasct kokulu" adli bir olaydır. Mahkeme önünc çıkmadan savcılıkla yürütülen sor- gulama iş vc işlemlerinde yukarda sözünü ettiğimiz "adil yargılama" ilkelerinden sapnıa olduğu, soruşturmaları yakından iz- leyen kimi çevrelerde ve mcdyada haklı ola- rak ileri sürülmektedir. Özcllikle bu evre- de hazırlanması gereken iddianamenin bir yıla yakın bir süre gecikmesi bu 'sap- nıa'nın somut bir örneği olarak zikredil- mckte ve eleştirilmektedir. Bu konudaki id- dia ve eleştiriler, doğal olarak, konunun mahkeme huzuruna intikal etmcsi ile çö- zülecek ve aydınlığa kavuşacaktır. Bu olayla ilgili gelişmelcn izlerken, bundan 23 yıl önce (18 Kasım 1985), Cumhuriyet ga- zctcsindc yüıe "Sorgulama ve Adalet" baş- lığı ile yayımlanan bir yazımı anımsadım. tngiliz yargısında görülen bir dava vesi- lesiyle yazdığım bu yazınuı konusıı olan ad- li olay özetle şu idi: Kıbrıs'ta Aya Niko- la'daki tngiliz üssünde görcvli 7 çavuş, Or- tadoğu'daki bütün merkezlerden yapılan tel- siz habeıieşmelerini izleyip saptayarak, bunları teybe alıp, lngiltere'deki "haber- leşnıe merkezine" göndcriyoıdu. Haber- lerin içeriği ile kendilerinin ilgileri yoktu; sadccc telsizleri izleyip, konuşmalan ve şif- releri teybe alıyorlardı. lşte bu çavuşlar, id- diaya göre, yabancı üç ajana bavııl dolusu gizli bilgi aktarmışlardı. Bunun karşılı- ğında bu ajanlann sağladığı imkânlarla eğlencelere, seks partilcrine, eşcinsel iliş- kilere, esrar içme gibi eylcmlere katılmış- lardı. Yapılan sorgulamada çavuşlar bütün bu suçlan işlediklerini itiraf etmişler ve bu davanın görülmesi için Londra'mn ünlü cc- za mahkemesine, Old Bailey'e sevk edil- mişlerdi. Mahkeme huzuruna çıkarılan sa- nıklar, kendilerine imzalatılan itiraf belge- lerinin zorla, "yasadışı baskılarla" imza- latıldığını savundular. Çavuşların hcr biri sorgulamalar sırasında maruz kaldıkları baskılan tek tck olaylar zikrederek anlattı- lar. Aralarından biri şöylc diyordu: "Öyle bir sorgulama yaptılar ki sonunda, Bi- rinci Dünya Savaşı'nı scn çıkardın de- selerdi, onu bilc imzalardım". Bu arada, çavuşlann avukatı itiraf konıısu olgularla il- gili bazı açıklamalar yaptı: Ömeğin, seks ilişkileri iddiasının dayandığı bina, suç ta- rihinden çok sonra inşa edilmişti! (Bunla- nn bir kısmını 18 Kasım'daki yazımda nak- letmiştim). Sonuçta mahkemenin yargıcı öteki aynntıya bakmadaıı, jüriye şu talimatı (instructıon) verdi: "Sizden istcnen şudur: Gizli belgeler Rus ajanlarına verilmiş mi- dir? Bu temel sorun üzerinde durmalı- sınız". Aralıksız 119 gün süren dava sonunda jü- ri, önce 5; ikinci aşamada 2 sanığın "suç- suz" olduklarına karar verdi. Evrensel değeri olan bu karar üzerinde önemlc durulmalıdır. Her dava ilişkisi an- cak yasada belirlenmiş usullere uyuhnak su- retiyle saptanmış olgularüzcrine kurulma- lıdır. Kural dışı usul ve uygulamalarla alı- nan ifadeler, elde edilen bilgi ve belgeler "yok" sayılmalıdır. Yargılamanın amacı sa- dece haklıyı haksızdan ayırmak değil, bun- dan ötc, adaleti gerçekleştirmektir. Suçlu- luk ithamı ile sanığı mahkeme önüne çı- karan sorgucunun, önce, kendi elleri teıniz olınalıdır. Yedi tngiliz çavuşunu düzme- ce itiratlarına dayanarak mahkcmcye sevk eden ve bu dava sebebiylc hazincdcn 4.5 milyon sterlin harcanmasına sebcp olanlar için davadan sonra bir lngiliz gazetesindc şu yazı ycr almıştır: "Şimdi yapılacak iş, kıdemli bir yargıcın, bu itirafları üreten sorgucuları sorgulamak üzere görev- lendirilmesi olınalıdır". Türkiye Neresini Temizliyor? Sevgi OZEL B ugünlerde herkes di- linin ucuna geleni savuruyor; şimdi ik- tıdar oldukları için değil, üteden beri dillerini tııta- madıklarını bildiğimizden, gazctclcrdcki "Türkiye ba- ğırsaklarını temizliyor" tümcesine de hiç şaşıtma- dık; hiç kızmadık. Toza dumana karılmış bir or- tamda bu tür fırsatçıhklara şaşmamak vc kızmamak gerekir. Eskiye özlcmlc ya- nıp tutuşanların dilıyle söy- ARÇELİK'TEN NO-FROST ÜSTELİK BONÜS'A ÖZEL +6 TAKSlT VE 1.000 YTl ÜZERİ ALIŞVERİŞLERDE SÜPÜRGE HEDİYE. Hecliyn kllmalann rnoelelleri 70010ve 2903 AA'dıı Tavsiysedlten perahenau saiış liyataı 472 YTL'dlr. Hetiiye klıııı.ilan" !• :,IMMII ııM:m İHik!lıı!aı: i:i*ıılı:')ı: iemnuı? ayındaıı ilibaren yapılacaklıt. KHma nöısnli lernsılklir i-3t ; îetnmuî 200(5tofflıtoî arasmıia g 5 63Ş5»«wsly««W«ı p«r«to Hrvlq liyatı V 1 Ayfifflıtı bogi Içitt w*»,b«usx( $jGaranti bonus 444 0 888 www arcelik comtr drcelikKoç lersek, kimi TV'lerle ga- zetelerde, "ishali kelama uğramış" olanlar, neyle, kimlc lıesaplaştıklarını açıkça ortaya koyuyorlar. Cumhuriyet gazetesiylc lıesaplaşanlar, akıllan sıra Tiirkiyc'nin neresini te- mizliyorlar acaba? Kimin eliyle temizliyorlar; arka- sında türlii söylentiler, da- valar olan dokunamadıkla- rımız rnı temizlik yapa- cak? Onca sorunun, eği- tinısizliğin, sağlık sorunla- rının sorumlusu kim? Ki- şilikleri, yaptıkları toplu- mun büyük çoğunluğunca bilinen tlhan Selçuk ve Mustafa Balbay'la mı? Bu iki yazarla hesaplaş- mak, neremizi temizleye- cek? TV'deki yüzü ve gözü iyice karamıış adanıa göre Cumhuriyet gazetesinin ya- zarı da okııru da toptan darbeci... Sözü bugünde tutmuyor; sık sık geçmişe gidiyor; laikliği savunan- lara "laikçi" diyor; "ulu- salcılar" derken sesine kü- çümseme, aşağılama tonu katıyor. Laiklik yeniden tanımlanmalıymış; bu ta- nımda uzlaşma sağlanma- lıymış. Uzlaşmadan neyi amaç- ladığmı, kimin uzlaşaca- ğını açıkça söylemek yeri- nc, "Dön baba, dön" kılıflı biçeminden anlıyoruz ki ödün verecek olan ona gö- re ulusalcılar... TV'deki yüzü ve gözü iyice karamıış olan kadına göre laiklik yaıılış yaşanı- yormuş; çünkü baştan tu- tulan yol yanhşmış. Bu yo- lu açanın adı anılmıyor; o ad 'ulusalcılar" denilerek pcrdeleniyor. Bunu, "Dön bacı, dön" kılıflı bıçemuı- den anlıyoruz. Ona göre de ödün verecek olan ulusal- cılarmış... Neden ödün verecekmiş ulusalcılar, "toplunıa trav- ma yaşatan Atarürk Dev- rimleri"nden... Sancının kaynağı, kımlerin bağırsa- ğını temizlemeye çalışıp da ıkınıp sıkınmanm ötesi- ne gcçcmediği de belli. Ulusalcı kavramına yük- lenen öfke, kiıı, geçmişle hesaplaşma, ulusalcı ol- mayanlann içine taş gibi oturmuş durumda. Rahat- layamamalannın tck enge- li ulusalcılar... Ya halk? "Dön baba dön; dön bacı dön" ma- kamındaki "hep aynı şar- kıyla" ulusalcıhk denilen kavramın eşanlamlısının "darbe" olduğuna alıştırı- hyor. llhan Selçuk ile Mus- tafa Balbay ulusalcı mı; öylcyse ikisi de darbeci olabilir! Yo, artık olasılık söz konusu değil, basın ya- yında "kesin öyle" yargısı bilinçli olarak işleniyor. Oysa düşünce, ınaııç, kö- ken aynlığındaki kesimle- rin, toz duman içindeki bu ortamdan incinmeden, üzülmedcn çıkacaklan kay- naklar da belli. Öncelikle Türk Dcvrimini, ülkenin 90 yıllık birikimini yalan- dan, önyargıdan annarak aklın öncülüğüyle sağhklı değerlendimıek... Hep bir- likte hukukun üstünlüğüne inanmak, hukuksal olana sahip çıknıak; inançlar üs- tündeki oyunları bırak- mak... Hukuka, kcndi birikimi- mize sahip çıkmadan ne- remizi temizleyeccğiz? Aş- sız, işsiz onca genç, yaşlı vc çocuk umarsızken, ülke- nin taşı toprağı haraç mezat satılırken, doğmamış be- belerin çocuklan bile borç- luyken, Tiirkiye'ninbağır- saklarında sorun yaratan ulusalcılar mıdır? Ulusalcı olmamanın keyfini süre- rek bireyscl malını mül- künü katlarken ülkenin su- yunu, köprüsünü, yolunu "babalar gibi" satmaya çalışanlar mı temizlik ya- pacak? Hadi ordan! Pek çok insanın dinlen- diğini, aydınların izlendi- ğini, halkın ezildiğini kor- ku, telaş, öfke içinde yaşa- dığı bu ortamı kim yarattı? Boyu devrılmcycsice ulu- salcıların defteri diirülme- den dcvrimlerle hesaplaşma temizliği yapılamıyor, ya- lanlar saklanamıyor. Asıl "travma" bu değil mi? Yanıtı belli sonılan yi- neleyerek ne kendımizi, ne halkı oyalamahyız. Halkın belleğine her "ulusalcı = darbeci"dir "travma"sını yerleştınne çabaları yenne, bebeleıini düşünüyor mu- yuz? Bağırsak temizlıkçi- lerinin belli ki okula baş- layacak bebesı yok. Tuzu kuru baylar ba- yanlar, bir an önce kendi- nizi "ulusalcılar, Türk Devrimi travmasf'ndan kurtarın da halkı, sokağı görün! Kim ister darbeyi? 12 Mart'ta, 12 Eylül'de çok sıkıntı çeken, yazarla- rı tutukevlerine tıkılan, bombalarla can veren Cıun- huriyetçiler mi? "Laikçi- ulusali'i-darbeci" dediği- niz yazarlar, aydınlar ger- çekleri gördüğü, yazdığı, tepki verdiği; tutuklandığı, öldürüldüğü için mi suçlu? Hadi ordan! Hadi! PENCERE Komutan mı?.. Şair mi?.. Eski Genelkurmay Başkanları içinde en çok ko- nuşan, medyada ikide bir röportajları, demeçle- ri, açıklamaları çıkan kim?.. Hilmi Özkök Paşa... Ne var ki konuşmalarını okudukça, doğrusunu isterseniz, Hilmi Paşa'yı anlamakta güçlük çeki- yorum... Hele son açıklamasını anlamak olanaksız... • Hilmi Paşa'nın edebiyatçı olmadığı kesin... Politikacı mı?.. Hayır... Şair?.. Hiç değil... Ama, gazeteciler Paşa'ya darbeyi sordukları za- man eski Genelkurmay Başkanımızın verdiği yanıta bakın: "- Ne vardır, ne de yoktur diyorum..." Siz ne dersiniz?.. Bu kadar gizemli bir laf kime yakışır?.. Eski de olsa, yeni de olsa bir Genelkurmay Baş- kanına yakışmaz... Üstelik iddiaya göre, sorulan darbe Paşa'nın Genelkurmay Başkanlığı zamanında yaşanmış bir olgu... Ama darbe "ne varmış.." Ne de "yokmuş.." Yoksa "bir varmış, biryokmuş"\a bezenmiş ma- sal mı anlatılıyor?.. • Bir genelkurmay başkanı, komutası altındaki or- dunun her şeyinden sorumludur... Her şeyi bilmek zorundadır... Eğer Hilmi Özkök'ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde bir darbe girişimi yaşanmışsa, ko- mutan sorumludur... Darbe girişimi suçtur... Ancak darbe öyle bir eylemdir ki yapıldıktan sonra suç olmaktan çıkar, yasallaşır... Bugün Ergenekon davasında kimi yüksek ko- mutanlar 2003-2004'te darbe hazırlamakla suç- lanıyorlar... Ve darbe 2003-2004'te görevli Genelkurmay Başkanı'na sorulduğunda diyor ki: "- Ne vardır, ne de yoktur diyorum..." Yineleyelim ki sorumluluk, bir varmış bir yok- muşla bağdaşabilecek bir kavram değildir... • Sorumluluk yalnız darbe girişimini hazırlayan su- baylarla sınırlı kalamaz... Komutan sorumluluktan kurtulamaz... Hilmi özkök Paşa darbe için ne diyor: "- Ne vardır, ne de yoktur diyorum..." Olur mu canım... Böylesine hayal gücü, bir komutanda değil, uçuk bir şairde bile bulunamaz... FAİK BULDT Kuresel Çağda îslam 3 ŞERlAT VE SİYASET "GUnümttz dünyası, hem üiııler arasında bir savaşa, hem de dinlerin kendi içlerinde mücadele ve hesaplaşmasına lanık oluyor" diyen Faik Bulut, Kuresel çağda îslam" dizisînin son kitabında şeriat ve siyaset konusunu güncel sorunların ışığında irdeiiyor. A İKİ A YayiB-Dağıiın 021? 27? 45 46 Mefkaz: Anfcara Şube: Izmlt Şubc: ALFA DAOITIM c<Cumhuriyet Kitapları www.cumhuriyetkitaplari.com Prol. Nureltin Mazhar öktel Sokak No: 2 Şişli Tel: 0 212 343 72 74 Alımel Rasım Sokak No:14 Çankaya Tel: 0 312 442 30 60 H, Ziya Bulvarı 1352 Sokak No: 2/3 Pasaport Tel: 0 232 441 12 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle