22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 MAYIS 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Deniz'ler 1961 Anayasası uygulansın dediler, anayasayı ihlalden idam edildiler Cuntanın emri uygulandı Halit ÇELENK Denfz'lerl Anlatıyor MntalaBALBAY • SUNUŞ - Sayın Çelenk, Deniz Gez- miş'lerin idamımn üzerinden 36 yıl geçti. Olayın pek çok yö- nünü konuşacağız... Toplum- sal, hukuksal, siyasal, küresel bir dizi boyutu var... Siz her şeyden önce bir hukukçusu- nuz... Öneriniz de hukuk ya- mndan başlamaktı, öyle yapa- lım... Sizcemahkemehukuki miydi, siyasi mi? - Davanın ve yargılama süre- cinin huluıkla bir ilgisi olmadı- ğını ve tam anlamıyla siyasal bir süreçle karşı karşıya geldiğimi- zi rahatlıkla söyleyebilirim. Za- ten olağanüstü dönemlerin en büyük özelliği hukuksuzluktur. Mahkeme boyunca yaptığımız hukuki itiraz ve savunmalann hiçbirisi dikkate alınmamış vc 12 Mart askeri cuntasımn mah- kemelere verdiği emir ve tali- matlar doğrultusunda yargılama yapılmış ve kararlar alımıııştır. Sorunuzun aynntılı bir yanı- tına geçmeden önce anayasa hu- kuku ve ceza yargılama hukuku- nu ilgilendiren kısa bir açıklama yapmakta yarar vardır. 18. yüz- yılın başlarmda Fransız düşünü- rü Montesquieu Avrupa ülkele- rindeki yönetim biçimleri üzerin- de yıllarca süren bir araştırma yapmış, bu ülkelerde gördüğü keyfi yönetimlerin önlenmesi için yollar aramış vc 1748 yılın- da yazdığı "Yasaların Ruhu" adını verdiği kitapta görüşlerini açıklamıştır. Montesquieu'ye göre, keyfi yönetimlerin ve in- san haklan ihlalinin nedeni, ya- sama, yürütme ve yargı güçleri- nin tek elde toplanmasıdır. Çö- züm olarak ise, bu güç ve yetki- lerin ayn ayn organlarca kulla- nılmasını önermiştir. Yani yasa- ma, yürütme ve yargı güçleri meclis, hükümet ve bağımsız yargı organlannca kullanılacak, bu organlar birbirlerinin görev alanına müdahale etmeyecekler- dir. - Bir anlamda kuvvetler ay- rılığı ilkesinin temelinden söz ediyorsunuz... - Evet... Böylece güç gücü durduracak ve güçler arasında bir ahenk kurulacaktır. Montes- quieu'den sonra tngiliz düşünü- rü John Locke'un da katıldığı bu düşünceler Amerika ve Avru- pa'nın pek çok ülkesinde kabul edilerek yasa ve anayasalarda yer almıştır. Güçler aynhğı il- kesine "Iktidar Freni" de denil- mektedir. Bu ilkenin en önemli JD'r hş' başkasım özveriyle D savununca sorarvz; Sen onun avukatı mısın? Halit Çelenk Deniz 'lerin avukatı. Doğnısunu söylemek gerekirse, her anlamda avukatı! 1970'ler karanhğım bütün yönleriyle yaşamış, avukathk görevini yaparken, bu görevinden kaynaklanan yersiz suçlamalar nedeniyle sanık sandalyesine de oturmuş bir kişi. Deniz'lerin idammdan sonra da onları bırakmadı, bir anlamda yaşatmaya devam etti. ldamlardan 36 yıl sonra Halit Çelenk'le her yönüyle 1970 'leri konuştuk... yönü, uygulamada çok rastla- nan yürütme ve yasama organ- lannın yargı üzerindeki baskı- lannı önlcmesidir. - İktidar freni olmazsa, de- mokrasi treni güvensiz yolcu- Iıık yapar, diyorsunuz... Ne yazık ki Türkiye'nin dünden bugüne değişmeyen tartışnıa konusu... Deııi/'İer hakkında- ki davada yargının yasama ve yürütme etkisi altında oldu- ğunu mu söylüyorsunuz? - Iştc Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin lnan ve arkadaş- lan lıakkında açılan ve üç gen- cin idamlarıyla sonuçlanan da- va, bu müdahalelerin yapıldığı bir sıkıyönctim askeri mahkemesin- ce görülmüştiir. Sıkıyönetim askeri mahkeme- leri Askeri Mahkemelerin Kuru- luşu ve Yargılama Usulleri Hak- kındaki 353 sayılı yasaya göre ku- rulmuş ve yönetilmiştir. Bu mah- keme bir kıta subayı ve iki aske- ri hâkimden olus.mus.tur. Bu hâ- kimler ve askeri savcılar siyasal iktidarabağımlıdırlar. Çünkü on- ları sıkıyönetim döneminin yö- netimi yani askeri yönetimi gö- revlcndirmiştir. Bu yönetim adı gcçen yasaya göre bu hâkimle- ri görevden alabilir, başka yer- lcrcnaklcdcbilir. - Mahkemeye değil, nıahke- meyi kurdurana bakalım di- yorsunuz... - Deniz Gezmiş davasında hu- kuki bakımdan bizim üzerinde durduğumuz öncelikli husus bu mahkemenin anayasaya aykırı olarak kurulmasıydı. 1961 Ana- yasası'nda hâkımlcrin bağımsız- lığından söz edilir. Söz konusu anayasanın 7. maddesinde "yar- gı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kul- \k\ lanılır" der. Yani yargı yctkisi- nin scrbcstçc kullanılabilmcsi için mahkemelerin bağımsızlığı vc lıâkim güvencesi şarttır. Bir- çok askeri hâkim hatta general- lerin bu konularda yazılan çıktı. Örneğin, Askeri Yargıtay Baş- kanı, Hâkim tümgeneral Rafet Tflzttn, 12 Şubat 1973 tarihinde Milliyet gazetesinde yayımlanan yazısında "Bir heyete velev ki kanunla dahi 'mahkeme' de- mekle o heyetin, kişi veya or- ganın; yargılama usullerini kııl- lanmadan, bağımsız, teminat- lı. hâkim nitelik ve niceliğinde olmayan kimselerden kurulup yargı görevi gördürülmesine imkân yoktur. Adli, askeri ve idari yargı hâkimlerine tanı- nan teminat, doğru bir adale- tin tecellisi içindir. Askeri yar- gıya ait değişikliklerde de ay- nı ilkeler geçerlidir. lcra ve ida- renin takdirleriyle hâkimlerin savcılık ve hâkimlik görevleri değiştirilir, atanmaları, yük- selmeleri bu organ ve makam- ların arzusu içinde tutulursa hükümleri de bu nıakamların elindc olur. Devletin sağlam üç ayağından birisi olan yargının kırılması veya sakatlanması tüm devletin sağlamlığını ve gücünü yitirir" demektedir. Daha sonralan Avrupa lnsan Haklan Mahkemesi devlet gü- venlik mahkemesinde görevlcn- dirilen askeri hâkimlerin bağım- sız olamayacaklarına karar ver- miştir. Bu karar Türkiye Cumhu- riyeti hükümetince uygulanarak DGM'lerde görevli askeri hâ- kimlerahnmış, yerlerine sivil hâ- kimlerve savcılar atanmıştır. Bu da Deniz Gezmiş davasının ilk du- ruşmasında ileri sürdüğümüz ana- yasaya aykırılık itirazının çok lıaklı olduğunu göstermektedir. Biz, Sayın Rafet Tüzün'ün de değindiği konu dahil olmaküze- re bu konuları tüm gerekçeleri ile geniş bir di lekçe halinde yaz- dık, Sıkıyönetim 1. No'lu Aske- ri Mahkemesi başkanhğına ver- dik. Ve 357 sayılı yasanın 16. ve 40. maddeleri ile 1402 sayılı ya- sanın 11. maddesinin 1. ve 2. fik- ralarının anayasaya aykırı oldu- ğunu ve konunun Anayasa Mah- kemesi'ne götürülmesini istedik. Talebimiz reddedildi. Bu durumda yargılamaların yapıldığı sıkıyönetim askeri mah- kemesinin bağımsız mahkeme niteliği kazanmadığı, sadece bir kurul niteliğinde kaldığı ortaya çıkmaktadır. Sıkıyönetim aske- ri mahkemesi idare tarafından görevlendirilmiş bir kuruldur. Deniz Gezmiş y in parkasıHalit Çelenk'in evi Ankara'nın Bah- çelievlersemtindeAnıtkabir'igörenbir apartman katı. Şekibe-Halit Çelenk ai- lesi, "bu manzara bizim için ayrıca önemli" diyor. Salonun duvarlan Tür- kiye'nin yakın tarihini anlatıyor. Yarım asrı aşkııı zamandır savunmalann yazıl- dığı masanın üzeri dolu mu dolu... Evin en değerli hazinelerinden biri ise Deniz Gezmiş'in parkası. Çelenk ailesinin duygulannı fazla zorlamadan parkayı getirscler, fotoğraf çeksek, şöy- îc bir dokıınsak dcdim... Doğrusu bi- raz dokunaklı oldu. Özellikle eşi Şeki- be Hanım'ın gözleri doldu. Şekibe Ha- nım için, "bir duygu denizinde yaşı- yor" desek yeridir. Halit Çelenk'in an- latımlarına öylesine dokunaklı sözcük- lerle kısa eklemeler yapıyor ki! Deniz Gezmiş'in parkası Türkiye'nin en tanınmış giysilerindendir dcsek sa- nınm abartmış olmayız. Hemen tanınan ağır bir yeşil ve aslan yelesini andıran yaka... Şöylc alıp iki elimle kaldırdım; içinde biri varmış gibi duruyor! Ağır- lığı da yerinde. Kim bilir kaç kez Deniz Gezmiş'in elinin girip çıktığı ceplerde avuç içi iz- leri var. Parkanm ön bölümünde de yıp- ranmışlık çizgileri var ama daha çok nasır gibi duruyor. Hüseyin Inan'ın kan kırmızı gömle- ği de Çelenk ailesinde... Şekibe Hanım dalgın gözlerle parka- ya bakarken, "ne güzel çocuklardı" diyor... Fotoğraf çektikten sonra özenle kat- layıp yerine koydular... Çanlı gibi duruyor... Deniz Gez- miş'in parkası... Bu iş bitmedi diyor... Gelecek ar- kası! Bazı pişmanhklar çok geç kahr Türey Köse, ilk baskısı "Ölüme oy ver- mek" (Ümit Yayıncılık) ikinci baskısı "Yargılı Infazlar" (Siyah-Beyaz) adıyla yayımlanan kitabında Deniz Gezmiş vc ar- kadaşlannın idanu yönünde oy kullanan- larla 30 yıl sonra yaptığı görüşmclcri ak- tardı. Bu kitaptan seçtiğimiz bazı bölüm- ler şöyle: Nahlt Menteşe: Yanlış yaptık Eski lçişleri Bakanla- rından Nahit Menteşe, "yanbş yaptıklarım" dü- şünüyor: "Deniz Gezmiş ve arkadaşları konusun- da yanlış yaptık. Adli hatalar olabilir. Apo'nunkinde böyle bir şey düşünmüyorum ama buna rağmen 'Sırf Apo için idam cezası uygulansın, kaldıntmasın' da diyemiyorum. O zaman, banka soy- gunu gibi olaylar kamuoyunda çok tep- kiyaratıyordu. Altında başka şeyler de vardı, rejimi korumak, nizamı koru- mak devlet adamının görevi. Devlet el- den gidiyor görüşü vardı o zaman. Bir- takım duyumlanmız vardı, bunlar da gö- zünü budaktan sakınmıyordu. O za- manki asker de bunların mutlak suret- te idam edilmesi taraftarıydı...." ismet Sezgln: Yanlış olmııstıır AP kökenli cski tçişleri Bakanlanndan İsmet Sezgin de "Yanlış yaptık" diyor ve ekliyor: "Bir fıilidurum oldu adeta. O günün hava- sında Meclis başka tür- lü karar veremezdi. On- lar etkiU oldu. Bir bas- kı ortamı vardı. O or- tamdan kendinikurta- ramadı Meclis. Öyle de- ğerlendiriyorum onu. Yanlış olmuştur. Idamlar hiçbir meseleyi halletmiyor. Osmanlı'da bu kadar sadrazam katle- dildi, Menderes katledildi, bu gençler asıldı da nc oldu? Bir kin meydana ge- liyor. Bir küskünlük meydana geliyor. Adeta bir kütleyi de kaybediyorsunuz. Siyasetçiyc en güzel ceza onu seçme- mektir, denir ya. Beğenmiyorsanız oy vermeyeceksiniz. Ama bu hatalar yapı- labiliyor. Devlet duygularla, heyecan- larla değil, akılla, hukukla yönetilir. Can almak Tanrı'ya mahsustur." Zeki Çeliker: Vermiş miylm, unutmuşum Eski Türk Parlamenterler Birliği Başka- nı Zeki Çeliker'in adı da üç gencin öliim cezalannın infazına onay veren milletvc- na bağlayıp önüne set çekmek yanlıştır. Kim olursa olsun öldükten sonra ülke- ye sağlayacağı bir fayda yoktur. Bir za- rar varsa, bunu iyi düşünmek lazım. Pire için yorgan yakmamak lazım. Ma- zide olanları tasvip etmek mümkün de- ğil. Bu vatan hepimizin. Bunları saptı- rıp da temizlenen dağı tekrar tahrik et- menıek ve AB'niıı iyi olabilecek niyet- lerini sekteye uğratmamak lazım." Oğuz Aygiin. Deniz film artis- tl glblydi, Insanın içi sızlıyor Deniz Gezmiş ve arkadaşlannın ölüm cezasına onay verenler arasında yer alan ve o günlerde AP sıralannda oturanOğuz Aygün, ölüm cezasının kaldırıldığı TBMM'de bu kez DSP sıralannda oturu- yordu. Aygün, o günleri şöyle anlatıyor: İ dam yönünde oy kullananlar yaklaşık 30 yıl sonra yanlış yapıldığını söylediler. Nahit Menteşe Türey Köse'nin kitabında şunları söylüyordu: "Deniz Gezmiş ve arkadaşlan konusunda yanlış yaptık. Adli hatalar olabilir." killeri arasında yer alıyor. Çeliker'i ko- nuyla ilgili olarak arddığ^mızda önce "Hiç- bir zaman bir idanu onaylayacak bir tavır içinde olmadım, elim kalknıadı" dedi. Tutanaklan inceledığımizi anımsat- tığımızda "Demek ki unutmuşum, yan- lış yapmışım" dedi. Belleğini biraz yok- ladıktan sonra da şöylc sürdürdü: "Orada oylar blok olarak kullanılıyor- du. Şartlar değişikti. Sokakta her gün sağdan soldan bir-iki kişi gidiyordu. İşin mahiycti fikri manada tartışılma- dan hissiyat içinde olabilir. Bugün geli- nen noktada Türkiye'nin birliği, bera- berliği, bütünlüğü, mutlu ufuklara git- mesi aslolandır. Bunu kişilerin idamı- "Deniz Gezmiş yakışıklı bir adamdı, 1 ilııı artisti gibi, insanm içi sızlıyor. Bel- ki ben de üzülnıüşümdür, benim de göz- lerim dolnıuştur, keşke olmasaydı diye. Ama Deniz Gezmiş, arkadaşlannın li- deri durumundaydı, fizik yapısı, duru- mu, inatçıhğı ve iddialarıyla. Son daki- kaya kadar kapıldığı yoldan en ufak bir sapma göstermeden Türkiye Cumhuri- yeti'ne meydan okudu. O gün ona ölüm cezası verdik, o kararda bcnim de par- mağım kalkmıştır. O gün verdiğim ka- rardan bugün pişman değUim, ama üzü- lüyorum, bunlar olmamalı. (...) O gün- kü atmosfer öyleydi. Ya devletin pres- tiji sıfır olacak, ya Deniz Gezmiş asıla- caktı. Devlet prestijini kurtarmak için, devletin gücünün hâkimiyetini zedele- memek için parmağınıızı kaldırdık. Her gün bir tek adam, fılmlere konu olacak kadar yakışıklı, kabadayı bir adam dev- lete meydan okuyordu. O ideolojiye ta- viz verseydik, belki Türkiye'yi bugün- lere getiremezdik." Siıleyman Demirel: Şartlar öy- le icap ettirfyordu Deniz Gezmiş ve arka- daşları hakkındaki ölüm cezasının görüşüldüğü dö- ncmde AP sıralanrun ba- şında oturan Süleyman Demirel'in siyasal çizgi- I sikendisiniÇankayaKöş- I kü'ne dek taşıdı. 1972'de I idamlara "evet" diyen De- ^•—^B-J*d miıel, artık ölüm cezasının kaldınlmasından yana: "Devirler değişi- yor, bundan 30 senc evvelin şartları bu- gün yoktur. Başka şartlar vardır. Bugün- kü şartları düne götürerek düşünemez- siniz, çok yanlış olur. Ayrıca Türkiye demokratik, laik, üniter bir devlet. Ça- tı bu. Demokrasinin birtakım imkânla- rından yararlanarak üniter laik devlet zorlanmıştır. 1970'li yıllar anarşi yılla- rı, SO'H yilların ortasmdan itibaren aşa- ğı yukarı 2000'li yıllara kadar da terör yıllarıdır. Anarşi yıllarında 6 bin va- tandaşımız hayatını kaybetmiştir. Te- rör yıllarında 40 bin vatandaşımız ha- yatını kaybetmiştir. Suikastlar, sabotaj- lar, her çeşit vahşet cereyan etmiştir. Şimdi bunların cerayan ettiği bir Tür- kiye ile ctmediği bir Türkiye farklıdır. (...) O günün şartları öyle icap ettirmiş- tir, öyle yapıhnıştır. SÜRECEK MED CEZtR MEHMET FARAÇ yımla yıilebirte Yorgan Kavgası! Star'da Hasan Kaçan 1 Mayıs günü, "Ahmet Hakan'a mektubumdur" başhklı bir yazı ya- yımladı. Kaçan, Hüseyin Üzmez ola- yı ile birtesettürfirması sahibinin üç eşli ol- masının sorgulanmasına çok kızmış olacak ki şöyle demişti: "Üzülerek görüyorum ki kaleminin şeh- vetine fena kaptırmışsın kendini. Bilmiyo- rum, eskimahallendenaklında bir şeyler kaldı mı? Insanlann üzerindeki yorganı kaldırma AhmetHakan. Unutma. Birgün biri de senin üzerindekiyorga- nı kaldınvehr." Hürriyetyazan, 2 Mayıs'ta "Yorganaçık" başlığıyla şu karşılığı verdi: "İçinde '14 yaşındaki kız, taciz, üç ka- rım var kime ne, kerhane, umumhane, adı kötüye çıkmış kadın, zina, sübyancılık, Is- lam davası' gibi tabirlerin geçtiği onca tar- tışmayı, 'Açma yorganını / Açarlar yorga- nını' meselesine indirgeyen biriyle 'afya- nştırmak faydasız bir iştir. Bak Hasan Ka- çan! Bence elinden geleni ardına koyma- malısın! Yorganımı açmalısın!" Hasan Kaçan bir gün sonra bu çıkışı "Bızdığa bak sen" diye yanıtladı: "Kiminle raks ettiğinin farkında değil bu eskispiker. Ben yorgan açmam. Meşrebim değildir. Ben tam tersine, yorgan dikerim. Üstünü ört diye. Ben 'ört ört' dehm. Sen 'aç aç' dersin. (Sen/ açaçcı seniii) Evladım; benim adım Hasan Kaçan 'dır. Ben hiç kim- seden kaçmam. Hele senin gibi 'tırışka- dan mambo'lardan hiç kaçmam. Şimdi bana bak takma sakal! llle de bi tarafını aç- tırtmak istiyorsan, yallah baş- ka kapıya." Kaçan, 4 Mayıs tarihli kö- şesinde durup dururken "Er- ke dönergecini gördüm" diye yazmıştı! Aynı tarihli Hüm'yet'te ise kendisi için "Madrabaz" demişlerdi: "Ulan aferin Hasan Kaçan. Bu kadar kı- sa sürede camiaya nasıl da uyum sağlamış- sın böyle. Pes vallahi! Nasıl da sövmüşsün bana. Nasıl da rezilrüsva etmişsin beni. Sen varya, birazdaha gayretetsen, bulümpen ağız ve bu madrabazlıkla atv 'ye genel mü- dür bile olursun." Eskiden Babıâli'de kalem kavgaları de- rin bir felsefe ve edebiyat üzerinden yapı- lırdı! Şimdikiler bunu yorgan altından yü- rütüyor! Nedeolsatasavvufizihniyet Ikitet- li'ye hâkim olmadı mı? MİLLÎGAZETE Toplumsal ve siyasal açıdaıı ülkcdc kiius ya^anıyur. Eko- . nomi tcpctaklak... Vani gün- dcnı belli, gelecek belirslz!.. Halkın sesl iddiasındaki medyanu/daıı iki çarpıcı lıaş- lık!.. Yoruına gcrck var ıııı?.. YÖNETİM İYİ KRİZOLMA 7 Yeni Şafak'ın Çete Anlayışı! Önceki gün gazetecilik açısından iki utanç verici olay yaşandı. Birileri Yeni Şafak'ın Bayrampaşa'daki binasına beş el ateş etti! Bir grup eşkıya ise Ismaila- ğa cemaati lideri Mahmut Ustaosma- noğlu'nun Beykoz'daki trilyonluk villa- sını görüntülemeye çalışan Vatan ga- zetesi muhabirleri Alper Uruş, llker Akgüngör ve ulaştırma görevlisi Ahmet Şener'i V t k i - * İ C - s f - a l r acımazsızca dövdü. İki İ C İ İ I ^ İ C I İ C İ İ V muhabirin kaşı açıldı, ağızları burunları kan içinde kaldı. Sü- rücünün ise kaburgası zedelendi. Mü- ritleri arasında cinayet işlemenin ve şid- det uygulamanın bir gelenek haline gel- diği cemaatin sakallı, cüppeli zorbala- rı savcılıkça serbest bırakıldı! Kurşun- lama olayını "son günlerde çetelerle il- gili yaptıklan habeıierle" ilişkilendiren Yeni Şafak, 'Türkiye'nin çetelerdenann- ması için cesurgazetecilikanlayışından asla taviz vermeyeceği"ri\ ilan etti! Pe- ki bu kadar iddialı laflar edebilen bir gazete, tarikat zorbalığı haberini ne- den utanç verici biçimde çarpıtarak ya- yımladı? Gazete, "Ev basmak haberci- lik değil, özel hayata saldın" başlığı al- tında gazetecilerin kanlar içinde kal- masını "tartışma" diye niteledi! Bu da yetme- di, Yeni Şafak saldır- ganlara atfen şu utanç verici satırları yayımladı: "Gelin aramıza katılın, çayiçin oturup konuşalım dedik; bizimle gelmedilerve ısrarla resim çekmeye devam ettiler. Saldırgan davrandılar!" Yeni Şafak'ta medya dersleri veren Kürşat Bumin, çetenin dinlisi dinsizi ol- maz diyerek çalışma arkadaşlarına bir iki laf edebilecek midir acaba? I NE YAZ.D1? li I Jic kuşku yok ki polisin, demok- I Iratik taleplerin karşısına 'caydırı- cı bir güç olarak' çıkartılması proje- si, bir tahkatın lçişleri Bakanlığı bün- yesinde uzun sürediryürüttüğü ve ar- tık son aşamasına gelmiş bir örgüt- lenme faaliyetinin doğalsonucudur." Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet lt ^endikalı işçileri Taksim'e çıkarma- OmaWa iktidargerçekten başanlı ol- muştur. Demokrasi ve özgürlük ko- nusunda ise malumzatlann sicilami- h olan AB 'den iyi not aldıklan söyle- nemez. AB'yiölümüne önemseyen- lere duyunılur!" Özcan Yeniçeri, Yeniçağ Zri oturup doğru konuşalım, Ana- yasa Mahkemesi'ndeki dava ne- deniyle frene basılmasaydı, kad- rolaşma ve yaşamın hemen tüm alanlarında kendini gösteren geri- ye dönük değişim aynı hızla de- vam etseydi Türkiye acaba Islam dünyasının geri kalan kısmı için il- ham kaynağı olma niteliğini koru- yabilir miydi?" Güngör Mengi, Vatan ccr~rdoöan. uzlaşmayolunu seçerken, Cbaşörtüsü meselesigene birsüre rafa kalkmış olacak. Anayasa Mahke- mesi, yetkisini aşıp, başörtüsündeki yasağı devam ettirecek bir kararalır- sa, herhalde hiçbir AK Partilinin ko- lay kolay sesi çıkamayacaktır." Nazlı llıcak, Sabah llh /leşhur sionistlerden M. War- IVIburg, 1945 yılında şunlan söy- lemişti, 'Birdünya hükümeti ister is- temez kurulacaktır. Tek sorun bu işe güzellikle mi yoksa zorla mı ulaşıla- cağıdır.' Işte Erbakan'/n, 'Türkiye mutlaka âdil düzene geçecektir. Bu geçiş kanlı mı yoksa kansız mı ge- çecektir?' laflan sionizme verilmiş bir cevaptı. Siz bunu bilmiyor muy- dunuz?" Afet llgaz, Milli Gazete 111J0081 Mayıs'ından çıkanlması ge- £reken en önemli ders, emek ve demokrasigüçlehnin bütün halkgüç- lerinibirleştirecekbir mücadeleplat- formu olarak örgütlenmesinin erte- lenemezbirşekilde kendinidayatmış olduğudur." Çetin Diyar, Evrensel TEKBİRE APATMJ DAVASI İyi Polis, Kötü Polis! - ^rb Hüseyin Üzmez olayı Va- kit'i sarsıyor. Okurlan artık bu ga- zetenin güvenilirliğini ve samimiye- tini sorguluyor. Yazarları ise komplo te- orileriyleağabeylerini, "sevimliçapkın"$a- tüsündetutmaya çalışırken çelişkiye dü- şüyor! Ali Karahasanoğlu pazar günü yayımlanan, "Gelin de "kompb'dan şüp- helenmeyin!" başhklı yazısında polisi hedef almıştı: "Bakın Üzmez olayında neler yaşanmış: Telefon dinlemeye gerekçe alınan kadının etrafında dolaşan bazı ki- şiler, dosyadan adeta cımbızla çekilip çı- kanlmış! Sonuçta dinlemeye alınan kişi- lerie ilgili, emniyetin şu an tek bir soruş- turması görünmüyor. Ifadeleri Mudanya polisi değil, Bursa Emniyeti alıyor! Geli- yoruz tutanaklara. Kimisinde anne ile kız ve Üzmez'in birarada çaybahçesindegö- zaltına alındıklan yazılı, kimisinde ise ön- ce kız ve Üzmez'in, annenin ise daha sonra gözaltına alındığı yazılı. Gözaltına alınma saati 18.00-19.00gibigörünüyor. Resmikayıtlara ise 19.20 olarakgeçmiş." Vakit'in diğeryazarı Abdürrahim Ka- rakoç ise aynı gün, 1 Mayıs'ta Istan- bul'u savaş alanına çeviren, işçileri acı- masızca döven polislere methiye diz- mişti. "Türkiye'nin 69 milyon 999 binikomü- nist taraftan olsa da bir ben kalsam, ben ülkemin güvenliğini sağlayan polistenyanaolurum. Polisleren- J tel kesimi temsiletmiyorlar. Tak- sim kalesini düşürmek için taarruza ge- çen, kaldınm taşianyla polislere ve pan- zerlerine saldıran yüzleri maskeli gürûh- tan yana mı olacağım? Allah gösterme- sin. Kaçarak Cumhuhyet gazetesine sı- ğınan maskelihaydutlarapolis gül mü da- ğıtsa idi?" Vakit'in biryazarı ahlaksızın koluna ke- lepçe takan polisi komployla suçluyor diğeri ise Cumhuriyet muhabirinin kolu- nu kıran polisi alkışlamaktan utanmıyor! Böylesi bir zihniyet ancak Vakit'te barı- nabiliyor! eposta: mfarac@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle