Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 MAYIS 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
13Jjj J v C j J N 1_IJT1.1 ekonomi@cumhuriyet.com.tr
TÜSlAD Başkanı Yalçmdağ, seçim ekonomisi uygulamalarına işaret ederek 'popülizm' uyarısı yaptı:
Kaşıkla verip kepçeyle alma
•
TÜSlAD Başkanı Yalçmdağ, prim affı ve
Kamu Ihale Kanunu'nda yapılan
değişikliklerin yanlış olduğunu belirterek
"Popülist uygulamalar dönemine geri dönüş
işaretleri görmekteyiz" dedi.
Ekonomi Servisi - Türk Sanayici-
leri ve lşadamları Demeği (TUSt-
AD) Başkanı Arzuhan Doğan Yal-
çmdağ, hükümetin son dönemdeki
ekonomi politikalannı eleştirdi ve po-
pülizme dönüş işaretleri olduğunu
belirtti.
tstanbul'da düzenlenen "Sanayi
Politikası: Sektörler, Gelişmeler ve
Eğilimler" başlıkh seminerde konu-
şan Yalçmdağ şunlan söyledi: "Bu-
gün itibarıyla reform sürecinde ge-
riye gidiş, ekonomi politikalarında
ise popülist uygulamalar dönemine
geri dönüş işaretleri görmekteyiz.
Ozelleştirtne gelirleri borç azaltmak
yerine kamu yatırımlarında kulla-
nılacak, tşsizlik Sigortası Fonu da
amacı dışında kamu yatırımların-
da kullanüacak. SSK ve Bağ-Kur
prim borçlanna af geliyor, banka
borçları ve tarımsal krediler için si-
cil affı geliyor. Kamu thale Kanu-
nu değişiyor, faiz dışı fazla oranı dü-
şürülüyor. Türkiye'nin iktisadi ta-
rihinin de gösterdiği gibi bu tarz po-
pülist uygulamalar hep kaşıkla ve-
rilmesi ve kepçeyle abnmasıyla so-
nuçlanmıştır. Dileyelim bu kez ta-
rih tekerrür etmesin. Dünyada eko-
nomik krizin yaygınlaştığı ve de-
rinleştiği Türkiyemizde makro eko-
nomik dengelerin bozulma eğili-
mine girdiği bir ortamda karşımı-
za çıkan bu kararlar kabul edilebiür
nitelikte değildir."
•
Yalçmdağ, AKP hükümetine yönelttiği
uyanlannda, özelleştirme gelirlerinin kamu
yatınmlannda, Işsizlik Sigortası Fonu'nun
da amacı dışında kamu yatınmlarında
kullanılacağına işaret etti.
Yalçmdağ, "Prim borçlanna af geliyor,
banka borçlan ve tanmsal krediler için sicil
affı geliyor. Kamu Ihale Kanunu değişiyor...
Bu tarz popülist uygulamalar hep kaşıkla verilmesi
ve kepçeyle alınmasıyla sonuçlanmıştır" dedi.
RAPOR:SEKAda
özelleştirme tıkanıUıkyarattı
Tuday
da ölümlerin nedeni kayıt dışı
Kayıt dışı ekonominin rekabet en-
dişesini aşarak toplumda daha derin
kayıplara yol açmaya başladığını be-
liıten Yalçındağ, "Kayıt dışı, Tuz-
la'da ölümlerin de temel nedeni.
I Iûlû bu tür olaylarla karşılaşıyor
olmamız kabul edilebilir bir du-
rum değil" dedi. Popülizm eleşti-
rilerini yanıtlayan Sanayi ve Tica-
ret Bakanı Zafer Çağlayan, "Ça-
hşmalarımızın hiçbirinde popülist
düşünce içinde olmadık. Türkiye
bu performansı ınnli disiplinle
sağlamıştır" diye konuştu.
TÜSÎAD "Türkiye Sanayi-
sine Sektörel Bakış" başlıklı ra-
porunda, imalat sektörünün,
üretim ve ihracat artışmda gös-
tenüği belirgin başanlara karşın,
aşması gereken temel tıkanma
noktalannın da bulunduğu be-
lirtildi.
Marmara Üniversitesi öğretim
üyeleri Prof. Dr. Suut Doğru-
el ve Prof. Dr. Fatma Doğru-
el tarafmdan hazırlanan rapor-
da sektörler için fırsatlar, teh-
ditler masaya yatmldı. Raporda,
ihracat ve istihdam potansiyeli
düşük olan ağaç ve mantar
ürünleri sektörünün, geleneksel
sanayi merkezleri dışındaki böl-
gelerde gelişmesi nedeniyle, is-
tihdamın bölgesel dağılımına
mütevazı bir katkı yapabilece-
ğinin düşünülebileceği, kâğıt
ve kâğıt ürünleri sektöründe de
ciddi kapasite yetersizliği sorunu
bulunduğu, SEKA'run özelleş-
tirilmesînin selüloz ham mad-
desinin elde edilmesinde tıka-
nıklıklar yarattığı belirtildi.
Basım ve yayım sektörünün
dışa kapah bir sektör olduğu
vurgulanan raporda, piyasa yo-
ğunlaşma oranları dikkate alın-
dığında kayıtlı medya ile gaze-
te, dergi ve süreli yayınlann ya-
yımı alt sektörlerinde çok yük-
sek derecede, diğer basımla il-
gili faaliyetlerde de yüksek bir
yoğunlaşmanın olduğunun gö-
rüldüğü ifade edildi.
Raporda, "Kalkınmada ilk
aşamada tarım önemli olsa ve
bazı ülkelerde hizmet sektörü
ön plana çıksa da, imalat sek-
törü Türkiye gibi büyük nü-
fusa sahip ülkeler açısından
birincil öneme sahip" denildi.
Teşvik sistemi yeni baştan
Bakan Çağlayan da 2 milyon
100 büı fîrmanın MR'ını çek-
tiklerini anlatarak sanayi en-
vanteri için ilk adımı attıkları-
nı ve teşvik sistemini yeni baş-
tan ele alacaklarını dile getirdi.
DANIŞTAY KARARI
Zorlu,
Karayollan 'nda
kontağı kapattı
Ekonomi Servisi - Zorlu Yapı
Yatınm, Danıştay 6.
Dairesi'nin, Zincirlikuyu
Karayollan arazisinin imar
planının yürütmesinin
durdurulnıası kararının resmen
tebliğ edilmesi üzerine, arazide
gerçekleştirdiği zemin
iyileştirme ile buna bağlı
sondaj çalışmalarını dün
itibanyla durdurdu.
Zorlu Yapı Yatınm Genel
Müdürü Levent Ergül, yaptığı
açıklamada, 27 Mayıs 2008
tarihi itibanyla Beşiktaş
Belediyesi Başkanlığı'nca
yapılan resmi tebligat
öncesinde Zincirlikuyu
Karayollan arazisinde yapılan
zemin iyileştirme ile buna
bağlı iksa ve sondaj
çalışmalarını durdurduklannı
vurgulayarak, "Danıştay 6.
Dairesi'nin almış olduğu
karar kesinleşinceye kadar
arazide inşai bir yapı
faaliyetine girmemiz söz
konusu değildir. Hukuka
saygüıyız. Danıştay Idari
Dava Daireleri Kurulu
tarafmdan verilecek karara
göre çahşmalarımıza yön
vereceğiz" dedi.
Sektör ve BDDK faizde sımra karşı
Ekonomi Servisi - AKP'li
Ahmet tyimaya'nın
hazırladığı teklife göre, kredi
kartınm dönem borcunun
sadece bir kısmının
ödenmesi halinde kalan
hesap bakiyesi üzerinden faiz
hesaplanacak. Asgari tutar ve
üzerinde ödeme yapılmış
olması halinde kalan hesap
bakiyesine akdi faiz
uygulanacak. Ancak bu
düzenleme Bankacıhk
Düzenleme ve Denetleme
Kurumu'ndan (BDDK)
kabul görmedi. Yetkililer,
konunun serbest piyasa
koşullarında
değerlendirilmesi gerektiğini
belirtiyor. Rekabet ortamı
sağlandığında zaten
tüketicilere en uygun faizin
uygulanacağma dikkat
çekilerek kanuni bir
düzenlemeye ihtiyaç
olmadığı vurgulanıyor.
Kredi kartı faizlerine
sınırlama getirilmesine
dönük tartışmalan
değerlendiren Iş Bankası
Genel Müdürü Ersin
Özince, "Serbest piyasada
sınır olmaz" dedi.
Diyarbakır'da gazetecilerin
sorulannı yanıtlayan
Özince, piyasada kredi
kartına çok düşük faiz
uygulayan bankalar
bulunduğunu,
vatandaşın bu
bankalara yönelmesi
halinde sorun
kalmayacağını
söyledi.
B'IOTA'DAN AR-GE ATAĞI
Türkiye'nin bitkilerini
raflara taşıyor
Ekonomi Servisi - Bio-
der ve Bioxcin'in yaratıcı-
sı tamamen Türk sermayesi
ile kurulan B'IOTA La-
boratuvarlan, Türkiye'nin
bitki çeşitliliğini kullanarak
yarattığı "Deracine" adlı
cilt bakım ürünlerini paza-
ra sundu. Yerli kozmetiğin
yüzde 30'luk pazar payına
sahip olduğu, ithalatın bas-
kın olduğu Türkiye koz-
metik pazarında faaliyet
gösteren B'IOTA Labora-
tuvarlan global bir marka
olma yolunda ihracata da
hız veriyor. Türk mühend-
islerin AR-GE çahşmalan
ile Türkiye'nin 10 binden
fazla bitki çeşidinden ya-
rarlanılarak geliştirilen De-
racine markah cilt bakım
ürünlerinin yüzde 100 bit-
kisel olduğunu söyleyen
B'IOTA Laboratuvarlan
Genel Müdürü Cihat Dün-
dar, kozmetik sektörünün
enflasyon gibi hiçbir kötü
gelişmeden etkilenmedi-
ğini, her koşulda hızla bü-
yümeye devam ettiğini be-
lirtti.
Düııdar. ilııa-
catta büyük bir
hamle yaparak
Türkiye'deki iç
pazar ile birlik-
te 2008'de 110
milyon dolarlık
cirp hedefledik-
leriıri söyledi.
/
BASF: Yahüm
kazandırır
tstanbul Haber Servisi - Kimya şir-
keti BASF'ın Türkiye, Ortadoğu, Ku-
zey Afrika Bölge Yöneticisi Gerhard
Shwarz, binalann doğru yöntemle ya-
lıtılması durumunda Türkiye'deki 6
elektrik santralının kullanılmasına ge-
rek kalmayacağını iddia etti.
Topkapı Kültür Merkezi'nde "Mar-
ketplace of Innivations" (Yenilik Pa-
zan) teması altında düzenlenen basın
toplantısında konuşan Shwarz, toksit
içermeyen çocuk oyuncaklan, kendi
kendini temizleyen kumaş ile duvar bo-
yası, hafif otomotiv koltuklan, konut
sektöründe tasarruf sağlayacak yalıtım
maddeleri geliştirdiklerini söyledi.
Shvvarz, Almanya'da konutlara ya-
pılan yalıtım sistemleri sayesinde 14
elektrik santralının daha az kullanıldı-
ğını savundu.
İLGİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr
İlk kez BRIC sözcüğü ile karşılaş-
tığımızda, sanıyorum 7-8 yıl öncey-
di. Brezilya, Rusya, Hindistan ve
Çin'den oluşan BRIC ülkelerinin na-
sıl hızla ve stratejik bir şekilde bü-
yüdüklerine dikkat çekiliyordu. Hat-
ta o dönemde bizim ülkemizden bir-
çok uzman, Türkiye'nin de adının
kısa süre içinde BRIC ülkelerinin ya-
nında arzı endam edeceğinden
dem vuruyordu. Olmadı... BRIC'ler
beklenildiği gibi hızla yükseldiler...
Türkiye ise yüksek cari açık, kronik
işsizlik, IMF'ye bağlı sürdürülen bir
ekonomi politikası ve devasa bo-
yutlara gelen borç yükü nedeniyle
hâlâ olduğu yerde sayıyor... Üstelik
o dönemlerde Brezilya ve Rusya'nın
mali tablosu Türkiye'den çok daha
kötü iken...
Fransız Le Monde gazetesi 20
Mayıs tarihinde "Kapitalizmin Yeni
Şampiyonları Güneyden" başlığıyla
attığı manşette uluslararası danış-
manlık şirketi Ernst and Young'ın
Küreselleşmenin 2. Evresi... Peki, Türkiye Nerede?
2008 raporunda son 7 yıl içinde
dünya borsalarında ilk 1000'e giren
şirketler arasında gelişmekte olan
ülkelerin yüzde 5 olan oranının yüz-
de 19'a çıktığını yazdı.
Brezilya'nın çelik devi Gerdau,
Hindistan'ın petro-kimya şirketi Re-
liance Industries, Çin'in bilişim şir-
keti Lenova ve Rusya'nın enerji de-
vi Rosneft başta olmak üzere yok-
sul Güney'in şirketleri bugün zengin
Kuzey ile amansız bir rekabet için-
deler...
Işin ilginci, Ernst and Young yet-
kililerinin "Artık küreselleşmenin
ikinci evresi içindeyiz. Gelişmekte
olan ülkeler, artık ne yazık ki Avru-
palı, ABD'li ve Japon şirketler için
yalnızca bir yatınm alanı değil, aynı
zamanda küresel birer rakipler" ta-
nımlamasını yapmaları...
2000 yılında gelişmekte olan ül-
kelerin dünya borsalarında faaliyet
gösteren şirketlerinin sayısı 100 ka-
dar idi, bugün bu sayı 221. Bunla-
rın da Önemli bir kısmı BRIC ülkele-
rinden. Kapitalist dünyanın ilk 20
şirketi arasında 8'i, gelişmekte olan
ülkelerden... Araştırmanın bir diğer
boyutu da bu şirketlerin Batılı ya da
Japon rakiplerine kıyasla çok daha
hızlı büyüdükleri ve çok daha ve-
rimli oldukları yönünde.
ABD'li yatınm bankası Goldman
Sachs'ın biraraştırmasına göre, kü-
reselleşmenin bu yeni aktörlerinin
en fazla ilgisini çeken sektör, ener-
ji. Bu da son derece anlaşılabilir, zi-
ra hızlı büyüme enerjiye talebi arttı-
rırken kaynakların da çeşitlenmesi-
ni gündeme getiriyor...
Sonuçta, küreselleşmenin bu
ikinci evresinde Brezilya, Çin, Hin-
distan ve Rusya, gelişmekte olan
ülkeler arasında başı çekiyor. Onla-
rı bu noktaya getiren ortak nokta ise
doğru stratejiler saptayıp belli poli-
tikalarla adım adım hedefe doğru
yol almaları. Bizim devlet büyükle-
rimizin (!) avurtlarını şişireşişire söy-
ledikleri "2010 yılında Türkiye Avru-
pa'nın en büyük ekonomisi olacak"
şeklindeki "içiboş büyükhayal" de-
ğil onlarınki...
Nereye odaklanacağını bilmek,
kaynaklarını doğru kullanmak ve en
önemlisi, sistemi doğru kurmak....
Küreselleşmenin 2. evresi ise ger-
çekten önemli. Bilinen ezberlerin dı-
şında bir boyut ve açılım sunuyor;
kaynaklarını doğru ve akılcı kulla-
nanın kazanabildiği bir sistem bu.
Kaynaklar ise yalnız para ile sınır-
lı değil tabii ki. önemli olan, insan
gücü başta olmak üzere, disiplin-
lerarası ağ mekanizmalarını doğru
koymak ve aralarında sinerji yarat-
mak... Kısacası, ulusal bir strateji
belirleyebilmek.
Bunu başarabilen kazanıyor. Tıp-
kı BRIC ülkelerinde olduğu gibi...
Başaramayan ise küresel rüzgâr-
larda savrulup duruyor... Her şeyi
satılığa çıkarıyor; madenlerini, ara-
zilerini, limanlarını, koylarını, devlet
kurumlarını... Değerleri paraya çe-
virip duruyor. Eline geçen parayı ise
borç faizi ödemelerinde kullanıyor...
Hem de "Yabancı sermayeyi ne gü-
zel çekiyoruz" diye övünerek...
Son bir söz daha... Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde düzenlenen
Irak fuarına çok sayıda Çinli firma-
nın da katılmasına çok şaşırmış
Devlet Bakanımız...
Sahi, küreselleşmenin 2. evresin-
de Türkiye ne yapıyor? Bir övünü-
yor, bir şaşırıyor... Daha ne yapsın!
EKONOMİ POLİTİK
ERİNÇ YELDAN
'Modern' Merkez
Bankacılığı
Tartışmaya Açılırken
Merkez bankacılığının tarihi aslında belki 13. yüz-
yılın sonlarına, Venedikli tüccar ve kâşif Marco Po-
lo'nun Uzakdoğu seyahatinden dönerken yanında
"kâğıtpara" desteleri getirdiği günlere değin uzanır.
Para'nın altın, gümüş ya da benzeri değerli maden-
ler yanında "kâğıttan" da üretilebileceği fikri Avru-
pa'da ticaretin hızlanmasına ve şehir ekonomilerinin
canlanmasına öncülük eder. Zira ortaçağ Avrupa-
sı'nda ticaretin yeşermesi önündeki önemli engel-
lerden birisi de kısıtlı olan altın ve gümüş stoklarına
bağlı olarak para arzının, genişlemekte olan mal üre-
timine görece darlığıdır.
"Kâğıttan üretilmiş paranın piyasalara ne miktarda
sunulması gerektiği" sorusu ise merkez bankacılığı-
nın ana sorunsalı olarak bugünlere değin ulaşır. İkin-
ci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Bretton-VVoods
sistemi Amerikan Doları'nın değerini altına, diğer dö-
vizleri de dolara sabitleyerek, para arzının kontrolü-
nü ulusal merkez bankalarına bırakır. Ancak sistem
1971 'de doların altın standardından kopmasıyla çö-
ker. Döviz kurları ve dolayısıyla ulusal paraların de-
ğeri artık piyasa "oyunculannın" beklentilerine ve ka-
pitalizmin kumarhane masalarındaki spekülatif ka-
rarlarına terk edilmiştir. Döviz piyasalarındaki spe-
külatif işlem hacmi çığ gibi büyür ve 1980'lerin ba-
şında günde sadece 190 milyar dolar iken, 2000'li
yıllarda günde 2 trilyon dolara ulaşır (Yıllık bazda dün-
ya mal ticaretinin yaklaşık 70 misli).
•••
Enflasyon hedeflemesi diye de anılan "modern"
merkez bankacılığı kavramını bu ortamın gerçekleri
altında değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Enflasyon hedeflemesi politikaları, 1990'larda önce
Yeni Zelanda, ardından da Ingiltere, Kanada ve Şili
merkez bankalarının uyguladıkları yeni para politika-
larının ortak adı olarak iktisat yazınına geçti. İlk ön-
celeri söz konusu politikalar ile kastedilen, merkez
bankalarının enflasyon tahminlerini ve uygulayacak-
ları politikaları piyasa "aktörleri" ile paylaşması ve al-
dıkları kararları "şeffaf" olarak ilgili birimlerce pay-
laşması ilkesinden ibaretti. Finansal sermaye hare-
ketlerinin serbestleştirildiği ve döviz kurlarında da
dalgalı/yüzen serbest kur rejiminin benimsendiği bir
ortamda, merkez bankalarının reel olarak uygulaya-
bilecekleri herhangi bir politika aracı zaten ortadan
kalkmış durumda idi. Bu şartlar altında merkez ban-
kalarının bundan böyle enflasyona ilişkin öngörüle-
rini piyasa "aktörleri" ile paylaşmaktan başka yapa-
bileceği pek bir şey de kalmamıştı.
Şeffaflık, kredibilite, beklentilerin idaresi gibi kav-
ramlar altına saklanan sözde bağımsız, ancak finans
sermayesine bağımlı "modern" merkez bankacılı-
ğında "enflasyon hedeflemesi" kavramı böylece
1990'» yılların sonuna gelindiğinde tartışmasız, "tek
doğru" olarak ortodoks neoliberal makro ekonomi
yazınında kabul gördü.
1980'den bu yana "başka alternatifimiz yok" ilkesi
ile uluslararası finans şebekesinin ve IMF ve Dünya
Bankası gibi kuruluşların "tavsiyelerini" harfiyen ye-
rine getirmeye koşullandırılmış olan Türk ekonomi
bürokrasisi de, (IMF programının faiz dışı fazla, özel-
leştirmeler, ulusal tasarruflar yerine yabancı serma-
yeye dayalı yatınm gibi diğer unsurlarında da oldu-
ğu üzere) bu yeni para politikasını tartışmasız "doğ-
ru" olarak kabul ederek 2006 başında uygulamaya
koydu.
Söz konusu anlayışa göre merkez bankalarının as-
li görevi fiyat istikrarının korunmasıdır. Bu görevi ye-
rine getirmede kullanılacak biricik araç ise "merkez
bankası faiz oranı"d\r (Zira döviz kuru ve sermaye
akımları zaten piyasa kararlarına terk edilmiştir).
•••
Fiyat istikrarından başka hiçbir hedef ve sorumlu-
luk taşımayan "modern" merkez bankacılığı sistemi
2000'li yıllara büyük bir özgüven içerisinde girdi. Ar-
tık bütün soruların yanıtları verilmişti: Merkez ban-
kaları fiyat istikrarından başka hiçbir gösterge ile il-
gilenmeyecek; sadece enflasyon hedeflemesi ön-
görülerini kamuoyu ile (siz finans sermayesi ve ulus-
lararası derecelendirme kuruluşlan diye okuyunuz)
şeffaf biçimde paylaşacak; ve enflasyon belli bir eşi-
ğin üzerine çıktığı anda da faizi yükseltecekti.
Ancak 2007'nin sonbahar aylarından bu yana kü-
resel finans piyasalarında yaşanan çalkantılar bu ez-
beri bozmaya yetti. Amerikan konut ve vasıfsız kre-
di piyasalarında yaşanan spekülatif şişkinliklerin pat-
lamasıyla birlikte ortaya dökülen sorunlar, "fiyat is-
tikrarını sağlamış olmanın tek başına makro istikrarı
sağlamaya yetmeyeceğini; döviz ve diğermenkul kıy-
met piyasalannda istikrar sağlamadan fiyat istikrarı-
nın da sağlanamayacağı" gerçeklerini tüm çıplaklı-
ğıyla ortaya koymuş oldu. (*)
Dolayısıyla, merkez bankaları kendilerini sadece fi-
yat hedefleri ile sınırlarken, aslında makro istikrarı
sağlamak konusunda üzerlerine düşen görevi yeri-
ne getirmekten kaçınıyorlardı. Sadece fiyat istikrarı
ile sınırlandırılmış bulunan bir para politikasının gü-
nümüz küresel finans ve döviz piyasalarındaki istik-
rarsız yapı altında başarılı olma olanağı da yoktu.
Bu gerçekler karşısında "yeni" para politikası se-
çenekleri üzerine sürdürülen tartışmalar, Ameri-
ka'dan başlayıp tüm küresel ekonomiye bulaşan fi-
nansal kriz dalgasıyla birlikte Amerikan merkez ban-
kası FED'in "Merkez bankalan sadece fıyatlan değil,
aynı zamanda konut ve diğer varlıklann fiyatlannı da
gözetmelidir" itirafıyla yepyeni bir aşamaya ulaşmış
gözükmektedir. Bu tartışmanın odak noktasını ise
eski FED başkanlarından Paul Volcker'in 8 Nisan'da
yapmış olduğu bir söyleşi oluşturmaktadır: "En ba-
sitifadesiyle, gözkamaştıncıyeni finansalsistem -bü-
tün son derece yetenekli çalışanlan ve zengin ödül-
leri ile birlikte- piyasanın sınavında başansız olmuş-
tur".
Bütün bu tartışmaların Türkiye açısından önemi
büyüktür. GerekTurkiye'de gerekse tüm dünya eko-
nomisinde enflasyonun kaynakları hızla değişmek-
tedir. Uluslararası şoklara açık ve kırılgan yapısıyla
Türkiye'nin uluslararası mal piyasalarından gelecek
olası yeni enflasyon dalgalarına sadece faiz oranla-
rında günlük ayarlamalarla ve "Biricik sorumluluğu-
muz fiyat istikrandır" kör inancıyla karşı koyması ola-
naklı değildir.
(*) Bu tespiti Yılmaz Akyüz Hoca'nın "Managing Fi-
nancial Instability in Emerging Markets: A Keynesian
Perspective" başlıklı makalesinden ödünç aldım. Ma-
kalenin Ingilizce aslına Uluslararası Kalkınma Iktisat-
çıları Birliği (IDEAs) web sitesinden ulaşılabilir:
http://www.networkideas.org/featart/feb2008/fa29_
Markets.htm