06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2008 PAZARTESİ 4 HABERLER Danıştay’ın kararına ilişkin açıklamalarıyla tepki toplayan Bardakoğlu savunmaya geçti 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK ‘Şeyhülislam değilim’ FIRAT KOZOK Bursa’da Zaman... Bursa özel bir kentimizdir. Üzerine öyküler, şiirler yazılmış, araştırmalar yapılmıştır. Bursa Kitap Fuarı’na giderken hem bir söyleşi programım vardı, hem de yeni çıkan kitabımın imzasını yapacaktım. Ayrıca eczacı dostlarımızın çağrısıyla Bursa Eczacı Odası’nda bir söyleşimiz olacaktı. 2 Mart Pazar günü fuardaki söyleşimizde ‘geçirdiğimiz kültürel değişim’den söz ettim. Bizler, modern toplum kültürünün temel öğeleriyle yetişmiştik: Bu kültürün üç temel öğesi, bilimsel kültürdü, sanatsal kültürdü ve sosyal ahlak kültürüydü. Temelini tarihin aydınlanma felsefesinden ve Rönesans’tan alan bu kültürde, bilgili olmak, sanatla iç içe olmak ve toplumu kendimizin önüne koymak ana ilkelerdi. Yaşadığımız çağın postmodern kültüründe ise kültürün ana ilkeleri değişmişti: Alışveriş kültürü, yeme içme kültürü ve eğlence kültürü artık yaşamın temelleri olmuştu. Küreselleşmenin yaygınlaştırdığı tüketim kültürü artık insanların düşüncelerini de, duygularını da, beklentilerini de, kişiliklerini de tüketim çarkına sokuyordu, insanı tüketiyordu. Bursa’nın aydın topluluğu ile paylaştığımız bu söyleşiden sonra kitapların büyülü dünyasına katıldık. Kitapların büyülü dünyası. Bizim büyülendiğimiz dünya işte buydu. Sonra da geldiğimiz andan başlayarak bizi yalnız bırakmayan eczacı dostlarımızla birlikte olduk. Nejat Bey, Kıvanç Bey,Yalçın Bey ve arkadaşları ile başlayan akşam gece de yemekte devam etti. Yeni Türkiye’yi konuştuk. Artık iki ayrı Türkiye mi vardı? Atatürk’ün Türkiyesi geleceğimizin ufukları değil miydi? Cumhuriyeti bilimin gücüyle, sanatın kanatlarıyla yeni ufuklara taşımak hepimizin yeni görevleri değil miydi? 21. yüzyıl Türkiyesi’nin gündemi bunlar mı olmalıydı? Üniversitelerin sorunu ‘türban’ mı olmalıydı? Üniversiteler bilim üretmesi gereken, ülkemizin gençlerini yeni başarılara, yeni hedeflere taşıması gereken kurumlar değil miydi? Elbette öyle olmalıydı. Elbette öyle olacaktı. Aydınlığın karanlığı yeneceğinden hiç kuşku duymadım. Bir okurum da onu soruyordu: Nasıl böyle umutlusunuz? Umutlu olma gücünü nasıl buluyorsunuz? Her zaman onu söylüyorum: Umut, kararlılıktan doğar. Umutluyum, çünkü kararlıyım. Kararımız, ülkeyi daha aydınlık, daha çağdaş yarınlara taşımaktır. Kararımız, aklın yolunu, uygarlığın yolunu, geleceğin yolunu yaratmaktır. Kararımız, Atatürk Cumhuriyetini onun hedeflerine daha büyük bir güçle götürmektir. Bu karar bizim yaşamımızın kararıdır. Bizim yaşamımız budur. Eğer böyle yaşamıyorsak biz yokuz demektir. Var oluşumuz budur. Onun için de ülkenin bağımsızlığına dikilen gözleri izliyoruz. Onun için de laikliği ortadan kaldırmak isteyenlerle mücadele ediyoruz. Uygar olmayı istiyoruz. Barış istiyoruz. Toplumun mutluluğunu istiyoruz. Kararımız budur. Kitapların arasından umutla döndük. Dostların arasından umutla döndük. Bursa’da zaman güzeldir. [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com HUKUKÇULAR DA TEPKİLİ ‘Yargının saygınlığı zedeleniyor’ ? Bardakoğlu’na tepki gösteren TBB Yönetim Kurulu, “yasama ve yürütme üyelerinin, işlerine gelmeyen yargı kararlarını uluorta eleştirdiği”ne dikkat çekti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Barolar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu, Danıştay’ın din derslerine ilişkin kararını eleştiren Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na tepki gösterdi. TBB’den yapılan yazılı açıklamada, Türkiye’de “yasama ve yürütme üyelerinin, işlerine gelmeyen yargı kararlarını uluorta eleştirdiği”ne dikkat çekildi. Açıklamada, şöyle denildi: “Ülkemizde ‘çoğulcu demokrasi’ anlayışının, yerini ‘çoğunlukçu’ anlayışa bırakmasından bu yana fiilen bütünleşen ‘yasama’ ve ‘yürütme’ erklerinin hedefinde üçüncü erk olan ‘yargı’ vardır. ‘Birleşik Yürütme ve Yasama Organı’ yargıdan rahatsızdır. Çünkü yasamanın yapmadığı denetim görevini yargı yerine getirmektedir. Yanlışları yargı düzeltmekte, çoğunluğun kontrolsüz güç olmasını engellemektedir. Bunun içindir ki bir süredir yasama ve yürütmenin üyeleri, işlerine gelmeyen yargı kararlarını uluorta eleştirmekte, yargının saygınlığını zedeleyecek, gücünü kıracak, hukuk devletinin içini boşaltacak, hedef haline getirecek davranışlar sergilemekte, açıklamalarda bulunmaktadır. Bunun en son örneğinin, hukuk eğitimi de almış olan Diyanet İşleri Başkanı tarafından ortaya konulması ayrıca üzüntü verici olmuştur. Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun, Başbakan’ın ‘Ulemaya sorun’ sözü henüz hafızalarda iken buna destek içeren açıklaması, yargının yalnız bırakılmışlığını bir kez daha vurguladığı gibi dini kurallarla devlet yönetme yaklaşımında ne kadar yol aldığını da göstermektedir.” Açıklamada, eksiksiz demokrasinin, gerçek hukuk devleti ile olacağı vurgulanarak, gerçek hukuk devletinin oluşabilmesi için yargının, yasama ve yürütme karşısında bağımsız olması gerektiğine işaret edildi. ANKARA Danıştay’ın zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi kararıyla ilgili açıklamalarıyla tepki toplayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, “Ben İslam cumhuriyetinin uleması ya da Osmanlı’nın şeyhülislamı değilim” dedi. Bardakoğlu, kurumları değil, “yöntem yanlışlığını” eleştirdiği ni söyledi. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin içeriğinin her zaman tartışılabileceğini ancak dersin zorunlu olması gerektiğini savunan Bardakoğlu, “Din eğitimi sorunu çözülmeden din kültürü dersi tartışması bitmez” dedi. Bardakoğlu, tartışma yaratan açıklamalarıyla ilgili olarak sorularımıza şu yanıtları verdi: ? Danıştay’ın karar verme sürecinde sizden görüş alınmadığı yönündeki açıklamalarınız tartışma yarattı... ? Bir defa Diyanet İşleri Başkanlığı da Danıştay da Cumhuriyetin temel birer kurumu. Kurumların birbirini yıpratacak bir açıklama yapması mümkün değil, doğru da değil. Ben sadece din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile ilgili AİHM kararının teknik yönden bir eleştirisini yaptım. Bu, ulaştığı sonucun eleştirisi değil. Biz, İslam Vakıf ve dernekler, tüm programlardan ve personelden yararlanabilecek TRT’de yağmanın önü açıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in, kurumun tüm program ve program materyalleri ile personelini, istediği dernek, vakıf ve benzeri tüzelkişilerle, yerel radyo ve televizyon kanallarına hiçbir ücret almadan ya da sembolik ücretlerle devredebilmesi veya kiralayabilmesinin yolu açıldı. Kamu kurumlarının ürettiği mal ve hizmetlerin özel indirimlerle başka kurumlara devredilemeyeceğini öngören 4736 sayılı yasadan muaf tutulacakların tespitine ilişkin kararnamenin ekinde değişiklik öngören Bakanlar Kurulu kararı, önceki günkü Resmi Ga ? Osman Köse, ‘TRT’nin milyonlarca YTL ’ye mal ettiği programların yok pahasına yandaş vakıf, dernek ve yayın kuruluşlarına peşkeş çekilmesinin önü açılıyor’ dedi. zete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre TRT’nin hak sahibi olduğu program ve program materyalleri ile kurumun personelinin hizmetleri “Genel Müdürlük tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde” ticari niteliği haiz olmaksızın, ülke tanıtımı, eğitim, kültür ve güvenlik amacıyla cumhuriyetinin uleması ya da Osmanlı’nın şeyhülislamı değiliz. Biz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri başkanıyız. Biz bunun bilincindeyiz, cumhuriyeti, laikliği önemsiyoruz ve bunların 21. yüzyıl İslam dünyası için çok önemli bir kazanım olduğunu hep söylüyoruz. Ancak din konusunda konuşmak da benim görevim. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ilköğretimlerde ve liselerde zorunlu okutulması gerektiğini de ısrarla söylüyoruz. Din kültürü ve ahlak bilgisi, bir kültür dersidir, din hakkında bilgilendirme imkânı sunar. Dersin amacı, çocuklarımızı daha dindar yapma, onları namaz oruç konusunda pratik yaptırma, camiye götürüp namaz kıldırma değildir.Din eğitimi sorunu çözülmeden din kültürü dersi tartışması bitmez. ? Peki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararında eleştirdiğiniz noktalar neler? ? AİHM de, Danıştay da bu dersin zorunlu olmasına karşı çıkmıyor. Danıştay kararı, AİHM kararının devamı niteliğindedir. Benim gazetelere yansıyan eleştirilerimin tamamı, AİHM’ye aittir. Çünyararlanmada çeşitli kurumlara kü bu işin kaynağı orası. bedava ya da sembolik ücretlerle Ben AİHM Diyanet’i dinverilebilecek. Bu çerçevede, Cum lesin, ilahiyat fakültelerihurbaşkanlığı, Başbakanlık, ba ni dinlesin demiyorum. kanlıklar, Milli Güvenlik Kurulu Bir dönem hâkimlik de Genel Sekreterliği, Milli İstihba yaptım, mahkemelerin narat Teşkilatı Müsteşarlığı, Genel sıl karar vermesi gerektikurmay Başkanlığı, Jandarma Ge ğini bilen bir insanım. nel Komutanlığı, Radyo ve Tele Ama AİHM önlerine gevizyon Üst Kurulu ve mahkeme len dosya konusunda birler TRT’nin tüm program ve prog çok kaynaktan bilgi toplarram materyallerini bedava ya da lar, görüş alırlar. Burada düşük ücretler karşılığında kulla yanlışlık ne? AİHM bir nabilecek. HaberSen Merkez Yö içerik tartışması yapıyor. netim Kurulu Üyesi Osman Kö Yani, dinin içeriğinin ve se, söz konusu kararın, TRT’nin doğru öğretisinin nasıl olAKP bürokratları tarafından “ta ması gerektiği konusunlan edilmesinin” yasal kılıfı ola da tartışma açıyor ve yocağını söyledi. rum yapıyor. Eski TİP milletvekili Sadun Aren için SBF önünde tören düzenlenecek Aren son yolculuğuna uğurlanıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili, iktisatçı Prof. Dr. Sadun Aren, bugün son yolculuğuna uğurlanıyor. Önceki gün 86 yaşında yaşamını yitiren Aren’in cenazesi saat 10.00’da hastaneden alınarak TBMM’ye getirilecek. Saat 11.00’de TBMM’de düzenlenecek törenin ardından, ikinci tören saat 13.00’te daha önce görev yaptığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) gerçekleştirilecek. Aren’in cenazesi Kocatepe Camisi’nde ikindi namazı sonrasında kılınacak cenaze namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verilecek. ÖDP’nin kurucularından Yıldırım Kaya, Aren’in Türkiye solunun ve sosyalist hareketinin 12 Eylül’den sonra yeniden birliğini yaratabilmek için uzun bir uğraş verdiğini belirterek, “ÖDP’nin ikinci kongresinde ‘Onursal genel başkanımız olur musunuz?’ dediğimizde, ‘Ben bugünleri görebilecekmişim demek ki’ diyerek ağlamıştı” dedi. Prof. Dr. Korkut Boratav, “Sağlam bir sol çekirdek taşıyan dünya görüşünü her zaman takdirle yeni baştan ve yeni baştan tanıdım bildim. Türkiye solu, Türkiye iktisat ve bilim camiası için çok önemli bir kayıptır” dedi. 15 Şubat günü Sadun Hoca hasta yatağında yatarken, onunla 40 yıl öncesine uzanan bir olaydan yola çıkan bir yazı yazmıştım. Nedeni de Sadun Hoca’nın 2007 yılı Mülkiye büyük ödülünü kazanmasıydı. Sadun Hoca hastaydı ve bu ödülü eşi Munise Aren aldı. O, 68 kuşağı için çok önemli bir isimdi. Hepimiz onu severdik. Esprili, sevecen, insanları kırmadan ilişkiyi sürdürebilen, devrimci bir büyüğümüzdü. Her zaman gülümseyen, her türlü zorluğa karşın moralini bozmayan, çektiği onca acıya rağmen geçmişi keyifle anlatmasını sürdüren bir yol insanıydı. Sosyalizmi bir dogma gibi algılamazdı. Her yeni duruma ve gelişmeye uygun, yeni çözümler üretmek gerektiğine inanırdı. Bu tutumu bazılarını kız Sadun Hoca’nın Ardından dırsa da, Sadun Hoca’nın yazıp söyledikleri üzerinde uzun uzun düşünmek gerekirdi. O her zaman yeni şeyler söylemeyi ve dünyayı yeni baştan yorumlamayı severdi. Cumartesi günü Behice Boran’ın mezarı başındaydık ve oradan da ona selam yolladık. Biraz sonra da ölüm haberini aldık. Sadun Aren’in ölümüyle tarihimizde önemli bir sayfa daha kapandı. Yalnız ben değil, onu tanıyan herkesin üzüleceğini biliyorum. O biz sosyalistler için önemli köşe taşlarından birisiydi. Bir geleneği, bir tutumu simgeliyordu. O artık aramızda yok... ??? Sadun Aren’le 40 yıl öncesine ilişkin öykümü bu köşede bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Onu bu öyküyle uğurlamak istiyorum. 1969 yılının sanırım mayıs ayıydı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyalist Fikir Kulübü’nün (SBFSFK) kongresi yapılıyordu. O kongrede kulüp yönetimi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) yönetimine yakın olan gruptan TİP yönetimine muhalefet eden ve Milli Demokratik Devrimci (MDD) diye anılan gruba geçiyordu. Sosyalist Fikir Kulübü’nün yeni başkan adayı bendim. Profesör Dr. Sadun Aren, o yıllarda TİP milletvekiliydi. Aren, aynı zamanda SBFSFK’nin de üyesiydi. Biz, yani MDD’ciler TİP yönetimine o zamanlar oportünist diyorduk. Bu nedenle devrimci mücadeleye zararlı olduklarını düşünüyorduk. İşte bu hevesle kongre sırasında TİP yöneticisi Sadun Aren’i “oportünist” olduğu gerekçesiyle SBFSFK üyeliğinden atmaya karar verdik. Yeni seçilen başkan olarak bu kararı basına ben açıkladım. Haber gazetelerde yer aldı. Ben çocuk aklımla bu haberin yayımlanmasından çok mutlu olmuştum. Bu mutluluğum yıllarca sürdü. Sadun Hoca’yı o zamanlar yalnızca TİP kongrelerinde görürdüm ve onun dışında tanımazdım. ??? Hayat bir öğretmendir. Hele de bi zim 68 kuşağı için daha acı bir öğretmen oldu. Bizim kuşak yapılan hataların bedelini çok acı ödedi. 12 Mart 1971 askeri darbesi, ardından 12 Eylül 1980 askeri darbesi üzerimize bir karabasan gibi çöktükçe, aramızdaki farklılıkların, küçük çekişmelere büyük anlamlar yükleyen heyecanlarımızın hesabını daha derinlemesine yapmayı öğrendik. Sadun Hoca’yı, SBFSFK üyeliğinden ihraç edenlerin başındaki ben, Sadun Hoca’yı düşündükçe yaptığımın çocukluğunu fark etmeye başladım. Sonraki yıllarda Sadun Aren’le Sosyalist Birlik Partisi’nin kuruluşuna birlikte katıldık. Sadun Hoca partimizin genel başkanı oldu. Onu yakından tanıdıkça, daha çok sevgi ve saygı duydum. Onunla ilk bir araya geldiğimizde SBFSFK’deki ihraç olayını konuştum. Özür diledim. Güldü. O bunlara aldırmayacak kadar olgun, gelişmiş bir aydındı. ??? Sonraki yıllarda Sadun Hoca’dan çok şeyler öğrendim. Zor koşullarda gülümsemesini, en kötü koşullarda bile moralini yüksek tutan direnme azmini saygıyla izledim. Sadun Hoca, Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin kuruluşuna da katıldı, kongrelerinde bulundu. Bize hep öğretmenlik yaptı. ??? Sevgili hocam, seni hep sevgiyle gülümseyen yüzünle, bizlere cesaret veren, moral aşılayan dirençli tutumunla anımsayacağız... Sensiz epeyce eksik kalacağız. Uğurlar olsun hocam! BAKAN HÜSEYİN ÇELİK ‘Seçmeli din dersi olabilir’ Haber Merkezi “Anayasanın 24. maddesi durduğu sürece kimse din dersini zorunlu olmaktan çıkaramaz” diyen Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin seçmeli hale getirilebileceğini söyledi. Çelik, “Bir zorunluluk olmayan seçmeli din dersi getirirsiniz. Aleviler, Aleviliği öğrenmek istiyorsa onlara Alevilikle ilgili verilir, Sünnilikle ilgili ne gerekiyorsa onun eğitimi verilir” dedi. Bakan Çelik, katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin soruları yanıtlarken Danıştay’ın zorunlu din derslerinin hukuka aykırı olduğu yönündeki kararının hatırlatılması üzerine anayasanın 24’üncü maddesinde bu dersin zorunlu tutulduğunu vurguladı. “Anayasa orada durduğu sürece, hiç kimse şuradan buradan hareket ederek bazı kararlar vererek din kültürü ve ahlak bilgisi dersini zorunlu olmaktan çıkaramaz” diyen Çelik, bu zorunluluğun ancak yapılacak olan anayasa değişikliğiyle kaldırılacağını söyledi. AİHM’nin verdiği kararın da eski müfredata dayandığını söyleyen Çelik, müfredat yenilendiği için “Danıştay’ın vermiş olduğu kararın uygulanma imkânı olmadığını” kaydetti. Çelik, çözüm olarak ise din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin müfredatının dinler üstü hale getirilebileceğini ve bu derste İslam dininin temsil oranının azaltılabileceğini söyledi. Çelik, müfredata seçmeli din dersi getirilebileceğini ifade ederek “Bir zorunluluk olmayan seçmeli din dersi getirirsiniz. Aleviler, Aleviliği öğrenmek istiyorsa onlara Alevilikle ilgili verilir, Sünnilikle ilgili ne gerekiyorsa onun eğitimi verilir” dedi. “Bunu yapacak mısınız” sorusuna Çelik, “Gündemde olan bir mesele değil. Anayasa değişikliği kapsamında yapılabilir. Bu da toplumsal konsensüsle olabilecek bir şeydir” yanıtını verdi. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle