06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2008 PAZARTESİ 8 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ İsrail’den Barışa Ölümcül Darbe! Yeni yıla birkaç gün kala İsrail’in Gazze’ye kar- şı düzenlediği yoğun olduğu kadar inanılmaz öl- çüde orantısız saldırı 250’yi aşkın Filistinlinin ölü- müne, beş yüze yakın insanın da yaralanmasına yol açmıştır. Maddi hasarların da büyük olduğu ile- ri sürülmektedir. İsrail yönetimi birkaç gündür 2007 Haziran ayından bu yana Gazze yönetimini ele ge- çiren Hamas’ın İsrail’e yönelik roket saldırılarından bizar olduğunu, bu saldırıların yanıtsız kalmaya- cağını yineleyip duruyordu. Sonunda dediğini yaptı ve Gazze’ye karşı büyük ölçekte bir saldırı başlattı. Kötümser yorumlara bakılırsa İsrail’in Gaz- ze’yi yeniden işgal ederek Filistin otoritesini bö- lüp zaafa uğratmak için İngiltere’nin karşı çıkma- sına karşın W. Bush ve Tel Aviv tarafından yara- tılan dinci Hamas yönetimini ortadan kaldırmayı planlamaktadır. Son saldırı bu planın parçasıdır. Hamas yönetimi bilindiği üzere bir süredir İsrail’i, can ve maddi kayıplara pek yol açmayan, sem- bolik denilebilecek roket saldırılarıyla vurmaktadır. Bu yola başvurmasının başlıca nedeni ise, yine her- kesin bildiği gibi, Gazze’de yaşayan 1.5 milyon Fi- listinliyi acımasız bir ambargo uygulayarak so- luksuz bırakmasıdır. Gerçi son günlerde Batı’nın sözlü baskısıyla ba- zı ihtiyaç maddelerinin geçişine izin vermiştir. Ama bu Gazze’nin ambargoyla uğradığı ağır zararı or- tadan kaldırmaya yetmemektedir. Nitekim BM’nin konuyla ilgili raporlarına göre Gazze’de işsizlik, ça- lışabilir nüfusun hemen yarısına eşit olma gibi ka- bul edilemez düzeydedir. Su ve yiyecek sıkıntısı had safhadadır. Tanrı’nın her günü 16 saat elektrikten yoksun- dur. Nüfusun yarısına yakını haftada birkaç saat verilebilen suyla yetinmek zorundadır. Görünen o ki, İsrail, Hamas’ın roket saldırılarını benzeri az gö- rülen ölçüde orantısız bir güçle barışa karşı saldırıya geçmek için ‘bahane’ olarak kullanmıştır. Hamas yönetimi ise ne yazık ki, Filistin otoritesinin çağ- rısına uyarak Filistinlilerin birleşmesini gerçekleş- tirmek yerine İsrail’in eline saldırıya bahane ya- ratmaktan öte işe yaradığı kuşkulu roket saldırı- larına başvurmayı yeğlemiş, böylece de saldırıya çanak tutmak bir yana, belki de Gazze’nin yeni- den işgali için Tel Aviv’in eline koz vermiştir. Ama çok daha önemlisi İsrail’in son saldırısının ne denli samimiyetten uzak, art niyetli, sanal da olsa Annapolis’te yeşeren barış umutlarını yerle bir etmesidir. W. Bush yönetiminin iktidarı bırakma- sının arifesinde bile 2008 yılı sonuna kadar bir Fi- listin Devleti’nin kurulacağı yalanını yineleyip dur- masına karşın, İsrail-Filistin sorununun çözümü, kırk yıldan bu yana olduğu gibi bugün de bilmem kaçıncı kez yine bir başka bahara kalacak gö- rünmektedir. Üstelik 2009 Şubat’ında yapılacak se- çimlerde aşırı sağcı Netanyahu’nun iktidara gel- me olasılığının, gerçekleşmesi zaten kuşkulu ba- rışı daha da güçleştirecek bir gelişme sayılması ge- rekmektedir. Öte yanda yeni yılın 20 Ocak’ında Beyaz Saray’a taşınması beklenen Barrack Obama’nın barış ko- nusunu daha ciddiye alması olasılığı, kuşkusuz, ye- ni bir umuttur. Ama onun da, selefi gibi ne olur- sa olsun İsrail’den yana olan Amerika’nın bu ge- leneksel politikasını ne ölçüde değiştirebileceği ve İsrail’i barışa zorlayacağı, en azından şimdiden ya- nıtlanması güç bir sorudur. Annapolis barış kon- feransının katılımcılarından biri olan İsrail Başba- kanı Ehud Olmert, barış görüşmeleri sırasında Fi- listin Devleti’nin kurulması için daha yirmi yıla ih- tiyaç var, diyerek işi yokuşa süreceğini açıklamıştı. W. Bush’un 2008 sonuna kadar bir Filistin Dev- leti’nin kurulacağı söyleminin akıbeti ise farklı ol- mamış, Irak’ı bir yalana dayanarak işgal eden baş- kanın Filistin Devleti yalanı da yatsıyı görmeden or- taya çıkmıştır. Zira neresinden bakılırsa bakılsın Annapolis zirvesi ve onu izleyen barış görüşmelerinin hede- findeki Filistin Devleti bütünüyle sanal bir uyut- madan ibaretti. Daha görüşmelerin başında W. Bush yönetimi, özellikle de Filistin’e ve İsrail’e yap- tığı ziyaretlerde İsrail’in işgal altındaki topraklara ebediyen çöreklenmeye yönelik kolonizasyonun ulaştığı boyutları gördüğünde, Doğu Kudüs’ün başkent olacağı 1967 sınırları içinde bir Filistin Dev- leti’nin gerçekleşmesine İsrail’in asla yanaşma- yacağını saptamış ve o andan itibaren tabir caiz- se çamura yatmanın yolunu tutmuştur. Bugün de kolonizasyon ve Filistinlileri birbirinden ayıran ve onlara Tanrı’nın her günü cehennem hayatı yaşatan ‘utanç duvarı’ inşaatı tüm hızıyla sürmektedir. Özetle, W. Bush yönetimi, İsrail, dincilik adına Filistin’in bütünlüğünü yok etmesi yanında etki- si kuşkulu roketler fırlatarak İsrail’e saldırı baha- nesi sunan Hamas, Ortadoğu savaşlarının mer- kezinde yer alan ve kırk yıldır çözümsüz bırakı- lan Filistin sorununun çözüme ulaştırılmasında kı- lını kıpırdatmayan Avrupa ülkeleri ve bir türlü bir araya gelip seslerini yükseltmeyen Arap dünya- sının katkılarıyla Filistin halkı, barış kırıcı İsrailli müstevli ve büyük destekçisi Birleşik Devletler karşısında bir kez daha yalnız, bir kez daha ba- rış umutlarından yoksun, kendi topraklarında kö- le, göçmen, yoksul ve umutsuz bırakılmıştır. Bu büyük ayıpta, herkesin, bağışlanması güç so- rumluluğu, payı vardır. Enerji konusunda dışa bağımlılık, AB’nin önündeki en büyük siyasi ve ekonomik sorun Avrupa’nõn enerji sorunu: Rekabet ve bağõmlõlõk Bunlar hiçbir şeyden anlamõyor YORGOS DELASTİK T üm Avrupa’yõ sarsan ülkemizdeki gençlerin sosyal patlamasõ konusunda, siyasal parti lideri ve ileri gelenlerinin konumlarõnõ izlerken insanõn içini büyük bir hüzün kaplõyor. Mevcut siyasi güçlerin olaylarõn derinliğini kavramakta, hatta anlayõp idare etmek konusundaki yetersizlikleri açõkça belli olmuştur. Tüm olup bitenin nedenlerine bir türlü sağlõklõ yaklaşamayan Milli Eğitim Bakanõ Evripidis Stilyanidis’in “düşünceleri iyi kavrayamamasından kaynaklanan tutumu” karşõsõnda insan sadece sessiz kalmakla yetiniyor. Eğitim Bakanõ sadece ve ciddi olarak, “Bazı kimseler çocuklarımızı insan kalkanı olarak kullanmaya, psikolojik durumlarından yararlanmaya ve yıkıcı emellerini gençlerin ruhlarına taraftar yapmaya çalıştılar” açõklamasõnda bulundu. “Siyasi serserilik” terimi 1950’li yõllarda sağ ve sol’un gerçek savaşlarõ (iç savaş dönemi) sonrasõnda kullanõlan bir terminolojiydi. Eğitim Bakanõ açõklamasõnda, “Bugünkü siyasi serserilik fenomenine SRYZA (Radikal Sol Koalisyon Partisi) önderlik ediyor” diyerek bu partiye yönelik suçlayõcõ ifadeler kullandõ. Başka bir konuşmada düşüncelerini daha da açarak “Bu partinin (SRYZA) liderleri Tsipras ile Alavanos’u bulup, kısa pantolonlarını çıkarmaya, öğrenci olmadıklarına, artık öğrenci mitinglerinin bittiğine ikna etmemiz gerekir” diyerek suçlamalarõnõ sürdürdü. Dõşişleri Bakanõ Dora Bakoyannis, Bilim Akademisi üyesi gibi hatta daha da entel dilde yaptõğõ açõklamada, “Belki eylemcilerin yaptığı jimnastik sporu bazı kimseleri ister bu salonda, ister diğer yerlerde kendinden geçiriyor. Ancak, bu olaylar ülkeye de halka da hizmet etmiyor” diyerek eleştirdi. Ancak, Dora Bakoyannis’in bir başka derdi daha vardõ. Öfkesini belli edecek şekilde “Yorgo Papandreu, kendi mikro politik nedenleri yüzünden, ülkemizin kalkınma beklentilerini ve saygınlığını sabote etti ve kendi ülkemizi dışarıda lekeledi” diyerek ana muhalefet liderine olan tepkisini dile getirdi. İktidar partisi milletvekili Panos Panayotopulos daha basit ancak daha da tahrik edici şekilde; “Parlamento binası içinden şiddeti kınamamız yeterli değil. Noel arifesinde Eğitim Bakanlığı’na yönelen hareketleri kınamakta anlaşabilecek miyiz” sorusunu sordu. Tabii bu soruya kimse cevap vermedi. Bir başka muhalif milletvekili Kostis Hatzigakis ise, manastõrdaki rahiplerin karõştõğõ Votopedi skandalõna değinip bakanlarõ ve hükümeti eleştirerek “Yunanlılar, önemli sendika yöneticilerinin sorumsuz sesleriyle ifade edilemezler. Ülkemiz ne ağlamak için ne de yakmak içindir” şeklinde konuştu. Ekonomi Bakanõ ise hiçbir şey olmamõşçasõna “Hükümetimiz reformlar ekseninde ve olaylara hâkim şekilde hareket ediyor” açõklamasõnda bulundu. Tabii bu açõklamayla Yunan halkõna, genel sosyal hoşnutsuzluğa ve gençlerin patlamasõna neden olan tüm nedenlerin var olmaya devam edeceği konusunda güvence verdi. Ülkemizi sarsan sosyal kriz çerçevesinde son günlerde ortaya çõkan siyasi düşüncesizliklerin zenginliği akõl almaz düzeye geldi. Bu durum siyasetçilerin gerçek ve sosyal yaşantõdan ne kadar uzak olduklarõnõn bir kanõtõ. Parlamentodaki siyasi partilerin başkanlarõnõn bize söylediklerini bir daha hatõrlayalõm: “Olaylar siyasi serserilikten, spor isteyen eylemcilerden ve genç ruhların, bazı kimselerin yıkıcı emellerine taraftar edilmesinden kaynaklanmıştır(!)” Aslõnda iktidarõn izlediği politikalara, bankacõ mõ, para mõ, öğrenci mi, kurşun mu sorularõ sorularak cevap aranabilir. Bu noktada Başbakan’õn gençlerin ayaklanmasõ ile hiç ama hiç ilgilenmediğini de vurgulamalõyõz. Aslõnda onun derdi ana muhalefet partisi başkanõ Yorgo Papandreu ile. Başbakan Karamanlis, parlamentoda yaptõğõ konuşmada Papandreu’nun bir İtalyan dergisine söylediği “Yunanistan’da hükümetin sloganı bankerlere milyonlar, öğrencilere ise kurşun” ifadesine büyük tepki gösterdi. Avrupa’da çok büyük ekonomik sarsõntõlar ve olaylar sürüp giderken başbakanõmõz Papandreu’nun bu açõklamasõ yüzünden “yabancılara rezil olduğumuzdan” söz etmesi, bizi sözün bittiği yere götürüyor. Yunancadan çeviren: MURAT İLEM (Yunanistan, Etnos gazetesi, 23 Aralık 2008) MATHIAS REYMOND A vrupa Birliği kullandõğõ doğalgazõn üçte ikisini ithal ederken doğalgaz ihtiyacõ da durmaksõzõn artõyor. Fiyatlarõn istikrarsõzlõğõ ve en büyük tedarikçisi Rusya’ya karşõ olan bağõmlõlõğõn doğurduğu endişe, AB’yi doğalgaz ithal ettiği ülkeleri çeşitlendirmeye zorluyor. 13 Kasõm’da AB Komisyonu Başkanõ Jose Manuel Barroso’nun açõkladõğõ önlemlerin amacõ da buydu. Aynõ şekilde, tek müşteriye bağlõ olmayõ güvenilir bulmayan Moskova da temel boru hattõ projelerini geliştirerek değişik pazarlarõn peşinde koşuyor. Avrupa Topluluklarõ İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) araştõrmalarõna göre 1997’de yüzde 45 olan enerjide dõşa bağõmlõlõk oranõ 2006’da yüzde 54’ü geçti. 1997’den beri enerji üretimi yüzde 9 azalõrken enerji tüketimi hõzla artmaya devam ediyor. Bu 10 yõllõk dönemde net ithalat yüzde 29 arttõ. Peki bu veriler ne anlama geliyor? Öncelikle, AB gittikçe daha az petrol veya doğalgaz üretiyor. 1960’larõn temel enerji kaynağõ kömür, bugün petrol ve doğalgazõn ardõndan üçüncü sõrada yer alõyor ve madenler teker teker kapanõyor. Buna paralel olarak, AB’nin petrol rezervleri de hõzla tükeniyor. Üretim hõzõ bu seviyede seyrederse, 8 yõldan daha az bir sürede kaynaklar tükenecek ve AB, Rusya, Ortadoğu, Cezayir ve Norveç’e giderek daha bağõmlõ hale gelecek. Bütün bunlara ek olarak, AB’nin çõkardõğõ doğalgaz miktarõ da sürekli azalõyor; ancak doğalgaz talebi son 15 yõldõr çok hõzlõ bir biçimde yükseliyor. AB, 2007’de tükettiği veya stokladõğõ doğalgazõn yüzde 61.5’ini ithalat ile karşõladõ. AB’de nükleer enerjinin 1990’lardan beri durgunluk içinde olmasõ, elektrik üretiminde de doğalgazõn tercih edilmesine yol açtõ. Petrol ve kömürün payõ hõzla azalõrken, doğalgazõn elektrik üretimindeki payõ 3 katõna çõktõ. Sadece üç ülkeden ithalat yapılıyor Elektrik üretimindeki doğalgaz tercihi de, tõpkõ petrolde olduğu gibi, AB için tedarik aşamasõnda bir güvensizlik sorunu ve doğalgaz ithalatçõsõ ülkelere karşõ bir zafiyet yaratõyor. AB açõsõndan durum gayet açõk: İthal ettiği doğalgazõn yüzde 83.4’ü sadece 3 ülkeden (Rusya, Cezayir ve Norveç) ve boru hatlarõyla geliyor. Ekonomik ve jeopolitik belirsizliklerden korunmak için, ithalatçõ ülkeler seçeneklerini boru hatlarõnõn yanõ sõra büyük tankerler kullanarak coğrafi açõdan arttõrmaya çalõşõyor. 1985-2000 arasõ düşen doğalgaz fiyatlarõ, birçok boru hattõnõn inşasõnõ öngören uzun vadeli (20-30 yõllõk) dağõtõm anlaşmalarõnõn imzalanmasõna yol açmõştõ. Bu anlaşmalar, doğalgaz ihraç eden ülkeleri, ithal eden ülkelerle bağlamõş oldu. Doğalgaz sektörünün liberalleşmesi de sektöre daha çok aktörün girmesini ve kõsa vadeli antlaşmalarõn çoğalmasõnõ sağladõ. Bütün bunlar AB’nin dõşa bağõmlõlõğõnõ azaltmasa da -ki yenilenebilir enerji kaynaklarõ yetersiz olduğu için bağõmlõlõğõn azalmasõ söz konusu değil- besleyici ülkelerin sayõsõnõ arttõrmõş oldu. Petrolün aksine, doğalgaz boru hatlarõnõn altyapõ açõsõndan fazla seçenek sunmamasõ, doğalgaz pazarõnõn bölgesel ölçekte kalmasõna yol açõyor. Avrupa, Asya ve Amerika bölgeleri arasõnda doğalgaz alõşverişi sõnõrlõ kalõyor. Ancak yine de doğalgazõn sõvõlaştõrõlmasõ pazarõn bir ölçüde de olsa küreselleşmesini sağladõ. 600 kat daha az hacimli olan sõvõlaştõrõlmõş doğalgazõn tankerlerle taşõnabilme olanağõnõn doğmasõ ekonomik bir esneklik yarattõ. Böylece kõsa vadeli anlaşmalar tercih edilir hale geldi ve Nijerya, Katar, Trinidad- Tobago, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerin pazara girmesine imkân tanõdõ. 2005 yõlõnda dünyadaki doğalgaz ticaretinin yüzde 22’si sõvõlaştõrõlmõş doğalgaz ile yapõldõ. Bu kõsa vadeli anlaşmalar AB Komisyonu’nu tatmin etmiş görünüyor; çünkü arz ve talebin doğalgazõn fiyatõnõ belirleyecek şekilde buluşmasõnõ sağlõyor. Her şey basit görünse de pazar fiyatõ petrole endeksli olduğundan ve bu durum da satõcõlar ve alõcõlar adõna bir belirsizlik yarattõğõ için Komisyon’un bu liberal yaklaşõmõ aksõyor. Bu karşõlõklõ bağõmlõlõk hiçbir tarafõ tatmin etmiyor. AB’nin enerji bağõmlõlõğõ sorununu sadece “müşteri” açõsõndan ele almak pek doğru olmaz. Aslõnda üretici ülkelerin eli de gözüktüğü kadar güçlü değil. AB’ye doğalgaz satan ülkelerin büyük çoğunluğu ihracatlarõnõ büyük oranda Avrupa’ya yapõyor. Rusya’nõn veya Cezayir’in ürettiği doğalgazõn yüzde 80’i ve Norveç’in ürettiğinin hemen hemen tamamõ Avrupa’ya satõlõyor. Avrupa Birliği de birçok üretici için tek tüketici olduğundan, AB’nin tek müşteri olduğu tuhaf bir durum oluşuyor. Birlik içinde ayrõlõklar ve farklõ görüşler olsa da, AB de doğalgaz ihraç eden ülkeler kendine muhtaç olduğu için bir “bağımlılık dengesi” oturtabiliyor. Kendisini bu konjonktürden ve getirdiği risklerden korumak adõna bazõ üreticiler ihracatlarõnõ başta Çin olmak üzere başka ülkelere yönlendirme arayõşõ içinde. AB’nin temel besleyicisi Gazprom, AB’nin desteklediği doğalgaz hattõ projelerine rakip projeler üretiyor. Nabucco ile rekabet Örneğin, Rusya ile Almanya’ya Avrupa’nõn kuzeyinden birleştirecek olan ve 2010 yõlõnda tamamlanmasõ öngörülen North Stream (Kuzey Akõmõ) doğalgaz boru hattõ, Alman enerji şirketleri E.ON, BASF ve Hollandalõ gaz taşõma şirketi Gasunie’nin katõlõmõyla inşa ediliyor. Rusya’dan başlayarak Güneydoğu Avrupa’yõ beslemesi ve 2013’te bitmesi planlanan South Stream de (Güney Akõmõ) İtalyan ENI’nin ortaklõğõ ile devam ediyor. Bu proje, İran doğalgazõnõ Türkiye üzerinden Avusturya’ya taşõyacak olan ve AB tarafõndan desteklenen Nabucco boru hattõ ile ciddi bir rekabet içinde. Rusya’nõn etrafõndan dolaşan ve 2013’te bitirilmesi hedeflenen Nabucco finansman sorunu yaşõyor: Fransõz meclisinin Ermeni soykõrõmõnõ tanõmasõ nedeniyle Fransõz şirketi Gaz de France, Türkiye tarafõndan projenin dõşõnda tutuldu. Doğalgaz piyasasõndaki bu değişimler ihracatçõ ülkeleri de tehdit ediyor. Değişik arayõşlar içinde olan ihracatçõ ülkelerin yakõn zamanda bir kartel oluşturmalarõ pek mümkün görünmese de orta vadede bu seçenek kaçõnõlmaz hale gelebilir. Rusya, Cezayir ve hatta Libya ve Nijerya gibi ülkelerin, Rusya’yõ egemen bir pozisyona taşõyacak bir kartel oluşturmasõ daha büyük bir ihtimal olarak göze çarpõyor. Böyle bir işbirliği oluştuğu takdirde AB için tehlike çanlarõ çalmaya başlayacaktõr. Bir yandan ihracatçõ ülkeler fiyatlarõ ve üretim miktarõnõ sabitleyebilecekler, öte yandan birbiriyle rekabet içinde olan şirketler yõkõmõn eşiğine gelecek. Brüksel’in bu durum karşõsõnda önerdiği ve ihracatçõ ülkelerin arasõnda bir rekabet yaratmayõ amaçlayan çözüm de pek heyecan verici değil. Komisyon, üçüncü ülkeler ile imzalanan anlaşmalarõn pazarlarõn serbestliğini, yatõrõmlarõn devamlõlõğõnõ ve rekabet ortamõnõ sağlamasõnõ gerektiğini savunuyor. Bu noktada Komisyon’un bu tavrõ, bir ütopyadan ziyade bir saplantõ gibi duruyor. Fransızcadan çeviren: Onur Uygun, Gökçe Algan (Le Monde Diplomatique, Aralık 2008) TC ADANA 1. İCRA VE İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN ADİ TAS- FİYE VE İFLASIN AÇILMASI İLANI MÜFLİSİN HÜVİYETİ VE İKAMETGÂHI; Çu- kurova İlaç Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Toptancõlar Sitesi 11. Blok No: 5 Yüreğir/ADA- NA İFLASIN AÇILDIĞI TARİH: 11.11.2008 günü saat 11.40 DOSYA NUMARASI: 2008/3 İflas. Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.11.2008 Tarih ve 2008/104 Esas, 2008/480 Ka- rar sayõlõ ilamõ ile iflasõna karar verilmiş bulunan yu- karõda isim ve adresi yazõlõ bulunan Müflis hakkõn- daki tasfiyenin şimdilik Adi şekilde icrasõ tensip kõ- lõnmõş olduğundan; Müflis şirketten alacaklõ olan- larla menkul ve gayrimenkulleri üzerinde istihkak id- diasõnda bulunanlarõn ilan tarihinden itibaren bir ay içerisinde alacak ve istihkaklarõnõ kayõt ettirmeleri ve 23.01.2009 Cuma günü saat 14.00'te Adana 1. İc- ra Müdürlüğü’nde yapõlacak olan toplantõya gelme- leri veya selahiyetli bir vekil göndermeleri tebliğ ve ilan olunur. 01.12.2008 Basõn: 69836
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle