Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2008 PAZARTESİ
6 HABERLER
ÖZLEM YÜZAK
Dalga dalga yayılan ve derinleşen küresel bir
krizin içindeyiz. Krizin anatomisini kısaca ta-
nımlayacak olursak neler söylersiniz?
Bu krizin arkasõnda bir bölüşüm krizi saklõ. Bu
kriz küresel neoliberalizmin ve gelir ve servet da-
ğõlõmõnda küresel bazda ve emek ile sermaye ara-
sõnda artan eşitsizliğin krizi. Neoliberal politikala-
rõn iki önemli ayağõ var:
? Mal ve finans piyasalarõndan, emek piyasala-
rõna ve dõş ticaretten sermaye hareketlerine kadar
serbestleşme.
? Tam istihdam hedefinin yerini enflasyon he-
definin almasõ.
Sermayenin aşõrõ kazanmasõ, emeğin yarattõğõ de-
ğerden aldõğõ payda radikal bir düşüşü beraberin-
de getirdi. Ama sermayenin bu zaferi kendisi için
de bir problem: Sermaye, kârõnõ ancak ürettiğini sa-
tarsa realize edebilir, ama emekçilerin tüketimi ol-
mazsa kâr nasõl gerçekleşecek? Dahasõ.. eğer sata-
cak kimse yoksa yatõrõmlar da duraklar.
İşte tam bu noktada finans sektörü ve sermaye,
görünüşte çok parlak bir fikir buldu: Hem orta ge-
lirli hem de yoksul pek çok emekçiye borç verelim
ve tüketimini sağlayalõm. Böyle başladõ borca da-
yalõ tüketimin sürüklediği büyüme rejimi. Sorun san-
ki Amerika’da aşõrõ tüketim sorunuymuş gibi an-
latõlõyor, ama bu yüzeysel bir açõklama.
‘ŞİRKETİNİ KÜÇÜLT KÂRINI ARTTIR’
Aynõ zamanda reel sektörde sermayenin yapõsõnda
da önemli değişiklikler oldu. Firmalar eski moda
“Kârını tut ve yatırım yap’’ kapitalizminden, “Şir-
keti küçült, kârları arttır ve kâr payı dağıt” ka-
pitalizmine geçtiler. Ve kârlarõn reel yatõrõma ay-
rõlan kõsmõ çok azaltõldõ. Borç ekonomisi ABD’de
milli gelirin yüzde 6’sõnõ aşan bir cari açõk yarattõ.
Bu açõğõ da, Almanya ve Japonya gibi emek payõ-
nõ bastõrõp, iç talebini daraltan, ama tasarruf oranõ
yüksek gelişmiş ile, tasarruflarõ iç kalkõnma yeri-
ne döviz rezervi biriktirmek için kullanan Çin, Gü-
ney Kore gibi gelişmekte olan ülkeler veya petrol
zengini Arap ülkeleri finanse etti.
Finans piyasalarõndaki serbestleşme ve yeni bu-
luşlar bu rejimin risklerini daha da katladõ. Bankalar
verdikleri kredileri paketleyip bunlardan başka fi-
nansal varlõklar (menkul kõymetler) yaratõyor ve bun-
larõ piyasada satõyor. Yani bankalar önce kredi ve-
riyor, ama esas amaçlarõ kredileri kullanarak bu
kompleks finansal kâğõtlarõ yaratmak ve satmak, do-
layõsõyla kredileri bilançolarõndan çõkarmak. Bu nok-
ta önemli, çünkü bankalar sermayelerine oranla an-
cak belli miktarda kredi verebilirler. Kredileri bi-
lançolarõndan çõkarõnca yeni krediler verebiliyorlar.
Bu kredileri veren banka çalõşanõ prim geliri kaza-
nõyor. Banka bunu yaparken bir komisyon geliri el-
de ediyor. Bankanõn kârlarõ arttõkça yöneticilerin ge-
lirleri artõyor. Rating kuruluşu not verirken ko-
misyonunu alõyor. Kõsa vadede herkes kendi geli-
rini arttõrmaya bakõyor.
NEDEN GELİYORUM DİYEN KRİZE
SESSİZ KALDILAR?
- Ekonomiye ve küresel politikalara yön veren
uluslararası kuruluşları çoğu IMF, Dünya Ban-
kası, DTÖ hatta BM, aslında sesli bir şekilde “ge-
liyorum” diyen bu krize karşı sessiz kaldı, proaktif
olamadı. Sizce neden?
Birincisi, egemen iktisatçõlar ve IMF gibi ulus-
lararasõ kuruluşlara bakarsak onlar 2006’da hâlâ fi-
nans piyasalarõndaki yeni yaratõcõ araçlarõn riskle-
ri dağõttõğõ görüşünü savunuyorlardõ. İkinci nokta,
bu krizin önlenmesi bölüşüm krizinin de köklü bir
çözümünü gerektiriyordu; varlõklõ dünya elitleri bu
çözümden kaybedecekleri için sorun ertelendi.
Bu krizin geleceğini Keynesçi ve Marksist ikti-
satçõlar Türkiye’de de dünyada da söylemeye devam
ettik. Örneğin Türkiye’de Bağõmsõz Sosyal Bilim-
cilerin web sayfasõnda bu tür yazõlar var. Ama aka-
demik âlemde de, ulusal kamu kuruluşlarõnda da,
uluslararasõ kuruluşlarda da piyasa köktencisi ser-
mayenin çõkarlarõyla iç içe geçmiş iktisatçõlar ege-
men olduğu için bu sesler yok sayõldõ; krizin koku-
larõ aslõnda 2006’da çõkmaya başlamõştõ. Örneğin İz-
landa’dan ilk spekülatif para çõkõşlarõ 2006 Martõ’nda
olmuştu. Sonra 2006 Mayõsõ’nda gelişmekte olan
ülkelerin piyasalarõ iyi bir çalkalandõ; borsada fiyatlar
çöktü, yerli paralar değer kaybetti. Ama yabancõ ya-
tõrõmcõlar fiyatlarõn düşüşünü fõrsat bilip sonra yine
bu piyasalarda “ucuz” kâğõt avõna çõktõ. O zaman
The Economist dergisi Türkiye’deki çalkalanma için
“Türk hamamı gibi” demişti. Girip terlersin, sil-
kelenirsin, ama sonunda yine de çok kârlõdõr bu pi-
yasalar… Sonra 2007 Şubatõ’nda ABD’de yüksek
riskli ipotek kredi piyasalarõndan (sub-prime) ilk ko-
kular gelmeye başladõ. Nihayet 2007 yazõnda
ABD’deki büyük yatõrõm bankalarõnõn ödeme güç-
lüklerinin açõğa çõkõşõ ve İngiltere’de Northern
Rock’un çöküşü ile gerisi çorap söküğü gibi geldi...
EN MAĞDUR KESİM EMEKÇİLER
- Daha önceki krizlerde olduğu gibi bu krizde
de en mağdur kesim emekçiler. Sizce bundan son-
raki seyir nasıl gerçekleşecek?
Bu bir bölüşüm kriziydi; sonuçlarõ bölüşüm so-
runlarõnõ daha da derinleştirecek. Örneğin, Detroit’te
bir emekçinin ipoteği ödenemediği için el konulan 3
odalõ bir evi bugünlerde 1250 dolara satõlõyor. Ban-
ka, yõkõm masraflarõ veya elde tutmanõn masraflarõ da-
ha fazla olduğu için yok pahasõna satõyor. Evin eski
sahibininse bu kadar bir parayõ bile bulamayacak du-
rumda olduğunu düşününce, dramõ anlarsõnõz. Şu an-
da maliye politikasõ yoluyla planlanan ekonomiyi can-
landõrma paketleri merkez ülkelerde bile çok zayõf.
Merkezde L tipi bir kriz, yani büyük bunalõm gibi
derin olmasa da uzun süren bir kriz de olasõ.. Özel-
likle Avro’ya bağlõ sabit kur ve para kurulu uygula-
yan Baltõk ülkeleri ve Bulgaristan, Arjantin’in 2001
krizini andõran bir uçurumun eşiğinde; AB ve
IMF’nin siyaset güdümlü desteği işleri, ancak bir nok-
taya kadar kolaylaştõrabilecek. Ukrayna, Belarus ve
Sõrbistan’õ ise daha da ağõr riskler bekliyor. Rusya yi-
ne devalüasyonun eşiğinde. Kendi içinde güçlü Ko-
re, Meksika, Brezilya gibi ülkeler ise toptan kaçõşõn
mağduru oldu; kendi yaratmadõklarõ bir krizin bedelini
ödüyor. Belki gelişmekte olan dünyada sadece Çin
ve Hindistan bu krizi kendi iç piyasalarõnõ canlan-
dõrmak suretiyle aşma şansõna sahip.
Z
engin ülkelerin uyguladığı önlemler sayesinde onlar için bu, 1929’da-
ki Büyük Bunalım’dan daha zayıf bir kriz olacak; bu önlemler aslın-
da, zamanında bizler, yoksul ülkeler kriz yaşarken, onların bizlere ya-
sakladıkları önlemler. Ama kriz merkezde başlamış olsa da çevre ülkelerin
büyük kısmı merkezden çok daha ağır etkilenecek; zira bizler aktif politika
uygulayacak kaynaklardan mahrumuz. IMF’nin örneğin Türkiye’den bek-
lentisi, Amerika’nın, Avrupa’nın kendi ülkesinde yaptığının tam tersi...
D
etroit’te bir emekçinin ipoteği ödenemediği için el konulan 3
odalı bir evi, bugünlerde 1250 dolara satılıyor. Banka, yıkım
masrafları veya elde tutmanın masrafları daha fazla olduğu
için yok pahasına satıyor. Evin eski sahibinin ise bu kadar bir para-
yı bile bulamayacak durumda olduğunu düşününce dramı anlarsı-
nız. Elbette şimdi bankalar da zarar ediyor; ama yıllar boyunca elde
ettikleri kârlar ellerinde; zararları ise hepimiz ödüyoruz.
Özellikle faturayı yalnızca emek-
çi kesimin ödememesi için ne ya-
pılmalı? Ve Türkiye’nin alması ge-
reken önlemler ne olmalı?
- Öncelikle kriz karşõsõndaki acil
politikalarõ konuşmak lazõm; çünkü
bunlar kriz sonrasõna da şekil verecek.
Ana eksen tam istihdam politikasõ ol-
malõ. Acilen; kâr eden, yani kâr payõ da-
ğõtabilen özel işletmelerde işten çõkar-
malar yasaklanmalõ. Zarar eden şir-
ketler, özellikle işverenlerin kapatmak
istediği veya bõrakõp kaçtõğõ şirketler ise
çalõşanlarõn denetiminde kolektif mül-
kiyete dönüştürülmeli; kamusal kredi-
lerle canlandõrõlmalõ ve işletilmeli. Ar-
jantin krizi sonrasõ çalõşanlarõn inisi-
yatifinde oluşan bu tür işletmeler şim-
di hâlâ üretime devam ediyor. ABD’de
Chicago’da gecen ay bir pencere fab-
rikasõnõn işçileri; kõdem tazminatlarõnõ
ödemeden onlarõ işten çõkarõp fabrika-
yõ kapatmak isteyen patronlarõnõn oyu-
nunu bozdu ve fabrikayõ ele geçirdi.
Kamu sektörü aktif istihdam yarat-
ma politikasõ başlatmalõ. Türkiye’de
sağlõk, eğitim, çocuk ve yaşlõ bakõmõ,
depreme dayanõklõ kaliteli kamusal ko-
nut inşaatõ gibi alanlarda yatõrõma ve
istihdama zaten ihtiyaç var. Biz ka-
muyu kutsamõyoruz, ama çalõşanlarõn
denetiminde demokratik katõlõmcõ ka-
musal işletmeler istiyoruz. Bu reel sos-
yalizm deneylerinden farklõ bir sos-
yalizme kapõlarõ açacak bir köprü
bence.
ŞİMDİ ZENGİN, EMEKÇİYİ
TAZMİN ETMELİ
Orta vadede ise kör bir ihracatla sõ-
nõrlõ büyüme rejimini terk edip, de-
mokratik ve katõlõmcõ bir planõn çer-
çevesini oluşturmalõyõz. Bu, seçilmiş
kritik sektörlerde, örneğin yeşil ener-
ji sektöründe kamusal yatõrõmlara da-
yalõ bir kalkõnma ve teknoloji politi-
kasõ içermeli. Eğitim, sağlõk, sosyal
güvenlik gibi sektörlerde kâr güdü-
sünün ve özel mülkiyetin felaketler ya-
rattõğõ görüldü. Düzenleme de tek
başõna yeterli değil.
Bunun finansmanõ nereden gele-
cek derseniz: Kapsamlõ bir servet ver-
gisi, oranlõ gelir vergisi ve bütün fi-
nansal işlemlerden bir vergi alõnmasõ
gerekli. Bunu bir tür “Neoliberalizmin
tahribatını onarma tazminati” ola-
rak görmek lazõm. Kriz eğer bir bölü-
şüm dengesizliğinin ürünü ise, şimdi
zenginler, emekçileri tazmin etmeli.
İkinci nokta dõş borç ödemelerinin
durdurulmasõ ve kaynaklarõn ekono-
miyi canlandõrmak için kullanõlmasõ.
Aslõnda bu borçlar yüksek faiz me-
kanizmasõ sayesinde çoktan kat kat
ödenmiş borçlar zaten. Benzer şekil-
de iç borç senetleri üzerine de artan
oranlõ bir servet vergisi getirilmeli. Ya-
ni örneğin orta gelirlinin, emeklinin
elinde devlet tahvili varsa, o çok dü-
şük bir servet vergisi öderken, ban-
kalarõn elindeki kâğõtlarõn belli bir li-
mitin üstündeki bölümünden yüzde
100 servet vergisi alõnmalõ. Ve niha-
yet sermaye kaçõşlarõnõn, kaynaklarõ
yok eden ve kriz yaratan etkisini dur-
durmak icin, sermaye hareketlerinin
kontrolü ve kõsa süreli olarak kriz dö-
neminde dondurulmasõ gerekli.
Bu program ulusal çapta atõlacak
pek çok adõm içeriyor, ama elbette
uluslararasõ eşgüdümlü bir hareketli-
lik emeğin gücünü çok arttõracaktõr.
Küresel eşitsizliğe karşõ küresel bir ya-
tõrõm programõ için küresel bir fonun
oluşturulmasõ, kalkõnmayõ destekleyen
yeni bir küresel dõş ticaret politikasõ,
egemen bir para birimi içermeyen ye-
ni bir küresel sabit kura dayalõ para-
sal sistem...
Eğer dünyada da, Türkiye’de de sol
kendi köklü alternatifini ortaya ko-
yamazsa, neoliberal küresel kapita-
lizmin meşruiyet krizine karşõ cevap
aşõrõ sağcõ partilerin sahte söylemle-
rinden ve milliyetçilik tellallõğõndan
gelecek; yani emekçilerin umutsuz-
luğunu onlar örgütleyecek.
Özellikle işverenlerin kapatmak istediği veya bõrakõp kaçtõğõ
şirketler, çalõşanlarõn denetiminde kolektif mülkiyete
dönüştürülmeli; kamusal kredilerle canlandõrõlmalõ ve işletilmeli.
Arjantin krizi sonrasõ çalõşanlarõn inisiyatifinde oluşan bu tür
işletmeler şimdi hâlâ üretime devam ediyor.
PORTRE
Doç. Dr. Özlem Onaran Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Daha önce İstanbul Tek-
nik Üniversitesi, Massachusetts Üniversitesi, Berlin Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ve Yapı Kredi
Ekonomik Araştırmalar Bölümü’nde çalıştı. Araştırma alanları küreselleşme, bölüşüm, istihdam,
büyüme ve finansal krizler... Çalışmaları Türkçe, İngilizce, Almanca, ve Korece çok sayıda dergide
ve kitapta yayımlandı. Şimdi Avusturya’da ATTAC üyesi ve Çalışanlar Odası ile işbirliği içinde.
D O Ç . D R . Ö Z L E M O N A R A N
Diğer krizlerden
farklı yönleri
Diğer krizlerden farklı olan yönleri ne?
Bu başta sanıldığının aksine bir finans krizi-
nin çok ötesinde. Güçlü reel etkileri var. Kriz
simdi otomotiv, perakende, taşımacılık sektör-
lerinden başlayarak reel sektörü işgal ediyor.
1929 büyük bunalımından sonra dünyanın ya-
şadığı en büyük kriz. Tek önemli fark politika
reaksiyonunda, ama giderek büyüyen bu mü-
dahale krizin boyutlarının göstergesi aslında.
Özellikle dünyanın zengin ülkelerinin uygula-
dığı önlemler sayesinde büyük bunalımdan da-
ha zayıf bir kriz olacak; ki bu önlemler, zama-
nında bizler, yoksul ülkeler kriz yaşarken biz-
lere yasakladıkları önlemler. Ama kriz merkez-
de başlamış olsa da çevre ülkelerin büyük bir
kısmı merkezden çok daha ağır etkilenecek, zi-
ra bizler aktif politika uygulayacak kaynaklar-
dan mahrumuz. IMF’nin örneğin Türkiye’den
beklentisi Amerika’nın Avrupa’nın kendi ülke-
sinde yaptığının tam tersi.
Bu krizin başka önemli bir özelliği de mer-
kezdeki ABD, İngiltere, hatta Hollanda, Dani-
marka, İrlanda gibi bazı ülkelerde ve özellikle
komşu Doğu Avrupa ülkelerinde veya Türki-
ye’de şirketlerin yanı sıra hanehalkı borçları-
nın da çok artmış olması. Dolayısıyla hem ya-
tırım hem de tüketim harcamaları kredi mus-
luklarının kapanması sonucu ciddi şekilde da-
ralacak. Buna bir de şirket iflası ve işsizlik
oranlarındaki artışı ve çöken tüketici ve yatı-
rımcı güvenini ekleyin... Bu durumda topar-
lanmanın nereden geleceği belli değil.
‘Aktif istihdam yaratma politikasõ başlamalõ’
Viyana Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Onaran’a göre bu krizin arkasõnda bir bölüşüm krizi saklõ
Neoliberalizme ‘yama’ yapõlõyor
NE
YAPMALI?
Tes-İş Başkanı
yeniden Kumlu
ANKARA
(Cumhuriyet Bürosu) -
Tes-İş Sendikasõ
Olağanüstü Genel
Kurulu’nda Mustafa
Kumlu, genel
başkanlõğa yeniden
seçildi. Tes-İş Genel
Merkezi’ndeki genel
kurulun ikinci gününde
seçimler yapõldõ.
Seçimlerde, Türk-İş ve
Tes-İş Genel Başkanõ
Mustafa Kumlu ile Tes-
İş Trabzon Şube
Başkanõ Cengizhan
Gündoğdu’nun listesi
yarõştõ. Kumlu, 287
kayõtlõ delegenin
180’inin oyunu alarak,
genel başkanlõğa
yeniden seçildi.
Gündoğdu ise 104 oy
aldõ.
Çağlayan ve
Papart kurtuldu
RİZE (Cumhuriyet)
- Rize İdare Mahkemesi,
Trabzon Kültür ve
Tabiat Varlõklarõnõ
Koruma Bölge
Kurulu’nca 1. derece
doğal sit alanõ olarak
tescil edilen Fõndõklõ
ilçesindeki Çağlayan
Vadisi ve Artvin’in
Şavşat ilçesindeki
Papart Deresi’ne
yapõlacak yapõlan
HES’lerle ilgili
yürütmeyi durdurma
kararõ verdi.
Mahkemenin, telafisi
imkânsõz zararlarõn
oluşmasõnõ engellemek
için mahallinde keşif ve
incelemeler yapõldõktan
sonra hazõrlanacak
raporlarõn incelenerek
yeniden karar
verilinceye kadar
“yürütmenin
durdurulmasõna” karar
verdiği bildirildi.
Usulsüz
atama iddiası
ANKARA (AA) -
Türk Eğitim-Sen Genel
Başkanõ İsmail Koncuk,
“Milli Eğitim
Bakanlõğõ’nõn (MEB)
Van ve Diyarbakõr
illerinde usulsüz atama
yaptõğõna ilişkin bazõ
iddialarõn olduğunu’’
ileri sürdü. Koncuk,
yaptõğõ yazõlõ
açõklamada, “Lale
Kahraman ve Nuran
Yavuz, memuriyete Van
Yüzüncü Yõl
Üniversitesi’nde
başladõklarõnõ ve bu
kişilerin 2 yõllõk
hizmetleriyle, 2008-2
atamalarõndan bağõmsõz
olarak öğretmenliğe
naklen geçtiklerini
bildirdi. Daha önce istifa
eden Cengiz Özer’in ise
yeniden dönmek
istediğinde, atama
dönemi dõşõnda açõktan
atandõğõna dikkat çekti.
LÖSEV’den
yılbaşı partisi
İstanbul Haber
Servisi - Lösemili
Çocuklar Vakfõ
(LÖSEV), lösemili
çocuklara moral vermek
amacõyla 150 lösemili
çocuğa yeni yõl partisi
düzenledi. İstanbul
Hilton Oteli’nde
düzenlenen partide
konuşan LÖSEV
İstanbul Koordinatörü
Zuhal Ön, “Bu tür
organizasyonlar,
çocuklarõmõzõn hayata
daha sõkõ tutunmalarõnõ
sağlõyor” dedi. Ankara
ve İzmir’de de
düzenlenen yõlbaşõ
partilerinde çocuklar,
mini bir konser verdiler.
DÜZELTME
Gazetemizin dün 20.
sayfasõnda yer alan
“Avcõlara tereyağõ
bombasõ” başlõğõ ile
yayõmlanan habere konu
olan eylemin
Greenpeace tarafõndan
yapõldõğõ yazõlmõştõr.
Balina avcõlarõna
yönelik eylem,
Greenpeace değil Deniz
Çobanõ (Sea Shepherd),
adlõ başka bir çevreci
örgüt tarafõndan
gerçekleştirilmiştir.
Düzeltir, özür dileriz.