28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2008 PAZARTESİ 6 HABERLER ÖZLEM YÜZAK Dalga dalga yayılan ve derinleşen küresel bir krizin içindeyiz. Krizin anatomisini kısaca ta- nımlayacak olursak neler söylersiniz? Bu krizin arkasõnda bir bölüşüm krizi saklõ. Bu kriz küresel neoliberalizmin ve gelir ve servet da- ğõlõmõnda küresel bazda ve emek ile sermaye ara- sõnda artan eşitsizliğin krizi. Neoliberal politikala- rõn iki önemli ayağõ var: ? Mal ve finans piyasalarõndan, emek piyasala- rõna ve dõş ticaretten sermaye hareketlerine kadar serbestleşme. ? Tam istihdam hedefinin yerini enflasyon he- definin almasõ. Sermayenin aşõrõ kazanmasõ, emeğin yarattõğõ de- ğerden aldõğõ payda radikal bir düşüşü beraberin- de getirdi. Ama sermayenin bu zaferi kendisi için de bir problem: Sermaye, kârõnõ ancak ürettiğini sa- tarsa realize edebilir, ama emekçilerin tüketimi ol- mazsa kâr nasõl gerçekleşecek? Dahasõ.. eğer sata- cak kimse yoksa yatõrõmlar da duraklar. İşte tam bu noktada finans sektörü ve sermaye, görünüşte çok parlak bir fikir buldu: Hem orta ge- lirli hem de yoksul pek çok emekçiye borç verelim ve tüketimini sağlayalõm. Böyle başladõ borca da- yalõ tüketimin sürüklediği büyüme rejimi. Sorun san- ki Amerika’da aşõrõ tüketim sorunuymuş gibi an- latõlõyor, ama bu yüzeysel bir açõklama. ‘ŞİRKETİNİ KÜÇÜLT KÂRINI ARTTIR’ Aynõ zamanda reel sektörde sermayenin yapõsõnda da önemli değişiklikler oldu. Firmalar eski moda “Kârını tut ve yatırım yap’’ kapitalizminden, “Şir- keti küçült, kârları arttır ve kâr payı dağıt” ka- pitalizmine geçtiler. Ve kârlarõn reel yatõrõma ay- rõlan kõsmõ çok azaltõldõ. Borç ekonomisi ABD’de milli gelirin yüzde 6’sõnõ aşan bir cari açõk yarattõ. Bu açõğõ da, Almanya ve Japonya gibi emek payõ- nõ bastõrõp, iç talebini daraltan, ama tasarruf oranõ yüksek gelişmiş ile, tasarruflarõ iç kalkõnma yeri- ne döviz rezervi biriktirmek için kullanan Çin, Gü- ney Kore gibi gelişmekte olan ülkeler veya petrol zengini Arap ülkeleri finanse etti. Finans piyasalarõndaki serbestleşme ve yeni bu- luşlar bu rejimin risklerini daha da katladõ. Bankalar verdikleri kredileri paketleyip bunlardan başka fi- nansal varlõklar (menkul kõymetler) yaratõyor ve bun- larõ piyasada satõyor. Yani bankalar önce kredi ve- riyor, ama esas amaçlarõ kredileri kullanarak bu kompleks finansal kâğõtlarõ yaratmak ve satmak, do- layõsõyla kredileri bilançolarõndan çõkarmak. Bu nok- ta önemli, çünkü bankalar sermayelerine oranla an- cak belli miktarda kredi verebilirler. Kredileri bi- lançolarõndan çõkarõnca yeni krediler verebiliyorlar. Bu kredileri veren banka çalõşanõ prim geliri kaza- nõyor. Banka bunu yaparken bir komisyon geliri el- de ediyor. Bankanõn kârlarõ arttõkça yöneticilerin ge- lirleri artõyor. Rating kuruluşu not verirken ko- misyonunu alõyor. Kõsa vadede herkes kendi geli- rini arttõrmaya bakõyor. NEDEN GELİYORUM DİYEN KRİZE SESSİZ KALDILAR? - Ekonomiye ve küresel politikalara yön veren uluslararası kuruluşları çoğu IMF, Dünya Ban- kası, DTÖ hatta BM, aslında sesli bir şekilde “ge- liyorum” diyen bu krize karşı sessiz kaldı, proaktif olamadı. Sizce neden? Birincisi, egemen iktisatçõlar ve IMF gibi ulus- lararasõ kuruluşlara bakarsak onlar 2006’da hâlâ fi- nans piyasalarõndaki yeni yaratõcõ araçlarõn riskle- ri dağõttõğõ görüşünü savunuyorlardõ. İkinci nokta, bu krizin önlenmesi bölüşüm krizinin de köklü bir çözümünü gerektiriyordu; varlõklõ dünya elitleri bu çözümden kaybedecekleri için sorun ertelendi. Bu krizin geleceğini Keynesçi ve Marksist ikti- satçõlar Türkiye’de de dünyada da söylemeye devam ettik. Örneğin Türkiye’de Bağõmsõz Sosyal Bilim- cilerin web sayfasõnda bu tür yazõlar var. Ama aka- demik âlemde de, ulusal kamu kuruluşlarõnda da, uluslararasõ kuruluşlarda da piyasa köktencisi ser- mayenin çõkarlarõyla iç içe geçmiş iktisatçõlar ege- men olduğu için bu sesler yok sayõldõ; krizin koku- larõ aslõnda 2006’da çõkmaya başlamõştõ. Örneğin İz- landa’dan ilk spekülatif para çõkõşlarõ 2006 Martõ’nda olmuştu. Sonra 2006 Mayõsõ’nda gelişmekte olan ülkelerin piyasalarõ iyi bir çalkalandõ; borsada fiyatlar çöktü, yerli paralar değer kaybetti. Ama yabancõ ya- tõrõmcõlar fiyatlarõn düşüşünü fõrsat bilip sonra yine bu piyasalarda “ucuz” kâğõt avõna çõktõ. O zaman The Economist dergisi Türkiye’deki çalkalanma için “Türk hamamı gibi” demişti. Girip terlersin, sil- kelenirsin, ama sonunda yine de çok kârlõdõr bu pi- yasalar… Sonra 2007 Şubatõ’nda ABD’de yüksek riskli ipotek kredi piyasalarõndan (sub-prime) ilk ko- kular gelmeye başladõ. Nihayet 2007 yazõnda ABD’deki büyük yatõrõm bankalarõnõn ödeme güç- lüklerinin açõğa çõkõşõ ve İngiltere’de Northern Rock’un çöküşü ile gerisi çorap söküğü gibi geldi... EN MAĞDUR KESİM EMEKÇİLER - Daha önceki krizlerde olduğu gibi bu krizde de en mağdur kesim emekçiler. Sizce bundan son- raki seyir nasıl gerçekleşecek? Bu bir bölüşüm kriziydi; sonuçlarõ bölüşüm so- runlarõnõ daha da derinleştirecek. Örneğin, Detroit’te bir emekçinin ipoteği ödenemediği için el konulan 3 odalõ bir evi bugünlerde 1250 dolara satõlõyor. Ban- ka, yõkõm masraflarõ veya elde tutmanõn masraflarõ da- ha fazla olduğu için yok pahasõna satõyor. Evin eski sahibininse bu kadar bir parayõ bile bulamayacak du- rumda olduğunu düşününce, dramõ anlarsõnõz. Şu an- da maliye politikasõ yoluyla planlanan ekonomiyi can- landõrma paketleri merkez ülkelerde bile çok zayõf. Merkezde L tipi bir kriz, yani büyük bunalõm gibi derin olmasa da uzun süren bir kriz de olasõ.. Özel- likle Avro’ya bağlõ sabit kur ve para kurulu uygula- yan Baltõk ülkeleri ve Bulgaristan, Arjantin’in 2001 krizini andõran bir uçurumun eşiğinde; AB ve IMF’nin siyaset güdümlü desteği işleri, ancak bir nok- taya kadar kolaylaştõrabilecek. Ukrayna, Belarus ve Sõrbistan’õ ise daha da ağõr riskler bekliyor. Rusya yi- ne devalüasyonun eşiğinde. Kendi içinde güçlü Ko- re, Meksika, Brezilya gibi ülkeler ise toptan kaçõşõn mağduru oldu; kendi yaratmadõklarõ bir krizin bedelini ödüyor. Belki gelişmekte olan dünyada sadece Çin ve Hindistan bu krizi kendi iç piyasalarõnõ canlan- dõrmak suretiyle aşma şansõna sahip. Z engin ülkelerin uyguladığı önlemler sayesinde onlar için bu, 1929’da- ki Büyük Bunalım’dan daha zayıf bir kriz olacak; bu önlemler aslın- da, zamanında bizler, yoksul ülkeler kriz yaşarken, onların bizlere ya- sakladıkları önlemler. Ama kriz merkezde başlamış olsa da çevre ülkelerin büyük kısmı merkezden çok daha ağır etkilenecek; zira bizler aktif politika uygulayacak kaynaklardan mahrumuz. IMF’nin örneğin Türkiye’den bek- lentisi, Amerika’nın, Avrupa’nın kendi ülkesinde yaptığının tam tersi... D etroit’te bir emekçinin ipoteği ödenemediği için el konulan 3 odalı bir evi, bugünlerde 1250 dolara satılıyor. Banka, yıkım masrafları veya elde tutmanın masrafları daha fazla olduğu için yok pahasına satıyor. Evin eski sahibinin ise bu kadar bir para- yı bile bulamayacak durumda olduğunu düşününce dramı anlarsı- nız. Elbette şimdi bankalar da zarar ediyor; ama yıllar boyunca elde ettikleri kârlar ellerinde; zararları ise hepimiz ödüyoruz. Özellikle faturayı yalnızca emek- çi kesimin ödememesi için ne ya- pılmalı? Ve Türkiye’nin alması ge- reken önlemler ne olmalı? - Öncelikle kriz karşõsõndaki acil politikalarõ konuşmak lazõm; çünkü bunlar kriz sonrasõna da şekil verecek. Ana eksen tam istihdam politikasõ ol- malõ. Acilen; kâr eden, yani kâr payõ da- ğõtabilen özel işletmelerde işten çõkar- malar yasaklanmalõ. Zarar eden şir- ketler, özellikle işverenlerin kapatmak istediği veya bõrakõp kaçtõğõ şirketler ise çalõşanlarõn denetiminde kolektif mül- kiyete dönüştürülmeli; kamusal kredi- lerle canlandõrõlmalõ ve işletilmeli. Ar- jantin krizi sonrasõ çalõşanlarõn inisi- yatifinde oluşan bu tür işletmeler şim- di hâlâ üretime devam ediyor. ABD’de Chicago’da gecen ay bir pencere fab- rikasõnõn işçileri; kõdem tazminatlarõnõ ödemeden onlarõ işten çõkarõp fabrika- yõ kapatmak isteyen patronlarõnõn oyu- nunu bozdu ve fabrikayõ ele geçirdi. Kamu sektörü aktif istihdam yarat- ma politikasõ başlatmalõ. Türkiye’de sağlõk, eğitim, çocuk ve yaşlõ bakõmõ, depreme dayanõklõ kaliteli kamusal ko- nut inşaatõ gibi alanlarda yatõrõma ve istihdama zaten ihtiyaç var. Biz ka- muyu kutsamõyoruz, ama çalõşanlarõn denetiminde demokratik katõlõmcõ ka- musal işletmeler istiyoruz. Bu reel sos- yalizm deneylerinden farklõ bir sos- yalizme kapõlarõ açacak bir köprü bence. ŞİMDİ ZENGİN, EMEKÇİYİ TAZMİN ETMELİ Orta vadede ise kör bir ihracatla sõ- nõrlõ büyüme rejimini terk edip, de- mokratik ve katõlõmcõ bir planõn çer- çevesini oluşturmalõyõz. Bu, seçilmiş kritik sektörlerde, örneğin yeşil ener- ji sektöründe kamusal yatõrõmlara da- yalõ bir kalkõnma ve teknoloji politi- kasõ içermeli. Eğitim, sağlõk, sosyal güvenlik gibi sektörlerde kâr güdü- sünün ve özel mülkiyetin felaketler ya- rattõğõ görüldü. Düzenleme de tek başõna yeterli değil. Bunun finansmanõ nereden gele- cek derseniz: Kapsamlõ bir servet ver- gisi, oranlõ gelir vergisi ve bütün fi- nansal işlemlerden bir vergi alõnmasõ gerekli. Bunu bir tür “Neoliberalizmin tahribatını onarma tazminati” ola- rak görmek lazõm. Kriz eğer bir bölü- şüm dengesizliğinin ürünü ise, şimdi zenginler, emekçileri tazmin etmeli. İkinci nokta dõş borç ödemelerinin durdurulmasõ ve kaynaklarõn ekono- miyi canlandõrmak için kullanõlmasõ. Aslõnda bu borçlar yüksek faiz me- kanizmasõ sayesinde çoktan kat kat ödenmiş borçlar zaten. Benzer şekil- de iç borç senetleri üzerine de artan oranlõ bir servet vergisi getirilmeli. Ya- ni örneğin orta gelirlinin, emeklinin elinde devlet tahvili varsa, o çok dü- şük bir servet vergisi öderken, ban- kalarõn elindeki kâğõtlarõn belli bir li- mitin üstündeki bölümünden yüzde 100 servet vergisi alõnmalõ. Ve niha- yet sermaye kaçõşlarõnõn, kaynaklarõ yok eden ve kriz yaratan etkisini dur- durmak icin, sermaye hareketlerinin kontrolü ve kõsa süreli olarak kriz dö- neminde dondurulmasõ gerekli. Bu program ulusal çapta atõlacak pek çok adõm içeriyor, ama elbette uluslararasõ eşgüdümlü bir hareketli- lik emeğin gücünü çok arttõracaktõr. Küresel eşitsizliğe karşõ küresel bir ya- tõrõm programõ için küresel bir fonun oluşturulmasõ, kalkõnmayõ destekleyen yeni bir küresel dõş ticaret politikasõ, egemen bir para birimi içermeyen ye- ni bir küresel sabit kura dayalõ para- sal sistem... Eğer dünyada da, Türkiye’de de sol kendi köklü alternatifini ortaya ko- yamazsa, neoliberal küresel kapita- lizmin meşruiyet krizine karşõ cevap aşõrõ sağcõ partilerin sahte söylemle- rinden ve milliyetçilik tellallõğõndan gelecek; yani emekçilerin umutsuz- luğunu onlar örgütleyecek. Özellikle işverenlerin kapatmak istediği veya bõrakõp kaçtõğõ şirketler, çalõşanlarõn denetiminde kolektif mülkiyete dönüştürülmeli; kamusal kredilerle canlandõrõlmalõ ve işletilmeli. Arjantin krizi sonrasõ çalõşanlarõn inisiyatifinde oluşan bu tür işletmeler şimdi hâlâ üretime devam ediyor. PORTRE Doç. Dr. Özlem Onaran Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Daha önce İstanbul Tek- nik Üniversitesi, Massachusetts Üniversitesi, Berlin Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ve Yapı Kredi Ekonomik Araştırmalar Bölümü’nde çalıştı. Araştırma alanları küreselleşme, bölüşüm, istihdam, büyüme ve finansal krizler... Çalışmaları Türkçe, İngilizce, Almanca, ve Korece çok sayıda dergide ve kitapta yayımlandı. Şimdi Avusturya’da ATTAC üyesi ve Çalışanlar Odası ile işbirliği içinde. D O Ç . D R . Ö Z L E M O N A R A N Diğer krizlerden farklı yönleri Diğer krizlerden farklı olan yönleri ne? Bu başta sanıldığının aksine bir finans krizi- nin çok ötesinde. Güçlü reel etkileri var. Kriz simdi otomotiv, perakende, taşımacılık sektör- lerinden başlayarak reel sektörü işgal ediyor. 1929 büyük bunalımından sonra dünyanın ya- şadığı en büyük kriz. Tek önemli fark politika reaksiyonunda, ama giderek büyüyen bu mü- dahale krizin boyutlarının göstergesi aslında. Özellikle dünyanın zengin ülkelerinin uygula- dığı önlemler sayesinde büyük bunalımdan da- ha zayıf bir kriz olacak; ki bu önlemler, zama- nında bizler, yoksul ülkeler kriz yaşarken biz- lere yasakladıkları önlemler. Ama kriz merkez- de başlamış olsa da çevre ülkelerin büyük bir kısmı merkezden çok daha ağır etkilenecek, zi- ra bizler aktif politika uygulayacak kaynaklar- dan mahrumuz. IMF’nin örneğin Türkiye’den beklentisi Amerika’nın Avrupa’nın kendi ülke- sinde yaptığının tam tersi. Bu krizin başka önemli bir özelliği de mer- kezdeki ABD, İngiltere, hatta Hollanda, Dani- marka, İrlanda gibi bazı ülkelerde ve özellikle komşu Doğu Avrupa ülkelerinde veya Türki- ye’de şirketlerin yanı sıra hanehalkı borçları- nın da çok artmış olması. Dolayısıyla hem ya- tırım hem de tüketim harcamaları kredi mus- luklarının kapanması sonucu ciddi şekilde da- ralacak. Buna bir de şirket iflası ve işsizlik oranlarındaki artışı ve çöken tüketici ve yatı- rımcı güvenini ekleyin... Bu durumda topar- lanmanın nereden geleceği belli değil. ‘Aktif istihdam yaratma politikasõ başlamalõ’ Viyana Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Onaran’a göre bu krizin arkasõnda bir bölüşüm krizi saklõ Neoliberalizme ‘yama’ yapõlõyor NE YAPMALI? Tes-İş Başkanı yeniden Kumlu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Tes-İş Sendikasõ Olağanüstü Genel Kurulu’nda Mustafa Kumlu, genel başkanlõğa yeniden seçildi. Tes-İş Genel Merkezi’ndeki genel kurulun ikinci gününde seçimler yapõldõ. Seçimlerde, Türk-İş ve Tes-İş Genel Başkanõ Mustafa Kumlu ile Tes- İş Trabzon Şube Başkanõ Cengizhan Gündoğdu’nun listesi yarõştõ. Kumlu, 287 kayõtlõ delegenin 180’inin oyunu alarak, genel başkanlõğa yeniden seçildi. Gündoğdu ise 104 oy aldõ. Çağlayan ve Papart kurtuldu RİZE (Cumhuriyet) - Rize İdare Mahkemesi, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlõklarõnõ Koruma Bölge Kurulu’nca 1. derece doğal sit alanõ olarak tescil edilen Fõndõklõ ilçesindeki Çağlayan Vadisi ve Artvin’in Şavşat ilçesindeki Papart Deresi’ne yapõlacak yapõlan HES’lerle ilgili yürütmeyi durdurma kararõ verdi. Mahkemenin, telafisi imkânsõz zararlarõn oluşmasõnõ engellemek için mahallinde keşif ve incelemeler yapõldõktan sonra hazõrlanacak raporlarõn incelenerek yeniden karar verilinceye kadar “yürütmenin durdurulmasõna” karar verdiği bildirildi. Usulsüz atama iddiası ANKARA (AA) - Türk Eğitim-Sen Genel Başkanõ İsmail Koncuk, “Milli Eğitim Bakanlõğõ’nõn (MEB) Van ve Diyarbakõr illerinde usulsüz atama yaptõğõna ilişkin bazõ iddialarõn olduğunu’’ ileri sürdü. Koncuk, yaptõğõ yazõlõ açõklamada, “Lale Kahraman ve Nuran Yavuz, memuriyete Van Yüzüncü Yõl Üniversitesi’nde başladõklarõnõ ve bu kişilerin 2 yõllõk hizmetleriyle, 2008-2 atamalarõndan bağõmsõz olarak öğretmenliğe naklen geçtiklerini bildirdi. Daha önce istifa eden Cengiz Özer’in ise yeniden dönmek istediğinde, atama dönemi dõşõnda açõktan atandõğõna dikkat çekti. LÖSEV’den yılbaşı partisi İstanbul Haber Servisi - Lösemili Çocuklar Vakfõ (LÖSEV), lösemili çocuklara moral vermek amacõyla 150 lösemili çocuğa yeni yõl partisi düzenledi. İstanbul Hilton Oteli’nde düzenlenen partide konuşan LÖSEV İstanbul Koordinatörü Zuhal Ön, “Bu tür organizasyonlar, çocuklarõmõzõn hayata daha sõkõ tutunmalarõnõ sağlõyor” dedi. Ankara ve İzmir’de de düzenlenen yõlbaşõ partilerinde çocuklar, mini bir konser verdiler. DÜZELTME Gazetemizin dün 20. sayfasõnda yer alan “Avcõlara tereyağõ bombasõ” başlõğõ ile yayõmlanan habere konu olan eylemin Greenpeace tarafõndan yapõldõğõ yazõlmõştõr. Balina avcõlarõna yönelik eylem, Greenpeace değil Deniz Çobanõ (Sea Shepherd), adlõ başka bir çevreci örgüt tarafõndan gerçekleştirilmiştir. Düzeltir, özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle