14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EYLÜL 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Türkiye için hem siyasi hem de ekonomik açıdan model olarak gösterilen Malezya örneğini ilk Erbakan gündeme getirdi 9 Milli Görüş’ün siyasi modeli E İ rbakan başbakan olduktan sonra Malezya örneği Türkiye’nin gündemine oturdu. Erbakan, ilk yurtdışı ziyaretini ağustos ayında İran, Pakistan, Singapur, Malezya ve Endonezya’ya yaptı. Ziyaret programında Fuller’in “ılımlı İslam” için örnek olarak ortaya koyduğu Pakistan ve Malezya’nın da olması dikkat çekiciydi. Bu geziyle birlikte Erbakan’ın söylemleriyle “Malezya örneği” de Türkiye’nin gündemine girdi. Erbakan yaptığı açıklamalarda sürekli Türkiye’nin de Malezya gibi olması gerektiği üzerinde durdu. 1 5 Haziran 1997’de Erbakan’ın bireysel çabaları sonucu D8’in temelleri atıldı. Örgüt, Endonezya, Malezya, Bangladeş, Pakistan, İran, Türkiye, Mısır ve Nijerya’dan oluşuyordu. Yani yine Fuller’in “ılımlı İslam” için örnek gösterdiği üç ülke de teşkilat içinde yer alıyordu. Erbakan D8’in 10. kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada İslam ülkelerinin kendi IMF’sini, para birimini, ortak bankasını, İslam BM örgütünü, askeri gücünü de kurması gerektiğini vurguladı. Erbakan’ın mesajında, küresel İslamlaştırmanın diğer boyutları da göze çarpıyordu. slamlaştırma bağlamında gündeme damgasını vuran Malezya örneği aslında Türkiye için yeni değil. Malezya, 90’lı yıllarla birlikte bugünkü AKP yöneticilerinin siyasi okulu olan Milli Görüş’ün Türkiye için hem siyasi hem de ekonomik açıdan bir modeliydi. Bu anlamda Malezya modelini de Türkiye gündemine asıl taşıyan kişi ise Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan oldu. Aslında Erbakan’ın, Türkiye için Malezya örneğini ortaya atmasından hemen önce, ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA’nın Türkiye istasyon şefliğini yapmış olan Graham Fuller’in yazdığı “Demokrasi Tuzağı” adlı kitabında, ilk kez ılımlı İslam kavramını ortaya atması ve bunun içinde Türkiye, Pakistan ve Malezya’yı örnek olarak göstermesi dikkat çekici. Yani Fuller, radikal İslamcı yaklaşımlara panzehir olarak ılımlı İslam kavramını ortaya atmış, ılımlı İslamın uygulanabileceği ülkeler olarak da Türkiye, Pakistan ve Malezya’yı göstermişti. Söz konusu kitabın 90’lı yılların başında yayımlanmasının hemen sonrasında ise Malezya ve Pakistan’da hızlı bir İslamlaştırma süreci başlatıldı. Bu ülkelerdeki süreç o dönemde çok fazla gündemin üst sıralarına taşınmasa da 90’lı yılların başından itibaren Türkiye’de Milli Görüş’ün siyasi etkisi artmaya başlamıştı. 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde RP oy oranını yüzde 9.8’e çıkardı. Konya, Şanlıurfa, Sıvas, Van ve Kahramanmaraş il belediye başkanlıklarını kazandı. 20 Ekim 1991’deki genel seçimlere Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile ittifak yaparak giren RP, yüzde 16.2 oy aldı. RP listelerinden TBMM’ye giren 62 milletvekilinden 22’si kısa süre sonra gerçek partilerine döndü. 27 Mart 1994 yerel seçimleri ise RP için tam bir zafer oldu. 5 milyon 340 bin 969 oyla oy oranını yüzde 19.0’a çıkaran RP, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere 6 büyükşehir, 22 il, 92 ilçe ve 207 beldede, toplam 327 belediye başkanlığı kazandı. 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde 6 milyona yakın seçmenin desteğiyle yüzde 21.3 oy alan RP, 158 milletvekili çıkarırken artık Türkiye’nin de en büyük partisi haline gelmişti. SONER ÇAĞATAY ‘AKP’nin başarısı muhalefete bağlı’ W 15 Haziran 1997’de Başbakan Necmettin Erbakan’ın bireysel çabaları sonucu, İstanbul Deklarasyonu ile D8’in temelleri atıldı. sözde bırakmadı. 15 Haziran 1997’de kendisini gösteriyordu. için örnek olarak ortaya koyduğu Pakistan ve Erbakan’ın bireysel çabaları sonucu, İstanbul 1997 yılından 2007’ye kadar geçen süre Malezya’nın da programda olması dikkat Deklarasyonu ile D8’in (Developing çekiciydi. Aslında bu gezi sıkıntılı içinde, küresel oyun kurucularının ana politik Eight/Gelişen 8 Ülke) temelleri atıldı. D8’in başlamıştı, çünkü Erbakan’ın İran’ı ziyaret ekseninde bazı kırılmalar yaşandı. Ancak ilk toplantısına Erbakan ile birlikte dönemin etmesine dönemin MİT Müsteşarı Sönmez küresel kontrol bağlamında genel Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de Köksal ciddi bir dille karşı çıkmıştı. O İslamlaştırma politikasından vazgeçilmediği katılmıştı. Örgüt, Endonezya, Malezya, dönemde AnkaraTahran arasında önemli gibi bu süreçler Washington ve Brüksel Bangladeş, Pakistan, İran, Türkiye, Mısır ve sıkıntılar bulunmaktaydı. Ancak Erbakan, benzeri ana merkezlere bağlı olarak Nijerya’dan oluşuyordu. Köksal’ı dinlemedi ve İran’ı programından hızlandırıldı. Bunda 2001 yılındaki 11 Eylül çıkarmadı. saldırılarının da etkisi büyük oldu. Yani İşte bu geziyle birlikte Erbakan’ın küresel güçler tam bir itaat bekliyorlardı. ULLER’İN ÖRNEK GÖSTERDİĞİ ÜÇ söylemleriyle “Malezya örneği” de Malezya’da süreç çok daha hızlandı. ÜLKE D8’DE Türkiye’nin gündemine girdi. Erbakan gerek İslamlaştırma devlet eliyle daha güçlü Yani yine Fuller’in “Ilımlı islam” için şekilde uygulanır oldu. Türkiye’de ise Milli ziyaret sırasında gerekse ziyaret sonrasında örnek gösterdiği üç ülke de bölgesel işbirliği Görüş’ün siyasi okulundan yetişen, ancak yaptığı açıklamalarda sürekli Türkiye’nin de teşkilatı içinde yer alıyordu. İlk bakışta, Erbakan’dan farklı olarak küresel güçlere Malezya gibi olması gerektiği üzerinde örgütün kuruluş amacı ekonomik eksenli daha yakın duran Recep Tayyip Erdoğan durdu. Aslında ilk bakışta, sanayileşmiş olarak algılansa da toplantılarda uluslararası başbakan oldu. olması, zenginliği ve refahı göz önüne pazarlama ve ticaret şirketinin kurulması, Ancak Erbakan’ın D8’in 10. kuruluş alındığında, kimsenin bu sözlere çok fazla sanayi ve teknoloji veri bankası ağının yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada itirazı olmadı. Konu ekonomik boyutta ele kurulmasının yanı sıra yoksullukla mücadele verdiği mesajlar dikkat çekiciydi. Erbakan, alındığı için Erbakan’ın bu sözleri çok da ve İslami sigorta projesi gibi küresel D8’lerin, İslam Konferansı üyesi ülkelerin fazla yankı bulmadı. Hemen hiç kimsenin İslamlaştırmanın toplumsal araçlarının da çoğunluğunu, nüfus ve yüzölçümü aklına Malezya’nın hızla İslamlaştırılmakta gündeme gelmesi, o dönemde çok fazla bakımından dünyanın en önemli bir olduğu gelmedi. Oysa ki Erbakan’ın, ciddiye alınmadı. D8’in temel prensipleri ise Malezya’nın İslamcı liderleri ile yakın ilişki bölümünü, hammadde ve işgücü bakımından “Yeryüzünde savaş değil; barış”, içinde olduğu çok iyi biliniyordu. da büyük bir ağırlığını temsil ettiğini “Gerginlik değil; diyalog”, “Sömürü değil; Hele ki Erbakan’ın 1970’li yıllara belirterek İslam ülkelerinin kendi IMF’sini, işbirliği”, “Çifte standart değil; adalet”, damgasını vuran “ağır sanayi” yaklaşımı para birimini, ortak bankasını, İslam BM “Kibir, tekebbür değil; eşitlik”, “Bir arada göz önüne alındığında, Türkiye’nin örgütünü, askeri gücünü de kurması Hakk’a riayet ederek yaşamak” şeklinde Malezya’laşması da Erbakan’ın çokça dile gerektiğini vurguladı. Erbakan’ın mesajlarına açıklandı. Bu açıklamayı bizzat Erbakan’ın getirdiği fantezilerinden biri olarak algılandı. bakıldığında, küresel İslamlaştırmanın diğer kendisi yaptı. D8’in temel prensiplerinde Erbakan, Malezya’ya olan sempatisini boyutları da göze çarpıyordu. bile “ılımlı İslam” anlayışı net biçimde F E Erbakan başbakan olduktan sonra Malezya RBAKAN’IN İLK YURTDIŞI GEZİSİ VE MALEZYA ÖRNEĞİ örneği Türkiye’nin gündemine oturdu. Erbakan 28 Haziran 1996’da Başbakanlık görevini üstlendi. Ağustos ayında İran, Pakistan, Singapur, Malezya ve Endonezya’yı kapsayan yurtdışı ziyaretine çıktı. Bu, Erbakan’ın Başbakan olduktan sonraki ilk yurtdışı ziyareti olduğu gibi, ziyaret programında Fuller’in “Ilımlı İslam” AKP’liler ‘hocası’nın izinde eki Erbakan’dan sonra nasıl bir süreç işledi? Milli Görüş’ten yetişen AKP’liler de hocalarına benzer bir politika izledi. Tayyip Erdoğan’ın da Erbakan Hoca’yı taklit edercesine gittiği Malezya gezisinden sonra hazırlanmış olan MÜSİAD raporunun bir yerinde, iki ülke halkı birbirlerine sempati ve saygı beslese de son 10 yılda hükümetlerin ve işadamlarının karşılıklı ilgisizliğinden şikâyet edilerek “Malezya Başbakanı, D8’in kuruluşu için 15 Haziran 1997’den bu yana, Malezya Dış Ticaret Bakanı ve Malay işadamları heyeti, Şubat 1998’den beri Türkiye’ye gelmemişlerdir. Bu durum daha çok bizim Türk tarafı olarak 1997’den sonra bu ülke ile temaslara Haziran 2006 önem vermeyişimizden ve gelen misafir yetkililere tarihinde Erdoğan ilgisizliğimizden kayMalezya Başbakanı naklanmıştır” deniliMahatir Muhammed yordu. tarafından karşılanıyor. P Raporda, Necmettin Erbakan’ın Ağustos 1996’daki Malezya’yı ziyareti övülerek “Türkiye Başbakanı Erdoğan ve Malezya Başbakanı Mahatir Muhammed, iki ülke arasındaki siyasi ilişkileri geliştirme ve ilgisizliği ilgiye dönüştürme, karşılıklı ziyaretleri sıklaştırma konusunda mutabık kaldılar” ifadelerine yer veriliyordu. Yani MÜSİAD gibi İslamcı sermayeyi temsil eden bir kuruluş, AKP hükümetinin siyasi anlamda Malezya ile ilişkileri daha da ileri noktalara taşımasını istiyordu. AKP’nin de yaklaşımı zaten bu yönde olacaktı. seçmen tabanını koruyarak güçlenmesi, AKP’yi üzerinde çalışılmaya değer kılıyor. Şüphesiz her başarılı deneyim, sadece Arapİslam dünyasında değil, bütün dünyada özel ilgiyi hak eder. Bir örnek vermek gerekirse, mesela Malezya tecrübesi.” ‘T Bu sözler aslında küresel İslamlaştırmanın ÜRKİYE DEĞİL MALEZYA ÖRNEK MODEL’ ‘H Bir başka açıdan ise Fas’ın AKP’sinin ANGİ YÖNLERİYLE AKP İSLAM DÜNYASINA ÖRNEK OLABİLİR?’ genel sekreteri Saadettin Osmani’nin “Hangi yönleriyle AKP İslam dünyasına örnek olabilir” sorusuna verdiği şu yanıt “Malezya’laşma” bağlamında önemli: “İslami bir geçmişe sahip olması; siyasi anlamda büyük bir sıçrama yapabilmesi; Türkiye’nin ekonomik ve sosyal olarak acil kalkınma ihtiyaçlarını fark etmesi ve hükümete geldikten kısa bir süre sonra nasıl agılanmakta olduğunu da gösteriyor. Bu konuda terör ve İslamla ilgili kitaplarıyla tanınan araştırmacı Stephen Schwartz’ın görüşleri dikkat çekici. Schwartz, demokratik bir modelin ihraç edilemeyeceğini, bunun, ülkenin kendi içinde gelişmesi gerektiğini savunuyor. Türkiye’nin, Ortadoğu ülkeleri için bir model teşkil edemeyeceğini düşünen Schwartz’a göre Türkiye, böyle bir model olabilmek için gereğinden “fazla laik”. Türkiye’de ordunun rolünün siyasette çok fazla olduğunu da ileri süren Schwartz’a göre Malezya’da askerlerin siyasete karışmaması nedeniyle bu ülke daha iyi bir model olabilir. ashington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Yöneticisi Soner Çağatay’ın tanımladığı Malezya modeli ve Pakistan alternatifi ise AKP’nin izlemekte olduğu politikalar bağlamında dikkat çekici: “AKP stratejisi, dine dayalı partilerin iktidar olduktan sonra çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde beklenmedik değişikliklere neden olabileceklerini göstermektedir. AKP, Türklerin ulusal ve laik kimlik duygusunu zayıflatan bir dış politikayla Türk toplumuna güçlü bir İslamcı milliyetçilik aşılamıştır. Bu değişimin 2007 seçimlerinin ardından da devam edip etmeyeceği, uzun süredir parçalı duran ve kitlelere çekici bir siyasi mesaj vermeyi başaramayan laik, Batı yanlısı siyasi partilerin performansına bağlıdır. Bu çerçevede, laik partilerin AKP’yle başarılı şekilde mücadele etmedeki becerisi ve özellikle de AKP’nin varoşlardaki mali ve karizmatik çekiciliğine alternatif yaratmadaki performansı çok önemlidir. Eğer bu olmaz ise ikinci bir AKP hükümeti Türkiye’yi Malezya örneğinde de olduğu gibi ilk bakışta ‘Batılı’ görünen, yani serbest pazar ekonomisine sahip ve kapitalist olan, ancak kendisini Batı ile özdeşleştirmeyen çok farklı bir ülke haline getirebilir. Türklerin çoğunluğunun kendilerini Batı ile özdeşleştirmeyi bırakması halinde Türkiye nasıl bir ülke olacaktır? Belki de tıpkı tüm Müslüman ülkeler arasında kamuoyu yoklamalarında halkının en yüksek oranla (yüzde 79 kadarının) kendisini öncelikle Müslüman olarak gördüğü Pakistan gibi bir ülke. Türkiye o zaman Batı yönelimini sadece ordunun ya da mahkemelerin kurumsal müdahalesi vasıtasıyla, yani doğal olmayan bir şekilde sürdürmeye devam edebilecektir. AKP idaresinde yükselişe geçen İslam milliyetçiliğinden dolayı endişe duyan bazı kişiler ulusalcılığı daha büyük bir endişe kaynağı olarak görebilirler. Ancak gerçek şu ki ulusalcılık, AKP’nin başta olduğu yılların bir ürünüdür. AKP ve ulusalcılık hareketi içeride birbirini hor görüyor olmasına rağmen, dış politikada iki hareket arasındaki ideolojik farklılık asgari düzeydedir. Ulusalcılık geleneksel Kemalist Türk milliyetçiliğinden farklı olarak temel özelliği Batı karşıtlığı olan bir milliyetçiliktir. Örneğin geleneksel Türk milliyetçileri Irak’taki ABD varlığını hemen sınırımızda iki ülke arasında istenmeyen bir çatışma olarak görürken ulusalcılığı destekleyenler, Irak’taki ABD varlığından İslam milliyetçilerinin bundan nefret ettiği kadar nefret etmektedirler.” SÜRECEK CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle