25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 TEMMUZ 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Hrant Dink’in öldürülmesi davasının ilk duruşmasında Hayal’in avukatı Turgut, Dink ailesi ve gazetecilere sözlü sataşmada bulundu Sanık avukatından provokasyon İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak’ta Şişli’de öldürülmesine ilişkin, katil zanlısı O.S, azmettirici Yasin Hayal ve muhbir Erhan Tuncel’in de aralarında bulunduğu 12’si tutuklu 18 sanığın yargılanmasına başlandı. O.S’nin 18 yaşından küçük olması nedeniyle duruşmaya basın ve izleyiciler alınmadı. Tuncel ifadesinde ‘devlete maaşlı çalıştığını’ öne sürerek, cinayeti önceden 8 isihbaratçıya ihbar ettiğini belirtti. Hayal ise cinayeti Tuncel’in planladığını anlatarak, “Muhbir olduğunu öğrenince korumaktan vazgeçtim” dedi. O.S. ise çocuk mahkemelerinde yargılanmak istediğini, susma hakkını kullandığını belirterek ifade vermedi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma için yoğun güvenlik önlemleri altında adliyeye getirilen O.S, Hayal ve Tuncel ile bazı tutuklu sanıklar, hâkim ve savcıların kullandığı protokol kapısından içeri alındılar. Yasin Hayal’in avukatı Fuat Turgut’un, gazeteci Cengiz Çandar’a sözlü sataşması nedeniyle adliye girişinde tartışma yaşandı. Avukat Turgut, Dink’in eşi Rakel Dink, kızları Delal ve Sera adliyeye girerken “Hepiniz Hrant’sanız pasaport alın Ermenistan’a gidin. Hrant’ın da canı cehenneme” diye bağırdı. Müdahil avukatların “Cüppeni çıkart, sen provokatörsün” tepkisi üzerine başlayan gerginlik, polisin müdahalesiyle yatıştı. Dink ailesi adına davayı takip etmek isteyen 600 avuFotoğraf: UĞUR DEMİR. kart açan grup, gerçeklerin karartılmamasını istedi. Hrant Dink Davası İzleme Koordinasyonu sözcüsü Torez Dinçöz, “Toplumu bölen milliyetçiliğe, nefret üreten ırkçılığa karşı barışın, kardeşliğin, farklılıklarımızla birlikte yaşamanın sesi olacağız” dedi. Hrant Dink’in fotoğraflarını yakalarına takan katılımcılar, “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Dink’iz” yazılı siyah dövizler de taşıdı. Açıklamaya, Avrupa Komisyonu üyesi Sema Kılıçer, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Eser Karakaş’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda aydın, sanatçı ve sivil toplum örgütü temsilcisi de katıldı. Katılımcılara, Sarı Gelin türküsü ve Rakel Dink’in eşine yazdığı ve cenazede okuduğu mektup dinletildi. UTUKLU SANIKLAR HACISALİHOĞLU, TTOPRAK, ALPAY VE İRFAN’A TAHLİYE Rakel Dink’ten dilekçe ‘Türkiye’ye hizmet adı altında katil yetiştiriyorlar’ Mahkeme heyeti, Dink ailesinin, yakınlarının, Agos ve Birgün gazetelerinin davaya katılma taleplerini kabul etti. Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, davaya müdahil olmak için verdiği dilekçede, “Karanlık dediğim belirsiz birileri değil, bu karanlığın parçalarını valilikte, jandarmada, silahlı kuvvetlerde, MİT’te, emniyette, hükümette, muhalefette, Meclis’te olmayan partilerde hatta basında, sivil toplum kuruluşlarında bulabilirsiniz. Bunlar adı sanı, görevleri belli insanlar. Durmadan düşman yaratıp bebekleri katil olarak yetiştiriyorlar ve bunu Türkiye’ye hizmet diye yapıyorlar” dedi. Adaletin ya da hukukun onlara ulaşmadığını söyleyen Dink, “Çünkü biraz ileri giderse kendisinin içinde de bunlardan olacağını görecek. O halde siz bu karanlıktan değilseniz ve bu karanlığı tasvip etmiyorsanız, onlara katılmıyorsanız üzerine gitmeye cesaret edin ve bu dosyalarda set çekilmiş noktaların setlerini yıkın. Sizin aracılığınız ile Tanrı’nın adaleti yerine gelsin ki bu davanın sonunda biraz olsun Türkiye’nin yüzü gülsün. Aydınlanmaya başlama noktası olsun” ifadesini kullandı. DAVA AYDINLANMAYA BAŞLAMA NOKTASI OLSUN BU kat mahkemeye dilekçe verdi. Salon küçük olduğu için müdahil avukatlarından 70’i içeri alındı. Sanıkların kimlik tespitlerinin ardından duruşmaya bir saat ara verildi. Duruşmaya öğle saatinde verilen ara sırasında soruları yanıtlayan Turgut, “Erhan Tuncel ile Yasin Hayal arasında hiçbir gerginlik yok. Yan yana oturuyorlar. Şu anda bir gerginlik yok en azın dan” dedi. “Müdahil ve sanıkların mahkeme salonunda yüz yüze bakmayacak şekilde oturtulduklarının” hatırlatılması üzerine Turgut, “Hayır, Herkes birbirini görüyor” dedi. Aranın ardından sanıkların ifadelerinin alınmasına başlandı. Dink ailesinin yanında olmak için Beşiktaş Barbaros Parkı’nda toplanan ve “Hepimiz tanığız, adalet istiyoruz” yazılı siyah pan Tutuklu sanıklardan Salih Hacısalihoğlu, Veysel Toprak, Osman Alpay ve İrfan Özkan’ın tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı 1 Ekim tarihine erteledi. Mahkeme, soruşturma dosyasında yer alan ancak daha sonra “devlet sırrı” olduğu gerekçesiyle imha edilen tutanakların asıllarının istenmesi için cumhuriyet savcılığına yazı yazılmasına ve İstanbul Vali Yardımcısı Ergün Güngör’ün odasında Hrant Dink ile yapılan görüşmede hazır bulunan emniyet görevlilerinin kim oldukları ve görevlerinin İstanbul Valiliği makamından sorulmasına karar verdi. 13 günlüğüne kamunun ‘görüşüne’ açılan cezaevini günde binden fazla ziyaretçi gezdi Ulucanlar halka açık tutulsun IŞIK KANSU ANKARA Ulucanlar Cezaevi 13 günlüğüne halka açıldı. Gittik, gördük... O ağır kapının yanından kimlik verip içeri süzüldük. Sol yanda koruklu asma gördük. Duvarın dibinden, bir karış topraktan fırlamış, su giderini sarmalayıp çatıya doğru tırmanmıştı. ??? 12 Eylül 1980 sonrasında o gece sabaha dönerken, avukat İsmail Sami Çakmak yüreğinde dayanılmaz bir ağırlık, sokak lambalarının kirli ışığı altında uzun, ince bir gölge gibi girerken cezaevine, aynı asma tanık olmuş muydu insanın insanı kanun namına öldürürken çıkardığı gıcırtıya? ??? Bir kapı daha geçtik, kuytu bir koridor, sonra bir kapı daha. “Kapıaltı” dedikleri yerdeyiz. Ruhun boğazına sarılacak kadar küçük bir avlu, ortasında da azman bir kavak. Kanlı kavak desek darılır mı? ??? Yüzü, kaşı, gözü çocuktu. Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Elverenli’nin derin sessizlik içinde kendi kendine söylenmesi çın çın çınladı sanki: “Vah, vah çok da gençmiş.” İsmail Sami Çakmak’ın yargısı kesindi: “18 yaşından küçüktü, biliyorum. Babası, daha önce ölmüş bir çocuğunun nüfusuna kaydettirmişti, o yüzden kâğıt üzerindeydi tüm büyüklüğü.” Erdal Eren’e “Elini uzat” dediler. “Bağlatmam” dedi. Doktor, İsmail Sami Çakmak’ın kulağına fısıldadı: “Bağlatmazsa çok çırpınır!” İsmail Sami Çakmak, “Bağlanması gerekiyormuş Erdal” dedi. Erdal, elini bağlattı. Kürsüye çıktı... Kararı veren yargıç bir kenara büzüşmüştü, titriyordu galiba. İsmail Sami Çakmak, aldı getirdi, infazı izlesin, görsün neymiş diye. Ankara’nın ayazı, cellat, yuvarlatılmış ip, kavak çırılçıplak... Tahtanın tahtaya vuruş sesi: Tak... Kanun namına... Tak... ??? E rdal Eren’e “Elini uzat” dediler. “Bağlatmam” dedi. Doktor, Avukat İsmail Sami Çakmak’ın kulağına fısıldadı: “Bağlatmazsa çok çırpınır!” İsmail Sami Çakmak, “Bağlanması gerekiyormuş Erdal” dedi. Erdal, elini bağlattı. Kürsüye çıktı... Kararı veren yargıç bir kenara büzüşmüştü, titriyordu galiba. İsmail Sami Çakmak, aldı getirdi, infazı izlesin, görsün neymiş diye. Ulucanlar Cezaevi 13 günlüğüne halka açıldı. Gittik, gördük... Ona, kapısının üstünde “Taş taşı, ama laf taşıma” yazılı bir boş koğuşta rastladık. Yemin ederim o eski bir siyasi hükümlüydü. Sormadım soramadım, ama öyleydi. (Fotoğraflar: NECATİ SAV AŞ) anlatıyorlardı bağıra bağıra. Başkaları da duysun, beyinlerine kazınan öyküleri paylaşılsın diye, herhalde! Ahmed Arif’in şiirindeki demir kapıyı gördük, ranzayı da. Zincir? Ölüm hücrelerinin kapıları kaynatılmıştı, göremedik, ama tecritler vardı, tanık olduk. TOPU 23 METREKARE TOPU VE BİR KÖR PENCERE Avludan çıktık. Duvarlar bekliyordu, soğuk, nemli, isli, kirli, ışıksız, şimdi yalnız duvarlar. Ona, kapısının üstünde “Taş taşı, ama laf taşıma” yazılı bir boş koğuşta rastladık. Gezen görsün diye konulmuş bir ranzanın alt katına bağdaş kurmuştu. Yanında naylon torbası, torbanın içinde voleybol topu vardı. Ayakkabılarını çıkarmış, dalmış, Cumhuriyet okuyordu. Havasına bulandığı koğuşun bir kenarına çizilmiş koskoca çocuksu duvar resminin ayırdında değildi. İçkindi, zamana dönmüştü, geçmişi cebinden çıkarıp sayıyordu. Yemin ederim o bir eski “siyasi”ydi, siyasi hükümlü yani. Sormadım, soramadım, ama öyleydi. Duruşuyla, oturuşuyla, sessizliğiyle... Görüşe açıldı açılalı cezaevini gezen diğer “eski”ler gibi de değildi. Onlar çocuklarını, eşlerini, mahalleden tanışlarını getirip yattıkları damın ağız dolusu yaşanmışlığını bir kez daha dillendiriyorlardı. Konuşuyor, küflü çamaşırhaneyi, hâlâ yanmış yağ kokmakta ısrarcı mutfağı gezdiriyorlardı. Bir zaman lar Başbakan Bülent Ecevit’i ağırlayan Şeftali Sokağı’nı (o yolda şeftali ağacı varmış da, ondan) gösteriyor, cumhurbaşkanı yeğeni bankacı Murat Demirel’in kaldığı “memurlar” koğuşunu Çürümüş karanlığa indik. Ürküntünün göğüste gümbürdediği anda biri “Nah” dedi iki elinin ayasını karşı karşıya getirerek “nah, bu kadar fareler varmış burada. Hükümlüden ekmek almadıkça gitmezlermiş”. Topu topu 2 ya da 3 metrekare. Hela, musluk, yatak deliği, bir kör pencere, bir de dört duvar, üstüne yazı yazılan: “Suç: Cinayet. Tahliye: 2019. Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır.” Sincanlılar, Balâlılar, Çinçinliler, Önderliler, İskitliler, Esertepeliler, Amasyalılar kıstırılmış bıçkınlığı kazımışlardı badanaya, gömülü soluk alırken: “Namertlere, kalleşlere birer mezar kazıyorum.” Pişmanlık, özlem ve güneşin ısısını yeniden sırtında duyabilme istemi kurumuş, çatlamış, birbirine karışmıştı: “Umudun adı özgürlük!” “Keşke her şey bir rüya olsa, unutarak uyansam.” Çıkarken kapatılmış, boşaltılmış Ulucanlar Cezaevi’nden Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Nimet Özgönül’e sorduk, “Ne yapılmalı burayı?” diye. Cezaevini günde binin üzerinde ziyaretçinin gezdiğini söyledi: “Burası örnek alınabilecek bir yer. Suçu, cezayı, adaleti kendi mekânlarında sergilersek doğru bir dönüşüm gerçekleştirmiş oluruz. Bu açıdan kamuya açık bir alan olması gerekiyor eski cezaevinin.” Kültür merkezi, müze, konservatuvar önerileri üzerinde duruluyormuş... Yangınları, yitirilmiş benlikleri, ipe çekilmiş gençlikleri görüşteydi Ulucanlar’ın. O ağır kapı kapanacak zırıltıyla. Yine açılsın, ardına kadar açılsın istiyor herkes, ibret olsun diye... Eşinin yazdığı, düşündüğü ve konuştuğu için yargılandığını söyleyen Dink, hiç suçu olmadığı halde bu devlet anlayışı sayesinde suçlu bulunduğunu ifade etti. Devletin çoğu söylemlerinin bölücülük, hakaret, aşağılama içeren, bunlar gibi katil bebekleri cesaretlendiren nitelikte olduğunu söyleyen Dink, “Velhasıl bu karanlık pınarın başı devlet ağzı ve anlayışıdır. Bu söylemlerden ve söyleyen kişilerden şikâyetçiyim” dedi. Bugün çocukları ile kendisini Türkiyeli birer Ermeni ve eşit vatandaş olarak görmek, hissetmek istediğini söyleyen Dink, şöyle devam etti: “Sonuç olarak adalet size göre ne olursa olsun eşimi geri getirmeyecek. Fakat hiç olmazsa Türkiye’nin vatandaşlarının kazancı olsun. Dolayısıyla görevli ve sorumlu olanların hepsinin ‘Eşini, vatandaşımızı koruyamadık, korumak istemedik. Bile bile suç işledik, özür diliyoruz’ demelerini talep ediyorum. Mahkemeden, bütün bu suçluların hak ettiği cezaları almalarını talep ediyorum. Hiçbirine yüreğimde kin beslemiyorum. Tam tersine hepsini zavallı görüyorum ve acıyorum. İsa mesihten onlar için sevgisine ve adaletine göre merhamet diliyorum. Sizden de sorumluluğunuzun gereğini talep ediyorum.” DA KAYBEDEN DE TÜRKİYE OLACAKTIR KAZANAN Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Dink de verdiği dilekçede, “Türkiye’de yaşayan her vatandaşın yaşama hakkı kutsaldır ve devlet güvencesi altındadır. Bu dava sonucunda kazanan veya kaybeden Türkiye olacaktır” dedi. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle