19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 2007 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR DOĞAN KUBAN Piyasaların Denetimindeki Toplumumuz Ülkemizin yeniden güçlü ve onurlu konuma gelebilmesi için, sömürücüemperyalist güçlerin uygulama alanı olan piyasaların yıkıcı etkisinden ekonomimizin mutlak olarak arındırılması gerekmektedir. Şeriatçılıkla II. Cumhuriyetçilik Nasıl Örtüşür? Urla’da bir kamyonetin üzerinde ‘dont vöri – bii chewy’ yazılıydı. Sokaktaki dil bilmez sade vatandaşın görsel hafızasına pis bir Amerikan imgesi ile Amerikanca bir deyim kazıyan bu reklam, 300 YTL’lik yardım paketi ile bir oy satın alabileceğini düşünen ve böylece demokrasiyi Özelleştirme İdaresi ile özdeşleştiren bir iktidar döneminin ayırıcı işaretidir (eski deyimi ile alameti farikası). Şeriatçılar hangi partide yaygara yapıyorlar? Türban kimin üniforması? Kadın imamlar(?) hangi okullarda okuyorlar? Dont vöri’ciler ordusu sadece AKP’li değildir. Ilımlı İslam, BOP, IMF, bir iktidar döneminde 250 milyar dolar borç, AB kapısında yirmi yıllık kapıcılık, Petkim’i Ermeni ve Kıbrıslı Rum’a baba gibi satmak, rüşvette dünyanın ön sıralarında ama sağlığı, öğretimi ve tarımı şarampole yuvarlanmış bir ülke, ormanlarla birlikte şehit ailelerini yakan PKK, teslim edilen Kıbrıs, büyük Ermenistan büyük Kürdistan hikâyeleri, müflis belediyeler, kentleri yaşanmaz kılan araba sevdası, anayasa üniversite ordu düşmanlığı, milyonlarca işsiz, dünyanın en çok faiz veren bankaları, çoğunluğu yabancılara geçmiş sigorta şirketleri, yüzde 70’i yabancılarda olan Borsa, ön sayfasında polis, cinayet ve kadına ayrılan alanın sadece yirmide birini üç şehit haberine ayıran hamasi gazeteler. Prof. Dr. Abidin KUMBASAR konomi dilinde “Değerlerin kâr amaçlı değişim ortamı” olarak tanımlanan “piyasa” sözcüğünün gerçekte, “Sömürücü kapitalist düzenin soygunları uygulama alanı” olarak algılanması gerekir. Toplumu, sermayenin çıkarlarını ön planda tutarak örgütleyen kapitalist düzende, doğa, insan, emek ve yaratılan değerler arasındaki ilişkilerde sadece kârı en üst düzeye çıkarmak amacı güdülür. Kapitalistler, içinde yaşadıkları toplumu bu düşünceye uygun olduğu sürece desteklerler ve bunalım anında toplumun ne duruma düşeceğine bakmadan kendi servetlerini kurtarmak için her yönteme başvurabilirler. Kapitalist düzende zenginliğin kaynağı doğa ve emeğin yağmalanmasıdır. Günümüzde “serbest piyasa” sözcüğüyle bu yağma maskelenmekte, “hür teşebbüs” aldatıcı deyimiyle sömürü özgürlüğü haklı bir eylem olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Böylece sömürü güçlenir ve küreselleşirken, yönetimlerdeki yerel işbirlikçiler aracıyla emekçiler denetim altında tutulmaktadırlar. Sistemi yerleştirince uluslararası sömürücüler, piyasalar aracıyla ülkelerin tümünü köleleştirip eski köleci düzende zorunlu oldukları köleleri kendi ülkelerinde beslemeleri külfetinden de kurtulmaktadırlar. Piyasaların ekonomiyi yönettiği toplum düzeninde tümüyle özgür olan sadece ekonomik gücü elinde tutanlar ve işbirlikçi yöneticilerdir. Sömürünün egemen olduğu bu ülkelerde yerli sermaye çokuluslu şirketlerin çatısı altında yabancı sermaye ile eklemlenmiş olduğu gibi, piyasaları, borsaları denetimde tutanlar da genellikle, birden fazla ülkede vatandaşlık hakkı olan uluslararası elit sınıftan oluşurlar. Piyasaların her şeye egemen olduğu toplumlarda, emekçiye tanınan E Dont vöri! Bereket bu deliliğin, haksızlığın, düzensizliğin, entelektüel boşluğun farkına varan milyonlar var. Fakat AKP’yi yönlendiren güçlerin beşinci kolunu oluşturan bir beyin yıkamacılar grubunu unutmamak gerekir. Bunlar çağdaş kültür sözlüğü ile az aydınlık kafaları AKP paraleline sokmakta büyük başarı gösterdiler. AKP döneminin bütün yağmacı marifetlerini başarı olarak gösteren bir safsata edebiyatı yarattılar. İlginç bir yöntemleri var. Söylemleri AKP’lilere hitap etmeyecek kadar üst düzeyde. Gizli şeriat isteğinin ne kadar demokratik olduğunu zayıf akıllılara pazarlamaya çalışıyorlar. Söylemlerinin temelinde yarattıkları düşmanlık hedefleri var. Atatürk, ordu ve Cumhuriyet (pardon I. Cumhuriyet). Neredeyse Osmanlı Sevr’i imzalamadı, İstanbul işgal edilmedi, Yunanlılar Batı Anadolu’ya çıkmadı, 1918’de Türkiye yolu olmayan, fabrikası olmayan, okuma yazma oranı yüzde 7’de kalmış bir ülke değildi. Düyunu Umumiye (yani o zamanki IMF) yoktu. Kurtuluş Savaşı bir destan değil bir ortaoyunuydu da diyebilirler. Bu garip söylem AKP ile ileri dont vöri diyor. Yaratıcıları da dememiş gibi ortada dolaşıyorlar. özgürlükler, sömürülmesini engellemeyen özgürlükler, insan hakları diye savunulan haklar da, satın alma gücü olan insanların haklarıdır. Kapitalizmde yaşam süreci sömürücü varsıllar için lüks konutlarda, yatlarda zevk içinde geçen zaman niteliğindeyken, yoksullar için, yazgılandıkları söylenen ölümü bekleme sürecidir. Yerküre’de piyasalara egemen olanlar için hiçbir sınırlama yoktur; her zaman dünyanın bir yöresinde çıkarlarını koruyabilecekleri güvenli bir yer bulabilirler. Günümüzde giderek daha da acımasızca sürdürülen sömürü düzeninde kazancı özel sektör alırken riskler devlet aracıyla emekçiye ödettirilmektedir. Özetle sömürücüemperyalist güçler, dokunulmaz kıldıkları piyasalar aracıyla doğa ve emeği talan edip yeryüzünde sadece kendileri için cennetler yaratırken yoksulları “öteki dünya cenneti” hayalleriyle uyutmaktalar. Ülkemizde altmış yılı aşkın süredir yaşanan ve dönem dönem yoğunlaşan sosyoekonomik bunalımların bilimsel eleştirisi, sömürücü düzenin bir ülkeyi ele geçirmek için uyguladığı aşamaları bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermekte, niteliklerini belirttiğimiz sömürü düzenini gerçekleştiren piyasa uygulamalarını somut olarak içermektedir. Bugün tümüyle dış güçlerin güdümüne bırakılmak zorunda kalınan ekonomi ve yönetimimizin bu duruma gelmesinin nedeni de Atatürk ilkelerinden sapan işbirlikçi yönetimler olduğu artık yadsınamayan bir gerçek olarak belirmektedir. Altmış yılı aşkın süredir emperyalist güçlerin önerilerine uyarak sömürücü piyasaların güdümüne giren işbirlikçi yönetimler, ülkemizi, yaşamsal sorunlarını çözebilmek için bile dış güçlerden izin alınmasını gerektirecek güçsüzlüğe düşürmüşlerdir. Bugün içerden ve dışardan gelen saldırılara karşı yeterince güçlü olarak karşı koyamayışımızın nedeni de yeryüzünün sömürücü egemenlerinin piyasalar yoluyla ülke ekonomisini ve yönetimini denetim altına almalarıdır. Piyasalara hükmedenlerle iş ve çıkar birliği içinde olan medya ve yönetimler, gerçekleri halk kitlelerine yansıtmamakta, ülke yararına olacak davranışların piyasaları etkileyerek ekonomiyi sarsacağı aldatmacasıyla kitleleri korkutmaktadırlar. Bu yüzden ülkemizin nasıl bölüneceğini gösteren haritalar pervasızca dağıtılmakta, bölücü güçlere karşı alınması gereken önlemler gene piyasalar ürker korkutmasıyla önlenmektedir. Ekonomiyi yönlendiren işbirlikçilerin her gün servetlerine bir şeyler katmalarının bedelini toplumumuz, biraz daha yoksullaşmak, biraz daha şehit kanının akması ve ulusal onurdan yitirmek olarak ödemektedir. Çoğunluk yoksullaşırken dolar milyarderlerinin sayısındaki artma bu çarpık soygun düzeninin somut kanıtıdır. Ülkemizi “Atatürk ilkeleri” ve “Laik Cumhuriyet” kavramlarından uzaklaştırmak için, dış güçlerin sunduğu “Ilımlı İslam” modeli, şeriat düzeni özleminde olanların art niyetlerine uygun düştüğünden yönetimlerce benimsenmekte, piyasalara egemen olan güçler de medya egemenleriyle birlikte güncel çıkarları uğruna sessiz kalmaktadırlar. Ülkemizin yeniden güçlü ve onurlu konuma gelebilmesi için, sömürücüemperyalist güçlerin uygulama alanı olan piyasaların yıkıcı etkisinden ekonomimizin mutlak olarak arındırılması gerekmektedir. Güney Amerika’da başarılanları bizim gerçekleştiremememiz düşünülemez. Yakın zamanda yapılacak genel seçimlerde bu amacı gerçekleştirebilecek yönetimleri oluşturmak ilk aşama olacaktır. Sorunları bilen yurtsever aydınlarımızın yasal olan her yol ve yöntemi kullanarak toplumumuzu uyarmaları ve genel seçimlerde oyların, piyasaların kölesi olan siyasal partilere değil, ekonomik özgürlük savaşı verecek olan siyasal partilere yönlendirilmelerini sağlamaları kaçınılmaz görevdir. CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ Başbakan’ın Korkusu Başbakan Erdoğan’ın sinirli tavrı bilinir... İşçiye, memura, çiftçiye, işadamlarına yönelik tehdit içerikli kızgınlık ifadelerine çok kez tanık olduk. Seçime bir hafta kala tansiyonun yükseldiği de bir gerçek. Kamuoyu anketleri artık günlük yapılmaya başlandı. Sanırız bu anketler her sabah Başbakan’ın masasına bırakılıyor. Sonuçlar AKP için iç açıcı değil. İşte, Başbakan’ı kızdıran, öfkelendiren bu anket sonuçlarıdır. Seçimlerden sonra yeni bir hükümet işbaşında olacak. Büyük olasılıkla bir koalisyon hükümeti... CHP ile MHP oylarını artırıyorlar. Karadeniz’de MHP , Akdeniz ve Ege’de CHP birinci parti konumundalar. İstanbul 70 milletvekili çıkaracak olan önemli bir kent. İstanbul’da CHP ile AKP çekişiyor. MHP ise bir sıçrama yapacak. Görüştüğümüz, bilgi aldığımız uzmanların anlatımlarından yukarıdaki sonucu çıkardık. Gelelim Başbakan’ın Cumhuriyet’i hedef alan sözlerine... Ne diyor Başbakan? “Gazetenin başlığında Cumhurbaşkanlığı seçiminden itibaren kalkıp kara günlere hazırlanın... Cumhurbaşkanlığı seçimini gölgelemek isteyen gazetelere ne diyeceksiniz? Yapacaksanız, objektif gazetecilik yaparsınız. Yapmadığınız zaman cevabınızı alırsınız. Tehdit mehdit, kusura bakmayın...” Başbakan Erdoğan bunu ilk kez yapmıyor. Anımsayacaksınız, Meclis kürsüsünden de bu tür ifadelerle gazetemizi tehdit etmiş, hedef göstermişti... Başbakan’ı bir ölçüde anlayabilirsiniz. Eleştiriye hoşgörüsüzlüğünü karikatürcülere, habercilere açtığı davalarla kanıtladı. Peki, kendi meslektaşlarımıza ne oluyor? Cumhuriyet’in reklamlarını diline dolayanlara, demokratlıktan söz edenlere ne demeli? Çok kez yazdık. Cumhuriyet gazetesinin kuruluşunu... Vakıf senedinin amaçlarını... Patron gazetesi olmadığımızı... Cumhuriyet gazetesinin ilkelerinden ödün vermeyeceğini... Bunları bilen biliyor... Yazlıkçılar... Kaya ÇETİN “Önce üstsüzleri götürdüler, için için sevinenler bile oldu, çünkü üstsüzlük törel ilkelerimizle bağdaşmıyordu. Sonra bikinililere, ardından da bütün kadınlara yasakladılar plajları; erkekler uygulamanın dışında tutulmuştu. Derken mayolu erkekleri topladılar, ‘El ile gelen düğün bayram’ deyip kendimize birer haşema bulduk. Sıra bize geldiğinde etrafımıza bakındık, ancak turistler bile savuşup gitmişti...” Belki uyarlamayı abartılı bulacaksınız; ama hiç kuşkunuz olmasın ki dinlencenizden en çok iki gün için özveride bulunup da oyunuzu kullanmazsanız, önünde sonunda olacağı budur. Dilerseniz bir an için Cumhuriyet Mitingleri’nin rehavetinden kurtulup belleklerimizi tazeleyeyim: Çeşme’deki Yeni Meltem Tatil İşletmesi’nin koyuna 200 metre açıkta tekneleriyle gelen karıkoca çift, “Hanımlar rahatsız oluyor’’ gerekçesiyle denizden kovuldular. Karaburun’da gazeteci Gülden Aydın’ın kızı Ceren Aydın, “Bikini giyen pislikleri istemiyoruz. Gideceksiniz buradan’’ diyen bazı kişilerin saldırısına uğradı. Konya’da, “Resul’e sadakat yürüyüşü” sırasında MHA muhabiri Aliye Çetinkaya, “başı açık olduğu” gerekçesiyle “İndirin kahpeyi, kâfiri indirin...” diye bağıran bazı kişilerin saldırısına uğradı. Heybeliada’da çarşaflı kadınlar, “Sizi böyle gördükçe kocalarımızın aptesleri bozuluyor” diye bağrışarak, tükürükle genç kızlara saldırdılar. Böğürtlen Koyu’nda 5 genç kız, tesettürlü elbiseleriyle girdikleri denizde erkeklerden yardım kabul edilmediği için boğuldular. Ümraniye’de İGDAŞ binasına “Ey mümin kadınlar cahiliye dönemi gibi açılıp saçılmayın” yazılı pankart asıldı. Mayo firmalarının afişleri ahlaka aykırı bulundu. Bunlara sizler de yüzlerce örnek ekleyebilirsiniz. Atatürk, yobazlığı budayıp gövdesini yere indirdi, ama yazık ki köklerini ayıklamaya ömrü yetmedi. Altmış yıldır beslenen kökler yeniden canlanarak Cumhuriyet fidanını saran yılanlara, çıyanlara dönüştü. 22 Temmuz’da yılanın başını ezmezsek ülkemizin bağımsızlığını ve bütünlüğünü pazarlamayı sürdürecekleri gibi kendi inançlarını ve yaşam tarzlarını da topluma dayatacaklar. Yazlıkçılığın nasıl şekilleneceğine de erkteki tarikat karar verecek. Bu seçim daha öncekilerden hiçbirine benzemiyor. Cumhuriyet, bir yol ayrımındadır. Bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti, öbür tarafta karanlıklar cephesi var. Kullanacağımız oylarla ülkemizi ya küresel efendilerle yerli işbirlikçilerine teslim edip karanlıklara yuvarlanacağız ya da yeni bir Türkiye kuracağız. Oy kullanmak, olmak ya da olmamak sorununa dönüştü. Lütfen oyumuzu kullanalım, komşumuzu da ikna edelim. Ben bir emekli öğretmen olarak yazlıktaki 2 kişinin gidiş dönüş giderlerini karşılamaya hazırım. Abdullah Gül’ün şikâyeti Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İngiliz gazetesi The Guardian’a verdiği demecinden bir cümle yayımlamıştık. “Türkiye’de laik sistemin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz” diyordu Gül. Bu ifadeler daha önce de Posta gazetesinde yayımlanmıştı. Dışişleri Bakanı bu ifadenin kendisine ait olmadığını öne sürmüş, hatta televizyon ekranlarında gazetemizi göstererek bizi yalancılıkla suçlamıştı. Mahkeme, Abdullah Gül’ün şikâyetini, yayının kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yapıldığını belirterek geri çevirdi. Savcılık, Gül’ün bu sözlerinin, Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı olduğu zaman, The Guardian’daki röportajında söyledikleriyle aynı olduğunu belirtti. İSTANBUL 3. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASIN AÇILDIĞINA DAİR İLAN DOSYA NO: 2007/16 MÜFLİS SİCİL: ASLAN FİDANLIĞI FİDAN ÇİÇEK ÜRETİM VE PAZARLAMA A.Ş .314409 / 261991 MÜFLİSİN ADRESİ : Tarabya Şalçıkır Sok. No: 47 Sarıyer /İst İFLAS KARARI: İstanbul 7. Asliye Ticaret Mah 12.07.2007 tarih ve 2007/105 E. Sayılı dos. Mahkemece yukarda ismi yazılan müflisin iflasına 12.07.2007 tarihinde saat 15.50’de karar verilerek tasfiye işlemlerine İstanbul 3. İflas Müdürlüğü’nde başlanılmıştır. 5358 Sayılı Kanunla İİK. 336. Md. yapılan değişiklikle, Müflisin mallarını ellerinde bulunduran veya müflise borçlu olan üçüncü şahısların, iflasın açıldığına dair ilana muttali oldukları tarihten itibaren bir ay içinde makbul bir mazeret olmaksızın o malları iflas idaresi emrine vermezler veya borçlarını bildirmedikleri takdirde, doksan güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacakları. Müfliste alacaklı olanların İİK. 195. md. göre, iflas tarihine kadar işlemiş faizleriyle birlikte toplam alacaklarını, dayanakları belgelerle birlikte dilekçe ekinde ve kayıt harcının ikmal edilerek bizzat iflas dosyasına müracaat suretiyle Müflis hakkında İflasın açıldığı İİK. nun 166. maddesi gereğince ilan ve tebliğ olunur. 13.7.2007 Basın: 38682 Seçim rüşveti Yüksek Seçim Kurulu, her genel seçim ve yerel seçim öncesi yasakları belirler. AKP hükümeti bu yasakları en çok delen parti olarak siyasi yaşamımıza girdi. Devletin tüm olanaklarını kullandıkları gibi TOKİ evlerinin tapu dağıtımını bile mitinglere alet ettiler. Gıda paketlerini ev ev dağıtan AKP , kömür çuvallarını doğalgazlı evlere dağıtarak da tarihe geçti. Seçim sürecinde bu tür yardımları bugünkü manşetimizde olduğu gibi çok kez gündeme getirdik. İyi haftalar... CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle