17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 HAZİRAN 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Kültürel mirasın ‘devrimci’ korumacısı Kübalı kent tarihçisi Eusebio Leal Spengler 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Geleceğe yürürken geçmişten başlamalı’ übalı kent tarihçisi Dr. Eusebio Leal Spengler, ÇEKÜL’ün konuğuydu. 2426 Mayıs 2007 günlerinde Kadıköy Belediyesi’nin “Deneyim Paylaşımı” etkinliğine ve Tarihi Kentler Birliği’nin “Kadıköy Buluşması”na katıldı. Spengler’in İstanbul konuşmaları, ÇEKÜL’ün internet sitesinden de okunabilir; ancak tarihçimiz Necdet Sakaoğlu’nun tuttuğu “notlar” bir başka… Bilge tarihçimiz belli ki “ders dinler” gibi izlediği meslektaşından öylesine etkili sözleri not almış ki insan okudukça herkesin duymasını istiyor. İşte o, inci gibi bir dolmakalem yazısındaki kimi vurgulamalarla Spengler. ORUMAK DEVRİMCİLİKTİR’ “Kültürel mirası ne kadar korursak, o kadar devrimci oluruz...” Bu söz, beni Mimarlar Odası’ndaki tartışmalarımıza götürdü. Kimi meslektaşlar, koruma çabalarımızın yoğunluğundan ötürü “çağdaş mimarlığı ihmal etti”ğimizi söylerler. Yıllar önce bir gün, ölçüyü kaçırıp kendi deyimleriyle “eski”ye düşkünlüğümüzü “gericilik” ilan ettiklerinde, dayanamamış “Korumak Devrimciliktir” adlı uzun makalemi yazmıştım. Kültürel mirasın “insan emeği”yle üretilmiş “yaratıcı akıl” birikimlerini içerdiğini; bu nedenle çağdaş uygarlık için de “esin kaynakları”mız olarak korunmaları gerektiğini anlatabilmek için. Bu tanımlamaya yıllardır “devrimci” bir destek göremezken, şimdi dünyanın öbür yakasından duymama acaba ne demeli?.. Üstelik Spengler, 1959’daki “devrimle devirdikleri” sömürgeci dönemin mimarisini de “devirme”nin değil, “sahiplenme”nin “devrimcilik” olduğunu söylerken “gerekçe”sini de bakın nasıl özetliyor: Adalet Ağaoğlu’nun Roman Kuşkuları... Adalet Ağaoğlu’nun 19691996 yılları arasını kapsayan günlükleri, iki kalın cilt halinde ve “Damla Damla Günler” başlığıyla Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıktı. Ülkemizin yakın tarihinin otuz yıla yaklaşan bir bölümüyle çok ciddi bir hesaplaşmayı içeren bu eser, aynı zamanda Adalet Ağaoğlu gibi, ister toplumsal, ister bireysel bağlamda olsun, yaşadığı her olumsuzluğa sütten çıkmış bir kaşığın düzmece ‘masumiyetiyle’ değil, fakat acımasız bir özeleştiri aracılığıyla o olumsuzlukta kendi payını da arayan gerçek bir aydının bakış açısını yansıtması nedeniyle çok önemli. Adalet Ağaoğlu, “Damla Damla Günler”in birinci cildinde, ilk romanı “Ölmeye Yatmak”a başladığında içinde ne gibi kuşkuların belirdiğini çok açık yüreklilikle yazmış. Bunları okurken yeterince titiz davranmayan biri, bu kuşkuları rahatlıkla tiyatro oyunlarının ardından roman gibi yeni bir türü denemeye kalkışan bir yazar için çok normal sayılabilecek ve ağırlıklı olarak biçimsel düzlemde kuşkular diye yorumlayabilir. Örneğin 29 Ocak 1969 tarihli şu satırlar açısından düşünülebileceği gibi: “…Sonra 50 sayfa kadar yazı makinesinde yazmış, bırakmışım… Kaç sahne oyunundan sonra bu heves… Son yıllarda romanlarımız birbirini tekrarlıyor. Anlatım biçimleri de sıkmakta beni…” Ama bu satırlardan hemen sonra söylenenler, konunun salt biçimsel düzlemde ele alınmadığının da ipucunu veriyor: “Bugünün romanı alışılmışın dışında bir şey olmalı. Cumhuriyetin ilk, ikinci kuşakları, bir ideolojinin emirerleri… Anlatı türleri… Hepsi bir arada… Güç iş.” Günlüklerin sonraki sayfalarında, yine okuyana salt biçimselmiş gibi gelebilecek kuşkular, tartışma başlangıçları: “Edebiyatımızda roman daha çok olay aktarmacılığı biçiminde gidiyor. Tek çizgi. Çok boyutluluk gerek… Alışılagelmiş biçimi tersyüz etmeliyim. Derinlik boyutunu gözden kaçırmamalıyım…” Veya: “Ah! Bir saniyenin romanı, oyunu. Bir anın romanı. Bu yazılabilmeli ki, ‘yazdım’ denilebilsin.” Gelgelelim bunlarla neredeyse eşzamanlı kâğıda dökülmüş başkaca düşünceler, yazarın daha bu ilk romanla birlikte “Nasıl yazmalı?” sorusunun yanında, “Neyi yazmalı?”ya öncelik tanıdığını kanıtlıyor. Örneğin TRT’deki son günlerine ait şu not: “Sabah ‘kızağa çekilmişler’ denilen odamıza yeniden girdiğimde küt diye indi kafama: Her birimiz durmadan yakınan küçük memurlarız; tozlu birer dosyaya döneceğiz. Ola ola olunacak şey bu. Kafka’yı en çok bugün düşündüm. Dehşete düştüm. – Yazacaklarımı yazamadan, bağrında birkaç dilekçe, iki üç rapor, iki bordro falan saklayan tozlu bir dosya olmak; böcek olmaktan beter. Dava’nın suçunu bilmeyen suçlusu olmak…” TRT’den ayrılmak, Ağaoğlu için dönüm noktası niteliğinde bir karardır. Bu karar, bir başka kararla, romana başlama kararıyla örtüşür. Bu örtüşme noktasındaki bir günlük notu, Ağaoğlu’nun romana, romanını yazacak ‘şeyi’ bulduktan sonra geçtiğini çok açık gösteriyor: “Roman mı? İşte Cumhuriyetin ilk ve ikinci kuşaklarının, hiç uyuşturucu verilmeksizin ameliyat masasında kesip biçmeye yatırılmalarını kurgulasana. – Karar zamanın bu Adalet. Dalganın kırıldığı zaman…” Birkaç gün sonra: “Kendi kuşağımın tarihini yazmalıyım. Romanlık tarihini. ‘Hayatım roman’cılardan farklı biçimde ‘romanım hayat’a doğru yürümeliyim...” Roman yazarını roman yazarı olmayandan, hatta daha genel bir deyişle, yazar’ı yazar olamayıp salt yazıcı olarak kalandan ayıran ölçüyü yansıttığı için, alıntıyı yineleme gereğini duyuyorum: “‘Hayatım roman’cılardan farklı biçimde ‘romanım hayat’a doğru yürümeliyim…” Günlük hayatın gerçekliğini, santimini feda etmeksizin romana layık görme tutumunun sona erdiği ve bu tutumun yerini roman gerçekliği açısından hayata bakışın aldığı nokta, artık yazarın ortaya çıktığı noktadır. Çünkü o nokta, günlük hayatın gerçekliğinin içinde yaşanan dünyanın gerçekliği gibi, çok daha köklü bir zemine oturtulduğu noktadır. Elias Canetti, “Yazarın Uğraşı” başlıklı ünlü denemesinde şöyle der: “Gerçekte bugün yazar olma hakkından ciddi olarak kuşku duymayan kimse yazar sayılamaz. İçinde yaşadığımız dünyanın durumunu göremeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur…” Adalet Ağaoğlu’nun dile getirdiği tüm kuşkular, aslında tek bir kuşkuya, “Görebiliyor muyum?” sorusuna indirgenebilir. Bu soruyu sürekli sorduğu içindir ki Ağaoğlu, tüm romanlarında ‘Gören’ olarak kalabilmiştir! [email protected] K 2 HAVANA’YI ‘BÜYÜTMEDEN’ KORUYORLAR Tarihi kentlerin “büyümeden gelişmesi” gerektiğini belirten Kübalı kent 1 tarihçisi Eusebio Leal Spengler (1). Havana’nın eski semtleri, tüm kent merkeziyle birlikte UNESCO’nun dünya mirası listesinde (2). Devrimden sonra Havana... Yıl 1962 (3). zamanda belediyeciyim; kent halkı ve belediye ‘tarihi’nin de sahibidir...” Örneğin Havana’da, yayalaştırılan bir meydanda okunmuş kitaplarını satan herkes, gelirinden koruma projelerine de pay veriyor. Ancak yine de “Yaşam derdindeki toplumlara restorasyonların önemini anlatmak zordur” diyen emektar tarihçi, bu nedenle koruma bilincinin “genç”lerde gelişmesine “öncelik” verdiklerini belirtiyor. 1620 yaşlarındaki öğrenciler için restorasyon okulları açtıklarını anlatan Spengler, “Geleceğe giderken ‘geçmişle başlama’yı öğreniyorlar. Kentin imarında artık gençler çalışıyorlar. Ben de zaten 16 yaşımdan beri, yani yarım yüzyıldır onlarlayım...” diyor. AVANA VE İSTANBUL İstanbul bugün, “kimliksiz büyüme”nin tahribatı altındayken Havana’nın “büyümeden” gelişmesini hedeflediklerini belirten Spengler, “Havana ve İstanbul, sularda yüzen iki kent gibiler..” diyor ve ekliyor: “İstanbul’da küçük ayrıntılara odaklanılmış; oysa kentin sosyal yönünü de içeren bütünsel bir restorasyona ihtiyaç var. Kültürü temel almayan tüm dönüşüm projeleri, esenlik değil çöküntü yaratır…” Spengler’in yönettiği Havana Tarih Ofisi, 18. yüzyıldan bu yana kentin geçmişiyle ilgilenen “tarih kurulu”nun devamı. 1994’teki yasayla “özerk” bir kuruma dönüşen Ofis’te bugün 267 mimar çalışıyor. Eski yapıların restorasyonuyla gerçekleştirilen 16 oteli de işleten Ofis, “geliri”ni yine “koruma projelerine” aktarıyor. Özellikle Havana Kalesi, surları ve diğer anıtsal yapılarla ilgili koruma çabalarına, eski sokakların, meydanların ve tarihi limanın da katılmasıyla birlikte tüm “eski kent merkezi” 1982 yılında UNESCO’nun “Dünya Mirası Listesi”ne alınmış. Bütün bunları anlatırken, Küba’nın ilk keşfinde “Asya” zannedildiğini de anımsatan Spengler, bugün bile hâlâ “küresel yanlış anlaşılma”nın sıkıntılarını çektiklerini belirterek diyor ki: “Önyargıyla değil, sevgiyle yaklaşan toplumlar olmalıyız. Türkiye’den de sadece dostluk bekliyoruz...” H ‘K 3 “Her şey insanların çabalarıyla oluşturuluyor. Hükümdarlar, kaptanlar, generaller bu binaların yapılmasını emrettiler. Babalarımız, dedelerimiz haksız bir rejime karşı savaştılar. Ama hiçbir zaman kültürel mirasımıza karşı değildi bu savaş. Geçmişte yaratılanları ne kadar çok korursak, o kadar çok devrimci oluruz.” Bunları okuyunca bizdeki “çağdaş” Osmanlı hayranlarının yıllardır apartmanlar dikmek için eski Osmanlı evlerini nasıl da yıktıklarını anımsamamak mümkün mü? Oysa Cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılı “tarihsel mimariyle uyumlu bir modern mimari”nin arayışıyla geçmişti. Nitekim Kübalı tarihçi de sanki bunu biliyormuşçasına diyor ki: “Tarihlerimizde koşutluklar var. Atatürk dönemini inceledim ve çok etkilendim...” Acaba Spengler, Türkiye’deki ilk arkeolojik kazıların; ilk kent planlamasının; ilk anıtlar kurulu çalışmalarının; hatta devlet büt çesiyle ilk restorasyonların da Atatürk döneminde başlatıldığını mı öğrenmişti? Cumhuriyet devrimcileri, kültürel miras için Kübalı devrimcilerden 40 yıl önce kolları sıvamışlardı. Hem de yine onlar gibi, “devirdikleri” siyasal Osmanlı’nın geçmişten gelen uygarlık değerlerini de korumak üzere... Spengler, bu “değerlerimiz”i bakın nasıl anımsatıyor; “1492’de Kristof Kolomb Küba’ya ulaştığında, İstanbul’da Kapalıçarşı çoktan açılmıştı. Havana 1519’da kurulduğunda da İstanbul 2000 yaşındaydı ve siz Türkler yüzyıla yakındır buradaydınız…” Bu sözlerini sadece övgü için değil, İstanbul’da gözlediği, “geçmişe özensiz imar”ın bize yakışmadığını ima etmek için de söylemiş olmalı. Nitekim Havana’daki imar çalışmalarını anlatırken diyor ki: “Ben aynı ‘BELEDİYE’ OLABİLMEK İSTANBUL CUMOK 10 HAZİRAN 2007 PAZAR SAAT: 11.00 27 MAYIS DEVRİMİ 1961 ANAYASASI VE GÜNÜMÜZ KONUŞMACI SUAY KARAMAN TÜM ÖĞRETİM ÜYELERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ YER: ADEN OTELİ (KADIKÖY RIHTIM) İLETİŞİM: 0537 871 82 34 0533 438 50 22 0532 275 21 42 KAHVALTI EDERİ: 17.50 YTL. LÜTFEN YER AYIRTINIZ. www.cumok.org BODRUM’UN BİTEZ KOYU’NDA MAVİ BAYRAKLI, DENİZE SIFIR MANUELA HOTEL Botanik bahçesini andıran doğası ile mavi ve yeşilin buluştuğu bir tatil cennetidir. Özel plaj keyfi, konforlu odalarda TV klima rahatlığı, 20 yılı aşkın, kaliteli ve güleryüzlü hizmetiyle siz Haziran Ayı Fiyatlları Cumhuriyet okurları için 58 YTL. Tam pansiyon, gazeteniz kahvaltı masanızda... OTELİMİZE AİT TEKNEYLE ÜCRETSİZ TEKNE VE BALIK TURLARI Tel: 0 252 363 79 04, Cep: 0 533 722 81 81, Faks: 0 252 363 77 88 Daha fazla bilgi: www.manuelahotel.com T.C. BURHANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI ESAS NO: 2006/129 Esas KAMULAŞTIRILAN TAŞINMAZIN BULUNDUĞU YER: BURHANİYE İLÇESİ ÖREN MAH. MEVKİİ: AYAKLI PAFTA NO: 2429L ADA NO: 396 PARSEL NO: 45 VASFI: REKRASYON ALANI YÜZÖLÇÜMÜ: 1997.20 M2 MALİKİN ADI VE SOYADI: KEMALETTİN IŞIK MURTAZA UYANIK MUZAFFER UYANIK SEVİM KAYALI ŞENOL UYANIK TUNCAY BAHAR AYSEL UYANIK MUNİSE AKGÜN CENGİZ UYANIK EMİN UYANIK BİRGÜL PEKERLER HAYRİYE NURGÜL UYANIK GÜZİN SÜTÇÜ ŞENGÜL YÜREKLİ FADİME UYANIK MUSTFA ŞABAN ŞENER SONGÜL İMRİZ MEHMET RECEP ŞENER SEDA UYANIK ABDULLAH UYANIK AYŞE ARZU YETERGİL TURGUT UYANIK EMRE UYANIK HİLMİ UYANIK GÖKÇEN UYANIK GÖKHAN UYANIK DERYA UYANIK BERNA UYANIK BELMA HACER UYANIK KAMULAŞTIRMAYI YAPAN İDARENİN ADI: BURHANİYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI KAMULAŞTIRMANIN VE BELGELERİN ÖZETİ: KIYMET TAKTİR RAPORU, KAMULAŞTIRMA KARARI. Kamulaştırmayı yapan davacı idare, malikleriyle cinsi ve niteliği yukarıda yazılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için davacı idare tarafından mahkememizin 2006/129 Esas sayısında dava açılmıştır. 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasasının 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. 17/05/2007 Basın: 30077 2002/252 Tal. 30.05.2007 tarihinde Cumhuriyet gazetesinin 11. sayfasında yayımlanan Saray İcra Müdürlüğü Gayrimenkuller Açık Artırma İlanı’nın, Satış şartlarında bulunan 22. maddede, 470 ada, 22 parsel sayılı şeklindeki ifadenin, 470 ada, 23 parsel sayılı olarak, 23. maddede yer alan 470 ada, 23 parsel sayılı şeklindeki ifadenin ise 470 ada, 24 parsel sayılı olarak düzeltildiği ilan olunur. 04.06.2007 (Basın: Tashih) SARAY İCRA MÜDÜRLÜĞÜ DÜZELTME İLANIDIR Pamukkale Üniversitesi’nden almış olduğum geçici mezuniyet belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. Tevfik BARIŞ ESAS NO: 2005/1526 Davacı Astis Toplu İşyerleri Yapı Koop. Vekili tarafından açılan, Mirasçılık belgesinin verilmesi davasının yapılan açık yargılamasının verilen ara kararı uyarınca; İsmail ve Cemile’den olma 1926 doğ. Aydın Merkez, Tabaklı Mah., Cilt No: 27, Hane No: 299’da nüfusa kayıtlı bulunan Muris MELAHAT ŞENBAY’ın, varsa mirasçılarının ilan tarihinden itibaren 3 ay içerisinde mahkememize müracaat etmeleri, aksi takdirde murisin mirasının devlete kalacağı hususu ilan olunur. 20.05.2007 (Basın: 30761) AYDIN l. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle