16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 HAZİRAN 2007 PAZARTESİ 10 DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr Bizim için asıl tehlike Türkiye’nin Kosova’nın bağımsızlığını Kıbrıs’ta silah olarak kullanmasıdır DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Kosova KKTC’ye örnek olur yaşanması yönünde çalışıyor. Oysa 1975 yılında Helsinki’de yapılan ve Kıbrıs’ın Makarios unanistan ve ile katıldığı Avrupa Güvenliği Kıbrıs sürekli zirvesinde her şeyden önce tüm tırmandırılmakta olan bölgede savaş sonrası sınırların bir anlaşmazlık ortamında ilk değişmeyeceği bir kere daha kez birbirlerine yakın vurgulanıp onaylanmıştı. politikalarla seçimlere Kosova’nın Sırbistan’dan yönelirken temel ulusal ayrılmasının Karadağ’ın da konularda kritik gelişmelerin ayrılmasıyla aynı görülmesi kaydedileceği şeklinde yanlış bir yaklaşımdır. Karadağ belirtiler ortaya çıkmaya hiçbir zaman Sırbistan’ın başladı. Bölgede istenmeyen toprak parçası olmamıştır. yan etkileri göğüslemek, iç Ancak sadece devlet sürtüşmeler ve karışıklıkları çerçevesinde bağları vardı. önleyebilmek anlamında Ayrılmaları, uluslararası alanda koşullar oluşturulmaya tanınan iki devletten beklenen çalışılıyor. Bu durum, hem bir gelişmeydi. Kosova elbette oldu bittilerin iyice yerleşmesi farklı bir konu. Topraklarının (işgal oluşumunun siyasi şiddetle parçalanması girişimi statüsünün yükseltilmesi) dikkate alındığında Kıbrıs’taki teşebbüsünde bulunan Türk sözde devlet (KKTC) ile de uzlaşmazlığı, hem ismi benzerlikleri var. Tabii önemli etrafında yoğun tartışmaların bir fark daha var: Kosova’da yapıldığı Üsküp (Makedonya) nüfusun çoğunluğu Arnavut konusuyla, hem de hâlâ ve parçalanma iç savaşı ne olacağı belli olmayıp başlatacak tahriklerle başlayıp çıkmaza giren TürkYunan gerçekleştirildi. Kıbrıs’ta ise konularıyla ilgili. Türkiye’nin müdahalesini bir Yukarıdaki tüm bu konular ile yana koyarsak, sözde devlet Balkanlar’daki bazı aşırıcı (KKTC) bir sendromlar bir yandan yerli yana, son Rum halkının dönemde özellikle osova şiddet kullanılarak Kosova konusunda konusunda kovulması ve ortaya çıkan bazı ortaya çıkan Anadolu’dan “sapmalar” gelen Türk bölgede tahmin bazı vatandaşlarının edilemeyecek ‘saptamalar’ kitleler halinde tehlikeli krizleri bölgede çeşitli bölgelere yeniden ortaya tahmin yerleştirilmesi çıkartıp edilemeyecek sonucu ayrılığı alevlendirebilir. tehlikeli krizleri başardı. Bu durum Kosova’nın yeniden çeşitli politikalarla, bağımsızlığının yerleşim kesinleşmesi ortaya çıkarıp ise başka alevlendirebilir. taktikleri ile hâlâ uygulanmaya bölgelerdeki bu devam ediyor. tür durumlara Ancak Türkiye’nin aşırılığı, model oluşturabilir. Bizler Akdeniz’in en kritik coğrafi bugüne kadar Yugoslavya’nın bölgesini stratejik olarak (birkaç cumhuriyetin kadife kontrol altında tutma isteği, bu ayrılığı dışında) kanlı olaylarla çerçevede kurduğu köprüler, dağılmasına tanık olduk. Şimdi uyguladığı yayılmacı ise Yugoslavya’nın son kalan politikalar dikkate alındığında bölgesindeki önemli “yerleşimcilerle” ilgili konular toprakların parçalanmasına önemsiz ayrıntılar olarak tanık oluyoruz. Bu bağlamda görülüyor. Bu noktada şunu olayların artık başka yönde söyleyebiliriz: “Çok önemli gelişeceği, bu çerçevede güç merkezleri, Ankara’nın yeni dinamizmlerin ortaya Avrupa kurumlarını sabote çıkacağı ve bu gelişmelerin eden ve yasallığın temellerini sadece bu coğrafi bölge içinde (bu bağlamda düzeni) yıkan sınırlı kalmayacağı belli keyfi hareketlerini olmaya başladı. Bu noktada hoşgörüyle karşılarsa” durum sözünü ettiğimiz bölgenin son yüzyılda çok kanlı gelişmelerin elbette böyle olur. Tabii bu gelişmeler Ege’nin, dolayısıyla merkezi olduğunu da Yunan ulusal egemenliğinin hatırlamakta yarar var. Türk egemenlik alanlarına katılması planlarına ışık ehlike nerede?’ tutuyor. Bu nedenle Atina ve Lefkoşa, tahmin edilmesi çok “Bizim için tehlike nerede?” zor olmayan birtakım yan sorusunu sorduğumuz zaman, etkilerden kaçınmak amacıyla cevap olarak “Türkiye’nin sorunları işbirliğiyle ve Kosova’nın bağımsızlığını gelişmeleri önleyici stratejilerle Kıbrıs’taki stratejik planları ele alıp uygulamalıdır. çerçevesinde silah olarak kullanmasıdır” diyebiliriz. Yunancadan çeviren: Unutmamak gerekir ki süper Murat İlem (To Vima gazetesi, güç (ABD), Kosova üzerinden Avrupa’da sınır değişikliğinin Yunanistan, 21 Haziran) ANTHOS LİKAVGİS Silahlara Veda Başka Bahara!.. Uluslararası Silahsızlanma Günü ile Dünya Çölleşme Günü’nün aynı tarihe rastlaması (17 Haziran 07) bu iki önemli konu arasında doğrudan bir ilişki yok gibi görünse de rastlantı sayılamaz. Dünyanın en zengin ve güçlü sekiz ülkesinin Almanya’da gerçekleşen son zirvesinde, bilim adamlarının, küresel ısınma tehlikesinin dönülmez bir noktaya gelmesinin önüne geçilmesi için önümüzde sadece on yıl gibi kısa bir sürenin kaldığını açıklamalarına karşın, zengin ülkeler sera etkili gaz salınımlarının kısıtlanmasını ABD’nin ipe un sermesiyle bir kez daha başka bahara ertelemiş, böylece bir yandan Silahsızlanma Günü’nde silahlanma rekorları kırarken, çölleşme gününde bu afete karşı hiçbir önlem almaya yanaşmamakla çölleşmeye devam demek ferasetini göstermişlerdir. G 8’lerin zirvedeki bir başka fiyaskosu, başta Afrika olmak üzere kalkınmakta olan yoksul ülkelere borç silme, erteleme ve yeni yardımlar konusundadır. Ortalıkta dolaşan, Afrika’ya 60 milyar dolar verilmesinin kararlaştırıldığıyla ilgili söylemlere karşın önceki taahhütlerin tam olarak yerine getirilmediği düşünüldüğünde, yeni sözlerin yerine getirileceğine haklı olarak kuşkuyla bakılmaktadır. Daha açık bir deyişle yoksul ülkelerin sorunları, tıpkı gezegenin ısınma sorunu gibi geçiştirilmiş, kaderine terk edilmiştir. Birleşik Devletler’in kapıya dayanan küresel ısınma felaketiyle ilgili önlemleri savsaklayıp durmasının bir türlü Kyoto Protokolü’nü onaylamaya yanaşmamasının ardında yatan nedenler arasında, büyük şirketlerinin ek maliyetlerle karşı karşıya kalarak kârlarının ve rekabet güçlerinin azalacağı korkusunun bulunduğunu bilmeyen yok. Bunun tam tersini ise silahsızlanma konusunda gözlemek mümkün. Gerçekten de dünya, geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da silahsızlanma gününde, zengin ülkelerin yanı sıra yoksul ülkeler de sayıları ve kapsamları misli görülmemiş bir biçimde artan savaşlara koşut olarak büyük bir hızla silahlanma harcamalarına ağırlık vermekte, dahası bu konuda rekor üstüne rekorlar kırmaktadırlar. Milyarlarca insanın açlık, susuzluk ve hastalıktan kırıldığı çölleşen bir dünyada zengin ülkeler silahlanmaya trilyonlarca dolar harcamakta sakınca görmemektedir. Öyle ki, 17 Haziran’a artık silahsızlanma günü değil, silahlanma günü adının verilmesi daha uygun olacaktır. Silahsızlanma yarışı tekelci sermayenin, giderek emperyalizmin yapısında mevcuttur ve askersel endüstri kompleksine sıkı sıkıya bağlıdır. Militarizmin hedefi ise sınıfsal baskının sürdürülmesi, ekonomik ve politik egemenliğin genişletilerek sömürünün sürdürülmesi hedefine kilitlenmiştir. Silahlanma yarışının bir başka önemli özelliğini ise ülkeleri silahlanmaya kışkırtmaktır. Bir ülkenin aşırı ölçüde silahlanması, bir başkasını aynı ölçüde silahlanmaya kışkırtmakta ve kısırdöngü böylece sürmektedir. Silahlanma yarışının mantığı budur. ??? Nitekim, 2006 yılındaki silahlanma yarışı ürkütücü boyutlara ulaşmış durumdadır. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI), Londra Uluslararası Stratejik Etütler Enstitüsü (ISS), Bonn Uluslararası Kalkınma Merkezi (BICC) gibi kuruluşların araştırmalarına göre gezegen, 2006 yılında gayrisafi iç hasılasının yüzde 2.5’ten fazlasını, yani kişi başına 184 doları silahlanmaya harcamıştır. Bu rakam 2001 yılı için kişi başına 135 dolardır. Bu rakam on yılda yüzde 37’lik bir artışa tekabül etmektedir. 2005 yılında silahlara harcanan 1118 milyar dolarlık harcamanın 707 milyar doları G 8 üyelerinindir. Buna karşılık bu ülkelerin yoksul ülkelere yardımları sadece 108.8 milyar dolarla sınırlı kalmıştır Dünya silah harcamaları 2006’da 1.204 milyar dolara yükselerek Soğuk Savaş’ın en gerilimli dönemlerinin düzeyine ulaşmıştır. Birleşik Devletler’i, silahlanma konusunda geri kalmamak adına Rusya, Çin ve Hindistan izlemektedir. Ama silahlanma yarışının Soğuk Savaş’ı aratmayan düzeylere ulaşması yetmiyormuş gibi, Birleşik Devletler şimdi, Reagan döneminden miras kalan ünlü ‘Yıldızlar Savaşı’ tasarısını yeniden gündeme getirmenin hesabındadır. Bahanesi klasiktir; İran, ya da Kuzey Kore gibi ‘Haydut Devletler’den gelmesi olası nükleer başlık taşıyan füzelere karşı Avrupa’yı korumak için, Rusya’nın burnunun dibindeki Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne, ‘Füze Kalkanı’ tesisleri yerleştirmek. Oysa İran’ın ya da dünyanın öbür ucundaki Kuzey Kore’nin Avrupa’ya ulaşacak 5000 ila 8000 kilometre menzilli füzelere sahip bulunmadığı kimsenin saklısı değil... Aslında yapmak istenen, konunun uzmanlarına göre, Hazar Denizi’nin muazzam petrol kaynaklarını baskı altında tutmak ve bu fırsatla da doyumsuz askersel endüstri kompleksinin yırtıcıları için tatlı kârlar getiren yeni silah satışları olanağı yaratmak. Füzeye karşı kalkan, füzeye karşı kalkanı aşacak yeni füzeler, füze kalkanını aşan füzeleri etkisiz kılacak yeni füze kalkanları geliştirmek şeklinde sürüp gidecek silahlanma yarışı ve onun uzantısında yeni bir ‘Soğuk Savaş’!.. Her yıl silahlara harcanan trilyonlarca doların sadece yüzde 10’uyla, dünyada küresel ısınmanın, açlığın, yoksulluğun, salgın hastalıkların hatırı sayılır ölçüde üstesinden gelmek mümkün. Bunu herkes bilir, ama kimse yapmaya yanaşmaz. Y K Kriz AB için bir fırsattır Birlik, aday üye sayısıyla değil de üyeliğe giriş biçimiyle ilgili olarak anlaşılan çok zor bir yükün altına girmiş oldu Prof. Dr. HERFRIED MUNKLER A ‘T vrupa’da yine gergin bir hava egemen. Bu kez de AB Anayasası’nda öngörülen oy ağırlığına Polonya’nın veto tehdidinde bulunması nedeniyle... Periyodik aralarla yinelenen bu krizlerde artık bir Avrupa rutini görmek de mümkün: Bir uzlaşmaya varıncaya, pazarlık oyununda taraflardan biri sinirleri bozulup pes edinceye veya onun yükümlüklerini üstlenecek, ödemelerini yapacak bir başkası bulununcaya kadar tartışmaların sürmesi şart. Bu konuda herkes anlaşmış durumda. Brüksel’de sorunlar tartışıldığında ve taraflardan biri bütün işin batması tehdidinde bulunduğunda da hep böyle oldu. Yani bu kez de “işlerin bir biçimde yoluna gireceğinden’’ emin olunabilir. Cüretli bir girişimdi Ama başka bir sonuca varmak da mümkün: On yıllarca, katılımcı sayısının çok daha az olduğu dönemde bir biçimde işleyen süreç, çok daha fazla sayıdaki oyuncular yüzünden eskisi gibi yürümeyebilir: Çünkü, devamlı sürtüşmelerin yaratacağı zarar çok fazladır. Çünkü, veto hakkına sahip bir oyuncunun gücü genişleme sürecine paralel olarak büyümüş ve veto hakkına sahip oyuncu sayısı artmıştır. Çünkü, üye ülkelerin çıkarları birbirinden o kadar farklıdır ki, karşılıklı engelleme olasılığı da önemli ölçüde büyümüştür. Bu iş zaten son derece cüretli bir girişimdi. Yani, 27 AB üyesinin temsil ettiği, toplumsal, ekonomik ve kültürel açıdan bu denli heterojen bir alanı ki bunların bir de karşılıklı işleyen tarihsel anıları vardır böyle homojenlik üzerine kurulu bir sürece entegre etme girişimi, gerçekten de cüretli bir iştir. Zor durumlarda örnek bir model olarak alınan AlmanFransız barışması, mutlu bir istisnaydı. Bunun istenildiği zaman tekrarlanması pek mümkün olmamaktadır. Aday üye sayısıyla değil de, üyeliğe giriş biçimiyle ilgili olarak, anlaşılan çok zor bir yükün altına girilmiş oldu. İşte şu andaki kriz, bu hatayı ortadan kaldırmak için bir fırsattır. Sorunları kısa sürede aşmak mümkün bile olsa, bu noktadan geri adım atılmamasında yarar var. Yıllar önce iki ayrı hızla ilerleyen bir Avrupa fikri ortaya çıkmıştı. Resmi olarak bu fikir takip edilmedi; tersine, anayasa projesiyle homojenlik düşüncesine geri dönüldü. Ama pratikte AB’nin bir bölümünü kapsayan Avro ve Schengen bölgeleriyle, entegrasyonun farklı dereceleri ve yoğunluklarını gösteren yapılar oluştu: Katılmak isteyen ve bunun için gerekli önkoşulları sunan, buraya katılabiliyor; bu önkoşulları yerine getirmeyen de bu işten çekilebiliyor ve çekilmelidir. Bu model çok daha esnek El altından ortaya çıkan şey, Avrupa entegrasyonunun oldukça esnek bir modelidir. Bu model, anayasal süreçle hedefe gidiş biçiminden çok daha esnektir. Böylece alanların heterojenliği, ve çıkarların farklılığı dikkate alınabilmektedir. Ayrıca bir de veto sahibi oyuncuların güçleri de azalmaktadır. Artık sadece, pratikteki bu entegrasyon tarzını resmi tarz olarak açıklayabilme gücü ve cüreti gösterilmelidir. Sonuçta, bu yolla Avrupa’nın kenarlarındaki sorunlar üzerinde çalışılabilecek ve hızla değişen siyasal çevrenin taleplerine tepki verebilmek için gereken esneklik de kazanılabilecektir. Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Frankfurter Rundschau, Almanya, 22 Haziran) VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI Baromuz avukatı 1240 sicil numaralı Avukat BARIŞ’a Birden “yarım”a indi hayat Günde iki paket içtiğim sigara yarıma Manavda kirazın, çileğin kokusu yarıma Sabah kahvaltısında zeytinin rengi yarıma Beyazpeynir ve çayın buğusu yarıma Gece ayın ışığı, yıldızın aydınlığı yarıma Ekmek param, işim, kazancım yarıma Geçmişim şimdim geleceğim yarıma “Hayatta neler oluyor” yarıma “Gelecekte neler olacak” yarıma Saatin saniyesi, akşamın minesi yarıma Birden “yarım”a indi hayat İSTANBUL CUMOK 12. CİDE RIFAT ILGAZ (SARIYAZMA) FESTİV ALİ’ne ÇAĞIRIYOR 678 TEMMUZ 2007 SAFRANBOLU AMASRA CİDE KASTAMONU Sarıyazma adlı romanında “...Cide, doğduğum eşsiz, benzersiz memleket… Ne iyi etmiş de anam beni bu cana yakın memlekette doğurmuş!.. Her şeyimi yitirdiğim günlerde Cide’nin belleğimin duvarlarına yansıyan görünümü ile dirilir, yaşama gücümü tazelerdim...” diyen Rıfat Ilgaz’ın “Rıfat Ilgaz Kültür ve Sanat Evi”nin açılışında birlikte olalım. 1) 05.07.2007 Saat 24.00’te Kadıköy Haldun Taner Tiyatrosu önünden otobüsle hareket. 2) 8 Temmuz 2007 Saat: 23.00’te Kadıköy’e varış. İLETİŞİM: 0533 438 50 22 0537 871 82 34 NOT: Ulaşım ve yatak kahvaltı konaklama bedeli 145 YTL olup yerlerin önceden ayırtılması gereklidir. Mahmut Cengiz ÖZDEMİR vefat etmiştir. Meslektaşlarımıza ve ailesine başsağlığı dileriz Mersin Barosu Başkanlığı Fatih www.cumok.org Dosya No: 2007/86 TAL TAŞINMAZIN TAPU KAYDI VE NİTELİKLERİ VE DEĞERİ: Adana ili, İmamoğlu ilçesi, Merkez hudutları içerisinde bulunan, borçlu Ekrem ÜNÜVAR’a ait 5035 no’lu parsel taşınmaz, kayden 254 M2 yüzölçümünde ve tam hissedir. Söz konusu 5035 parselde, içerisinde borçlu Ekrem ÜNÜVAR’a ait Adana ili, İmamoğlu ilçesi, Merkezde bulunan taşınmaz Kargir ev ve arsası olup, yüzülçümü 254 m2 dir. Taşınmaz üzerinde 110 m2 oturumlu, tuğla duvarlı, içdış sıvalı, boyalı, badanalı, yer zemini çimento şaplı, 2 yatak odası, + 1 oturma odası + salon + mutfak + wc + banyo müştemilatlı, konut olarak kullanılan 110 X 150 m2 YTL = 16.500,00 YTL değerinde tek katlı bir bina bulunmaktadır. Arsa bedelinin 254x15,00 YTL/m2 = 3.810,00 YTL. Arsa ve bina bedeli toplam 20.310,00 YTL’dir. İş bu satış ilanı, İİK. 127. maddesi gereği, tüm ilgililere tebliğe çıkartılmış olup, adresi bilinmeyen ve tebliğ yapılamayanlar yönünden ilanen tebliğ yerine kaimdir. Satış şartları: Satış, 03/08/2007 günü, İmamoğlu İcra Müdürlüğü Önünde saat: 14.00/14.10 arası açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen değerin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartiyle 13/08/2007 günü, aynı yer ve saatler arasında ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da taşınmazın muhammen bedelinin % 40’ı ile rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lâzımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. KDV, tellaliye harcı, damga vergisi, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla, diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını, özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını, dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli, hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse, İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve % 10 faizden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2007/86 TAL. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 15/06/2007 (İİK m. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 34312) İMAMOĞLU İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle